Hayatlara izler: Dövme sanatçılarının dilinden hikâyeler

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Hayatlara izler: Dövme sanatçılarının dilinden hikâyeler

Yazı: Aycan Taşyürek - İllüstrasyon: Yağız Yılmaz
ÖNCEKİ Kırgızistan’ın Queer komünistleriyle geleceğe dönüş: STAB

Dövmenin neden hayatla iç içe olduğunu hatırlamak için severek takip ettiğimiz dövme sanatçılarının dilinden tüyleri diken diken edecek hikâyeler topladık, size okumak kaldı. 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Gülşah Karaca - “Kırlangıç”

Bazı kişiler acılarını bazıları en mutlu oldukları anları bazıları da tamamen "Canın ne isterse onu yap" diyor. Fakat amaç hep aynı, vücutlarında tek ve onlara özel olarak çizilmiş resimlere sahip olmak. Hiç tanımadığım insanlar her gün hayatlarına "izler" bırakmamı istiyor. Ben de bunu seve seve yapıyorum. Hangi meslek dalında daha gözle görülür biz iz bırakılıyor ki? Resimlerim duvarlarda değil de kollarda bacaklarda dünyanın her yerini geziyor. Bu bırakılan "izler" bazen değişik olaylara sebep olabiliyor. Bir keresinde sadece istediğinin kırlangıç olduğunu söyleyen bir mail aldım. Başka hiçbir açıklama yoktu. Sonra ona bir yaşam döngüsü ve kırlangıçlar çizdim, ve en müsait olduğum zamana randevu yazdım. Geldiğinde öğrendim ki ona randevu verdiğim gün babasının doğum günüymüş. Daha ilginci de kırlangıçları istemesinin sebebi babasının ona ölmeden önce hep okuduğu şu dizelermiş: "Bensizlik üzmesin seni, kırlangıçlarla çağır beni, gelirim". Vücuduna çizdiğim “iz” babasına verdiği, ama kendi üzerinde taşıdığı gerçek bir doğum günü hediyesi oldu.

Image

Okan Uçkun - “Nils’in Dövmesi”

Nils’in dövmesi sıkça misafir olduğum ve estetik olarak birçok ortak yönümüz olduğunu düşündüğüm bir şehir olan Berlin’deyken yaptığım bir tasarımdı. Nils'in dedesi, Nils'in babası doğduğunda bir ağaç dikmiş. Daha sonra babası Nils doğduğunda bu ağaçtan bir parça keserek ahşap bir heykel yapmış. Bu ağacın şöyle bir özelliği var; kesildiği andan itibaren diğer birçok ağaçtan daha hızlı bir şekilde kurtlanıyor ve çürüyor. Tamamen yok olma süresi de bir insan ömrüne neredeyse eşdeğer. Nils doğduktan sonra babası bu heykelin kendisiyle birlikte yaşlandığını görerek ölmüş. Nils ise aynı döngüyü tekrarlamak için oğlu doğduğunda yeni bir ağaç dikiyor ve babasının onun için dikmiş olduğu ağaçtan bir parça kesiyor. Nils'in benden iki isteği vardı. Birincisi bu hikâyeyi anlatacak bir tasarım diğeriyse bu heykel için oldukça sade bir form oluşturmak. Nils şimdi kolunda, oğlu ve kendi hayatına tanıklık eden ve bu hikâyeyi yansıtan bir tasarımla yaşıyor. Muhtemelen evinin en güzel köşesinde de onunla birlikte yaşlanan bir heykel var. Bir formu vücutta taşımak için estetik bir anlayış taşımasının yeterli olduğuna inanırım. Hikâyeler çoğu zaman estetiğin önüne geçme konusunda oldukça etkili olabiliyor fakat iyi bir hikâye ise üzerinde konuşacak çok şeye yol açıyor.

Image

Mentat Gamze - “Uyuyamıyor musun Küçük Ayı”

Küçükken annesi Zeynep'e Uyuyamıyor musun Küçük Ayı kitabını alır. Zeynep kitabın hem hikâyesini hem de resimlerini çok sever ve hatta içinden çıkan küçük posteri odasının kapısına asar. Sonra Zeynep büyür ve Can adında çok tatlı bir sevgilisi olur. Birlikte kaldıkları ve uyuyamadıkları bir gece Can'a uyuması için, Uyuyamıyor musun Küçük Ayı'yı ezberden anlatır. Sonra her uyuyamadıklarında birbirlerine bu hikâyeyi anlatmaya başlarlar. Artık büyük ayı Can ve küçük ayı da Zeynep'tir ve bu da onların hikâyesi… Evlenmeden birkaç ay önce kitabın resimlerine tekrar bakarken, el ele tutuşmuş büyük ve küçük ayının güzel bir dövme olabileceğini fark ederler. Bana bu hikâyeyle geldiklerinde çok heyecanlandım, çünkü çocuk kitaplarını çok sevmemin yanında, içlerdeki çizimler beni hep inanılmaz etkilemiştir. Hatta çizime ilgi duymamın nedeni de çocuk kitaplarıdır. Kitaptaki çizimi kendi tarzımla yorumlayıp, bir de onları görmek istediğim yere, dağların ve ağaçların önüne koydum. Artık Can'ın kolunda ömrünün sonuna kadar el ele tutuşup ağaçların, dağların arasında yürüyen ikisi var.

Dövme sanatçılarının anlattığı hikâyelerin etkisi tazeyken şimdi de toplumların oluşmaya başlamasından itibaren dövmenin siyasi ve sosyal hayatımızı nasıl şekillendirip derilere kazıdığına farklı başlıklar üzerinden hızlıca bir bakış atalım diyoruz.

Dünyanın en eski dövmeli insanı: Buzadam Ötzi

Dövme yaptırma eyleminin kökenleri çok eski zamanlara, tarihsel verilere bakınca en azından milattan üç bin yıl öncesine dayanıyor ama yine de kesin bir tarih vermek imkânsız. Uzun bir süre, en eski dövmenin Şili’de keşfedilen bıyık dövmeli Chinchorro mumyasına ait olduğu düşünülüyordu. Fakat daha sonra 1991 yılında, vücudunda 61 adet dövme olan Buzadam Ötzi’nin mumyası İtalya’nın Alpler’inde bulundu. Yapılan radyo karbon testlerine göre Ötzi M.Ö. 3350 ve 3100 tarihleri arasında bir dönemde yaşamış. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalar ve tartışmalar sonucu “en eski dövmeli insan” ödülünü kazanan 500 yıl farkla Buzadam Ötzi oldu. Esas ilkginç olan, Ötzi’nin dövmeleri geçmişte dövmenin sadece kozmetik amaçlarla yapılmadığını gösteriyor. Ötzi’nin sıralı çizgiler halinde olan dövmelerinin kemik bozulmaları yaşadığı eklem yerlerinde olması nedeniyle tedavi amaçlı yapıldığı tahmin ediliyor.

Tattoo’nun kökeni

Dövme yaptırmanın küresel olarak yaygınlaşmasının ve bugünkü halini almasının başlangıcı olaraksa dövme tekniklerinin kabilelerden görülüp Batı’ya getirildiği zamanları alabiliriz. Bu başlangıcı tespit etmek için bir yöntem literatürde tattoo sözcüğünün kökenine bakmak. Tattoo sözcüğünün İngilizce kaynaklarda ilk kullanılışı İngiliz kaşif James Cook’un 1769 yılında yazdığı günlüklerine uzanıyor. Tattoo kelimesi Polinezya dilleri kökenli tatau sözcüğünden geliyor. İngiliz denizci Polinezya bölgesindeki Yeni Zelanda, Tahiti ve Havai adalarında yerli kabilelerin tattoo’larını gözlemliyor ve günlüklerine geçiriyor. James Cook ve tayfası Yeni Zelanda’ya geldiğinde Maori kabilesinin yüz dövmelerini görüp şaşkınlığa uğruyor. Dövme kültürünü ve tekniğini Pasifik Okyanusu’ndaki yerli halktan alıp Batı kültürüne taşıyanın denizciler olduğunu söyleyebiliriz. Dövmenin denizcilikle özdeşleşmesinin ana nedeni tam da bu. Hatta günümüzde de hala sık yapılan sembollerden biri olan çapa dövmesinin çıkışı da bu zamanlara dayanıyor.

DÖVME TARİH BOYUNCA BİRÇOK GÜÇ GRUPLARI TARAFINDAN TOPLUMU KESİMLERE AYIRMAK VE "TEHLİKELİ OLANI" AYIRT EDEBİLMEK İÇİN KULLANILDI. İNEKLERİN DAMGALANMASI, KOYUNLARA KINA SÜRÜLMESİYLE AYNI SEBEPLERLE İNSANLARA DA KİM OLDUĞUNUN BİLİNMESİ İÇİN KALICI OLARAK DÖVME YAPILDI. İNSANLIĞIN HER ŞEYİ KATEGORİLEŞTİRME İHTİYACINI EN İYİ KARŞILAYABİLECEK ARAÇLARDAN BİRİ DÖVME DEĞİL DE NEDİR?

Dövmenin devlet ve toplumla imtihanı

Dövme bugün bireylerin vücutlarında hikâyeleri olan, yaşamlarını etkilemiş ya da sadece sanatsal değeri olan tasarımları taşımak için yaptırdığı formuna ulaşmadan önce tarih boyunca birçok farklı amaç için kullanıldı. Dövmenin bu kadar değerli ve yaşamı birebir yansıtan bir sanat dalı olmasını, toplumlarla birlikte gelişmesini bir bakıma onun karanlık geçmişi sağladı. Antik Mısır, Grek Uygarlığı, Roma İmparatorluğu ve daha birçok eski çağ uygarlıklarında dövme güzellik, dine ve kutsal olana saygı ve statü belirtme gibi farklı amaçlarla yapılıyordu. Çok sonralar dövmenin bireylerde kötü çağrışımlar yapması kimi yöneticiler, güç odakları ve devlet kurumları tarafından yüzyıllar boyu toplumun içine sindirilmiş bir olgu. Dövme tarih boyunca birçok güç grupları tarafından toplumu kesimlere ayırmak ve “tehlikeli olanı” ayırt edebilmek için kullanıldı. İneklerin damgalanması, koyunlara kına sürülmesiyle aynı sebeplerle insanlara da kim olduğunun bilinmesi için kalıcı olarak dövme yapıldı. İnsanlığın her şeyi kategorileştirme ihtiyacını en iyi karşılayabilecek araçlardan biri dövme değil de nedir?

Asya ve dövme sözcüklerini art arda söyleyince aklınıza ilk ne geldi? Tahminimce, vücutları dövmelerle kaplı Japon mafyası üyeleri Yakuzalar. Japonya’da 7. yüzyıldan beri suçlulara dövme yapılıyordu. İlk başlarda suçluları etiketlemek amacıyla vücutlarına istekleri dışında yapılan küçük semboller zamanla, üzerlerini kapatmak için yapılan efsanevi kahramanlar, dini semboller ve hayvan dövmelerine, yani bugün bildiğimiz Yakuza dövmelerine dönüştü. Kısacası yönetim eliyle başlatılan bir araç uluslararası bir suç örgütünün en ayırt edici sembolü haline dönüştü. Sadece suçluların dövme yaptırdığı tabusu Japonya’da hala yıkılmış değil. 1946’dan itibaren dövme yaptırmak yasallaşmasına rağmen toplum tarafından hala hoş görülmüyor, üstelik bazı mekanlara aşırı görünür dövmeleri olanlar maalesef alınmıyor.

Dövmenin devlet tarafından korkulu görülmediği tam tersi bir korku aracı olarak kullanıldığı dönemler var. Tarih boyunca Japonya örneğinde olduğu gibi suçluların dövmeyle cezalandırıldığı ve toplum dışına itildiği birçok Batı ülkesi bulunuyor. Avrupa’ya bakarsak, bunlardan insanlık adına en korkunç olan ve en sistematik kullanılan örneği Nazi Almanyası’nda geçiyor. Naziler hapistekilere ve toplama kampındaki Yahudiler’in ensesine veya kollarına daha sonra cesetlerin kim olduklarını anlayabilmek için bireysel olarak atanmış numaralardan oluşan dövmeler yapıyordu. Şimdilerde bu insanların akrabaları, toplama kamplarında ölen yakınlarının anısını yaşatmak adına onların numaralarını koluna dövdürüyor.

Tattoo’nun popüler kültür ögesine dönüşmesi

Amerika’nın dövme geçmişine bakınca öncelerde tattoo bir korku yaratmanın yanında ucubelerle özdeşleştirildiği için merak ve tiksinme duyguları uyandırıyordu. 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına kadar dövmeler suç, fuhuş, denizcilik ile aynı cümlelerde kullanılıyordu. Ancak daha sonra tattoo’nun 20. yüzyıl başlarında popülerleşmeye başlamasının en büyük nedeni Amerika’da sirklerin yaygınlaşması. Bu sirklerde ve en meşhuru New York’un sirk ve eğlence mahallesi Coney Island’da dövmelerle kaplı vücutlarını sergileyen erkek ve özellikle kadınlar büyük ilgi odağıydı. 1920 yılında Amerika’da yaklaşık 300 dövmeli kişinin performans yaptığı tahmin ediliyor. O zamanlar daha çok kadınların ilgi çekmesinin nedenini ve insanların dövmeli kadın vücudu görmek için neden para ödediğini Amerikalı akademisyen Anni Irish şöyle açıklıyor: “Erkekleri dövmeli görmek normaldi, sadece alt sınıf olarak görülüyorlardı. Ancak bir kadını öyle görmek yepyeni bir olguydu. Ayrıca burada kadının cinselleştirilmesi de söz konusu. Bütün vücutlarını kaplayan dövmelerini sergileyebilmek için açık kıyafetler giyiyorlardı. Sürekli kerhaneyi ziyaret eden biri değilseniz kadın vücuduyla sık sık karşılaşmıyordunuz. ” Bu kadınlardan birkaçına örnek verecek olursak, 1850 doğumlu Nora Hildebrandt literatürde ilk dövmeli profesyonel kadın olarak anılıyor. Nora’nın ünü aynı zamanda dövmeci babası Martin Hildebrandt’tan da geliyor. Doğruluğu şüpheli olsa da, Nora kurgusal biyografisinde babasıyla birlikte bir yıl boyunca Kızılderililer tarafından ağaca bağlanıp vücutlarına dövme yapıldığını iddia ediyor. Sirk performansına biraz da ilginç bir hikâye katmak istemiş olsa gerek. Diğer bir örnek 1909 doğumlu Betty Broadbent, “tattoo’d lady” diye anılıyordu ve daha sonra kendisi de bir tattoo sanatçısı oldu.

Özellikle 1980’lerden sonra müzik grupları ve ünlülerin dövme yaptırmaya başlamasıyla dövmenin amacı ve simgeledikleri de dünya çapında farklı bir boyuta ulaştı. O dönemlerde sadece rock, heavy metal, punk gibi sert müzik yapan müzisyenler dövme yaptırırdı ve dövme insanları sert bir imaja büründürürdü. Şimdiyse Lady GaGa, Rihanna, Pink gibi popüler şarkıcılar, Angelina Jolie ve Johnny Depp gibi herkesin gözdesi oyuncular gözle görünür yerlerinde büyüklü küçüklü dövmelerle gezince algımız da değişti, dövme bir moda haline geldi. Miami Ink, LA Ink gibi televizyon programlarını izleye izleye her telden her kesimden insanın dövme yaptırdığını görmeye başladık. Bu programların Türkçe dublajlı olarak yayımlanması Türk toplumundaki algıyı da değiştirdi. 2010’lara geldiğimizde dövmenin ne kadar popülerleştiğini anlamak adına ABD’ye bakarsak, 2012 istatistiklerine göre Amerikan nüfusunun %21’i en az bir dövmeye sahip. 18-25 arasında bu oran %36 iken 26-40 yaş arasındaysa %40.

Dövmeye yine de hayır

Geçmişte dövmenin korku ögesi olarak kullanıldığı ve hala bunun etkilerinin görüldüğü ülkelerden bahsettik ve günümüzde nasıl popüler kültür ögesine dönüştüğüne geldik. Ancak tattoo’nun tamamen saf ve kabul görmüş bir sanat haline geldiğini iddia etmek de yanlış olur. Dövmenin hala bireyleri kontrol altında tutmak ve korkutmak amacıyla kullanıldığı, alt kültür olduğu ya da düzeni bozabileceği korkusuyla engellendiği birçok ülke var. Müslümanlığın yaygın ve yönetimde etkili olduğu ülkelerde dövme genel olarak günah olduğu düşüncesiyle hoş görülmüyor, kimi zaman cezalandırılıyor. Örneğin Dubai’de dövme yaptırmak ve dövmeleri kamu alanında göstermek yasadışı. İran’da ise tattoo yaptırmak yasak değil ancak “şeytana tapma” olarak görüldüğü için büyük kontrol altında. Dövme yaptırmak bazı ülkelerde toplum huzurunu ve düzenini bozmaması için de engellenebiliyor. Neredeyse bütün Avrupa Birliği ülkelerinde dövme yaptırabilmek için 18 yaş üstü olmak şart. Buna ek olarak Danimarka’da 1966’da çıkan dövme yasasına göre kafa, boyun ve ellere dövme yapmak ve yaptırmak yasadışı.

Dövme yaptırmanın yasalarla engellendiği ülkelere verilebilecek en uç örneklerden biri de Güney Kore. Dünyada estetik yaptırmanın en yaygın ve estetik cerrahinin en gelişmiş olduğu ülkede ilginç bir şekilde dövme yaptırarak vücutta değişiklik yapmak yıkılması güç bir tabu. Sadece lisanslı doktorların tattoo yapabildiği Güney Kore’de dövme tamamen bir alt kültür. Dövmenin bir sanat olduğunu ve çizime yeteneği olan insanların dövmeci olduğu genellemesini yaparsak ve dövmenin cerrahi bir iş olmadığını göz önünde bulundurursak, bu insanlar neden boş yere uğraşıp da tıp diploması alsın? Veyahut, yıllar süren bir tıp eğitimi almanın dövme yapmaya ne gibi bir getirisi olabilir? Enfeksiyon, deri hastalıkları, hijyen gibi konuları öğrenmek için 6 yıllık bir eğitime tabi tutulmaya zaten gerek yok, kaldı ki hijyen aynı zamanda kurallar ve devlet kontrolü altında düzenlenmesi gereken bir koşul. Yani bu durumda devlet yükümlülüğünü azaltmaya çalışıyor ve bilerek dövme yaptırmayı alt kültüre itiyor diyebiliriz. Günümüzde neredeyse hiçbir sanatçının doktor olmadığı ve bu nedenle illegal stüdyolar açmak zorunda kaldığı Güney Kore’de ne yazık ki yakalanınca yüksek miktarda para cezası ödeyen ve hapse giren sanatçılar oluyor.

27 EYLÜL 2014'TE RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANAN YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİNDE İSE ORTAOKUL VE LİSELERDE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KALDIRILIRKEN AYNI ANDA PIERCING TAKMAK VE DÖVME YAPTIRMAK ŞU CÜMLELERLE YASAKLANMIŞTI: "OKULLARDA YÜZÜ AÇIK BULUNUR; SİYASİ SEMBOL İÇEREN SİMGE, ŞEKİL VE YAZILARIN YER ALDIĞI FULAR, BERE, ŞAPKA, ÇANTA VE BENZERİ MATERYALLERİ KULLANAMAZ; SAÇ BOYAMA, VÜCUDA DÖVME VE MAKYAJ YAPAMAZ, PİRSİNG TAKAMAZ, BIYIK VE SAKAL BIRAKAMAZ."

Türkiye’de var olmaya çabalayan dövme sanatı

Dövme, yaptırana vücudu üzerinde kontrolü olduğunu hatırlatıyor, dövmeciyeyse sanatını canlı olarak yaşatma olanağı sağlıyor. En ufak bir özgürlüğün kontrol amacıyla altının kazındığı ülkemizde Güney Kore’deki kadar olmasa da durum ciddi. Bir politikacının başına gelen her küçük olayda bir devlet kurumu tarafından duyuru yapıldığı hatta kimi zaman yeni bir yasa çıkarıldığı Türkiye’de dövme karşıtı söylemler o zamanlar başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Temmuz 2014’te 18 yaşındaki bir futbolcunun dövmelerini onaylamamasıyla başladı. Olaydan tam 5 ay sonra Diyanet İşleri Başkanlığı bir fetva yayınlayarak dövmenin abdeste engel olmadığı ancak şekil değiştirmeye girdiği için peygamberce hoş görülmediği ve sağlığa zarar verilmeyecek şekilde dövmenin silinmesi gerektiğini, mümkün değilse de pişmanlık duyulması gerektiğini duyurmuştu. Yine aynı dönemlerde 27 Eylül 2014’te Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğinde ise ortaokul ve liselerde başörtüsü yasağı kaldırılırken aynı anda piercing takmak ve dövme yaptırmak şu cümlelerle yasaklanmıştı “"Okullarda yüzü açık bulunur; siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz; saç boyama, vücuda dövme ve makyaj yapamaz, pirsing takamaz, bıyık ve sakal bırakamaz.”

Politik açıdan durum ciddi dedik ama sektöre ve sosyal yaşama baktığımızda olumlu gelişmeler var. Türkiye’de dövme sektörünün 1990’larda doğduğunu, 2000’li yılların ortasından itibaren dövmenin bir sanat olduğu algısının oluşmaya başladığını ve 2010 yılından itibaren bu algının daha da yerleştiğini ve sektörün büyüyüp sağlamlaştığını söyleyebiliriz. Bunun ana nedenleri arasında dövme aletlerine erişimin kolaylaşması, hijyenin artması, Instagram ve Pinterest gibi sosyal medya kanalları, dövmeli yabancı ünlülere özenme, biletlerin ucuzlamasıyla yurtdışına sık seyahat etme ve daha önce de bahsettiğimiz Miami Ink gibi televizyon programlarının Türkçe yayımlanmasını sayabiliriz. Türkiye'nin genç nüfuslu bir ülke olması dövme yaptıran kişi sayısındaki artışın sebeplerinden biri. Bunun yanında, sık sık yurtdışında dövme fuarlarına ve stüdyolarına da davet edilen sayısı her geçen yıl artan başarılı dövme sanatçıları Türkiye’de dövmenin bir sanat türü olarak iyi bir yerlere gelmesi için uğraşan önemli aktörler. Dövmenin Türkiye’de bir sanat formu olarak yaygınlaşması siyasi olarak kösteklense de toplumun dövmeye olan bakışının daha olumlu olduğu gözlemlenebilir bir gerçek. Dövme kültürünün gelişmesi ve yaygınlaşması ise hala üzerinde uğraşılması gereken bir süreç.

Image

 

ÖNCEKİ Kırgızistan’ın Queer komünistleriyle geleceğe dönüş: STAB
Bu yazıyı paylaş