Görmeyi bilene güzellik bedava: Göksu Gül

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Görmeyi bilene güzellik bedava: Göksu Gül

Röp: Yetkin Nural
ÖNCEKİ İdealize edilen çekiciliğe ulaşmanın gerilimleri: Erik Mark Sandberg SONRAKİ “Kadınlar savaştan özgün biçimlerde de etkilenir” - Barış İçin Kadın Girişimi

13 Mart'ta BLOK Artspace'de açılacak olan ilk solo sergisi Bedelsiz öncesi Göksu Gülle bir sohbet.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

13 Mart'ta BLOK Artspace'de açılacak olan Bedelsiz, Göksu Gül'ün ilk solo sergisi. Göksu'nun 25 Nisan'a açık kalacak sergi için ürettiği işler doğanın bedelsiz güzelliklerinden ve biyolojinin minüskül  harikalarından ilham alıyor. Ve elbette bu işlerin altını biraz kazıyınca, karşımıza otobiyografik hikâyeler de çıkıyor... Açılış öncesinde Göksu Gül’le, karikatüre, bedelsiz güzelliklere ve MR görüntülerine uzayan bir sohbet ettik.

Image

kağıt üzerine mürekkep 35 x 50

Pek çok insan seni Uykusuz'daki çizgi-öykülerinden tanıyor. Daha önce farklı işlerinle çeşitli karma sergilerde de karşımıza çıktın. Ancak Bedelsiz farklı formatlardaki işlerini içeren ilk solo sergin olacak. Açılış tarihi yaklaşırken, nasıl bir hissiyat içindesin?
Önceki senelerde kişisel sergi yapmak benim için hayaldi. Sadece istiyordum ama bu isteğimle yeterince ilgilenmiyordum. Önceliklerimi değiştirdiğim anda, gerçekleşme süreci başladı. Hissiyatım, “Aferin benim kızıma!” gibi bir şey. 

Image

Image

tuval üzerine mürekkep 90 x 180

Serginin ismi Bedelsiz, senin sanata bakış açına dair, işlerinde de iletmek istediğin bir mesajı saklıyor. Biraz bahseder misin bu isme nasıl/neden karar verdiğinden?
“Dünyada her şeyin bir bedeli vardır” cümlesine olan yoğun inancım beni, telefon faturasını öderken küfür eden bir insan hâline getirmişti. “Tutumluluk” adına yaptığım hesaplar, param olsa da beni “vermeyen, veremeyen” bir insan hâline getirmişti. Ben her şeyimizi paylaşalım, insanlara acıyalım düşüncesini burada savunmuyorum kesinlikle... Ama vermeyi bilmeyenin alamayacağını zor yoldan öğrendim. İşte o zor anların birinde, gözümde yaşla gayet arabesk bir hâldeyken, müthiş bir gökyüzü manzarası beni yakaladı.  Hani her şeyin bir bedeli vardı? Yoktu işte, gözümün önündeydi. Varoluşum bedelsizdi. Ben dar algımla dünyayı, borçlu olmaya olan inancımı besleyerek, bedelli bir hâle getirmiştim. Sadece kendime verdiğim hizmetin gözüme batması şu an çok komik gözüküyor.

Image

bebekler, yerleştirme

Sanat işlerine değer biçilmesi benim de sürekli kafamı karıştıran bir mevzu. Yani nasıl oluyor, nasıl belirleniyor, borsadan ne kadar anlıyorsam sanattan da o kadar anlıyorum "bedel" konusunda. Kısacası pek anlamıyorum. Oysa aslında bu bir iş, bir meslek, eğitimi verilen bir konu. Bir yanda emek harcayan, üreten ve bu emeğinin karşılığını alması gereken birileri var, diğer tarafta ise aslında neredeyse sadece alım gücü yüksek sınıfın hâkimiyetine girmiş bir pazar... Konu çok çetrefil biliyorum, ama üreten biri olarak, sen ne düşünüyorsun acaba?
Ben bir memur çocuğu olarak, ince zevklere hitap eden yönümü zor kabul edebildim. Çocukluğum doğu illerinde geçti. Bana göre “sanat” lükstü. Hem böyle düşünüp hem de iyi para kazanmak istiyordum, nasıl olacaksa o... Üniversiteye kadar doktor olma idealindeydim çünkü ben insanlara yardım etmeliydim. Yıllarım kendi becerilerimi görmemekle, küçümsemekle geçti. Üniversitede güzel sanatlar okudum okumasına ama hâlâ “sanatın işe yaramazlığı”na inanarak. Bu düşünce bana resim yapmayı ilerleyen senelerde tekrar bıraktıracaktı. Yaklaşık sekiz sene resim yapmadım.

“Bu düşüncelerim doğru mu? “diye sormaksa 30 yaşıma tekabül etti. O sırada İstanbul Contemporary’yi geziyordum. Doktorlar, hastalarına, özellikle de ağır hastalarına, kendinizi stresten uzak tutun, güzel şeyler yaşayın derler. Tam da o doktorun dediği şey bence “Güzel Sanatlar”. Öyle bir resim yapılır ki, insan ona bakınca kimyası değişir. Ben mucizevi bir anlam yüklemiyorum yanlış anlaşılmasın. Ama bir güzellik karşısında, herkes ne hissettiğini gayet iyi bilir. Bütün güzellikleri yok edeceğim diye bir kararı yoksa tabii.

Image

kağıt üzerine mürekkep 35 x 50

"Hani her şeyin bir bedeli vardı? Yoktu işte, gözümün önündeydi. Varoluşum bedelsizdi. Ben dar algımla dünyayı, borçlu olmaya olan inancımı besleyerek, bedelli bir hale getirmiştim. Sadece kendime verdiğim hizmetin, gözüme batması şu an çok komik gözüküyor."

Gerek büyük tuvallere çalıştığın doğa tasvirlerin, gerekse detaylarla işlediğin küçük formlar çizimleri ve heykellerin mikro ölçekte ayrıntılar barındırıyor. Öyle ki, uzaktan ve yakından farklı etkiliyor işlerin insanı. Bu stile nasıl yöneldiğini, bu tarz çalışmalar üretirken nerelerden/kimlerden ilham aldığını anlatır mısın? 
Sadece doğa. Doğa kadar zarif olamasam da, şu an elimin hassasiyetinden memnunum. Gidebildiğim yere kadar hassaslaşmak, incelmek  benim kendimden isteğim.

Image

kağıt üzerine mürekkep 35 x 50

Stilin yanısıra içerik anlamında da meraklıyım, bu mikro-estetikle bize seni etkileyen hangi hikâyelerden bahsediyorsun acaba?
Hemen anlatayım, çok seviyorum bu konuları konuşmayı. Sergide bir işim var, 50x70 ebatlarında ve bir sürü minik stilize başlardan oluşuyor. Çok süslü MR görüntüleri gibi. Çocukluğumdan beri bu MR görüntüleri , estetik olarak hep beni çok etkilemiştir. Özellikle baş bölgesi. İnsanlar neden MR çektirmek durumunda kalırlar ki? Benim en çok ne zaman başım ağrır? Çocukken bir öğretmenim, çözemediğim matematik sorusu karşısında bana "Evladım senin kafan tıkalı mı?" demişti. O öyle bir an ki, yıllarca baş ağrılarıyla bana Anadolu Lisesi Fen bölümünü bitirttirdi. Hâlbuki "Ben çok iyi resim yaparım öğretmenim, ama siz yapamıyorsunuz, acaba sizin kafanız tıkalı mı?" bilincinde olsaydım hiç o MR’ları çektirmek zorunda kalmayacaktım.

“Bebekler” isminde yerleştirme bir  işim var mesela. Ben bu işi neden yaptım? Ne düşünceyle yola çıktım? "Evlenmek lâzım." "Çocuk yapmak lâzım." Peki ne için? Ben bu “lâzım”ları ne zaman edinmiştim? Türk filmlerinden mi? Niye bir çocuğumun olması gerekli olabilirdi? Bunu hiç sorgulamadan, esasından hiç fıtratıma uymayan, zihnime başkasından alıp koyduğum “zamanı gelince çocuğum olmalı” düşüncemin beni robotmuşumcasına yönetmesine izin vermişliğimi, sırf amacına ulaştırmak için beni mânâsız ilişkilere sokma hâlini gördüğüm dönemde bu işi yaptım. Aşk filan yok, “hayatımda aşk olmalı” var. Yani aşk yok.  Hiç olmayacak adamlar var… Ne eziyet ama!

Image

Image

Nerede, nasıl çalışıyorsun? Atölyenin olmazsa olmazları neler?
Ben annem ve kız kardeşimle beraber yaşıyorum. Bir kendi odam, bir de atölye odam var. Tabii sergi arifesinde mutfağı bile işgal ettim. Atölyemin olmazsa olmazları, annemin pişirdiği yemekler, kızlar gecesi yapıp bütün gece heykellerimin ufak birimlerini çayıyla, muhabbetiyle yapıyor olmamız... Pek arkadaş canlısı insan olduğum söylenemez ama yanımdaki herkes benim arkadaşımdır. Annem benim çok yakın arkadaşımdır.

Yani zor ve acılı olarak tanımladığım anlarda karikatür yapma arzum aktive oluyor. Benim herkesi mutlu etmem lâzım, acısını hafifletmem lâzım, yahu bu mümkün mü? Bir de tam aksi hâl var. İyi karikatür yapmak için acılı şeyler yaşamak lâzım. Gelsin sonra arabesk dünya bakışı!

Biraz önce de bahsettiğim gibi, biz seni ilk önce Uykusuz köşelerinden tanıdık.  Karikatür mü sanat mı? demeyeceğim, gerilmeyelim. Cevabını versen de dergiye koymam hattâ. Ama merak ettiğim bir şey, ikisinde de neler bulduğun, hangisinden nasıl beslendiğin?
İki yaşlarımdaydım, banyoda kırkayak görmüştüm. Ne gördüğümü bir türlü anlatamıyordum. Bu sebepten sayfalarca kırkayak çizmiştim. Annem saklamış. Tabii şu an söyleyemediklerimi resim ya da karikatür yaparak anlatma hâlimden hemen hemen sıyrıldım. Ki bu işlerime, izleyici açısından büyük rahatlık getirdi.

Karikatüre gelince, kendimde iki ters nokta yakaladım son günlerde. Yedi yaşımdayken Diyarbakır’da yaşıyorduk. Babam subay. İlk net karikatürümü babama çizmiştim. Saddam karikatürü. Saddam “Savaş istiyorum” diyor, ama dansöz kıyafetiyle göbek atıyor. Fakat her yeri yara bere içinde. Göbek atıyor çünkü muradına ermiş, fakat savaş onu da yara bere içinde bırakmış. Babam çok gülmüştü. Yani zor ve acılı olarak tanımladığım anlarda karikatür yapma arzum aktive oluyor. Benim herkesi mutlu etmem lâzım, acısını hafifletmem lâzım, yahu bu mümkün mü? Bir de tam aksi hâl var. İyi karikatür yapmak için acılı şeyler yaşamak lâzım. Gelsin sonra arabesk dünya bakışı!

İkinci olarak da, yalandan ben hiç bir şeyi ve hiç kimseyi ciddiye almam, her şeyle dalga geçerim duruşu. Hâlbuki tam aksine, acıdan delirmişim. Bazen okur bana küfreder, yerden göğe kadar haklı olarak. Onlar benden önce görürler bu yalan tavrımı çünkü.

Image

kağıt üzerine mürekkep (16 x 22,5) * 3

Son zamanlarda gezdiğin, etkilendiğin, benim sergime gelin ama onunkine de gidin diyebileceğin, Türkiye sularından kimler var?
En son Bora Başkan’ın sergisine gittim. Bu adamın işleri, insanı gezmeye götürüyor. Kendisi ne sebeple yapıyor o resimleri bilmiyorum. Ama ben hiç görmediğim bir yere gitmişim, çok da iyi bir hizmet almışım olarak hissediyorum.

Uykusuz zaten haftalık düzende devam ediyor, sergi 13 Martta açılıyor. Başka neler neler oluyor, uğraştığın, planladığın, yakın gelecekte karşımıza çıkacağın başka projeler var mı?
Mart ayında kişisel sergimle beraber, 26–29 Mart arası Mamut Art Project’de ve 23 Mart – 7 Nisan arasındaysa Maçka Sanat Galerisi’nin düzenlediği Yeni Nesil Türk Çağdaş Sanatçılar Sergisi’nde de işlerim olacak. Birkaç ay sonra da, Uykusuz dergisinde çizdiğim öykülerden bir albüm yapmayı istiyorum. Sonrası yine resim yapmaya, heykel yapmaya devam. Fakat bir gün gelecek, uzun bir çizgi roman kitabı yapmak için, bir süre her şeye mola vereceğim.

ÖNCEKİ Jatomi ilan SONRAKİ “Kadınlar savaştan özgün biçimlerde de etkilenir” - Barış İçin Kadın Girişimi
Bu yazıyı paylaş