Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

Yazı: Cem Kayıran, Ege Yorulmaz, Busen Dostgül, Nazlı Dönmez - İllüstrasyon: Yağız Yılmaz, Burak Dak, Barış Şehri, Aksel Ceylan
ÖNCEKİ Birlikte yapmanın önemi: Apeiron Collective SONRAKİ Yıl boyu konuşulacak 20 filmle: 66. Berlin Film Festivali

Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Uhrevi ve karanlık Atina yeraltı kültürlerine giriş: The Callas

Yazı: Ege Yorulmaz, İllüstrasyon: Barış Şehri

Atinalı grup The Callas enstalasyondan, dergiye pek çok prensipte üreten bir yaratıcı kolektifin bir parçası. Grup, 2005’ten bu yana noise, pop punk, art rock ve post-punk karışımı seslerle deneysel çalışıyor ve oldukça üretken. Geçtiğimiz ay sonu çıkardıkları beşinci albümleri Half Kiss Half Pain’de ise grup daha oturaklı bir düzene geçip, önceki EP’lerin havada kalan deneyselliğini üstünden atmışa benziyor. Bu arada belirtelim, grubun albümünün prodüktörlüğünü Nick Cave & The Bad Seeds ve Grinderman davulcusu Jim Sclavunos üstleniyor.

Önceki kayıtların tek handikapı kararsız yapıda olmalarıyken, 2013’te çıkan Am I Vertical’ın vaat ettiği post-punk seslerle beslenen karanlık atmosfer Half Kiss Half Pain’de kendinden oldukça emin bir şekilde karşımızda. Albümün genel atmosferi oldukça uhrevi, derin ve detaylı. Grubun deneysel müziği bu albümde hem çeşitleniyor hem de oldukça ilginç şarkı sözleriyle bütünleşiyor. The Callas aynı zamanda grup üyelerinin üzerinde çalıştığı filmler, dergiler ve düzenledikleri etkinliklerle birlikte, giderek büyüyen ve merak uyandıran Atina yeraltı kreatif dünyasına giriş için çok yerinde bir başlangıç.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bir Tuareg harikası daha: Imarhan

Yazı: Busen Dostgül, İllüstrasyon: Aksel Ceylan

Son dönemde ismini sıkça duyduğumuz Mdou Moctar’ın da memleketi olan Tuareg’den çıkan müzik gruplarına ve yeteneklerine karşı boş olmadığımı kesinlikle söyleyebilirim. Kendileriyle aynı ismi taşıyan ilk albümlerini 29 Nisan’da yayınlayacak olan son Tuareg harikası Imarhan’ın yumuşak ve dinleyeni içine alan vokalleriyle birlikte genellikle o yöreden çıkan gruplarda duymaya alışkın olduğumuz gitar motiflerinin pop ritimleriyle buluştuğu şarkılarını dinliyoruz.

Mdou Moctar’ın Avrupa’da verdiği çeşitli konserlerde sahnede olan Imarhan, mart ayında ise Kurt Vile’ın ön grubu olduğu konserler veriyor olacak. 2008’den bu yana birlikte müzik yapan beş arkadaşın kurduğu grubun epey keyifli parçalarını canlı dinlemek bir o kadar keyifli olacaktır!

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Özgün psikedelik karışımlar: Ulrika Spacek

Yazı: Cem Kayıran, İllüstrasyon: Burak Dak

Temelleri Rhys Edwards ve Rhys Williams tarafından Londra’da atılan Ulrika Spacek, geçtiğimiz ay yayınladığı ilk albümü The Album Paranoia ile bizi bu yıl en çok heyecanlandıran yeni gruplardan biri oldu. İkilinin evinde kaydedilen gitarların merkezinde olduğu parçalar sanki 90’ların sonlarında kaydedilmiş ve bugüne dek yayınlanmamış hissiyatı taşıyor. Genelde ağzından lafı zorla alıyormuş hissiyle dinlediğimiz vokaller, uzun soluklu tekrarların üzerine enfes bir şekilde dağılıyor.

Özellikle “Nk” ve “She’s A Cult” gibi parçalarda kendini belli eden, grubun sludge eğilimleri, diğer şarkılarda daha psikedelik yaklaşımlarla birleşiyor. Kişisel favorim olan “Beta Male”, albümün en sürükleyici parçası. Kirli gitar tonları ve sade prodüksiyonuyla albümde Sonic Youth’tan The Birthday Party’ye, Kyuss’tan Josef K’e birçok etkileşim kendini belli ediyor. Ulrika Spacek’in yeni nesil psikedelik rock gruplarından karakteristik bir özellikle ayrıldığını söylemek zor belki ama kendi karışımlarını çok doğru bir şekilde oluşturdukları aşikâr. Grubun Tough Love etiketiyle yayınlanan ilk uzunçaları The Album Paranoia’yı mutlaka dinleyin.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

İddialı, kararlı ve tutku dolu: Lafawndah

Yazı: Nazlı Dönmez, İllüstrasyon: Yağız Yılmaz

Asıl ismi Yasmine Du Bois olan Lafawndah, yeni, özgeçmişi epey dolu olan heyecan verici bir ses. Mexico City’de galeri küratörlüğünden, iki farklı müzik projesinde davul çalmaya, Sorbonne’da öğrenciliğe uzanan bir yolculuğu var. Dokunduğu her şeye tutkuyla yaklaştığını söyleyen bir kadın olan Du Bois’nın Lafawndah’a dönüşümü de farksız değil. Dans müziğine yeni bir soluk getiriyor. Politikadan nasibini bir hayli alan şarkıları, gücüyle Nina Simone’un karakter yüklü müziğine gönderme yapıyor, Lorde’yi anımsatan pop tınıları ve sofistike ritimleri, harika bir basla harmanlıyor.

İkinci EP’si Tan’in single’larından biri olan “Town Crier”, Lafawndah’ı radarımıza sokan güçlü, meydan okuyan, kararlı bir kadının, duruşun altını çiziyor. Promosyonunu da aktivist ve Harvard profesörü Lawrence Lessig’le politik tatminsizlikten söz ettiği bir röportajla yapmış olması cuk oturuyor. Teengirl Fantasy’ye eşlik ettiği “Lung”, Lafawndah'ın karanlık tarafını daha da merak ettiren bir etki bırakıyor. “Butter”da sesinin sınırlarını daha iyi duyumsayabiliyorsunuz. Kendisinin sosyal bir öncü olmak gibi bir derdi pek yok. Yalnızca düşüncelerini dile getirmekten çekinmeyen bir kadın o. Şarkılarından Twitter hesabına kadar. Kendrick Lamar’ın olay yaratan Grammy performansı “Compton in Africa”ya olan desteğini, Suriyeli mülteciler için tasarlanan, çadıra dönüşebilen ceketler için duyduğu sevinci paylaşan, gerçek birinden bahsediyoruz. Lafawndah iddialı sedası ve kişiliğiyle mutlaka adını daha çok duyacağımız bir isim. Takibe alın!

 

ÖNCEKİ Birlikte yapmanın önemi: Apeiron Collective SONRAKİ Yıl boyu konuşulacak 20 filmle: 66. Berlin Film Festivali
Bu yazıyı paylaş