İki boyutlu bir müzik: Efe Demiral’dan “Inside Out”

Bu yazıyı paylaş
İçerik

İki boyutlu bir müzik: Efe Demiral’dan “Inside Out”

Röp: Cem Kayıran, Foto: Begüm Yamanlar
ÖNCEKİ Değişim hiçbir zaman bitmez: GoGo Penguin SONRAKİ Birlikte yapmanın önemi: Apeiron Collective

Müzik Hayvanı kataloğunun en yeni isimlerinden Efe Demiral’la ilk solo albümü üzerine.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Günümüz yerli müzik sahnesinin en üretken isimlerinden biri olan Efe Demiral, kariyerinin ilk solo albümünü geçtiğimiz yılın son günlerinde yayınladı. Künt, Cihan Mürtezaoğlu, Barış Demirel, Can Kazaz ve nice isimle birlikte üretimler yapan Efe Demiral’ın ilk albümü Inside Out, müzisyenin evinde kaydettiği, ustaca kurgulanmış yedi parçadan oluşuyor. Hem eşliğinde huzurlu bir şekilde süzülebileceğiniz akustik temalar hem de tedirgin edici anları kendine has bir şekilde harmanlayan Efe Demiral’la Müzik Hayvanı’ndan yayınladığı ilk albümünün nasıl oluştuğunu ve bugüne dek yer aldığı grup çalışmalarına kıyasla solo albüm hazırlamanın nasıl farklılıkları olduğunu konuştuk.

İlk solo albümün olmasına rağmen, sunumundan şarkı dizimine her detayıyla çok tutarlı bulduğum bir albüm Inside Out. Şarkılar nasıl bir zaman diliminde nerede yazıldı?

Ağustos 2014’te “Three Days” isimli bir parça yayınlamıştım Soundcloud’da. Sonra o parça biraz ilgi gördü. Aslında tını olarak dinleyici açısından çok kolay bir yerde durmuyordu. İnsanların dinleyip beğenmesi, benim ambient gitar müziği tarzı parçalarımı bir toplama dönüştürebileceğim fikrini aklıma getirdi. Parçayı Müzik Hayvanı’ndan Eray Düzgünsoy’la paylaştım ve “Elimde böyle bir parça var, bu tip tematik şeyler kaydediyorum evde” dedim. Bunları albüme dönüştürmek istediğimi söyledim. Haziran 2015’te oluyor bu. İlk başta aslında EP formatında bir şey yapmak vardı. Ama elimdeki malzeme EP formatını aştı. Sildiğim parçalar da oldu. İnsan böyle bir şey yapmaya adım attığında kafasında bir bütünlük kaygısı oluyor. O bütünlükten saptığını hissettiğin bir parça olursa onu bir kenara koyuyorsun. Ya da bir boşluk gördüysen bir yerde, kafandaki fikir tamamlansın diye oraya bir şey koymaya çalışıyorsun. Bu bazen çok kişisel bir şey de olabiliyor. “Inside Out” parçası o tip bir boşluğu dolduruyor benim için. Bir tane daha uzun bir parçaya ihtiyaç vardı, onu yaptım. O zamanlar Bahariye’de oturuyorduk, Fenerbahçe’ye taşındık orada bitirdim albümü.

Tüm parçalar evde mi kaydedildi?

Her şey evde yapıldı. Dış sesler, sampling, her şey....

Aslında bahsettiğin zaman dilimi çok dar bir aralık. Haziran ayında albüm fikri ortaya çıkmış ve aralıkta sen albümü yayınladın. Söz konusu eskizlerin parça formuna bürünmesi nasıl bir süreçti senin için?

Kompozisyon anlamında bazı şeyler anlık olarak gelişti. O an bir şey çalarken çıkan bir fikri not alıp, sonra üzerine armoni düşünüp bir parça haline getirmek gibi. Ama örneğin albümdeki “Shallow”, daha elektro-akustik bir parça, o düşünülerek kurgulanmış bir parça.

Albümde genel olarak bir “acele etmeyiş” hali var. Bugüne kadar birçok grup ve farklı müzisyenle üretimler yapmış bir müzisyen olarak, ilk solo albümün için çalışırken seni en rahat kılan farklılık ne oldu?

Bir kere zamanın işleyişi açısından büyük bir fark var. Zaman bence taşınabilir bir şey ve istediğim gibi taşıdım zamanı. Mesela “Bugün bir şey çıkmıyor, yarın devam edeyim” diyebiliyordum. Bunu başka bir insanla çalışırken diyemezsin. O da sana “Hayır yarın bana uymuyor” dediği anda konu orada kapanır. Tek başına çalışan müzisyenlerin avantajı biraz da bu. Ben de biraz bunu istiyordum. Başak’ın Ah! Kosmos’ta, Emir’in Gantz’daki konforu hoşuma gidiyordu. Tek başına çalınabilir bir müzik olması da öyle. Bu açıdan bir rahatlık olduğu kesin. Müzik kendimle ilgili bir şey, kendimi yormak istemediğim zaman çalışmayı erteleyebiliyorum. Bir yandan solo çalışmanın da dezavantajları var tabii ki. Bazen hem kendi kompozisyonlarını kaydettiğin için, hem de bu kayıtları mikslemeye çalıştığın için, bir tür objektivite kaybı oluşuyor. Neyin olup neyin olmadığını fark edemiyorsun, buna entonasyon falan da dahil. Albüm çıkana kadar yalnızca iki-üç kişi dinledi. Birileri dinlesin fikirlerini söylesin istedim ama gelecek yorumlarla kendi eksenimden sapmak istemedim. Benim beklentim bu evden ne çıkıyor onu görmekti. Bazı parçalarda girip çıkan dış sesler var. O dış seslerin benim müzik yaklaşımımı yansıttığını düşünüyorum. Bir gitar müziği dönüyor ama aslında ben onu evde kaydederken, dışarda bir sürü şey oluyor. İki boyutlu bir müzik gibi. İçerisi ve dışarısı gibi tasarladığım bir şey. Süreç tamamen doğal, kendimi zorlamadan gelişti. Şu an sıkışıyorsam, dışarıda da bir şeyler sıkışıyor ve hayat bir şekilde benim yanımdan akıp gidiyor. Kendimi “Kayıt yapmalıyım ve bu bir albüm olmalı” diye zorlamadım. Albümün içinde doğal bir yanı var.

Albüm kapağındaki teşekkürler kısmında bugüne dek birlikte çaldığın, Künt’ten Barış Demirel’e herkesin ismi var. Bu albüme doğrudan bir katkıdan ziyade, senin müzikal birikiminle ilgili bir teşekkür gibi geliyor.

Albümle ilgili olumlu ya da olumsuz en ufak eleştiriyi yapmış herkesin ismini yazdım. Mesela Can Kazaz, “Beni niye yazdın ki?” diye sormuştu. Onun bana bir fikir vermişliği, “Şurada şöyle bir şey mi yapsan?” demişliği yok. Ama konserime gelip bir sürü not almış, gördüklerini açık açık yazmış. Bu olabilecek en güzel katkı bence.

Image

Aslında çok klişe bir soru olacak ama, Inside Out’un hazırlık aşamasında önceki çalışmalarından ne gibi izler görüyorsun?

Örneğin Cihan Mürtezaoğlu’yla 2011 yılından beri gitar müziği üzerine konuşuyoruz. Hatta birbirimizin parçalarına destek veririz, birlikte çalarız. Bu albümdeki müziklerin de ayrıntılarında bir yerlerde o paylaşımdan izler vardır. Somut bir şekilde gelip oturmamıştır da zaman içinde eriyerek karışmıştır. Daha organik bir işleyiş. Künt de öyle bir şey aslında. Hem Cihan hem Can (Güngör) hem ben bir şeyleri çıkarttık, aldık. Sonra herkes kendi müziğinde bunları deneyimlediği için aynı hataları yapmadı.

Dönüp Künt kadrosuna baktığın zaman o ekipten herkesin farklı şekillerde müziklerini yapmaya devam ettiğini görüyoruz. Sence Künt’ün yeniden bir şeyler yapma ihtimali var mı?

Hayır, yok. Ufukta öyle bir şey gözükmüyor. Yaptığımız kayıtlar duruyor ama öyle bir şey yapma niyetimiz yok. Albüm çıkmamış olsa da, grup şu anda birlikte çalmıyor olsa da, orası bizim için iyi bir deneyim oldu.

Bildiğim kadarıyla Görkem Özdemir’in Hayvan Elektronik adıyla yaptığı bazı ekipmanları kullanıyorsun. Biraz bu ekipmanlardan bahseder misin?

Görkem aslında büyük bir iddiası olmadan, çaycı megafonunun devresiyle falan oynayarak bir looper’a dönüştürmek gibi şeyler yapan bir arkadaş. O bir süre Hayvan Elektronik’e ara verdi. Şimdi yeni bir atölye tuttu ve yeni bir şeyler yapıyor. En son bir looper yapmış, doğum günümde bana hediye etti. Enteresan bir alet. Lo-fi bir alet ama şöyle bir özelliği var; kaydettiği sesi tutuyor içinde. Mesela Line Six’in DL4 pedalı, kaydettiğin sesi fişi çekip kapattıktan sonra bir daha bulmana imkân vermiyor. Salon İKSV’de verdiğim konserde kullandım o pedalı. Evde birtakım vurmalı sesler kaydetmiştim. Onun dışında, direkt bana yaptığı ekipmanlar var. Osilatör, tremolo pedalı ve megafon yaptı. Onları da yeri geldiğinde kullanıyorum. Ekipman tedarikçim gibi değil ama onun yaptığı butik şeyleri, müziğimin bir yerinde göstermeyi seviyorum.

Image

Canlı performanslarda albüme ne kadar sadık kalıyorsun? Sahnede de kendini ana bıraktığın oluyor mu?

Daha önce çaldığım tüm konserleri düşününce, bazen böyle müziklerde kayıttaki yakalanan atmosferin canlı performanslarda eksiksiz şekilde yansıtılamadığını görüyorum. Albümdeki bazı parçaları konserler için yeniden düzenledim. Mesela ilk parça “Imaginary Landscapes”, albümde tam olarak olmasını istediğim gibi. Ama canlıda onu çaldığında, dinleyici onu kolay kolay bir yere oturtamıyor. Parçayı bir ritmik tartıma oturtup yeniden düzenledim. Ama Salon İKSV’de çaldığım konserde, diğer şarkıları tamamen albümde oldukları gibi çaldım.

Inside Out’un kapak tasarımı da çok etkileyici. Bunun ortaya çıkış hikâyesini anlatır mısın?

Kapak fotoğrafı Ersin Şahin’in. Orijinal renkleriyle kullandık. Ersin benim albümüme yakışacağını düşündüğü tüm fotoğrafları bana sundu. Hiçbir insan böyle bir şey yapmaz. İlk olarak bir elektrik direği ve dağların olduğu bir fotoğrafı beğenmiştim. Fakat o fotoğrafta gördüğümüz şey çok büyük bir görseldi. Büyük bir alanı görüyordu, perspektifi çok genişti. O fotoğrafın albümü çok iyi yansıtmadığını düşündüm. Sonrasında Londra’da çektiği bir fotoğrafı önerdi. Hiçbir şekilde bir yerinden tutamadığın detaylar benim çok ilgimi çekti. Fotoğrafta her şeyin ortada olması, albümün konseptiyle birleşiyor gibi geliyor. Örneğin albümde bir tema geliyor, çok yakın bir akustik gitar teması çalınıyor. Müziklerde de bu ortada olması hissi kapakta da güzel bir şekilde yansıyor. Bunu gördükten sonra, “Tamam budur” dedim. Liseden arkadaşım Eren Bora tasarımını yaptı.

Albümü Müzik Hayvanı’ndan yayınlamaya nasıl karar verdin?

İnsanların müziğini yayınlama cesareti ve yolları arttı. Farklı alternatifler var. Müzik Hayvanı’nın yolu, şu anda benim olmak istediğim yer. Onlar, plak şirketleriyle yaşanan sorunlar, onların müziği değiştirme istekleri gibi şeyler hiç olmadan, bağımsız bir şekilde istediklerini yapıyorlar. Giderek büyüyorlar, şu an katalogda 50 albüm var. Bunu kademelendirerek yapıyorlar. Hem dijital mecrada hem basılı olarak yayınlıyor olmaları çok güzel. Müzik Hayvanı’nın inisiyatif olarak olmayı düşlediği yer benim istediklerimle belirgin bir şekilde örtüşüyor. 

ÖNCEKİ Değişim hiçbir zaman bitmez: GoGo Penguin SONRAKİ Birlikte yapmanın önemi: Apeiron Collective
Bu yazıyı paylaş