Tereddüt’ten ilhamla: Türkiye sinemasından 10 unutulmaz kadın karakter

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Tereddüt’ten ilhamla: Türkiye sinemasından 10 unutulmaz kadın karakter

Yazı: Melikşah Altuntaş
ÖNCEKİ Teftiş: Bu ay ne dinlesem? SONRAKİ Nocturnal Animals ve beyaz perdeden gerçek olsun istediğimiz kitaplar

Bu ay gösterime giren Yeşim Ustaoğlu’nun Tereddüt’ü, güçlü kadın karakterleriyle, yerli sinemanın muazzam kadınları arasında gezinip dünyalarını anlamaya çalışmak için ilham verdi

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

ŞOFÖR NEBAHAT
(Sezer Sezin, Şoför Nebabat, 1960 & Fatma Girik, Şoför Nebahat, 1970)

İllüstrasyon: Merve Atılgan

Yerli sinemanın klasikleşmiş simgelerinden birine dönüşen Şoför Nebahat’in, ataerkil düzene karşı dimdik ayakta tavrı ve gözüpekliğinin yanında, olağanca narin de bir karakter yatar aslında. Nebahat, mahalledeki herhangi bir kız olmak yerine kendisine o veya bu şekilde layık görülmüş erkek Fatmalığının altını öyle derinlikli bir feminenlikle doldurur ki, ortamdaki cinsiyetsizliğin adına ne koyacağını bilemeden bakakalır karşındakiler. Yeşilçam’ın klasik güzel kızla yakışıklı oğlanın bir çatışma nedeniyle ayrı düşmesi formülüne takla attıran bu karakterin ne söylediğini değil, yalnızca iç sesini dinleyerek bile tatmin olabilir izleyici.

Image

SABİHA
(Türkan Şoray, Vesikalı Yarim, 1968)

İllüstrasyon: Vardal Caniş Su

Sabiha kim olduğu ve ne istediğiyle ilgili son derece net bir kadın. Halil onun hayatına girene kadar… O günden sonra artık kendini hor görmeye başlamış bir ikinci kadın. Asla onun olmayacak bir adamın çekim alanında gezinmekle de barışık değil. Halil onu seçmeye değil belki ama onunla olmaya eğilimli biri olduğundan arkasını dönüp gidemiyor Sabiha. Ta ki Halil’in onun hayatından çıkıp gitmesine izin verene kadar. O zaman Halil’e son bir kez uzaktan bakıyor. Bakıyor. Bakıyor. Sonra arkasını dönüp yürüyor. Sabiha şimdi yeniden kim olduğu ve ne istediğiyle ilgili son derece net ama kalbi de daha kırık bir kadın.

Image

KEZBAN
(Hülya Koçyiğit, Kezban, 1968)

İllüstrasyon: Berkay Dağlar

Bir grup izleyici sağlam bir karakter olduğunu düşünmez Kezban’ın. Hayatı boyunca zenginlerin dünyasında itilip kakıldıktan sonra intikam için geri dönme hikayesinde, yine başka bir erkin yardımını almasını hazmedemez bazıları. Oysa ki Kezban’ın erdemi intikamında değil, intikamını alırken bile karşısındakileri aşağılayamayan, onlara onlar gibi cevap veremeyen, çok yaklaşsa da tam öyle olmayan özünde yatar. Kezban öyle bir kadındır ki, köylülüğün karşısına şehirli olmayı, cahilliğin karşısına okumuşluğu koyamayacak kadar geniş bakmakla lanetlenmiştir bu hayatta. O yüzden oynadığı yalnızca bir oyundur. Bu lanetle yaşamayanlara, yaşamın onların bildiği kadarıyla akıp gitmediğini fısıldayamayacak kadar incelikli düşüncelerle kurulmuş bir oyun.

Image

AYŞE
(Zeynep Değirmencioğlu, Hayat Sevince Güzel, 1971)

İllüstrasyon: Sedat Girgin

Ayşe, orada, gitmesek de görmesek de bizim olan o uzaktaki köyden hiç gelmeyecekti belki de. Kaderini işaret ettiler Ayşe’ye, gitti köyünden. Ayşe adına modernizm denen bir acımasızlığın ortasına düşmeyecekti muhtemelen. Katı kalpli teyzesi ve merhametsiz akranları ona böyle modern olunacağını söyledi. Kaderim dedi Ayşe, modern oldu. Balo günü kapıdan çıkıp gidecekti Ayşe, pencereden düşüp sakatlanmayacaktı çok yüksek ihtimalle. Ama Ayşe’yi köyünden aldılar, çağdaş bir Türk kızı yaptılar, öyle olmaz böyle olur dediler, iyilik sıkıcı sen biraz zeki ol dediler, öyle dediler böyle dediler, bacağını, kolunu, kanadını, en çok da kalbini kırdılar Ayşe’nin. Ayşe zeki olmayı sevmedi, sıkıcı iyiliğini bulaştırmayı seçti. Herkes için böylesi çok daha iyi oldu muhtemelen.

Image

CANİKO
(Müjde Ar, Köçek, 1975)

İllüstrasyon: Sadi Güran

Mahallenin abilerine göre karı kılıklının teki olan yağız, yakışıklı Caniko için futbol peşinde koşup erkek arkadaşlarıyla muhabbet ederek akıp gidiyordu işte ne güzel hayat. Sırf karı kılıklı diye tecavüz edip, erkek olduğunu görünce de penisini keserek teşekkür ettiler Caniko’ya, hayatta bu kadar az şeyle mutlu olabildiği için. Yalnızlık ve utanç onu garip bir biçimde hayat kadını yaptı. Kadın olmayı hayat kadını olarak öğrendi Caniko. Ama mahalledeki kankası da bu kerhanenin yolunu tutup, bir de o olduğunu bilmeden kadın bedenine âşık olunca Caniko’nun, hayatın bir daha hiçbir zaman o kadar da güzel akıp gidemeyecek olması fikri beliriverdi kafasında. Yalnızdı ve utanıyordu hala. Neyse ki bir gökkuşağının altından geçti ve kimin kime âşık olduğunun, kimin hangi bedende kime âşık olabileceğinin bir önemi olmadığı bir hayat düşüne inanıverdi Caniko. Yeniden mutlu muydu ne?

Image

HAFİZE ANA
(Adile Naşit, Hababam Sınıfı Serisi, 1975)

İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç

İnsanların yaşlı ve iyi yürekli bir kadından tek beklentisinin elinde çanla merdivenlerden aşağı yukarı koşturmak olmadığını göstermek gibi bir misyonu vardı aslında Hafize Ana’nın. Ne kadarını gösterebildi meçhul ama o sınıflar dolusu ana, odalar dolusu kadın, tabaklar dolusu yuvaydı. Bazen ergen gibi düşünüp, onlar kadar acımasız olabilen, bazen de bir yetişkin gibi otoriter ve emir uygulayıcısı olabiliyordu. Temsil ettikleri üzerine giydirilen üniforma ya da tabaklara eğdiği yemek dolu kaşıklardan fazlasıydı. Tepeden tırnağa, baştan aşağı vicdandı Hafize Ana. Elindeki çanla da muhtemelen herkesi akil olmaya çağırıyordu. Kaç kişiye duyurabildi meçhul.

Image

ASYA
(Türkan Şoray, Selvi Boylum Al Yazmalım, 1978)

İllüstrasyon: Burak Dak

Asya hayatta bir kez kendisi için bir şey istedi. Gönlümün kaydığı yere gideyim dedi herhalde, bakalım orada ne var diye. Tabii ki acı vardı orada. Çünkü Asya hayatta bir kere kendi için bir şey istemişti ya, tabii ki acı olacaktı o şeyin sonunda. Bir yola saptığında uzun süre güzellikler görenlerin şüphelenmeye başlaması gerektiğini düşünemeyecek kadar saf ve iyi niyetli bir genç kızdı başta Asya. O yüzden saptığı yollar hep güzel yerlere çıkacak sandı. Hayatta kendi için istediklerinin de tarihi geçiverdi bir anda. Bir oğlu oldu. Kendi hakkı dolmuş oldu. İstediğini yapamamış, seçtiğiyle kalamamış, perişan olmuş bir kadındı artık Asya. Bir başka seçim yaptı ama bu defa kendisi için değildi elbette. Oğlunu seçti hayatta Asya. Ne kalbini, ne şansını, ne bahtını. Yalnızca oğlunu seçti. Kendine verdiği hakkın tarihi dolmuştu, ne yapsın.

Image

VASFİYE
(Müjde Ar, Adı Vasfiye, 1985)

İllüstrasyon: Duygu Topçu

Vasfiye’nin adını başkaları koydu. Hikayelerini hep başkaları yazdı. Vasfiye aslında ne yaşadı acaba, hiç bilemedik. Birinin karısı mı olmadı, birilerinin gizli aşkı mı, pavyon şarkıcısı mı olmadı Vasfiye, bir suçlu mu… Her şey oldu bu hayatta. Bir tek kendi olamadı. Onun hikayesini dinleyip durduk. Dinlediğimiz kadarını gördük. Gördüklerimiz aslında kadınlarla ilgili erkeklerin anlattıklarıydı. Erkeklerin gördüğü kadın. Kadına benzeyen bir şey ama kim? Vasfiye o oldu, bu oldu ama biz aslında ne yaşadı hiç bilemedik. Bizim hakkımızda anlatılanlara da benziyor muydu Vasfiye? Ya da biz kendimizi ne kadar anlatabildik? Bizim hikayemizi kim yazdı?

Image

UĞUR
(Derya Alabora, Masumiyet, 1997 & Vildan Atasever, Kader, 2006)

İllüstrasyon: Hilal Can

Uğur deli gibi âşık olduğu Zagor’un peşinden sürüklenen, kendi hayatını aşkının arkasına gizlemiş, hırslı ve öfkeli bir kadın. Yanlış giden her şeye öfke duyuyor. Kendisine amansız bir sevdayla bağlı Bekir’e bile. Onu sevmeyecek Bekir. Onu sevemez! Nesini anlamıyor bunun? Anlamıyor işte. Tıpkı onun da Zagor’u sevemeyecek olmasını anlamadığı gibi anlamıyor Bekir’in aşkını da perişanlığını da. Kendi acısını bile yaşamasına izin vermeyecek noktalara getirdiğinde işi Bekir, çareyi kaçmakta buluyor Uğur. Kaçtığı yerde de o var ama. Hem Bekir, hem de bir yerlerde Zagor. Ne kendi aşkına doğru, ne kendi aşkından kaçamıyor Uğur. Bundan kaçamadıkça da şehirlerden, pavyonlardan, gecekondulardan kaçıp duruyor. O Zagor’un, Bekir onun peşinde. Sevginin yalnızca kaçıp kovalamak olduğunun nesini anlamıyor acaba Uğur?

Image

ŞEHNAZ & ELMAS
(Funda Eryiğit & Ecem Uzun, Tereddüt, 2016)

İllüstrasyon: Saydan Akşit

Elmas çocuk, Şehnaz kadın. Elmas mağdur, Şehnaz mağdur. Elmas cahil, Şehnaz okullu. İkisine de zulmediyorlar. Adamlar, adamların karıları, adamların anneleri ve adamların kızları ve adamların oğulları ve adamların babaları… Birtakım adamlar zulmediyor ikisine de. Demek ki onlar kendi hayatlarıyla yüzleşmek ve kendi zulümlerinden kaçmak zorunda. Bunun bir yolu olmalı. Zulümleri durdurmanın bir yolu. Hayır demenin. İstemediğine zorlanmamanın bir yolu… Neyse ki Şehnaz Elmas’a kendi içindeki yolu açmanın bir çaresini gösterebiliyor. Şehnaz da Elmas’tan öğrendikçe açılıyor. Yollar var işte bir yerlerde. Ve açılıyorlar… Elmas kadın olacak, Şehnaz’ın çocukları belki. Ama adamlar ve onların zulümlerini tanıyacaklar. Yüzleştiler çünkü.

 

 

ÖNCEKİ Teftiş: Bu ay ne dinlesem? SONRAKİ Nocturnal Animals ve beyaz perdeden gerçek olsun istediğimiz kitaplar
Bu yazıyı paylaş