Brazzaville (David Brown) seçti: Uzaydaki okyanuslara dair bir yazı

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Brazzaville (David Brown) seçti: Uzaydaki okyanuslara dair bir yazı

Yazı: Mehmet Ekinci – İllüstrasyon: Barış Şehri
ÖNCEKİ Molly Crabapple seçti : Kuir, feminist ve yaratıcı Porto Riko protestolarından bir kesit

“NASA kısa süre önce Jüpiter’in uydularından Europa’nın buz altı okyanusunu keşfetmek üzere yukarılara bir uzay aracı gönderilmesi projesine onay verdi. Konu başlığı olarak uzaydaki okyanusları seçiyorum. Güneş sistemimizde Europa ve Ganymede gibi okyanuslara sahip olan birkaç uydu var.”

David Brown

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Kaçamıyoruz

Okyanussal coşkunun eşiğindeyiz, kıyılarındayız. Şayet yeryüzündeki bizler tek bir benliğin bileşenleri, atmosferin ötesi dış dünyamızsa. Geceleri o gayya kuyusuna bakışlarımızı yönelttiğimizde, hayret ile dehşet arasında gidip geliyoruz. Işıldayan noktalar. Hele elektrik-elektronik medeniyetimizin alametifarikası ışık kirliliğinden kaçabilmişsek, gökkubeyi ortadan tül perde gibi yaran bulanık samanyolu şöyle bir kol hareketiyle avuçlanacak mesafede sanki. Bir bütünmüşüz gibi. Ama onlar bizden dışarıda, fersah fersah uzaklarda. Ve bahsi geçen benliğin bileşenleri olarak seyreyleye gelmişiz kozmik okyanusu. Kimi bileşenlerimiz bunla yetinmemiş, onları zihin egzersizleriyle kavramak, alet edevatlarıyla yakından görmek, gücü yettiğince dokunmak, dili ve tekniğiyle hükmetmek istemiş. İstençlerini eyleme geçirip, cisme ve temasa dönüştürdükçe, tarihlerinden onlara miras kalmış hayret ve dehşeti, düşlemlerini o ışıldayan noktalarda görmüşler ve daha da görmek istemişler. Evreniyle temas kurmaya çalışan, ondan yöne kıçından ateşler çıkan mekikler, sondalar ve kimi zaman canlılar fırlatan, kendinden dışarıya doğru yayılan dünya insanının ve onun uzay yolculuğunun hikayesidir bu.

Kıssadan güncele geçelim. 11 Eylül 2019. Bir kez daha heyecan verici bir astronomi haberiyle gözlerimizi ekranlara ve ardından gökyüzüne çevirdik. Hubble Teleskobunun zamanında topladığı verileri ince eleyip, sık dokuyan bilim insanları, hem güneş sistemi ötesinde yer alıp hem de zamanda bünyesinde su bulunduran, ve dolayısıyla acaba buradan yeni bir yaşam formu çıkar mı diye anlık hülyalar yazdıran ilk gezegeni saptadıklarını belirtmişler. Bizler de ekranlarımızda akıp duran bağlantılar, manşetler yoluyla bu gelişmeden haberdar olduk. Işıldayan noktalar, tül perdeler ve rengarenk battaniyelerden oluşan semalar haritamıza hoş geldin K2-18b. Teşekkürler Montreal Üniversitesi’nden Björn Benneke, teşekkürler Londra Üniversitesi’nden Angelos Tsairas ve çalışma arkadaşları.

Kıyılarımızdan 110 ışık yılı uzaklıkta, Aslan takımyıldızının parçası bu ‘yerküremsi’ gezegen, K2-18b, etrafında döndüğü cüce yıldıza mesafesine göre ‘yaşanabilir bölge’de bulunan gezegenler sınıfında yer alıyor ve dolayısıyla üzerinde anlamlı miktarda su kütlesi taşıdığı düşünülüyor. Her ne kadar bu tahmin ve düşlemlerin gerçeklikle sınanması için 2020’ler boyunca Avrupa Uzay Ajansı tarafından uzaya gönderilecek ARIEL ve NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu menzilinde gözlem araçlarına ihtiyaç duyulsa da, K2-18b çok yakında muhtelif kaynakların su kütleleriyle meşhur, merak uyandıran gök cisimleri listelerine adını yazdıracak gibi duruyor.

Okyanusu bol gezegen ya da yörünge arkadaşlarının çetelesini tutmaya önceden başladığımız için onlarla temasımız daha gerilere gidiyor. Örneğin, Jüpiter’in yetmiş dokuz uydusundan ikisi Europa ve Ganymede, Satürn’ün uydusu Enceladus. Bu gök cisimleri, az biraz tuz ve başka kimyasallar da barındıran, yeraltı ya da güney kutbu okyanuslarıyla 1970’ler sonu NASA Voyager ve 1990’lar Galileo seferleri sonrası giderek ilgi odağına dönüşmüş durumdalar. 2022’de fırlatılıp anca 2029’da Jüpiter civarına varacak Avrupa Uzay Ajansı’nın yeni göz bebeklerinden JUICE (JUpiter ICy moons Explorer), daha burada yeryüzündeyken Jüpiter ve uydularını özel NavCam kameralarıyla görüntülemeye başlamış bile.

Image

JUICE’u takiben 2023’de ise NASA’nın Europa Clipper’ı yukarılara gönderilecek ve JUICE gibi yol üstündeki gök cisimlerin çekim kuvvetlerinden seke seke, uzunca bir yol kat ettikten sonra Jüpiter’in uydusu Europa etrafında döndükçe dönecek. Adını sömürgecilik dönemi süratli ticari yelkenlilerinden alan Clipper, Europa’nın hem 100 km derinliğindeki yeraltı okyanus tabakasını çeşitli ölçüm ve belgeleme kanallarıyla yakından inceletmeye hem de onu oraya gönderenlerin bu okyanuslardan yeryüzüne doğru fırlayan kuş tüyü misali su fıskiyeleri var mı yok mu sorusuna cevaplar sunmaya çalışacak.

Belki Europa, Ganymede ve diğerlerinin okyanusları sayılar nezdinde hangi bileşenlerden oluşuyor bilmiyoruz ama onları daha önce ziyaret eden NASA’nın Voyager I ve II ve Galileo sondalarının çektikleri fotoğraflar sayesinde o okyanusları kaplayan dış kabukları kimin yerçekimi alanındadır, neye benzer, az çok görebiliyoruz. Mesela 2002’de yayımlanan ve söz konusu imajları yüksek çözünürlüklü, büyük baskı fotoğraflar halinde ilk kez bir araya getiren Michael Benson’ın Beyond: Visions of the Interplanetary Probes kitabı. Benson kitabın hikayesini o sene The Atlantic’de yayımlanan A Space in Time yazısında anlatmış. Verdiği bir başka mülakatta, kabuğunun altındaki buzdan okyanuslarıyla meşhur Europa’ya karşı beslediği duygularını şöyle ifade ediyor: ‘’Europa, benim için güneş sistemindeki yegane en etkileyici nesne. Favorim. Demin sizin de tarif ettiğiniz yüzeyi o kadar tuhaf ve ürkütücü ki. Arthur C. Clarke’ın zamanında dediği şey, [Europa’nın yüzeyinin] bir grup çılgın otoyol mühendisi tarafından tasarlanmış gibi durduğu lafı aklıma geliyor.’’ Benson’ın pırıl pırıl kuşe kağıda basılmış kalın cildine nereden erişimimiz olacak diye düşünmeyin, kitabında topladığı yüksek çözünürlüklü peyzaj fotoğrafları ve daha fazlası NASA’nın Photojournal websitesinde mevcut.

Yukarıda bahsi geçen imajların yanında, bu gök cisimleri fotoğraf dolayımıyla da olsa görmekle kalmıyor, NASA ve Iowa Üniversitesi’nin özenli dijital arşivcileri sağolsun, onların beyaz gürültülerine kulak verebiliyoruz. Gerçi Beach House bunla da yetinmemiş, Youth Lagoon, Jason Pierce, Mutual Benefit, The Antlers gibi isimlerin yer aldığı The Space Project için hazırladıkları parçada Voyager I ve II’in topladığı Satürn ses kayıtlarını Satürn Song’larına karmışlar. Benzer tınılar yakalamak adına Public Service Broadcasting’in The Race For Space ve Kronos Quartet’in Terry Riley bestelerine ses verdiği Sun Rings albümleri de dinlemeye değer.

Kıyılarımızdan dışarıda, orada bir yerde gerçekten var olan okyanusu bol gezegenlerin yanında,  görsel efekt uzmanları ve grafikçiler, kavramsal tasarımcılar, bilim kurgu yazarları tarafından oluşturulup insanlara yansıtılan hayal ürünü okyanus gezegenlerin birkaçına değinmeden olmaz. Stanislaw Lem’in Solaris’i yukarıda bahsi geçen ‘’düşlemlerini o ışıldayan noktalarda görmüşler’’in hikayeleri dolayısıyla, bunca çaba sırasında olur da yabancı yaşam formlarıyla karşılaşırsak, onlarla kurulacak mutlak iletişimsizliği anlatır. Kevin Costner’ın Waterworld’ü gösterime girdiği dönem ve sonrasında pek fazla eleştirilmiş, beklediği gişe hasılatını görememişti ama izleyiciye gösterdiği iklim değişikliği, küresel ısınma benzeri bir yavaş felaket sonucu yüzeyi tamamıyla sularla kaplanan dünya resmiyle bugünün gündemine gösterime girdiği 1995’ten daha fazla konuşuyor. Star Wars Episode II’da, Obi Wan Kenobi’nin Galaktik Cumhuriyet’in kuyusunu kazmak amacıyla ısmarlanan klon ordusunu yerinde teftiş etmek için gittiği ve (Boba Fett’in babası) Jango Fett ile kapıştığı yağmur fırtınalı okyanus gezegen Kamino. Ve son olarak Matt Damon’ın Matthew McConaughey’e kafa atıp kaskını yardığı, ismini Damon’ın karakterinden alan, çekim alanı altında olduğu kara delik Gargantua yüzünden devasa tsunamileriyle meşhur Miller’ın Gezegeni.

Şairin dediği doğru, kaç kaç kaçımız kaçamıyoruz. Hayaletler bir yana, bu gezegen betimlemelerinden -ya da ana akım habercilikte ve kimi sanat işlerinde muntazaman karşımıza çıkan bir takım multidolarmilyarderi adamların uzayda kendi kolonilerini kurma fantezilerinden- kaçmak, sakınmak da başlı başına iş. Ama bazen de içinde bulunduğumuz sıkıntılı gerçeklikten uzaklaşalım, Europa’ya, Kamino’ya kaçalım, okyanusla bütünleşelim istiyoruz. Kaçamıyoruz.

Image

 

 

 

 

 

 

ÖNCEKİ Molly Crabapple seçti : Kuir, feminist ve yaratıcı Porto Riko protestolarından bir kesit
Bu yazıyı paylaş