2015’te sanat: Bir güncel sanat muhasebesi

Bu yazıyı paylaş
İçerik

2015’te sanat: Bir güncel sanat muhasebesi

Yazı: İlksen Mavituna
ÖNCEKİ Dünyayı değiştirecek güç: Brenda Myers-Powell SONRAKİ 2015’in iz bırakan kitapları: Editörlere sorduk

Açık Radyo’da Açık Dergi mikrofonundan tanıdığımız İlksen Mavituna güncel sanat üzerinden 2015’te İstanbul izlenimlerini yazdı.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Hakkında konuşulacak sahnenin İstanbul olduğu düşünülürse ("Artsy’de, güncel sanat alanında dünyanın en etkin ve ilham verici 15 kentini listeleyen bir haber yayımlandı. İstanbul’a bu listede 12. sırada yer verilirken (...)" vs.); Allah sinapslarımıza kolaylık versin. Görebildiklerimle ve yer darlığıyla sınırlı olarak ve sanki üzerine hiç yazılmamış gibi Bienal’le başlayalım. 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Büyünün iki yönü

Bu sene İstanbul Bienali’nin 14’üncüsünü izleme imkânını bulduk. Sergilemesi virütik bir yayılımla şehre dağılmış olarak kurgulanan bienali kapsayıcı olarak değerlendirmek şu an imkânsız. Küratörü Carolyn Christov-Bakargiev’in yaptığı kabaca, farklı kültür ayaklarından katkılarla şehrin “gizemini” devreye sokmak olarak okunabilir.

Adrián Villar Rojas’ın son otuz-kırk yıl içerisinde dünyaya gelmiş herhangi bir adalı ya da İstanbullunun ayak basamadığı ve garip bir biçimde sahibinden.com’da satılık olarak gözüken (!) Troçki Evi’nde yer alan “Tüm Annelerin En Güzeli” yerleştirmesi, basında en öne çıkan, en spektaküler Bienal işi oldu. Bu en başta işin güzelliğinden kaynaklıydı. Büyükada’daki pek çok prodüksiyonundan biri olan bu iş kanımca büyüleyiciydi (denizin içine yerleştirilmiş kaidelerin üstünde yükselen devasa boyutta heykeller, “doğa ana” vurgusu vs) ve bunu iyi bir mânâda söylemiyorum; göz bağlayıcılıktan bahsediyorum. (Birazdan..)

Büyükada’daki Rizzo Palas’ta görülen Ed Atkins’in mekân yerleştirmesi de bir diğer  anılmaya değer eser. Uzun yıllardır sahipsiz kalan palasın iç mekânı Atkins’in peşinde olduğu bir meteor hikâyesiyle baştan kurgulanmıştı ve klostrofobi efektiyle güzide sayfiye mekânlarımızdan biri olarak kabul görmüş Büyükada’nın içinde başkaca bir “ada” (bu sefer bir “iç ada”) hissini kuvvetle dayattı izleyene.

Bu iki işten hareketle bienalin ada yerleştirmelerinde izleyici için ekstatik bir deneyimi öne çıkardığı söylenebilir; yani olduğunuz hal ve durumdan soyutlayıcı ardıl dünyalar önerdiğini. Kataloğa göre Yassıada limanında da bir yerleştirme varmış ama bildiğim kadarıyla o tarihlerde adaya (bienal görmek için bile olsa) yaklaşma çabalarınız çoğunlukla deniz polisi tarafından engellenmekteydi. Zira Yassıada’da marina inşaatları başlamıştı. Olsun..

Bienalin bu büyüleyici eğilimine zıt bir biçimde “büyü bozucu” denebilecek bir işi de yeri gelmişken anmak isterim: Cevdet Erek’in (ki Bant Mag.’ın bu okuduğunuz sayısında kendisiyle yapılmış kafa açıcı bir röportaj da yer almakta) Tophane’deki “Bir Ritim Mekânı – Otopark”ı. Bir başka mekân önerisi olan bu (ağırlıklı olarak) ses temelli yerleştirme, Erek’in teşebbüsüyle bienal bittikten sonra da varlığını akustik etkinliklerle bir süre daha sürdürdü. Tophane’de yakın zamanda yıkılacak bir otoparkın bir ses ve dinle(n)me mekânı olarak bu yeniden kurgulanması basit bir-iki kararla (mekân sokakla hemzemin, kapısız ve izolasyonsuz olmasıyla iç ve dış arasında bırakılan geçişlilik; ses kaynaklarının sirkülasyona mahal veren düzenlemesi) büyüleyici olmaktan ziyade, ayağınızın bastığı yerin neresi olduğu sorusunu ısrarla sordurttu. Serebral korteksiniz, inşaat gürültüsü, Beyoğlu çeperindeki ticari hareket ve en nihayetinde “haydi namaza”.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Image

Image

Yeni bir oyun alanı olarak yeni medya sanatları  

Çukurcuma’nın yeni sanat galerisi Blokart Space geçtiğimiz sene yine mekân meselesini dert edinen bir iş üstlendi. Ebru Yetişkin’in organize ettiği Dalgalar, yeni medya sanatları alanından pek çok işi Faik Paşa Caddesi üzerindeki bir yıkılmak üzere olan bina içine yerleştirdi. İnteraktif niteliğiyle gezeni işlerle beraber mekânın parçası haline getiren bu sergileme önerisi mekânda kalıcılık, üretimde ve algıda katılım gibi meseleleri sorgulatmanın yanı sıra, güncel sanatın seyirlik haline de bir alternatif sunuyordu. Konseptin (“dalgalar”) kavramsal çerçevesinin referanslarının hafta sonları organize edilen fizik, felsefe, politika sunumlarıyla izleyiciye derinine sunma niyeti (yakın zamanda bir de kitap yayınlanacak), zaman-mekânsal kısıta karşı en azından bir karşı-beyan.

Bununla beraber Irmak ve Ceren Arkman’ın yıllar önce Kurye Video’yla başlayıp şimdi merkezine yeni medya sanatlarını alan küratöryel çabalarını da anmak gerek. En son derlemeleri Akbank Sanat’ta 16 Aralık’ta izleyiciye açıldı.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Can suyu olarak kolektifler

Bu sene Kadıköy-Yeldeğirmeni civarında iki mekânın kuruluşunu da izledik: Tasarım Bakkalı ve Tight Aggresive.

Işıl Şipal ve Emre Akçora’nın başlattığı Tasarım Bakkalı, adıyla müsemma faaliyetini (magnetten el yapımı amplifikatörlere farklı ürünlerle) gündelik  sürdürürken, aylık ya da iki aylık periyotlarda sergiler de düzenliyor. Bu sergilerin her birinde daha önce herhangi bir sergilemede bir araya gelmemiş ikililer izliyoruz. En son Erkin Gören ve Deniz Koloğlu, daha önceleri Özgün Demiroz ve Ahmet Bulut, Ali & Yakup Çetinkaya, Ha Za Vu Zu üyeleri (hepsi farklı kombinasyonlarla yine hep ikili) olarak işlerini sergilediler. Mekân etkinliklerle eş-dost arası ilişkileri konsolide ederken, “hazır al”ın revaçta olduğu Yeldeğirmeni civarında sanatın ve tasarımın değerini de baştan tanımlatıyor.

İstanbul’un yeni DIY tayfası Tight Aggressive ise yine Yeldeğirmeni’ndeki mekânında sadece güncel sanat işleri de sergilemiyor. Tamamen vegan bir kafeleri var ve ileride müzikal üretimini izleyeceğimiz bir de stüdyo fikirleri.

Bu sene Periferi Kolektif de aramıza dönüş yapmak niyetinde. Yıl sonunda geçici bir mekânda (“galeri olmayan...” diye altına çizerler) Yort Savul sergisini açan Kolektif, ilerleyen aylarda yine edebi referanslarla faaliyetlerini sürdürecek.

Anmadan geçmeyelim Ha Za Vu Zu 10. yılını kutluyor. 2015’in son haftasında “What A Loop” ismini taşıyan bir retrospektif değerlendirme sergisi Karşı Sanat’ta başladı.

Image

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Seyirlik sanat seyirlik midir?

Öncelikle iki resim sergisi: Cemal Erez – Bir Bürokratın 24 Saati ve Aret Gıcır’ın Ateş ve Kılıç Arasında

Erez’in 24 pentürden oluşan sergisi geçtiğimiz sene sonunda açılmış ve neredeyse ocak ayının sonuna kadar da sürmüştü. Cemal Erez’i belki eşi Meral Erez’le yan yana koyunca daha kolay hatırlayanlarınız olacaktır. Bu iki isim Türkiye’de animasyonun öncüleri diyebileceğimiz kişiler. Mimar Sinan Resim Bölümü’nden animasyon projeyle mezun olmuş ilk isim olan Cemal Erez’in 24 sürreal yağlı boyasının görülebildiği işler, yıllar boyu gerek Fransa’da gerekse de Türkiye’de illallah ettiği bürokratlardan bir nevi intikamıydı. Ve resim tarihine şen şakrak göndermelerle doluydu. Bildiğim kadarıyla Cemal Erez şimdi insan ruhunun daha da derinlerine inecek bir başka seri üzerinde çalışıyor.

Aret Gıcır’ı ise belki birçoklarınız Agos’taki “1915’ten Beri” çizgi bandından tanıyorsunuz. Gıcır geçen sene Galata’da (Aykut & Ökten) açılan Ateş ve Kılıç Arasında sergisinden Ermeni aydın Zabel Yeseyan’ın Yıkıntılar Arasında ismiyle Aras’tan yayınlanan 1909 Adana Katliamı günlüklerinden hareketle, soyutlaşmış coğrafi manzaralar ve Ermeni “kadın savaşçılardan” oluşan portreleriyle karşımızdaydı.

Šejla Kamerić’in Bim Bam Bom Çarpınca Kalp (Arter) retrospektifi içerisindeki “Ab uno disce omnes” [“Bir şeyden her şeyi öğren”]. Kamerić’in Bosna Savaşı’nda işlenen savaş suçlarına dair araştırmasının belgelendiği 85 dakikalık bir video. Ayrıca araştırma sırasında ulaşılan görsel materyalin rastgele bir biçimde yansıtıldığı bir mekân düzenlemesinden oluşuyor. Tabut biçimini andıran (belki de bir toplu mezar) karanlık odaya hepinizin girmesi gerekli. “Suçun anatomisi”ne maruz bırakıldığınız bu mekân uygulaması serginin en kuvvetli anlarından birini oluşturuyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Şerh...

Karşı Sanat her şeye rağmen sergileme faaliyetlerini sürdürüyor. Zeycan Alkış ve Nazım Dikbaş sergileri benim aklımda en çok yer etmiş olanlar. Barış İçin Sanat Girişimi’ni geçtiğimiz günlerde hayata geçiren ekibin bir parçası olan Karşı Sanat’ın Artist 2015’te 6-7 Eylül’ün 60. yıldönümü için aldığı tehditler maalesef haber olamadı. “Artist 2015” demişken Ali Şimşek’in inatla “indie” olana verdiği ehemmiyet (gerek Artist Fuar’da gerekse yeni açılan “indie-line”da) önünde saygıyla eğilinmeyi hak ediyor. Karaköy’ün geçtiğimiz senelerde yeni ve cesur olana dair sergileme örnekleri veren Galeri Mana’sının ve yıllardır fotoğraf sanatının dolaşım mekânlarından biri olmuş Galeri Elipsis’in tamamen, İstiklal Caddesi’nin en önemli Güncel Sanat duraklarından Salt Beyoğlu’nun ise görünüşe göre teknik bir sebepten ötürü aralık ayında, “geçici olarak” kapandığı düşünülürse...

ÖNCEKİ Dünyayı değiştirecek güç: Brenda Myers-Powell SONRAKİ 2015’in iz bırakan kitapları: Editörlere sorduk
Bu yazıyı paylaş