Six Organs of Admittance’ın arkasındaki adam Ben Chasny, efsanevi Japon müzisyen Masaki Batoh’a soruyor.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Masaki Batoh şu sıralar herhangi bir şekilde sınıflandıramayacağımız, folk, progresif, drone ve ağır psikedelik gibi türleri bir potada eriten Silence’ın liderliğini yapıyor. Muhtemelen kendisi en çok yakın zamanda 30 yıllık yolculuğunu tamamlayan Ghost grubuyla (orijinal olanı; şu sıralar aktif olan metal grubu değil) tanınıyor. Ghost, benim müziğimde ölçülmesi mümkün olmayan etkisi olmuş bir grup, özellikle yirminci yüzyılın sonlarında kaydettiğim Six Organs of Admittance albümlerinde. 2005 yılında Ghost’la birlikte Kuzey Amerika turnesi yapma şansı yakalamıştım. Her gece, Batoh ve grubu, tabii ki gitar sihirbazı Michio Kurihara’yla birlikte, tüm dinleyicileri darmadağın ederdi. Turne sırasında Batoh’la arkadaş olduk. O hem ciddi hem eğlenceli, bana her zaman harika müzikal tavsiyeler veren ve genellikle etrafındaki insanlara ve her şeye ilham verici bir duyarlılık gösteren birisi. Bu röportajda da bu duyarlılığın, hayatının her köşesine nasıl yayıldığına dair ipuçları veriyor.
Hark the Silence, 20 Kasım 2015’te Drag City etiketiyle yayınlandı.
Ben Chasny: İlk olarak, biraz akustik gitarla olan ilişkinden bahseder misin?
Masaki Batoh: Tokyo’da üniversiteye giderken, 19 yaşımdayken çalmaya başladım. Bir arkadaşımın gitarını bir yıllığına ödünç almıştım. Yapmaya çalıştığım şey sol elimin parmaklarını perdelere doğru şekilde koyabilmekti! Biliyorsun bu yeni başlayanlar için epey zor bir şeydir. (Benim için hâlâ zor.) Birkaç ay sonra pek de kötü olmayan bir şarkı yazdım. O zamanlar yığınla kötü şarkı ve şarkı sözü yazardım. Harika akustik gitar çalan müzisyenlerle ilk tanışmam hep İngiliz müzisyenlerle olmuştu. Martin Carthy, Bert Jansch, John Renbourn, Dave Evans, ve nicesi. Bridget St. John’un akor tınıları beni her zaman etkilemiştir. Ayrıca, tabii ki Son House, Blind Lemon Jefferson, Peg Leg Howell, Fred Neil ve Lead Belly, Amerikalı folk ve blues sanatçıları. Tom Rapp, kendi müziğim için önemli bir ilham kaynağıdır ve Fred Neil de 12-telli gitar konusunda gözlerimi açmıştır. Rapp ikinci telinin ölçülerini her zaman üçüncü telin olması gerektiği yerde ayarlamıştır. Bir gitardan ziyade güzel bir zil gibi duyulur. Özetle, genel olarak Batılı gitaristlerden etkilendim.
BC: Şu anki grubunda elektro gitar çalan tek kişi sensin. Ghost’ta Michio Kruihara ön plandaki gitarları çalıyordu. Elektro gitara akustik gitardan daha farklı biçimde mi yaklaşıyorsun?
MB: Oh, güzel soru. Michio’yla 80’lerin sonunda tanıştıktan sonra, Ghost’ta genellikle akustik gitar çalıyordum. Onunla tanışmadan önce, Sweet & Honey gibi gruplarda hem akustik hem elektro gitar çalıyordum. Kimse onun benim elektro gitar çalış stilimden etkilendiğini bilmez. Benim kullandığım ekipmanlardan da etkilenmişti. Eskiden amfimin üstüne Roland Space Echo RE-201 koyardım. Bazen tizleri yükseltmek ve teyp-eko-ünite tınısı için 8-kanallı çift makara düzeni de kurardım. Her neyse, şimdi grubumdaki en iyi gitaristi kendine özel sebepler yüzünden kaybettim. Diğer taraftan da yeniden elektro gitar çalarken daha fazla mutlu oldum. Bu çok eğlenceli.
BC: Sadece meraktan soruyorum, İsveçli Ghost grubunu duydun mu?
MB: Oh, hayır. Ama bana, isimlerini Ghost BC olarak değiştirmeye karar verdikten sonra, isimdeki haklarımıza önem verdiklerini belirttiklerini yazmışlardı. Bizim de dağıldığımızı açıklamamızın hemen sonrasıydı. Komik ama alçakgönüllü ve tatlı çocuklar.
BC: İyi insanlar olmaları harika bir şey. Kariyerinin başlarında çaldığın Sweet & Honey grubu hakkında anlatacaklarını merak ediyorum. Yeni Silence albümündeki “Galasdama” şarkısı bana biraz o grubun tınısını hatırlattı. Sweet & Honey’nin albümü yayınlandığı zamanlar senin dünyanda neler oluyordu?
MB: Sweet & Honey müşterek bir gruptu ama aslında albümdekilere nazaran daha ağır ve yüksek sesli bir tınısı vardı. Hareketli oldukları bir dönemin ortasında dağıldığı için üzülüyorum. Ve evet, “Galasdama” biraz onlar gibi tınlıyor.
BC: İlginç. Yani albümün Sweet & Honey’nin gerçek tınısını yansıtmadığını düşünüyorsun. Öylesine ağır bir tınının olduğu albümler var mı?
MB: Hayır, kıyasladığın zaman bu hafif kalır... Olmasını istesem de maalesef daha fazla Sweet & Honey albümü olmayacak. Silence’ın bir sonraki albümünde bir çift Sweet & Honey şarkısı kaydedeceğiz. Heyecanlanmalısın.
BC: Will Oldham’la yaptığın röportajda, sadece albüm kaydetmek için kullanmakla yetinmeyip bir de eşliğinde turne yaptığın Brain Pulse Machine hakkında biraz konuşuyorsunuz. Benim kısıtlı anlayışıma göre, bu müzik aleti farklı meditasyon seviyelerinin ortaya çıkardığı farklı beyin dalgalarına bağlı şekilde çalışıyor. O röportajda çok detaylandırmayacağını söylemiştin ama ben bu alet hakkında bir şeyler duymayı çok isterim. Bir performans olarak nasıl meditasyon yaptığını merak ediyorum. Videolarda senin başka enstrümanlar çalarken başka birinin Brain Pulse Machine’i kullandığını gördüm. Bu aleti hiç sahnede kullanmayı denedin mi?
MB: Brain Pulse Music’le ilgili esas hedefimiz onu bir tür terapatik bir enstrüman olarak, sinir sistemlerinde doğuştan sıkıntılar olan hastalar için (gelişme eğilimli hastalıklar ve epilepsi de dahil olacak şekilde) elektroansefalogram üzerindeki anormal iniş çıkışlarını kontrol etmek için kullanabilmek. Böylece hastaları normal seviyede beyin dalgalarını koruyabilmek için eğitebiliriz. Aynı zamanda depresyon ve panik hastalıkları için de etkileyici bir terapi olarak düşünüldü, aynı şekilde hayat kalitesini de yükselterek. Başa takılan bir aksesuar ve bir ana karttan oluşuyor. Performansçının taktığı özel gözlüklerde ana kartla senkronize olan bildirici lambalar eşliğinde anlık olarak beyin dalgası seviyelerindeki etkileri gösterebiliyor. Beyin dalgaları çeper kemiği lobundan alınıp öndeki loba, ana karta giden bir radyo sinyali aracılığıyla ulaşıyor. Ana kart bu radyo dalgalarını dalga sinyalindeki bir jeneratörle birlikte dönüştürüyor ve ortaya ses çıkıyor.
Bu projenin fikrine ilk olarak ikna olduğum zaman, merakım sadece beyin dalgalarından çıkan müziği algılayabilmekle ilgiliydi. Kuzey Amerika ve Avrupa’yı 2012 yılında turladım. Her şehirde bir ya da iki gönüllüyü sahneye davet ediyordum. Hipnoz, akupunktur, ham pamukla deri koterizasyonu veya akıl çelen bazı güdüleri kullanarak onları derin ve meditatif beyin dalgası moduna taşıyordum. İnsanlar bu ruh hâlini “trans” olarak tanımlamak istiyor.
BC: Detaylı açıklaman için teşekkürler, nasıl çalıştığını merak ediyordum.
MB: Rica ederim. Bu alet aslında tıbbi bir alet. Sakın tehlikeli beyin nabzı deneylerine kalkışmayın! Drag City elindeki tüm BPM aletlerini sattı bile.
BC: Çin hükümeti tarafından Tibetli insanlara yapılan haksızlıkların insanlar tarafından unutulmamasını sağlamak için de epey tedbirli davrandın. Ghost, Tune In, Tune On, Free Tibet isimli bir albüm yayınlamıştı. İlk Silence albümünde de Tibetli çocuklar için yazılmış güzel bir şarkı var. Bugünün dünyasında, sanatçılar için politik düzeyde bir iletişim kurmak çok yaygın değil gibi gözüküyor. Son zamanlarda genç insanların müziklerinde yeniden politik olarak da motive olduklarını fark ediyorum ve bu bana umut veriyor. Müzikle bilinç arttırmanın ve protest olmanın doğası hakkında ne söylersin?
MB: Politikayla ilgili olmak ya da sosyal problemlere karşı durmak her müzisyen için farklı anlamlara geliyor, özellikle şarkı sözlerindeki politik ifade biçimleri anlamında. 60’ların başlarında, dünya İkinci Dünya Savaşı’ndan ve onun devamında gelen silahlı çatışmalarından henüz 15 yıl bile uzaklaşmamıştı. İnsanlar geriye dönmekten korkuyordu. İnsanlar şiddet, yoksulluk, anlamsız ölümler ve yıkımdan yorgun düşmüştü. Bu yüzden sıradan insanların kendilerini protest şarkılarla ve sanatçıların politik ifade biçimleriyle özdeşleştirmeleri çok doğaldı. Bazı Amerikalı folk şarkıcıları doğru olanı yaptı. 50’lerdeki Woody Guthrie: O her zaman silahları olan akustik gitarı ve sesiyle yoksul insanların yanındaydı. Gençken onun hayatından çok güçlü bir şekilde ilham almıştım.
Tüm zamanların en iyi Amerikalı gruplarından biri olan Pearls Before Swine da Vietnam Savaşı’nı protesto etmişti. Liderleri Tom Rapp, bir albümünden sonra CIA tarafından takip edilen ilk Amerikalı müzisyen olmuştu. Şahsen, benim ifade biçimim (sadece fikirler değil, gerçek aksiyonları da dahil ediyorum) dünyadaki tüm olayları yansıtıyor. Müzik ve sözler her zaman yalnızca sosyal ya da politik olaylar hakkında olmamalı; yalnızca düşsel, duygusal ya da agresif rock’n’roll sözleri olmaması gerektiği gibi. Benim sözlerim ve müziğim politik vizyonlar ve fanteziler de dahil olmak üzere her türlü olayı yansıtıyor. Maalesef, çok uzun süredir başka müzikler dinlemedim, yani diğer müzisyenlerin ne yaptığından emin değilim. Ama benimle aynı tansiyonu taşıyan “gözleri açılmış / uyanmış” müzisyenlerin olması gerektiğine inanıyorum.
BC: Bir hastanede akupunkturcu olarak çalışıyorsun. Böyle bir iş yapmaya nasıl başladığını merak ediyorum. Çocukken de bu alana merak duyar mıydın?
MB: Tokyo’daki üniversite yıllarımda, felsefe okurken bir anda kafamın içinde bir şimşek çaktı. Çölün ortasında bir keşişmişim gibi hissettim. Bir anda, beynimde bir şeyler uyandı: Bilgiyi istiflemenin herhangi bir anlamı var mıydı? Ne için? Akıllı olmak için mi?
BC: Bir akupunkturcu olarak çalışmanın senin gitar çalışınla bir ilişkisi olduğunu düşünüyor musun? İkisi de parmaklarını kullandığın aktiviteler. Mesleğin çalışını iyi ya da kötü şekilde etkiliyor mu?
MB: Aslında, gitar çalışım konusunda hiç bir stresim yok. Parmaklarım iyi durumda. Hem iyi hem kötü dostum. Her gün çok yoğun ve telaşlı. Tedavimi isteyen çok fazla hasta olması tek problem. Bunu yapıyor olmaktan dolayı çok mutluyum. Çeşitli hastalıklarla boğuşan ama kendiyle gurur duyan harika hastalarımı görmek çok iyi. Hastalarımın ruhlarına dokunmak beni iyileştiriyor. Her ânında hissettiğim şey bu. Onları iyileştirmiyorum. Sadece onların ruhlarına ufak bir destek veriyorum, sonra kimyasal tepkimeler oluyor.
BC: Üç Silence albümü olacağına dair söylentiler dolaşıyor. İkinci albüm kasım ayının sonunda yayınlandı. Bir sonraki albümde bazı Sweet & Honey parçalarının olabileceğini söylemiştin. Üçüncü Silence albümünden başka ne beklemeliyiz?
MB: İlk albüm 2014’ün haziran ve ağustos aylarında kaydedilmişti. İkincisi de üç ayda, canlı çalınarak kaydedildi. Drag City’ye bu kış yeni bir albüm daha yayınlama imkânımız olup olmadığını sorduk ama bize “İkinci albüm çıkana kadar bekleyelim” dediler; “Bakalım neler olacak.” Bu tabii ki anlaşılabilir bir şey. Her neyse, onların savaş çığlını bekliyorduk. Ghost, 30 yılda sadece dokuz albüm yayınladı. Bizse bir yılda üç albüm yayınlayabiliriz. Bu tutku kıvılcımlarından gelen kimyasal tepkimelerimizin de sebebi. Üçüncü albüm biraz daha çeşitli olacaktır: Japon rock ve folk tarzı ve arkaik kabile müziği, biraz orta çağ, daha fazla model folkumsu, sert rock, serbest caz ve blues, vb.
BC: Silence albümlerinin hazırlıklarına başlarken aklında çıkacak tınıya dair fikirler oluyor mu?
MB: Hayır. Gok Sound’un bazı fikirleri var. Kim seri üretimlerimizi ve gitar sololarımı bekler ki? Bence biz ruhani bir paylaşım yapıyoruz. Groove zaten doğmuştu. Artık uyuşturucuya ihtiyacınız yok, dinleyiciler için uyuşturucu görevini biz üstleniyoruz.
BC: Sence üçüncüden sonra daha fazla Silence albümü olacak mı?
MB: Sanırım olacak, ama kimse yarının bile olup olmadığını bilemez. Dört yıl önce çok büyük bir deprem yaşamıştık.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
*Hark the Silence, 20 Kasım 2015’te Drag City etiketiyle yayınlandı.
*Ben Chasny, Six Organs of Admittance adıyla albümler yayınlayan bir müzisyen ve yazar. Onun yeni albümü Hexadic II de 20 Kasım 2015 günü Drag City tarafından yayınlandı.
*Bu röportajın tamamı, 16 Kasım 2015 tarihinde BOMB Magazine’de yayınlanmıştır.
Çeviri: Cem Kayıran