Ebru Yıldız’ın gözünden Death By Audio’nun son günleri: We’ve Come So Far

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Ebru Yıldız’ın gözünden Death By Audio’nun son günleri: We’ve Come So Far

Röp: Cem Kayıran
ÖNCEKİ Karışık bir kariyer hakkında 20 gerekli gereksiz bilgi: Matthew McConaughey SONRAKİ Günlük görsellerden ufak tarihçeler yaratmak: Jason Lazarus

İki yıl önce kapıları kapanan kült konser salonu Death By Audio’nun son 75 gününü fotoğraflayan Ebru Yıldız’la We’ve Come So Far isimli bu ay yayınlanan kitabı üzerine...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

New York’ta yaşayan ve NPR, Pitchfork ve The New York Times gibi dergi ve oluşumlarla çalışan müzik fotoğrafçısı Ebru Yıldız’ın, 2014 yılında kapanan şehrin bağımsız müzik kültürünün en önemli merkezlerinin başında gelen Death By Audio’nun son 75 gününde gerçekleşen konserlerde çektiği fotoğraflardan oluşan kitabı We’ve Come So Far bu ay yayınlanıyor. A Place To Bury Strangers üyesi Oliver Ackermann öncülüğünde bir depodan, Kendin Yap düsturuyla işleyen konser ve çalışma alanlarına dönüşmesi geleneğiyle ortaya çıkan Death By Audio, 2007 yılından kapanışına dek Ty Segall, Dan Deacon, Thurston Moore ve Future Islands gibilerinin arasında bulunduğu birçok heyecan verici isimle birlikte farklı ülke ve eyaletlerden bağımsız grupların da sahne aldığı bir konser salonuydu. Mekânın ilk konserlerine de tanıklık eden Yıldız’la hem kitabı hazırlarken göz önünde bulundurduklarını hem de Death By Audio’nun karakteristik özelliklerini konuştuk. Ayrıca, galasını SXSW 2016 kapsamında yapan Matt Conboy imzalı Goodnight Brooklyn: The Story of Death By Audio belgeseli ve mekânın epey konuşulan kapanış gecesinin kayıtlarından oluşan albümle birlikte kitap için eylül ayında bir tanıtım etkinliği düzenlenme ihtimali olduğu haberini de Ebru Yıldız’dan aldık.

Image

Death By Audio, dünya genelinde iki binlerle birlikte iyice yaygınlaşan eski depoların DIY konser salonlarına dönüşmesi geleneğinin en başarılı uygulamalarından biri. Death By Audio’daki atmosferi nasıl tanımlarsın?

Aklıma gelen ilk kelimeler yaratıcı ve arkadaş canlısı.

İlk kez Death By Audio’ya gittiğinde sahnede kim vardı? Burada izlediğin konserler arasında senin için en özel olanları hangileri?

Orada izlediğim ilk konser, depo alanına taşındıkları 2005 yılındaydı ve henüz konserlerin gerçekleşeceği alan yoktu. Orası onların yaşadıkları yerdi ve kendi odalarını ve prova alanlarını inşa edebilmek için bir parti verip birkaç gruba çaldırarak para kazanmak niyetindeydiler. Orada izlediğim ilk konserlerin Dirty On Purpose ve A Place To Bury Strangers konserleri olduğuna eminim ama üçüncü grubun hangisi olduğunu hatırlamıyorum; onlar orada yaşayanlardan değildi. O geceden bazı flu ve utanç verici fotoğraflarım var. Death By Audio belgeselini çeken Matt Conboy bu fotoğrafları filminde kullandı. Özel konserlere gelecek olursak, üç ön dişimi kırdığım ve üst çenemi çatlattığım ve hayatımda birçok anlamda benim için dönüm noktası olan ve sonrasında yedi yıl diş tedavisi görmeme sebep olan konser var. Tam olarak önemini bilmiyorum ama bir Nice Face konserini her şeyiyle hatırlıyorum, bir yandan da bir Hunters konserini. Ama son 75 gün boyunca izlediğim konserler hakkında soruyorsan, sanırım Death By Audio’nun ses teknisyeni ve programcısı Edan’ın söylediklerini çalacağım: “Her gece tüm zamanların en iyi konseriydi.” Ama tabii ki de en son gece, en duygusal olanıydı.

Kitaptan şimdiye dek paylaştığın fotoğraflarda müzisyenleri olduğu kadar dinleyicileri de ilginç ruh halleriyle gördüğümüz çalışmalar bulunuyor. Bence bu bir konser salonunu belgeleyen bir seri için olmazsa olmaz detaylardan biri. Kitaptaki seçkiyi hazırlarken ne gibi unsurları göz önünde bulundurdun?

Dinleyiciler kesinlikle bir konserin en önemli parçası. Dürüst olmak gerekirse, söz konusu Death By Audio projesine dek sahnede müzik yapanlara olan hayranlığım yüzünden işin en önemli kısımlarından birini görmezden geldiğimi fark etmemişim. Tam olarak görmezden gelmek değil tabii ki ama her şeyden çok sahnedekinin bir hayranı olduğum için kameramı parçası olduğum gruba çevirmek hiç aklıma gelmemişti. Dinleyiciler fotoğraf çalışmalarımda hep farklı bir fonksiyona sahip olmuştur. Onlarla birlikte olup onların enerjisinin içinde kayboluyordum, ama asla benim ana odağım haline gelmediler. Kitabın düzenlenme aşaması da fazlasıyla acı vericiydi. Her seferinde aklımda başka şeyler varken kitabı defalarca kez baştan düzenledim. İlk başta çoğunlukla iyi ya da kötü bir fotoğraf olduklarına ya da hikâyeye bir şey katıp katmamalarına bakmadan kendimi bağlı hissettiğim fotoğraflara yer verdim. Sonra sadece iyi olduğunu düşündüğüm fotoğrafları seçtiğim bir dönem oldu; ardından da haklarında çok mutlu olmasam da yalnızca hikâyeye bağlı bulduğum fotoğrafları dahil ettiğim bir dönem. Yani her detayın dengesini sağlayabilecek bir yol bulmam biraz uzun sürdü. Sevdiğim ama bu kitabın dışında bırakmam gereken birçok fotoğraf oldu. Kitabın son düzenlemesini aynı zamanda inanılmaz bir fotoğrafçı olan arkadaşım Jessica Lehrman’ın yardımlarıyla yaptık.

Image

Image

Fotoğraflar söz konusu mekânın son 75 gününde çekilmiş. Muhtemelen üzerinde çalıştığın diğer seri ve projelere göre, kapanacağını bildiğin bir mekânda çekim yapmak farklı bir duygu durumuna itmiştir seni de. Bu seri için çalışırken aklından neler geçiyordu? Nasıl bir ruh hali içindeydin?

Bu projeyi yapmak için bir sürü sebebim vardı ama en önemlisi, bu tür birçok mekânın haklarında kapsamlı bir belgeleme olmadan kapanıyor olmasıydı. Max’s Kansas City’den daha fazla fotoğraf olmasını ya da yıllar önce Williamsburg’de açık olan Kokie’s isimli barın fotoğraflarını görmek isterdim. Sadece mekânın fotoğrafları değil ama orada olmanın nasıl bir şey olduğunu bilebilmek için görsel bir deneyime ihtiyacın var. Kahramanlarımdan biri olan Godlis’e CBGB civarındaki insanlar hakkında harika bir fotoğraf kitabı yayınladığı için minnettarım. Ayrıca Peters Andersson’ın Cafe Lehmitz’i için başka türlü deneyimleyemeyeceğim bir şeyi bana sunduğu için de minnettarım. Beni yanlış anlamayın, kitabımı bu anıtsal kitaplarla kıyaslamıyorum. Demek istediğim şey Death By Audio benim CBGB’m ya da benim Cafe Lehmitz’im. Sadece insanların orada olmanın nasıl bir şey olduğunun tadına varmasını istiyorum. Yani aklımda olan şey buydu. Çok duygusal olmamaya çalıştım ve kendimi iş moduna soktum. Parti moduna kaptırmadan, sadece çalıştım. Ama tabii ki bu inanılmaz derecede duygusaldı.

We’ve Come So Far isminin çıkış noktası ne oldu?

Çok uzun bir süre “Start Your Own Fuckin Showspace” (Edan Wilber, Death By Audio’nun en son gecesi bu cümlenin elle yazıldığı bir tişört giyiyordu) ve A Place to Bury Strangers’ın bir şarkısından gelen “We’ve Come So Far” isimleri arasında gidip geliyordum. Sonrasında “We’ve Come So Far”da karar kıldım çünkü bu ismin daha pozitif ve umutlu olduğunu düşündüm; kitabın da bunu yansıtmasını umuyorum. Bu insanlar bir trajediyi aylar süren bir kutlamaya dönüştürdüler, bu yüzden ben de olumsuz her şeyi bir kenara bırakıp kutlamalara odaklandım. İsmin de bunu yansıtmasını istedim ve herhangi bir şeyin bitiyor olduğuna işaret etmeden bu zamana kadar olmuş olanları kutluyor olmasını sevdim.

Image

Image

Yine ilk paylaşımların arasında müzisyenlerin konserleri dışında Death By Audio’da çekilmiş portre fotoğrafları bulunuyor. Bu fotoğrafların en önemli ortak noktası müzisyenlerin neredeyse otuz iki diş gülüyor olmaları. Ty Segall bile! Sence Death By Audio’da müzisyenleri bu kadar mutlu kılan şey neydi?

Matt’in yaptığı belgeseli izlediğiniz zaman bunu daha iyi bir şekilde anlayacaksınız. Ama ben de kendi kelimelerimle açıklamaya çalışayım. İlk olarak, kim olduğunuza bakmaksızın hoş karşılanıyorsunuz ve asla kendinizi dışarda kalmış gibi hissetmiyorsunuz. Death By Audio birçok insana evlerinden uzakta yeni bir ev veriyor. Bunun yanında bu kitapta geçen müzisyenlerin büyük kısmı ilk New York konserlerini burada vermişler. Başka bir şehirden pek bilinmeyen bir grupsanız, New York’ta bir konser ayarlamak zorlayıcıdır. Edan kendisine yollanan her şeyi dinliyor ve hepsine bir şans veriyor. Future Islands’tan Sam Herring, DBA’daki kişilerle tanıştığı zaman kendileri gibi birileriyle tanıştıklarını ve çok rahat hissettiklerini söylemişti. Turne yapan bir sürü grubun mekânın arka tarafında konakladığının hikâyelerini de duydum. Mekânda çalan tüm müzisyenler orada çalışan her bir kişiyi seviyor. Ana akım olmaktan epey uzak durup yalnızca yaratıcılığa odaklanan bir şeyin parçası olmak sanırım herkesi mutlu ediyor.

Death By Audio’nun son konseri senin de önceden birçok kez fotoğrafladığın ve çok sevdiğini bildiğim A Place to Bury Strangers tarafından verildi. Söz konusu geceyi nasıl hatırlıyorsun?

A Place to Bury Strangers aslında son gruptan önce çaldı. Oliver’ın doğum günüydü aynı zamanda. Tabii ki büyük bir çöküntü içinde olduğunu tahmin ediyorum ama nasıl hissettiğini hayal bile edemiyorum. Orada çalan son grup Lightning Bolt’tu. En başından sonuna tüm gece fazlasıyla yoğundu. Tüm duygular birbirine karışmış haldeydi. Edan’ın ağlarken fotoğrafları var ve bir sonraki saniyede onu deli bir adam gibi kahkahalar atarken görebiliyorsunuz. Ve herkes de benzeri bir moddaydı. Epey fazla crowd surfing yapıldı; DBA’de çalışan ve yaşayan herkes o gece crowd surfing yaptı diyebilirim rahatlıkla. Sufilerin ölen kişinin hayatını kutladığı törenleriyle ilgili anlatılanları biliyorsunuzdur; aynısı Death By Audio için de geçerliydi. Gerçekten güzel bir geceydi.

Image

Image

Bu yıl Matt Conboy’un DBA belgeseli Goodnight Brooklyn: The Story of Death By Audio da yayınlandı. Kitap ve filmin bir arada yer alacağı bir tanıtım/anma etkinliği planları var mı?

Ayrıca 5 Ağustos’ta son gecede yapılan tüm kayıtların yer alacağı üç plaklık bir albüm Famous Class tarafından yayınlandı. Eylül ayında hepsi için birden bir şeyler yapmak için konuştuk ama henüz kesinleşmiş bir şey yok.

Kitabın ardından ne gibi planların var? Ufukta yeni bir sergi ya da proje var mı?

An itibariyle tüm enerjimi kitabın tanıtımına ve mümkün olan en fazla bağımsız kitap ve plak dükkânına kitabı ulaştırmak istiyorum. Kitap tanıtım partim organize edildi ve Rough Trade’de birkaç konuşmacının olacağı ve benim de çok heyecanlandığımı bir panel de gerçekleşecek. Bunların dışında henüz başka bir şey yok ama her şeye tam anlamıyla açığım.

Image

 

ÖNCEKİ Karışık bir kariyer hakkında 20 gerekli gereksiz bilgi: Matthew McConaughey SONRAKİ Günlük görsellerden ufak tarihçeler yaratmak: Jason Lazarus
Bu yazıyı paylaş