Zamanı yansıtmak: Robert Glasper’la R+R=NOW üzerine

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Zamanı yansıtmak: Robert Glasper’la R+R=NOW üzerine

Röportaj: Cem Kayıran – Kolaj: Sadi Güran
ÖNCEKİ Uzun ömürlülük ve dinmeyen isyan: Manic Street Preachers SONRAKİ Tutku dolu bir serüven: “Türkiye'den Kadın Şarkıcılar, 1974 – 1988”

“Böylesi müzisyenlerle sahnede olmak çok eğlenceli. Orada hiçbir ego yok.”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Göz kamaştırıcı kariyeri boyunca Herbie Hancock’tan Erykah Badu’ya, Mos Def’ten Kendrick Lamar’a sayısız isimle yolları kesişen ve her yeni müzikal projesiyle farklı sulara dalmaktan çekinmeyen Robert Glasper, taptaze altılısı R+R=Now ile 25. İstanbul Caz Festivali’ne konuk oluyor.

Glasper’la birlikte Derrick Hodge, Terrace Martin, Christian Scott aTunde Adjuah, Justin Tyson ve Taylor McFerrin’in yer aldığı R+R=Now, son yılların en heyecan verici süpergruplarından biri. Collagically Speaking isimli ilk albümünün hemen ardından İstanbul’a gelecek olan ekiple ilgili merak ettiklerimizi, grubun şarkı yazım aşamalarını, şimdiye ait olmayı ve favori süpergruplarını Glasper’la konuştuk.

Kariyerinin başlarında bir caz piyanisti olarak ismini duyurmanın senin için önemli olduğunu biliyorum. İkinci albümün için Blue Note’un prestijli kataloğuna dahil olduğunda neler hissetmiştin?
Çok gurur duymuştum. Thelonious Monk, Chick Corea ve Herbie Hancock gibi piyanistlerin olduğu bir yer. Birçok diğer sanatçıyla birlikte önemli bir mirasın parçaları. O ekibin arasında yer almak büyük bir gurur ve ayrıcalıktı. Biraz da korkutucu aslında.

Her yeni projende adımlarını takip etmek bir dinleyici olarak beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Yeni kurduğun “caz süpergrubu” R+R=Now için de gerçekten sabırsızlanıyorum.
Evet, ben de!

Bildiğim kadarıyla ilk konserinizi çok yakın bir zamanda verdiniz.
Evet, ilk konserimiz Afrika’da, Cape Town Jazz Festival’daydı. Sonrasında Portland’da bir konser daha verdik. Son konserimiz de geçtiğimiz hafta St. Lucia Jazz Festival’daydı. Sadece üç konser verdik şimdiye kadar.

O halde bu “yeni dönemin” başlangıcında kendini nasıl hissediyorsun?
Harika hissediyorum. Herkesin kendine has bir kariyere sahip olduğu bir grubun parçası olmak muhteşem bir şey. Konserlerimize gelen insanlar gerçekten gruptaki herkesin hayranı. Böylesi müzisyenlerle sahnede olmak çok eğlenceli. Orada hiçbir ego yok. Herkes takım oyuncusu ve birlikte çok fazla eğleniyoruz. Çaldığımız her konserde yeni bir şeyler ortaya çıkarıyoruz. Birbirimizi müzikal olarak gayet iyi tanıyoruz ve herkesi tek bir grupta toplayabilmek tam anlamıyla harika. Herkes gruba özel bir şeyler katıyor, herkes beste yapıyor. Albümde duyacağınız şeylerin çoğu, stüdyoda anlık olarak ortaya çıkmış şeyler. Albümün büyük kısmı doğaçlamalardan oluşuyor.

Bir röportajında “İlk kayıt en dürüst kayıttır.” demiştin. Yeni albüm için de aynı şey söz konusu mu?
Evet, ilk çalımdaki ruhun en dürüst ve senin müziğine kattığın gerçekliğin en iyi yansıması olduğunu hissediyorum. Albümdeki her şarkı birer kez çalınarak kaydedildi. Kayıtlardan herhangi bir ekstra bölüm, ya da ekstra bir bant bulunmuyor.

Grubun konsepti olan “Reflect and Respond” (Yansıt ve Karşılık Ver) bununla ilişkilendirilebilir.
Kesinlikle. Yansıtmak ve karşılık vermek şimdiye eşittir. Eğer önünde olanları yansıtırsan ve onlara karşılık verirsen, şimdiye ait olmaktan başka bir şansın kalmıyor. Bu herhangi başka bir alanda da olabilir. Dünyada ve toplumda olan bitenler, toplumsal adalet… Yalnızca müzikle kısıtlamak zorunda değiliz.

Bu fikir Nina Simone’dan ilham alıyor öyle değil mi?
Nina Simone “Bir sanatçı olup nasıl zamanını yansıtmayabilirsin?” sorusunu soruyor. Sanatçı olmanın bir kısmı da zamanını yansıtmakla ilgilidir. Tarih böyle yaratılır.

“Yansıtmak ve Karşılık Vermek” temasının albümün yaratılış sürecinde stüdyoda da kullandığınız bir metot olduğunu söylemek mümkün mü?
Evet, tabii ki de. Stüdyoda da sahnede de öyle. Bu sebeple konserlerimizde duyacağın çoğu şey o an yapılmış şeyler olacak. Herkes birbirini yansıtıyor ve herkes birbirine karşılık veriyor. Anın içindeyiz. Anın içinde olduğun zaman, daha önce üzerine çalışmadığın şeyleri yapabiliyorsun. Birimiz ufak bir şey çalmaya, diğerleri de onun üzerine eklenmeye başlıyor.

Genel olarak süpergruplarla ilgili nasıl hissediyorsun? Favori süpergrupların hangileri?
Caz sahnesinden 1958’deki Miles Davis Sextet’i söyleyebilirim. Cannonball ve Coltrane’in olduğu ekip. Müthiş! Kind of Blue’yu yapan grupla aşağı yukarı aynıydı. Sanırım favori süpergrubum bu. Bir de daha yakın zamandan bir ekip var. Şimdiye dek yalnızca bir albüm yaptılar. Nicholas Payton, Christian McBride ve Mark Whitfield’dan oluşan grubun Fingerpainting isimli albümü Herbie Hancock’a saygı duruşu niteliğinde. Sonrasında çok fazla turne yaptıklarını sanmıyorum.

Peki tüm zamanlardan müzisyenleri dahil edebileceğin bir süpergrup kurma şansın olsaydı kimleri seçerdin? Kenny G de bu kadroda yer alır mıydı?
Hahaha! Kenny G’yi özel jetiyle uçmak için almak isterdim. Kendi süpergrubum ha! Sanırım davula Tony Williams’ı alırdım, John Coltrane… Ben de bu grupta piyano çalıyor muyum?

İstediğin herhangi bir şeyi çalabilirsin.
Tamam! Tony Williams davulda, John Coltrane saksafonda, Jaco basta, Freddie Hubberd trompette. Tanrı’m, bu çok zor. Herbie Hancock klavyelerde, Kenny Garrett da altoda. Bu bir altılı! Nasıl bir müzik yapacaklarını fazlasıyla merak ederdim.

Image

Herbie Hancock ismini şimdiye dek birçok kez andın. O, Terrace Martin ve Thundercat’le birlikte verdiğini konserin videosunu çok seviyorum.
O benim doğum günü partimdi!

Kahramanlarından biriyle aynı sahnede olmak nasıl hissettiriyor?
Her seferinde inanmakta güçlük çekiyorum. Onunla birlikte çalsanız bile, Herbie Hancock’ın yanında sıradan biri gibi olamıyorsunuz. Bu muhteşem bir şey ve onun artık bir arkadaşım olmasından dolayı çok mutluyum. Bunun gerçek olacağını asla düşünemezdim. Odaya girdiğinde insanlara ilham veren birisi.

Image

 

 

 

 

 

 

 

ÖNCEKİ Uzun ömürlülük ve dinmeyen isyan: Manic Street Preachers SONRAKİ Tutku dolu bir serüven: “Türkiye'den Kadın Şarkıcılar, 1974 – 1988”
Bu yazıyı paylaş