Bir komün hayali üzerine soluksuz bir konuşma: Wild Wild Country

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Bir komün hayali üzerine soluksuz bir konuşma: Wild Wild Country

Sohbet: Berrak Tüzünataç, Melikşah Altuntaş - İllüstrasyon: Rajab Eryiğit
ÖNCEKİ 71. Cannes Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 40 film (20-1) SONRAKİ Orgullo*, Orgulho**: Latin Amerika LGBTİ+ Sineması

Netflix’in 6 bölümlük belgesel dizisi Wild Wild Country, Sundance Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından online yayınına başladı ve tüm dünya gibi Türkiye’de de büyük ilgi uyandırdı. Diziyi çıkar çıkmaz izleyen Berrak Tüzünataç ve Melikşah Altuntaş, Osho’nun sıradışı komünü üzerinden soluksuz bir sohbete girişti.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Spoiler Uyarısı:
Wild Wild Country’nin altı bölümünü de izlemeden sohbeti okumayınız.  Diyalog, dizideki gelişmeleri açık etmektedir.

Berrak: Eee, dünden beri görüşmeyeli neler yaptın? Kendinden farklı diye komşunu zehirlemeye kalktın mı, anlat bakalım.
Melikşah: Aynen. Uyandım, elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, dedim ki komşu evlerdeki benden farklı yaşamları nasıl sonlandırabilirim, hemen içme suyuna zehir karıştırmak aklıma geldi.

Berrak: Evet, çok doğal bir refleks.
Melikşah: Yani gündelik yaşamda her zaman başımıza gelebilecek şeyler.

Berrak: Tabii ki, zaten insan anlamadan edemiyor… Ben ise şöyle yaptım, baktım, benden farklı yaşayan kim var diye. Ve çok tedirgin oldum. Hemen benim gibi yaşayan insanları onlara karşı örgütlemeye karar verdim. Nasıl?
Melikşah: Harika bir fikir gerçekten.

Berrak: Çünkü herkes benim gibi yaşamalı hayatım!
Melikşah: Hahahaha yani Wild Wild Country’nin temelini oluşturan zemin bu mantık, diyorsun.

Berrak: Yani, olayların başlangıcı bu değil mi sence de?
Melikşah: Aynen öyle hakikaten.

Berrak: Farklı hayatlar yaşayan insanlardan inanılmaz bir tedirginlik duymak.
Melikşah: Kendinden farklı olan her şeyden korkmak, onu değiştirme ve dönüştürmeye çalışmak, hiçbir şey yapamıyorsan yok saymak.

Berrak: Potansiyel tehlike olarak görmek. Ve en önemlisi üstüne alınmak ve sistemle en alakasız insanları bile kendisine karşı ciddi bir tehdit saymak… Hikâye oradan başlıyor ve tabii tehlike olarak görülen grup da kendinden geçiyor.
Melikşah: Onlar da zaman içinde gerçek bir tehlikeye dönüşüyor.

Berrak: İnanılmaz şekilde onlar da bir galeyana geliyor.
Melikşah: Kişisel silahlanmadan, şehir yönetiminde söz sahibi olmaya çalışma, bu uğurlarda türlü suistimaller.

Berrak: Ve demokrasiyi suistimal etmek... Demokrasi madem çoğunluk kararı, o zaman burada nüfusumuzu iyice çoğaltalım, böylece burada daha evvel yaşayan insanlar kendilerini temsil edecek kişiyi seçme çoğunluğuna sahip olamasın.
Melikşah: Ve temelde tüm toplumsal kural ve oluşumlara da aykırı bir normu benimsemiş bir yapıda filizleniyor bu fikirler. Fakat arkadaşlar siz demiyor muydunuz, herhangi bir toplumsal kuralın dışında bir varoluş da mümkündür diye.

Berrak: Hani özgürlüktü, şeydi… Bir de benim en inanamadığım kısım Amerika’nın başka eyaletlerinden evsizleri alıp oraya getiriyorlar, bölgedeki nüfus çoğunluklarını artırıyorlar. Sonra onları kontrol edemeyecek boyuta geldiklerinde adamların biralarına sakinleştirici atıyorlar.
Melikşah: Off inanılmaz! Bu ne fırsatçılık ya!

Berrak: Böyle bir şey olabilir mi… Sonra bir de tabii onlarla uğraşamıyorlar. Kolay tabii Harvard mezunu, şehir mühendisiyle diyalog kurmak, siz çünkü o profile alışkınsınız. O yüzden o kontrol altına alamadıkları evsizleri önce uzun süre haplıyorlar, sonra o bölgede uzun zamandır yaşayan insanların tabii eli armut toplamıyor, onlar da bir kanun çıkarıp, oy kullanmak için en az iki ay önce bölgede yaşıyor olma zorunluluğu getiriyorlar, kalıyor mu evsizler ellerinde.
Melikşah: Bu sefer de adamları kovuyorlar. İnanılmaz! Komünün kendi içindeki çelişkisi de biraz burada. Genel olarak her türlü suç ve istismar eğilimine karşı, barışçıl bir komün, suça karşılar ama kendi işledikleri suçlar dışındaki suça.

Berrak: Evet, zaten bütün bu olay sosyolojik bir deney gibi. Sapiens kitabında da anlatılan o genetik mirasımızdaki geçişsizliğimiz meselesini çok iyi yansıtan bir dizi bence. Kitapta da şey der mesela, Sapienler aslında toleranslı oluşlarıyla meşhur değillerdir. Ufacık bir ten rengi farkı bile onlar için soykırıma bir nedendir aslında. Bu tespitin bugün de geçerli olduğunu görmek çok acayip.
Melikşah: Zaten Wild Wild Country’deki komünde işlerin karışması da komünün büyümek ve genişlemek zorunda kalmasıyla başlıyor. Kendi topraklarında ciddi anlamda huzursuz edildikten sonra Amerika’ya gelip büyümeye başladıkça kriminal sularda yüzülmeye başlanıyor.

Berrak: Orada da ama komün dışında yaşayanların, onlara inanılmaz takık olması durumu devreye giriyor. Yani aslında Özgürce yaşıyorlar işte, kendi içlerinde takılıyorlar ve size karışmıyorlar, siz niye onlara karışıyorsunuz? duygusuyla izliyor insan o yüzden ilk birkaç bölümü. Ta ki komündekiler de silahlanana kadar.
Melikşah: O da artık yabana atılmayacak bir gelişme!

Berrak: Artık insan zehirlemeye kadar varıyor iş.
Melikşah: Peki bu noktada masaya yatırılması gereken karaktere bakalım, Sheela… Sence gerçek bir kötü mü yoksa kahraman mı?

Berrak: Offf aklımı en karıştıran şey Sheela. Çünkü yüzde yüz her gurunun rüyalarını süsleyen mürit kendisi.
Melikşah: Kesinlikle. Osho’yu ilk gördüğü anı anlatışını unutamıyorum ben de.

Berrak: Her guruya lazım bir mürit resmen. Her şeyi yapabilecek bir kadın Osho için.
Melikşah: Kaldı ki, yapıyor da.

Berrak: Diğer müritler de çok acayip tabii. O cinayet girişiminde adeta gönüllü olan ve sonra Avustralya’da beyninde tümör çıkan oğlunun yanına gidememek gibi çok ağır bir bedelle karşı karşıya kalan Jane, o Osho’ya gönlünü vermiş olan avukat Philip’in sadakati.
Melikşah: Philip gerçekten büyük bir adanmışlık içinde ve bugün bile konuşurken hâlâ çok üzgün komünün dağıldığında garibim.

Berrak: O pırlantayı, o porseleni anlayamadık, koruyamadık diye yakınıyor hâlâ.
Melikşah: Peki biraz da aslında toplumun öteki ilan ettiği ya da kendini öyle hisseden insanların bir araya gelip oluşturduğu bir komün olduğu için, Osho ve tüm tarikatın mantığı biraz müritlerin bu kalabalıklarca kabullenme ihtiyacını sömürmek mi? O yüzden mi bu komün bu kadar büyüyor?

Berrak: Yani düşününce, Osho zaten bir felsefe profesörü, yani boş bir adam değil. Ama herhangi bir tarikat liderinden temel farkı hedef kitlesi bence. Çok eğitimli ve halihazırda toplum tarafından önüne sunulmuş hiçbir opsiyonu tam da aklı almayan insanlar bunlar. Herhangi bir dini ya da toplumsal dayatmaya kendilerini ait hissetmiyorlar. Hemen hepsi işlerinde son derece yetkin kişiler ve en önemlisi, hiçbir yere ait hissetmiyorlar kendilerini. Büyük ihtimalle de benim gibi bir sürü insan varmış duygusu çok iyi geldi o insanlara.
Melikşah: Zaten dünyanın her yerindeki toplumsal kabullere karşı hep beraber bir araya gelme duygusu çok sağlam bir bağ olsa gerek.

Berrak: Bir de sadece kendine benzeyen insanlarla yaşamanın konforunu tadıyorlar orada. O da bize şunu söylüyor aslında, bu kadar "özgürlükçü" ve "kafası açık" bir komünde bile kendinden farklı olana tahammül yok. Hatta bir aşağılama, bir kibir duygusundan söz etmek mümkün alttan alta.
Melikşah: Sheela’da top yapmış bir duygu o. Sürekli olarak sonradan gelip yerleştikleri Oregon’daki kasaba halkıyla ilgili konuşmalarında, aşağılama içerikli sözcükler kullanıyor ve Biz size bir hazine verdik ama siz gerizekâlılar, bunu anlayamadınız hissi var dilinde. 

Berrak: Sheela inanılmaz kibirli ya. Bunun bir de Osho tarafı var. O taraf da çok acayip. Çünkü marka stratejisi olarak bu olayla birlikte inanılmaz patlıyor popülaritesi. Bilmem kaç lisana çevriliyor kitabı. Hepsi tartışmalı kitaplar… Ama bir yandan da kendi imtihanından çakmış bir guru görüyoruz burada. Güçle sınandığında, işler büyüdüğünde, Hollywood mollywood derken…
Melikşah: Yıllarca karşısında durduğu ya da ilgilenmediği ne varsa, onları özümserken buluyoruz Osho’yu. Zaten bu komünün en büyük gücü, sürekli yenilenmesi. Yani bu bir inanç komünüyse, öyle bir inanç ki bu, sürekli yeni sürümü geliyor. Daha önce savunduğu bir şeye ters bir kafaya geçebiliyor, çünkü artık o değişimin vakti geldiğine inanılıyor.

Berrak: Aslında adamı filozof olarak değerlendirip ayrı tutabiliriz bu işten. Zaten o bu işin zor tarafı. Çünkü bir kitabını okuyabilirsin aslında ve çok da düşündürebilir seni. Zaten temelde özgürlük ve sevgi üzerine kurulu bir dili var, bunun neresini eleştirebilirsin? Ama bir yandan adamı bir felsefe yazarından çıkarıp bir guru pozisyonuna, özel bir insan tanımının içine sokunca, bizim de bir beklentimiz oluyor ondan. Onun bir tutarlılığı olmasını istiyorsun en azından.
Melikşah: Sheela’ların kaçışı sonrasında verdiği röportajlar da çok acı.

Berrak: Ben sekreterlerle yatmam’lar filan…
Melikşah: Adam sessizlik yeminini bozdu, bakalım ne diyecek derken, bir anda sabah kuşağı magazin masası yorumcuları gibi bir dil çıkıyor karşımıza.

Berrak: Ya zaten gücü elinde tutan insan sınavından çok kötü çakıyor Osho. Yani elinde böylesine büyük bir güç varken soğukkanlı kalabilen, kendini bozmayan o kadar az insan var ki zaten hayatta. Buddha, Gandhi… Başka kim var mesela böyle… Belki Mandela… Bu kadar sayabiliyoruz. Vay be, o güç pozisyonunda bile adil kalabilen, gücünü insanlık için kullanabilen birileri diye bakıyoruz.
Melikşah: Kendi gücüne kapılmamak imkânsız gibi gerçekten.

Berrak: Bizim de kahramanımız oluyor bu insanlar. Maalesef Osho o kahramanlardan biri olamamış.
Melikşah: Zaten olması biraz sıradışı olurmuş. Zira Osho aynı zamanda o maneviyat boyutunun yanı sıra, son derece ticari bir işletmenin de başındaki adam pozisyonunda. İlk ciddi agresif tavrını da zaten biraz bu maddi büyüme nedeniyle peşine düşen federallerin onu köşeye sıkıştırmaya başlamasının ardından görüyoruz.

Berrak: Yani aslında bu kadar güçle baş edebilmenin tek yolu, maddiyatla ilişkini tamamen kesmekle gelebiliyor. Osho’yu okuyup etkilenen insanların hepsi de zaten O zaten öyle bir adamdı diyor. Yani neden varlık da olmasın, neden zenginlik de olmasın diyor bu insanlar. Ama öyle yaşayıp öyle düşünürken bir noktada feci şekilde bencilleşiyorsun demek ki. O bir zaaf paketi getiriyor sana. Mesela tamam zengin ol, bilmem ne ama 18 tane kurşun geçirmez Rolls Royce’un yalnızca on tanesiyle bambaşka bir faydan olabilirdi birilerine. Hadi kalanını bıraktım bak, sekiz tanesi yine sende.
Melikşah: Çok tuhaf gerçekten o arabalarla durumu. Osho’nun zaten kendisine münasip görünene kavuşmakla ilgili bir çekincesi olmuyor hiç izlediğimiz şeylerde.

Berrak: Maddiyatla oluşan ilişkisini oturtamıyor sanırım bu spiritüel düşünce temelde. O noktada bir açık var. Tabii ki neden şehir hayatında insan para düşmanı olsun, iyi yaşamak herkesin hakkı filan ama sen birdenbire o konuda Neden olmasın diye çıldırırsan, o zaman biz buna bir zaaf demek durumunda değil miyiz? Osho’nun bu konuda bir zaafı var.
Melikşah: Para pul sınavından geçemiyor Osho cidden. Ama bence yarattığı komünün en tuhaf yanlarından biri, bu cinsel özgürlük meselesini de başka bir boyuta taşıması. Yani muhtemelen cinselliği konusunda yaralı ya da zaaflı bir yığın insan da o cinsel nöbetleri andıran seansların içinde yer alıyor ve meselenin şeffaflığı konusunda da kafa karıştırıcı bir resim var ortada.

Berrak: Hem de insanları tutma konusundaki gücü bakımından da önemli o mesele. Herhalde bir çeşit rahatlama yaşadığın, kendini o kadar açabildiğin bir ortama tak diye sırtını da dönemezsin. Bir de o insanlar en yakınların oluyor otomatikman. Bu arada fikren, elbette ihtiyaç duyan, arzulayan, isteyen istediği şekilde cinselliğini yaşasın ama göründüğü kadarıyla o kadar da istismara açık bir konu ki.
Melikşah: Komüne karşı öyle bir suçlama da var zaten. Orada yeni cinsel travmalar elde etmiş kişiler olduğu da söyleniyor. Bu belgeselin dışında da Osho tarikatına dair belgeseller var sağda solda, onlarda bu konu daha da açık işleniyor.

Berrak: Görünen o ki zaten oraya cinsel travmasız gitsen bile cinsel travmayla ayrılabilirsin.
Melikşah: Bu konu tabii medya için de önemli bir koz olmuş. Wild Wild Country biraz da tüm meseleyi medyanın ilgisi ve takibi üzerinden de işliyor. Medyanın da ilk gördüğü zaten dini bir “cult” olduğu ve cinsel özgürlükle cinsel sapkınlık arasındaki ince çizgide kaybolmuş bir grup insanın domine ettiği bir komün olduğu buranın. Hatta neredeyse terörist bir grup damgası yiyorlar bir süre sonra. Her an açıkları yakalanmaya çalışıyor.

Berrak: Uzun bir süre tabii Oregon’daki yerleşimleri üzerinden yerel medyanın ilgi odağında bir konuyken, daha sonra işler büyüyünce federal bir hale geliyor komün. Ne zaman ki olay büyük haber kanallarına taşınıyor, sonra zaten Sheela Şov başlıyor. Her programa, her kanala giyinip kuşanıp gidiyor.
Melikşah: Sheela özelinde seksist ve neredeyse ırkçı bir algı da yaratılmaya çalışılmış bu durumla beraber.

Berrak: Tabii bu arada Sheela’nın da çok derin bir acısı var. Aslında o da kaybettiği kocasıyla ilgili bir travmadan biraz bu komüne adanmışlığıyla sıyrılıyor gibi. Üniversitede tanışıp âşık olduğu hasta eşinin cenazesinden sonra üç gün boyunca uyutulup, üç gün sonunda da inanılmaz bir mürit olarak uyanıyor. İşte acılı bir insanın ne kadar suistimale açık olduğuna dair çok şey söylüyor bu durum. Osho’nun bu noktada kendisine biçilen kudrete ve bağlılığa karşı da iyi bir sınav verememiş olduğunu görüyoruz. Zaten normal arkadaşlık ilişkilerimizde, ikili ilişkilerimizde bile bunu görmüyor muyuz. Belki senin daha kötü olduğun bir dönemde sana farklı yaklaşan ve bundan istifade eden insanlar da oluyor. Herkesin bir acısı var ve sanki bir grup insan bundan yararlanıyor gibi.
Melikşah: Vallahi doğru.

Berrak: Hayatım biz bu konuyu sabahlara kadar konuşuruz.
Melikşah: Öyle valla. Diziyi izlerken zaten sürekli bir ekranla konuşma refleksi oluyor insan anneanne gibi. Üzerine de saatlerce konuşulabilecek bir malzeme sunuyor.

Berrak: Aynen öyle… Fakat amma konuştuk.
Melikşah: Evet, ben bu konuşmayı şimdi bir toparlama keyfi diyeyim, hakkımızda hayırlısı.

Image

 

 

ÖNCEKİ 71. Cannes Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 40 film (20-1) SONRAKİ Orgullo*, Orgulho**: Latin Amerika LGBTİ+ Sineması
Bu yazıyı paylaş