İktidarın anatomisi

Bu yazıyı paylaş
İçerik

İktidarın anatomisi

Hazırlayan: Ulus Atayurt, Kolaj: Volkan Şenozan
ÖNCEKİ Mayıs sıkıntısı SONRAKİ Gezi direnişinin birinci yılına yaklaşırken: Türkiye’de işçi direnişleri

İktidar denen melaneti onu farklı açılardan tanımlayan çeşitli alıntılarla faş ediyoruz.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Anatomi Dersi

…Rembrandt'ın resminde ölüyü parçalama işleminin açıkça görülebilen törenselliği ve işlem tamamlandıktan sonra kutlama yapmak üzere bir anlamda simgesel bir şölen düzenlenmiş olması, Amsterdam'daki anatomi seminerinde insan bedenindeki iç organlar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmekten fazlasının amaçlandığının kanıtıdır. 

Bedenin bir yandan açıkça sergilenmesine karşın, öte yandan tuhaf bir biçimde tecrit ediliyor olması, gerçekliğe benzemesinden dolayı övgüler alan, bugün Mauritshuis Müzesi’nde bulunan neredeyse iki buçuk metrelik Rembrandt resmi “Anatomi Dersi”nin, daha yakından bakıldığında yalnızca görünüşte gerçekçi olduğunu gösterir. İzlediğimiz otopsi, her zaman yapılanın aksine karnın alt kısmı açılarak ve en kolay çürüyen iç organlar alınarak değil, cezalandırılmayı hak eden elin teşhir edilmesiyle başlamıştır (ve bu da büyük olasılıkla, işlenen suçun karşılığında ödenmesi gereken bedele işaret etmektedir). Üstelik söz konusu elin hiç görülmemiş bir özelliği vardır. Resme bakanlara daha yakın duran öbür elle karşılaştırıldığında bu elin tuhaf bir biçimde yanlış oranlara sahip olması bir yana, el anatomik olarak tümüyle ters durmaktadır... 

Rembrandt'ın çizimde hata yapmış olması tahmin edileceği üzere mümkün değildir. Resmin bütünlüğündeki bu kırılma daha çok bilinçli olarak yapılmış gibi geliyor bana. Bu biçimsiz el, Aris Kindt'e uygulandığı görmezden gelinen şiddetin göstergesidir. Ressam kendisine sipariş veren loncaya değil, kurbanla özdeşleşmektedir. Yalnızca onun bakışı donup kalmış kartezyen bir bakış değildir, yalnızca o, mosmor kesilmiş cansız bedenin algılamakta ve yalnızca o, ölümün yarı açık ağzına ve gözlerine düşen gölgeyi görmektedir.     

W.G. Sebald, “Satürn’ün Halkaları”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Şifre: Bonoparte kime benziyor?

...Louis Bonoparte ve taraftarları, artık olsa olsa birkaç yıl daha yiyeceği malların sayımını yapan cimriye İtalyan Kartuzyen'in seslendiği gibi seslenirler birbirlerine her gün: “Mallarını sayıyorsun, ondan önce yıllarını saymalısın.” Yılların hesabını karıştırmamak için, dakikaları sayıyorlar. Saraya, bakanlıklara, idarenin ve ordunun başına bir yığın herif çöküyor...

...Louis Bonoparte'nin sarayına ve avenesine bakıp da Naiplik Dönemini veya XV. Louis'yi hatırlamak haksızlıktır. Zira “Fransa birçok kere metresler hükümetine tanık olmuştu, fakat bir hommes entretenus (züppe erkekler) hükümetine asla....

...Durumun birbiriyle çelişkili talepleri tarafından kovalanan, aynı zamanda tıpkı bir üçkâğıtçı gibi, topluluğu sürekli şaşırtmak ve gözlerin Napoleon'un ikamesi sıfatıyla hep kendine dikilmesini sağlamak mecburiyetinde olan, yani günbegün minyatür bir darbe yapmaya mecbur bulunan Bonoparte...

...dokunulmaz denilen her şeye, her şeye el atar, birilerini devrimi tahammüle ötekileri devrim arzusuna sevk eder, düzen adına anarşi yaratır, diğer yandan da tüm devlet aygıtını kutsal görünüşünden sıyırır, onu dünyevileştirir, aynı zamanda tiksinç ve gülünç hâle getirir...

Karl Marx, “Louise Bonaparte'ın On Sekiz Brumaire'i”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Toplumsal sınıfların ortaya çıkışı

Açlığın hüküm sürdüğü o ilk zamanlarda, güneş ışınları arkasından girdiğinde toprağı eşelemekte olan ilk kadındı. Bunun üzerinden çok fazla zaman geçmeden bir yaratık doğdu.

Güneşin bu davranışı Tanrı Pachacamac'ın hiç hoşuna gitmedi ve yeni doğmuş canlıyı paramparça etti. Ölen yavrucuğun parçalarından ilk bitkiler filizlendiler. Dişleri mısır tanelerine, kemikleri yukalara, etleriyse patates, yerelması ve kabağa dönüştü.

Güneşin buna öfkesi hiç gecikmedi. Işınlarını Peru kıyısını kavurdu ve sonsuza dek kuruttu. Ve güneş bu topraklara üç tane yumurta bıraktığında intikamı zirveye çıktı.

Altın yumurtadan senyörler çıktılar.
Gümüş yumurtadan senyörlerin kadınları çıktılar.
Ve bakır yumurtadan onlara çalışanlar çıktılar.

Eduardo Galeano, “Aynalar”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

“Bu bana pek sanat eseriymiş gibi gelmedi”

Pahalı işleriyle tanınan popüler İngiliz sanatçı Damien Hirst'ün salı günü bir Mayfair galerisinin vitrinine yerleştirdiği enstelasyon çalışması, aynı gece, eseri çöp sandığını söyleyen bir temizlik görevlisi tarafından kaldırılıp çöpe atıldı.

Yarı dolu kahve fincanları, sigara izmaritleriyle dolu kül tablaları, boş, bira şişeleri, üzerine boya bulaşığı olan palet, şövale, merdiven, fırçalar, şeker amblajaları ve yere yayılmış gazetelerden oluşan eser Eyestorm Galerisi'nin sergi açılışı öncesinde düzenlediği VIP galasında tanıttığı sınırlı sayıdaki eserin temel parçasıydı...

54 yaşındaki temizlik görevlisi Emmanuel Asare, The Evening Standard'a yaptığı açıklamada “Onu görür görmez bir ah çektim, çünkü her şey darmadağınıktı. Bu bana pek sanat eseriymiş gibi gelmedi. Bu yüzden her şeyi toplayıp attım“ dedi.

Warren Hage, “Sanat Yaşamı Taklit Ediyor, Belki de Taklitte Fazla İyi”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Kaygusuz Abdal

Kıldan bir köprü yapmışsın
Gelsin kullar geçsin deyu
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen sen geç tanrı

Kaygusuz Abdal, “Kaygusuz Abdal”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Küresel mücadele çağrısı

Çıkmaz derin, durum tehlikeli, ufuk kapalı görünüyor... Aynı zamanda, kârın buyruklarını bir kenara koymak şartıyla, eşzamanlı şu dört girişim sayesinde zor ama rasyonel bir çıkış mümkün:

1. Gerçek toplumsal ihtiyaçları karşılamak. 2. Emek süresini azaltıp gereksiz, zararlı üretimleri ve taşımacılığın büyük bir bölümünü kaldırarak küresel maddî üretimi azaltmak. 3. Enerji verimliliğini radikal bir şekilde arttırmak ve maliyeti ne olursa olsun tamamıyla yenilebilir enerjilere geçmek. 4. Dönüşümün demokratik bir şekilde gerçekleştirilmesi için kolektif sorumluluğun politik ve kültürel koşullarını yaratmak.

Bu dört girişim birbiriyle doğrudan etkileşim halindeler: Temel ihtiyaçların karşılanması hammade kullanımının azaltılmasını gerektirir; bu da yenilenebilir enerjilere geçişi gerektirir; emek süresinin azaltılması üreticiler arasında demokrasinin etkinlikle uygulanmasını gerektirir; ve bu da ticarî üretimin çarpıklaştırdığı ihtiyaçların kolektif olarak yeniden tanımlanması için gerekli koşulları yaratarak süreci tanımlar.

Daniel Tanuro, “Yeşil Kapitalizm İmkânsızdır”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Patronluk

Spinoza, “tek tek her şey(in) var olduğu sürece kendi varlığını sürdürme” çabasına conatus adını verir... Conatus var olma gücüdür... Conatus'un enerjisi bizzat hayat demektir. Üstelik bu sefer Spinoza'ya çok yakın bir anlamda: Arzunun enerjisi demektir. Olmak bir arzu varlığı olmaktır...

...Gelgelelim, başka güçleri kendi arzusunun peşinden koşturma özgürlüğü a priori bir özgürlük değildir...

... O hâlde esir alınma açısından bakıldığında, hizmete alma son derece genel bir kategori oluşturur; ücretli emek de örneklerden bir tanesidir yalnızca. Bununla beraber, tâbi kılanı, tâbi kıldıklarının bakış açısından adlandırabilir ve bir efendi-arzunun, hizmete alınanların ektime gücünü seferber edip kendi girişiminin hizmetine sokmasını sağlayan ilişkiye en genel anlamıyla patronluk adını verebiliriz....

...Öyleyse bir bakıma en genel anlamıyla patronluk, esir almak demektir ve kapitalist sömürü dışında, günümüzde anlam taşıyan başka alanlarda da bu durumun dışavurumları görülebilir: STK yöneticilerinin önder sıfatıyla, aktivistlerin faaliyetlerinin sonuçlarını kendine mal etmesi, üniversitede ensesi kalın hocaların asistanların yaptıklarını, sanatçının da yardımcılarının yaptıklarını kendine mal etmesi... Bu kişiler de patrondur, genel anlamda patronun özgül örnekleridir ve herhangi bir efendi-arzunun hizmetine koşulmuş tebânın çabasını (conatus) esir alırlar.

Frederic Lordon, “Kapitalizm, Arzu ve Kölelik”

 

ÖNCEKİ Mayıs sıkıntısı SONRAKİ Gezi direnişinin birinci yılına yaklaşırken: Türkiye’de işçi direnişleri
Bu yazıyı paylaş