Olgunlaşmaya devam: Lou Barlow

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Olgunlaşmaya devam: Lou Barlow

Röp: Chris McLaren, İllüstrasyon: Naz Tansel
ÖNCEKİ Yeni müzik düzen(sizliğ)i: Streaming servisleri SONRAKİ Onların tahammülü yok!: Sleaford Mods
“Yüzeyde tamamen alakasız görünen şeyleri birleştirirsin ve birleştirdiğinde çok daha kuvvetli bir şey açığa çıkar.”
 
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
 
 
80’lerin punk kızgınlığıyla klasik rock gitar akrobasisini evlendirerek 90’ların alternatif havasının temellerini atan grup Dinosaur Jr.’da çaldığını söylesen çok havalı olurdu. Döneminin farkında olmadan en seksi indie jam’lerinden (Cat Power’ın “Cross Bones Style”ıyla birlikte”) “Natural One” parçası 1995 Billboard Modern Rock Listesi’nde dördüncü sıraya yükselen Folk Implosion’da çaldığını söylesen çok havalı olurdu. Gürültülü, puslu gitar ağırlıklı tınının gelişmesinde Pavement’la aynı derecede etkili olan Sebadoh’da çaldığını söylesen çok havalı olurdu. Lo-fi ev kayıtlarına öncülük ettiğini ve 30 yıldır hâlâ bu seyrek materyallerden ürettiğini söylesen ne havalı olurdu.
 
İşin gerçeği, bunların hiçbirini söyleyemezsiniz. Ama Lou Barlow söyleyebilir.
 
Bunların hepsini söyleyebilir ama övünmek ya da böbürlenmek için değil. Yine de, geç bir yaz sabahı telefonda Greenfield, Massachusetts’teki evinden oldukça bilge şeyler anlattı. 
 
Sebadoh 15 Ekim’de Salon İKSV’de sahne alacak.
 
Yeni albümün basın bülteni “Brace The Wave’in şarkı yazarı yaşamındaki bir başka geçiş dönemini keşfediyor” diyor. Bu Defend Yourself [Sebadoh’nun 2013’teki son albümü] sırasında yaşadıklarının (Barlow’un 17 yıllık evliliği 2013 yılında sonlandı] bir devamı mı?
Evet, sanırım. Sanırım yaptığım her bir şey bir geçiş. Bu yüzden bu konuda daha çok düşündüm. Şimdiyse “Neden böyle yaptım ki...?” diyorum. Her şey geçişsel. Defend Yourself’te şarkıların ne hakkında olduğu konusunda çok dürüst konuşmakta hata ettim ve albümü bu kadar ışık altında tutmak ona kötülük yaptı. Şarkıların benim için geçişleri kayda geçmesi, trafik levhaları olması gerekiyor. Ayrıca onlar yaşlandıkça kendimi gerçekçi tutmamın ve geçirdiğim değişimlerin ve yeni hislerimin üstesinden gelmemin bir yolu. Şarkıları kendim için işte bu şekilde kullanıyorum. Sadece “değişim” demek anlamsız; hepsi öyle.
 
Albümün ilk parçası “Redeemed”, “The story of my innocence is brief/then I was redeemed/you gave me everything” (Masumluğumun hikâyesi kısa /sonra bağışlandım/ bana her şeyi verdin) dizesiyle başlıyor. Bu kendini umut notları düşerek kendini kamçılamanın albümün temasını veya genel olarak çalışmalarını özetlediğini söyleyebilir miyiz? 
Evet. [Gülüyor] Özetlemenin güzel bir yolu. “Redeemed” şarkısını yazdığım zaman, hiç daha önce o şekilde hissettim mi bilmiyorum. Her zaman birçok şeyden suçluluk duydum; sanırım her zaman kişiliğimdeki basit şeylerin kabul edilemez olduğu fikriyle cebelleşiyordum, sanki saklamam gereken şeylermiş gibi. Gerçekten basit bir şey olmasına rağmen, “Hayır, ben iyiyim, her şey yolunda, her şey daha iyi olacak” diye kendime hiç kabul ettirdim mi bilmememe rağmen, her zaman işlerin daha iyiye gideceğini düşündüm. İnsanların değişebileceğine inanıyorum ve her zaman bu ihtimale inandım. Hayatımın son üç yılında bu değişti. Aşkın bunu yapma ihtimali var, bunu senin için yapabilirim. Kabul edilmiş olmak seni gerçekten değiştirebilir. 
 
Brace the Wave’in VIP plak edisyonu (100 kopya) senin Polaroid bir selfini içeriyor. Yeni ve eskinin ilginç bir kombinasyonuna benziyor: plakla polaroidin analog teknolojisi ve tam bir 21. yüzyıl fikirleri olan sınırlı sayıda albüm ve selfiler. Üzerinde fazla mı düşünmüş oluyorum yoksa sadece kulağa eğlenceli gelen bir şey miydi?
Amerika’daki plak şirketimin adı “Joyful Noise” (Eğlenceli Gürültü); albüm ve değişik paketleme yapmak onların bir bakıma uzmanlık alanı. Bunu çok seviyorlar, bu kaçık fikirler hakkında kafa patlatıyorlar ve ben de ilgileniyorum. Hoşuma gidiyor. Ve bir açıdan, bu selfiler (onları albüm kapağında giydiğim aynı tişörtü giyerek aynı saçla çekiyorum) temel olarak aynı ben ama bu selfiler albüm kapağının alternatif versiyonları. Konsept olarak işlediğini düşünüyorum. Fikirden bahsettikleri zaman, “İyi fikir, yapacağım” dedim. Ama bunu senin tarif ettiğin şey için seviyorum, tüm faklı seviyelerde işlevi olan şeylerden hoşlanıyorum. Birkaç farklı anlamı olan başlıkları seviyorum, bu tarz şeylerden hoşlanıyorum. Bu kahrolası antik Polaroid selfileri bu şekle sokmanın konsepti. Albümün kaydedilme yoluna benziyor; dijital ama analog ekipmanla, ama aynı zamanda da analoğun dijital versiyonlarıyla. Yeni ve eskinin karman çormanlığı. Üzerinde fazla düşünmüş olduğumu düşünmüyorum. Tabii ki, kulağa biraz budalaca geliyor. Evet, genellikle yaptıklarımın ciddi (ve belki depresif) olmasına rağmen ama aynı zamanda bir yerlerde biraz da espri anlayışının olmasına da özen gösteriyorum.
 
Bu sene Harmony Korine’in Kids’inin 20. yılı. Filmin müziklerinde Daniel Johnston ve Slint gibi sanatçılar da yer alıyor ama onun dışında müzikler ağırlıklı olarak senin projelerin Sebadoh ve Folk Implosion’a ait. Bu projeyle yollarınız nasıl kesişmişti? Bu film ve bu müzikler tam tamına insanın kafasında birbirini tamamlayan işler değil…
Tamamen Harmony Korine’in fikriydi. Filmi yapmadan önce, senaryoyla bana ulaştı ve “Bu filmin müziklerini senin yapmanı istiyorum” dedi. “Bu filmi yapacağım ve ben yaptıktan sonra sen de müziklerini yapacaksın” diye ekledi. O zamanlar çok gençti ve doğru söyleyip söylemediğinden, saçmalayıp saçmalamadığından bile emin olamıyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Çok ilginç biriydi. Ama o filmi sahiden yaptı. Ve söylediğini de yaptı; müziklerini de bana yaptırdı. Yapmak istediği şey, bu sokak şehir temasıyla onun dışında olan bu müziği yan yana koymaktı. Filmin müziklerinde country bile yer alıyor. Birbiriyle bağlantısı yokmuş gibi gözüken iki şeyin yan yana olmasını istemişti. Ve bence bunda çok haklıydı. Eğer bir film yapacak olsaydım ben de bunu isterdim. Yüzeyde çok alakasız gibi şeyleri birleştirirsin ve bunu yaptığında da karşına çok kuvvetli bir şey çıkar. 
 
90’lara dönecek olursak, sence o zamanlar “indie” kültürü ya da alt kültürü (ya da her nasıl adlandırmak istersen) şimdi olduğundan ne açılardan farklıydı? Ya da şöyle diyelim: şu an çıkan yeni bir grup için işler 20 yıl öncesine göre ne açılardan farklı? 
İnsanlar şu anda her şeyin çok farklı olduğunu söylemeye bayılıyor ama buna dair bir kanıt göremiyorum. Eğer genç bir grupsan ve müzik yapıyorsan yaptığın müziği kaydedersin ve ardından onu insanlara ulaştırmaya çalışırsın. Eskiden biz bunu yaparken önce kasetler ya da 7-inç’ler çıkarıyorduk. Şimdi Bandcamp ve diğer araçlarla bu çok daha kolay bir hâl aldı ve aynı şekilde iyi duyulan şeyler kaydetmek de çok daha kolaylaştı. Eskiden biz ya ilkel aletlerle bunu kendimiz yapmaya çalışıyor ya da stüdyoya para bayılıyorduk. Stüdyoya gittiğimizde korkunç tınlıyordu çünkü kimse neden bahsettiğimizi anlamıyordu. Şu anda dijital kayıt teknolojileriyle işler çok daha elverişli bir hâl aldı. Bence underground müzikte hep böyle olacak ve underground müzik de onu aramayı ve bulmayı seçersen tüm enerjisiyle var olmaya hep devam edecek. Bence gençler etkileşimler adına bugün çok daha açık fikirliler, birçok farklı şeyi bir araya getirebiliyorlar. Ben küçükken insanlar, “BEN HEAVY METAL SEVİYORUM” ya da “BEN INDIE SEVİYORUM” modundalardı. Ama şimdi bence insanlar birçok farklı stili buluşturabiliyor ve bu genel anlamda müzik adına iyi bir şey. 
 
Farklı projelerini değerlendirecek olursan şarkı yazma sürecin nasıl işliyor? Hangi proje için yazdığını nereden biliyorsun? 
Diyelim ki bir şarkının ana fikrini yazıyorum ve aklımdan, “Buraya bir gitar solosu gelebilir” diye geçiriyorum ve sonra kendi kendime “Bu iyi bir Dinosaur Jr. şarkısı olabilir” diyorum. Ardından şarkıyı ona göre yazmaya devam ediyorum. Bazen bazı şarkılar bana elektriğe ihtiyaçları var gibi geliyor ve o zaman onları gruplarıma götürüyorum. Eğer şarkıların akustik olmaları gerektiğini düşünüyorsam onları kendime saklıyorum. Şarkı şekillenirken şöyle oluyor; bir melodiyle başlıyor ve o melodiyi gitar akorlarına dönüştürüyorum. Ardından şarkı şekil aldıkça kendisi bana nasıl çalınmak isteyip istemediğini anlatıyor. 
 
Yaşının ilerlemesiyle hangi açılardan olgunlaşmış olduğunu düşünüyorsun? (…) Özür dilerim, soruyu sorarken kendimi dinleyince bunun çok belirsiz ve çok geniş bir soru olduğunu fark ettim…
Soruyu cevaplayabilirim. Sorduğun anda soruyu çok ciddi algıladım, “Hmm, nasıl büyüdüm?” Buna hızlıca cevap vermenin kendisi bile şüpheli bir durum. İnsanlar böyle soruları çabuk yanıtladıklarında onlara şüpheyle bakıyorum. Eminim ki büyük ölçüde olgunlaşmışımdır ama bunun ölçüsünü tutmuyorum, hep nasıl olgunlaşmaya devam edebileceğimi düşünüyorum. Benim büyük endişelerim bunlar. Ve bunlar bana oturup kendi sırtımı sıvazlamamdan daha iyi geliyor. 
 
Çeviren: Aycan Taşyürek
 
Image
 
ÖNCEKİ Yeni müzik düzen(sizliğ)i: Streaming servisleri SONRAKİ Onların tahammülü yok!: Sleaford Mods
Bu yazıyı paylaş