Kitaba duyulan aşkın uyarlaması: Küçük Prens

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Kitaba duyulan aşkın uyarlaması: Küçük Prens

Yazı: Melikşah Altuntaş
ÖNCEKİ 14. Filmekimi’nden 14 maddede 14 film SONRAKİ Toplumsal bir düş kapanı: Extramücadele

Uzun yıllardır çalışmaları süren ve iki yıl önce uyarlandığı klasiğin telif hakları kalktıktan sonra tamamlanan, pek etkileyici Küçük Prens (The Little Prince), bu klasikten çok, onu okuma tecrübesinin beyazperde karşılığı…

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Pek çoğumuzun ilk ya da ortaöğrenimi sırasında keşfettiği, daha az şanslı bir kısmımızın ise ileriki yaşlarda okuduğu, hayat ve dünya değiştiren klasik Küçük Prens, yani Fransızca orijinal adıyla Le Petit Prince, bundan 72 yıl önce Antoine de Saint-Exupéry tarafından kaleme alınmış ve resimlendirilmişti. Aradan geçen zaman zarfında dünyanın en çok satan ve en sık hediye edilen eserlerinden biri olan bu hikâye kitabı, bizde de Küçük Prens adıyla Cemal Süreya, Tomris Uyar, Selim İleri gibi isimler ve daha niceleri tarafından defalarca çevrildi ve yayınlandı.

Küçük Prens’in telif hakları yazımının 70. yılının ardından dolunca, orijinal eserden gerçekleştirilen yeniden basımların ve onların yayınevlerinin sayısı da giderek arttı. Hemen her yayınevinin en az bir Küçük Prens basar olduğu günümüzde, uzun zamandır beklenen animasyon sinema filmi de sonunda, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde perdeye yansıdı.

Festivalin son günlerine doğru gerçekleşen Cannes prömiyerinde, akşam saatlerinde kırmızı halıyı dolduran film ekibi, festival davetlileri, yüzlerce sinefil ve çok sayıda Küçük Prens hayranı, yıllardır kavuşmayı bekledikleri filmle ilgili oldukça heyecanlıydı. Her ne kadar bu, eserin beyazperdeye ilk uyarlaması değilse de, geniş kitleleri tatmin etmesi beklenen ve eserin Fransızcadaki özünü bozmadan gerçekleştirilen bu Amerikan ortaklı animasyondan beklenti büyüktü. Yaklaşık 2 bin kişilik Lumiere salonu ağzına kadar doldu, filmin yıldızlarla dolu seslendirme kadrosundaki isimler ve yönetmen Mark Osborne alkışlarla içeri geçip yerine oturdu ve film başladı.

Image

En son Kung Fu Panda’yla karşımıza çıkan yönetmen Osborne’un uyarlamasının, başladıktan sonraki ilk 20-25 dakikada salondakileri şaşkına çevirdiğini söylemek zor değildi. Zira karşımızda Küçük Prens’in dünyasına dair tek bir kare dahi olmamakla birlikte, izlediğimiz filmdeki animasyon tekniği ve yaratılan dünya da klişe bir üç boyutlu Hollywood animasyonu yavanlığındaydı. Hattâ öyle ki, seyircisinden sabır bekleyen, paketini şaşırtma üzerine kurmuş ve beklentileri aşama aşama karşılama kararı almış bu uyarlamaya şans vermeden salondan çıkanlar dahi oldu.

Annesi tarafından boğucu bir disiplin ve sonu gelmez ödevlere hapsedilmiş, yalnız ve hayal gücü geniş bir kız çocuğunun, hafif çatlak, yaşlı kapı komşusunun yarattığı ve kendisine sayfa sayfa ulaşan Küçük Prens hikâyesinin içine dalması ve bununla beraber uçsuz bucaksız bir maceraya kapılmasını konu alan film, kahramanımızın Küçük Prens dünyasına girişiyle birlikte çok büyük bir basamak atlayarak, izleyicisine tadına doyulmaz bir görsel ve düşsel dünya sunuyor.

Hem animasyon tekniği, hem de öykü anlatımı konusunda çok-katmanlı bir yapı sunan Küçük Prens’te Osborne’un gerçekleştirmeye çalıştığı uyarlama biçimi, her türden seyirci ve özellikle kitabın fanatikleri tarafından kabul görmeyebilir. Zira Osborne ve ekibi, eserin dünyasını birebir adapte etmekten çok, Küçük Prens’le onu okuyan herhangi biri arasında gerçekleşen etkileşimi ve elde edilen tecrübeyi hikâyesinin merkezine oturtmayı seçmiş. Eseri elinize aldığınız andan itibaren hissettikleriniz, hikâyenin üzerinizde yarattığı o ilk etki, son yaprağı kapattıktan sonra sahip olduğunuz yaşama sevinci ve gözde beliren bulutsu nemlilik, Osborne’un uyarlamasında nostaljik hissiyat olarak karşınızda duruyor.

Eserin romantik didaktizmini tamamen naif bir dille ele alan ve yetişkinlerin kalbini çalarken dibine kadar da bir çocuk filmi olmayı başaran Küçük Prens’in en büyük marifetlerinden biri de, uzun zamandır beyazperdede gördüğümüz en iyi büyüme hikâyelerinden birini anlatıyor olması. Bu yıl bir diğer animasyon harikası, Pixar yapımı Inside Out’ta da dikkat çeken bu temanın, çocuk seyircilerin dünyasına kusursuz bir katkı sağlayacağı neredeyse kaçınılmaz.

Image

Günümüzde karşımıza çıkan en genel animasyon eğilimlerinden, yetişkin seyirciyi hedef alırken küçük izleyicileri de es geçmeme taktiği yerine, doğrudan çocuk izleyiciye odaklanıp, onun bakış açısını ölçekleyen Küçük Prens’in en can alıcı kısmı da hiç kuşkusuz yürek yakan finali. Büyüme ve bir şeyleri geride bırakma hissini, hikâyesine uygun gördüğü kırık bir finalle seyircisine geçiren Küçük Prens’in Cannes’daki prömiyeri, salonu terk eden gözü yaşlı yetişkinlerin alkışlarıyla sonlanırken, son 15 dakikada salonda hıçkırık ve sümük çekme sesinden, filmin ses bandını net bir biçimde dinleyebilmek mümkün olmuyor gibiydi.

Bu denli büyük çapta bir animasyon projesi, kimsenin karşı koyamayacağı böyle bir hikâye ve Fransa-Amerika yapım ortaklığı söz konusu olunca, filmin seslendirme kadrosu da akıl almaz bir kalabalıkla kotarılmış elbette ki. Gül, yılan, tilki gibi klasik Küçük Prens karakterlerinin tüm film boyunca neredeyse tek bir cümle ya da nidayla katıldığı filmde, bu karakterleri Marion Cotillard, James Franco, Benicio Del Toro, Vincent Cassell gibi isimlerin seslendirmesi dahi projenin büyüklüğüne işaret eder cinsten. Fransız seslendirmesinde Guillaume Canet’nin, Amerika seslendirmesinde Paul Rudd’ın seslendirdiği Prens’in yanı sıra, Jeff Bridges da Antoine de Saint-Exupéry’nin filmdeki karşılığına tekabül eden yaşlı komşu, pilot karakterine sesini veriyor. Ricky Gervais, Rachel McAdams, Albet Brooks, Paul Giamatti, Vincent London derken, kadronun tamamını sayabilmek neredeyse mümkün değil.

Özetle, tüm dünyada sonbahar aylarında salonları gezecek olan Küçük Prens’in tamamen nostaljik ve epey duygulu seyir zevkini, bu ayın sonlarına doğru gösterime girecek Türkiye salonlarında da tatmanın bir yolunu bulmanız, her halükârda sizin hayrınıza. Zira bir kitaptan çok, o kitabı okuma ve dünyasına hapsolma tecrübesini, bu denli etkileyici bir tonda karşımıza çıkaran bir uyarlamayla her zaman karşılaşmıyoruz.

Image

 

 

ÖNCEKİ 14. Filmekimi’nden 14 maddede 14 film SONRAKİ Toplumsal bir düş kapanı: Extramücadele
Bu yazıyı paylaş