Toplumsal bir düş kapanı: Extramücadele

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Toplumsal bir düş kapanı: Extramücadele

Röp: Yetkin Nural
ÖNCEKİ Kitaba duyulan aşkın uyarlaması: Küçük Prens SONRAKİ Saraybosna’dan genç yorumlar: Günümüz İmgeleri
Art International Fuarı yerli ve yabancı pek çok sanatçının işini bu sene de Haliç Kongre Merkezi çatısı altında topluyor. 4-6 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek fuara katılan sanatçılar arasından biriyle röportaj yapma şansımız olunca, seçimimizi uzun zamandır sohbet etmek istediğimiz Extramücadele’den yana kullandık. 
 
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
 
 
Gerçekten ekstra bir mücadeleye ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde 1997'den bu yana memleketin bilinçaltını gıdıklamak suretiyle rahatsızlık veren Extramücadele’yle bir röportaj yapma fırsatı doğunca, fırsatın  üzerine atladık. Zira madem kâbuslarımız gün be gün gerçek oluyor ve bir türlü uyanamıyoruz, o zaman toplumsal belleğimizin sembol ve ikonlarını masaya yatıran, sosyo-analitik bir sanata her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Ve Extramücadele tam da bunu yapıyor. 
 
Soru çıkarmaya hazırlanmak, "Extramücadele"  anahtar kelimesinin ağını internet dehlizlerinde atıp neler toplayacağıma bakmakla başlıyordu elbet. Orijinal olmasa da her daim efektif...  Röportajlar, yorumlar ve daha sansasyonel tarafta bolca haber değeri taşımış Tophane saldırısı  ve "Mustafa Kemal Türbesi" heykeline uygulanan sansür hikâyeleri arasında dolaşırken, Extramücadele  tarafından dile getirilen tüm "beyan ve cevaplara"  ilk tepkim,  onları bir çeşit geri dönüşüm süzgecinden geçirip hepsini "peki ya şimdi?"  formatıyla geri yöneltmek oldu. Tarafsızlık demişsiniz, peki ya şimdi? Şeyh Bedrettin'den alıntılamışsınız, "Gerçek halka açıklanamaz. [...] Ama herhâlde halk gerçeğe alıştırılmalıdır.", peki ya şimdi?...  
 
“Şimdi”den kastım, her daim uçucu-kaçıcı bir an, yakalama düşüncesinin dahi kendisini yok ettiği bir zaman dilimi, bir varoluş durumu değil -ona az ileride döneceğim. Kastım, nefret söylemlerine ölümlerle atılan cilalar, sömürülmekten bıkmayan, politik bereketi sınırsız milliyetçiliğimiz ve içi dolmuşlardan çok dolup boşalan ahlaki değerlerimiz gibi bilmiş bildirgeçler arasına sıkışan toplumsal gerçekliğimiz... Sürekli kaçırageldiğimiz şimdi değil, içine sıkıştığımız şimdi... Hem toplumsal hem de bireysel varoluşumuzun anksiyetesini tırmandıran şimdi. 
 
Soru olmaktan çıkan bu soruyu illa sorabilmek için, cinnetimin üzerine oturup, derin bir solukla şimdiye dair sorularımızı rafine ettim, cevap verilebilir hâle getirene kadar... Gerisi aşağıda... 
 
Image
Gerçek ve Halk
"Rüyalarım bir bebeğin iştah ve arzusuyla nasıl dolar?
Nasıl daha uzağa gidebilirim ve neler toplayabilirim en azından hafızama?"
İki küçük huniden yapılmış gözlük / 5,5x12,5x16cm / 2015 / Extramücadele 
 
Web sitenizdeki izahatınız yenilenmiş. Üretiminizi hayalî müşterilerin hayalî siparişleri olarak tanımlayan bir beyanatın yerini; başkaldırı ve düzen bozuculuğa, eşitliğe ve özgürlüğe selam çakan düşsel bir manifesto almış gibi duruyor. Bu değişikliğin nedenini merak etsek, veya işlerinizdeki yansımasının peşine düşsek, sizden ne öğrenebiliriz?
Rüyalar, arzularımız, masallar, libido, bilinçdışı, düşünmediklerimiz, Jung, Fuzuli, Filibeli Ahmed Hilmi bir süredir ilgilendiğim kavramlar ve yazarlar. Mücadeleyi biraz daha az görünene çekmek istedim. Yine kendimle alakalı konulara eğilmiyorum, konular hâlâ toplumsal.
 
Image
Kendini Sevmeyen Şey
Araç boyasıyla siyaha boyanmış tırmık ve tavlı tel / 26x30x73cm / 2014 / Extramücadele 
 
 
Aslında izahat değişiminizden yola çıkarak şunu da sormak istiyorum. Tarafsız bir mücadeleyi; tarafsız konuşmanın dilsizleştirildiği, tarafsız durmanın zeminsizleştiği bugünlerde korumak mümkün mü? İşin “extra”sı bu tarafsızlığı koruyabilmek mi? 
Anlatması biraz tuhaf, deneyeceğim: Aslında kendim olmak istemiyorum, biz olmak istiyorum. “Biz”in sıradan dünyasını zenginleştirmek amacım. Hareketlerimizi sınırlayan veya olaylara ve hattâ anlamsız, saçma şeylere anlam veren yorumlarımızın kaynağı olan, bir ucu bize bağlı teyel ipliklerin derinlerde bağlı olduğu diğer uçları, çapaları bulmak istiyorum. Bu süreç şöyle işliyor: Okumak, ardından rüyaları gereğinden fazla önemsemek, neden bilmediğim fakat tuhaf bir enerji veya tanımlayamadığım duygular hissettiğim eşyalarla hemhâl olmak, onlarla iletişime geçmeye çalışmak. Birbiriyle alakasız gibi görünenlerin alışverişlerini görebilmek ve ortaya yeni bir izler ağı çıkartabilmek isteği. İyi bir meşguliyet. İçinde kitapların, rüyaların, eşyaların, kalemlerin, kâğıdın ve hayalin olduğu bir atölye çalışması. Bu uğraşın tarafsız olmasını vicdan sağlıyor. Eğer tarafsız değillerse vicdansızlık etmişimdir. Tabii ki hata yapabilirim. Hata yapmakta bir sorun yok fakat hatada diretmek aptallık veya sadistlikle ilgili olabilir. 
 
İzahatınızın bir de değişmeyen bir  kısmı, üretim biçim ve formatlarınıza dair tanımlamayı içeren bir bölümü mevcut. Göstergebilim ve onun antropolojik izdüşümleriyle yapıbozumculuğu kaynatan bir beyanat içerisinde üretimlerinizi "farkılılıklardan bir bütün, bir Frankeştayn yaratmak" olarak tanımlıyorsunuz.  Bu Batı felsefesi kavramları ister istemez dil ucuna geliyor, ancak belki de tamamen yanlış bir okuma yapıyorum. Sizin disiplinler arası üretim biçiminizi oluşturan ilham noktaları ve/veya düşünce biçimleri neler?
Eskiden gazete haberleri veya gündelik olan beni tetiklerdi. Artık motivasyonlarım değişti. Kendine özgü olan, alternatif kendi evrenini yaratmış olan, başka bir dil kullanan, işlevsiz olan, atılmış, terkedilmiş olan, bıkılmış olan, işe yaramayan, gözükmeyen bir şey varsa işte o benim ilham noktam. Şanslıysam veya aklım ve gözlem gücüm güçlüyse onun sessizliğini bu curcunanın içinde fark edebiliyorum. Fark ettiğim şeyi biraz olsun anlayabiliyorsam onunla iletişime geçmeyi deniyorum. Zekâm yetiyorsa anladıklarımı veya topladıklarımı yorumlamayı deniyorum. Tüm bu süreç hayatı zenginleştiriyor, yürümeye, bakınmaya neşe katıyor, vicdanınız size yakınlaşıyor hattâ bazen dümene o geçiyor. Vicdanın kontrolündeki zamanı arttırmak isteyen bir tür ibadet bu denebilir. 
 
Image
Baba ve Oğul 
Mermer / 17x30x53cm / 2012 / Extramücadele
 
      
Girişteki  sayıklamamda da bahsini geçirmiştim, "Şimdi" ye dair de bir beyanınız bulunuyor verdiğiniz eski bir röportajda. Şimdinin "hatırasız veya plansız var olamayışı", var olsa dahi ne kadar hassas ve uçucu bir durum, "üzerinde durulamayan bir tepecik" oluşuna dair bir cevabınız var. Bana Zen Budizm'inin "an" anlayışını hatırlatıyor. İşlerine veya düşüncelerine ne derece sızıyor Doğu felsefesi? 
Çok şey bildiğimi söyleyemem. Zaten şimdi buradan geriye bakınca bilen biri değil de, hisseden biri olabilmek istemişim hep. Hislerim yükseldiğinde, kısa bir an için hayata açıklığım Lautréamont, Keats veya Fuzuli gibi olduğunda üzerime yağar imgeler veya fikirler, işte o zaman yazarım. Bu anların dışında hayata açıklığım diğer insanlar gibi neredeyse kapalıdır. Bu kapalılık hâlini kırmak, o pencereyi biraz daha aralayabilmek için uğraşırım. Müzik, manzara, aşk ve acı bazen yardım eder size. Ne yazık ki bazen. Mucizevi anların dışında, içeriye açılan pencere kapalıdır. Tanrı veya kozmosun ayarıdır bu. Sürekli açık olarak zaten yaşayamayız. Canlıların tabiata, güzelliğe, aşka, trajediye ve vahşete olan vazgeçilmez bağlılıkları tanrısal bir güdü olsa gerek. Elde etmek için uğraşılan rahat ve huzur, o derinlerden arasıra da olsa gelen esintiyi kestiğinde, içe açılan pencereyi kapattığında terk ederiz orayı, o konumu veya onu. Tüm bunları düşününce “şimdi”den daha değerli ne olabilir ki? Her şey şimdide duruyor fakat ne yazık ki biz pek az kalabiliyoruz orada.
 
Extramücadele'nin ortaya çıkış tarihi 1997. Yani bu isim altında ortaya çıkan üretimlerin tarihinin neredeyse 20. senesine yaklaşıyoruz. Özellikle bugünlerdeki (peki ya şimdi? sorularından kaçamıyorum anlaşılan) "90'lara dönüyoruz(!)" söylemi hakkında ne düşünüyorsun? O dönemin tabularına, ölümlerine ve söylemlerine, bugünün sosyal mühendislik stratejilerine aynı yerden mi bakıyor, baktığında sadece tekerrür mü görüyorsun?
Büyük dinleri, milliyetçiliği veya kalabalıkları isteyen hiçbir olguyu, derneği, partiyi, lokali dolayısıyla siyaseti sevmiyorum. Oyumu HDP’ye veriyorum. Neden günde beş vakit ezan okunduğunu anlamıyorum. Arapçaya özel bir sevgim yok, neden bu dil hayatımda, bilmiyorum. Hürriyet logosunun solunda neden “Türkiye Türklerindir” yazıyor anlam veremiyorum. Olanı biteni seyrediyorum. Alanı iyice daralttıklarında ben de arkadaşlarımın yanına, sokağa çıkıyorum, yürüyüşlere katılıyorum, durulacaksa duruyorum, bağırılacaksa bağırıyorum. Özal’ı da en az Tayyip kadar sevmezdim. Apo’yu da sevdiğimi söyleyemem. Alex gidince Fener’i de sevmedim. İnsanları sevin kardeşim. Kürtleri, Ermenileri, Rumları sevin, sonra eşcinselleri, transseksüelleri, uzun saçlıları, dövmelileri, otostopla gezmeye gelen kadını sevin. Tayyip ne be!
 
Image
Neden Trajedi Bize Zevk Verir 
Araç boyası ile boyanmış demir levhalar / 0,3x70x120cm / 2013 / Extramücadele
 
         
 
Extramücadele'yi eylül başında Art International fuarında göreceğiz. Peki ne şekilde yer alacaksınız fuarda? Art International için yeni bir iş/işler üretiyor musunuz? 
40 yaşıma kadar galerilerde çalışmadım ve neredeyse hiçbir resim ve heykel satılmadı. Genelde koleksiyoner fuara gidiyor, beğendiğini alıyor. Bize ve yaptıklarımla ilgilenen zengin olmayanlara da jpeg görüntüleri kalıyor. Belki bir gün bir kitap yaparsam, ki bu boktan ülkede her şeyi kendin yapman gerek biliyorsun, kâğıt üzerinde de yaşamaya devam ederler. Biz ressamlar dünya oldu olası zenginlerle ilişki içindeyizdir. Fakat arada başka numaralar da çevirmesini biliriz. Hafriyat gibi, HafriyatKaraköy gibi.
 
Art International sonrasında, yani 2016'ya doğru geçerken yeni fikirler, sergi planları söz konusu mu?
Hayat devam ediyor, rüzgâr estikçe devam...
 
Image
 
 
 
extramucadele.com
artinternational-istanbul.com
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ÖNCEKİ Kitaba duyulan aşkın uyarlaması: Küçük Prens SONRAKİ Saraybosna’dan genç yorumlar: Günümüz İmgeleri
Bu yazıyı paylaş