Köklere dönüş: Trans Am

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Köklere dönüş: Trans Am

Röportaj: Cem Kayıran – İllüstrasyon: Yağız Yılmaz
ÖNCEKİ Eski kafalı ve fütürist: Allred & Broderick SONRAKİ Onuncu yılında: Record Store Day

Trans Am üyesi Phil Manley, yeni albüm California Hotel’in hazırlık aşamalarını anlatıyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Phil Manley, Sebastian Thomson ve Nathan Means’ten oluşan Trans Am, 1990’ların ilk yarısında başlayan serüvenlerinde denemek istediği şeyi yapmaktan asla kendini alıkoymayan ve asla bir kalıba sığdırılamayacak müzikler yaparak yakın dönem müzik tarihinde kendine özel bir yer edindi. Üç yıllık aranın ardından California Hotel isimli yeni bir albümle karşımıza çıkmaya hazırlanan grup, köklerine ve ilk döneminin heyecanına geri dönüş sinyalleri veriyor.

22 Nisan’da kutlanacak Record Store Day’de Thrill Jockey etiketiyle sınırlı sayıda satışa sunulacak yeni Trans Am albümünü, gruptan Phil Manley ile konuştuk.

Trans Am’in müzikal kariyeri başlayalı yirmi yıldan fazla oluyor. Geriye baktığın zaman, sence grubun müzikal alışkanlıklarındaki en büyük değişiklikler neler?

Bu gerçekten iyi bir soru. Sanırım başladığımız zamanlarda daha fazla riske giriyorduk. 1990’ların başlarında hâlâ kendi sound’umuzu ararken Casio klavyelerden canlı davul sample’larına; davul makinelerinden feedback’lere birçok farklı şeylere deneyler yapıyorduk. Bir arada daha çok çaldıkça belli bir rutine girdiğimizi hissediyorum. Eskiden olduğu gibi çok fazla keşif yapmıyoruz. Kendi sonik paletimize sıkı bir şekilde yerleştiğimizi düşünüyorum.

Yeni Trans Am albümü California Hotel, geride kalan iki yılın farklı dönemlerinde yazılmış şarkılardan oluşuyor. Albüm içinde bir bütünlük oluşturmayı nasıl başardınız?

Bilinçli bir şekilde albümü iki farklı temaya ayırdık: A yüzü gürültülü ve daha agresif; B yüzü ise daha yumuşak ve elektronik. İki farklı belirgin ruh hali yaratmaya çalışıyorduk. Birçok Trans Am albümü, şarkıdan şarkıya farklı ruh halleri arasında gidip gelir. Bu albümde iki farklı ruh halini belirgin bir şekilde ayırarak yeni bir şey denedik ve bence işe yaradı.

Albümün açılış şarkısı “I Hear Fake Voices” yalnızca beş saatlik bir zaman diliminde yazılmış, kaydedilmiş ve mikslenmiş! Bu bugüne dek en hızlı şekilde bitirdiğiniz şarkı mı?

Bu başlı başına bir deneyimdi! Henüz ayakları yere basmayan bir iskeletimiz vardı ve bir süredir düşünüp taşındığım birkaç riff vardı. Bitmiş şarkılara nasıl yerleştirebileceğimi bir türlü bulamadığım riff’lerdi. Nate (Means) ve Seb (Thomson), ertesi gün başka ülkelere gidiyor olduğu için çok sıkı bir teslim tarihimiz vardı. Dedikleri gibi, zorunluluk yeni buluşların anasıdır! Şarkıyı tam olarak o anda yazmamız ve düzenlememiz gerekiyordu. Stüdyoda şarkıyı hep beraber canlı olarak çaldık ve çok ufak eklemeler yaptık.

California Hotel ismi Eagles’ın kurucusu Glenn Frey’e bir saygı duruşu. Ayrıca söz konusu albüm için Led Zeppelin’den John Carpenter’a geniş bir skalada ilham kaynaklarından bahsediyorsunuz. Bir dinleyici olarak, diskografinizdeki seslerin çeşitliliği göz önüne alınca bu etkileşimler zaten belirgin hale geliyor. Bu anlamda, California Hotel’i Trans Am için retrospektif bir albüm olarak tanımlayabilir miyiz?

Hmmm. Belki? Bu albümde kendi köklerimize dönmeye çalışıyorduk. İlk olarak albüm yapmaya başladığımız zamanlarda olduğu gibi, California Hotel’in bir kısmını banda kaydettik. Ayrıca canlı performans hissiyatının peşinden gittik ki bu da ilk birkaç albümümüzü kaydettiğimiz şekle bir hayli benziyor.

Şarkıların büyük kısmı stüdyoda canlı olarak kaydedilmiş. Bu seçimin arkasındaki motivasyon neydi?

Daha güçlü bir etki yaratmak. Bütün, parçaların bir araya gelmesinden çok daha harika bir şey ve bir arada çalmak da kesinlikle bunu kanıtlıyor. Canlı performansların, albümler aşama aşama kaydedildiği zaman genellikle kaybolan ya da en azından seyrekleşen bir enerjisi var. Biz iyi bir canlı performans grubuyuz ve müziği bir arada çalarak kaydetmemiz de bunu gözler önüne seriyor.

Albümün ilk ve sınırlı baskıları Record Store Day 2017 kapsamında satışa sunulacak. Müzisyen olarak Record Store Day’e dair düşüncelerin neler? Bugünün dijital çağında başarılı bir trend olduğunu düşünüyor musun?

Bir konsept olarak Record Store Day’i seviyorum. Plak dükkânlarına giderek büyüdüm. Hem yeni müzik keşfettiğin hem de civarda kimlerin çalıyor olduğunu gösteren el ilanlarına ulaşabildiğin yerler olması açısında önemli. İnternet tuğla ve harçla hayata geçmiş işletmelerin işini zorlaştırdı. Lokal plak dükkânlarını desteklemek ve fiziksel medyaları satın almak çok önemli ve Record Store Day bu fikir için bir farkındalık getiriyor. Son Record Store Day’de Berkeley’deki Rasputin Records’ta Metallica’nın konserini izlemiştim. Tek kelimeyle inanılmazdı!

Thrill Jockey dünya genelinde en ilham verici plak şirketlerinden biri. Bu ailenin bir parçası olmak nasıl hissettiriyor?

Bu harika bir şey ve yirmi yıldan fazla bir süredir bu ailenin bir parçası olduğumuz için şanslıyız. Hâlâ bunu yapabiliyor olduğumuza ve onların da bizim garip albümlerimizi yayınlamaya devam ettiğine inanamadığım oluyor.

Trans Am için sırada ne var? Yeni bir albüm için üç sene daha bekleyecek miyiz?

Muhtemelen daha fazla? Nathan Yeni Zelanda’ya taşınıyor ve eşim ve ben de mayıs ayında doğacak ikinci çocuğumuzu bekliyoruz. Sebastian ise bir yandan Baroness ve solo projesi Publicist’le meşgul.

Image

ÖNCEKİ Eski kafalı ve fütürist: Allred & Broderick SONRAKİ Onuncu yılında: Record Store Day
Bu yazıyı paylaş