Soru-cevaplarla Demonation Festivali No:5

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Soru-cevaplarla Demonation Festivali No:5

Röp: Cem Kayıran, Altay Aydemir
ÖNCEKİ Havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı: Owen Pallett SONRAKİ Komik değil absürt: Yüzyüzeyken Konuşuruz

Üretimlerini bağımsız şekillerde ve ticarî kaygılardan muaf olarak sürdüren müzikleri bir araya getiren Demonation Festivali, beşinci senesi itibariyle hem gelenekselleşmiş, hem de Bant Mag. olarak favori organizasyonlarımızdan biri. 24 - 25 Ocak tarihlerinde, 1890'ın katkılarıyla Babylon’da gerçekleşecek festivalde sahne alacak isimleri daha yakından tanımak için onlara birkaç soru yönelttik.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Astrofella

İlk EP’sini ocak ayında yayınlayacak olan Astrofella ikilisi, yüksek tempolu şarkılarında hem elektronik hem akustik enstrümanlara yer veriyor. Bugüne kadar İstanbul’daki çeşitli festivallerde sergiledikleri performanslarla dikkat çeken Astrofella, İstanbul merkezli müzik oluşumu Partapart bünyesinden çıkan ekiplerden biri.

Hiç dinlememiş birine kendi müziğinizi hangi kelimelerle tanımlardınız?
Tını olarak yüksek tempolu, yüksek sesli, synth, gitar, davul, bilgisayar gibi hem elektronik hem akustik enstrümanlar barındıran; ancak hissiyatı içine kapanık, zaman, mekan, politika ve ideolojiden bağımsız sadece duygulara odaklanan bir müzik diyebiliriz.

Kayıtlarızı hangi ortamda, nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Bir kaydın içinize sinmesi nelerle alâkalı?
Bizim kayıt sürecimiz çoğunlukla evde başlıyor. Kaydettiğimiz skeçleri kendi stüdyomuzda düzenliyoruz ve tekrar kaydediyoruz. Son aşama olarak tüm kayıtlar profesyonel bir stüdyoda tekrar alınıyor. Çıkacak EP'nin final kayıtlarını İTÜ MIAM’da aldık ama kayıt işi o anki enerjiyle çok alâkalı. Bazı şarkılarda bu kayıtları beğenmeyip evde kaydettiğimiz kısımları kullandığımız oldu. Teknik olarak "endüstri standardı" olması gereken konular var tabiî, “mastering” gibi. Bunlar yurtdışında bir stüdyoda yapılıyor.

İstanbul’da verdiğiniz çeşitli konserlerin yanısıra geçtiğimiz sene Eskişehir’de de çalmıştınız. Konser vermek, insanların önüne çıkmak konusunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Sizce Türkiye bağımsız sahnesinin yeteri kadar destekçisi var mı?
Astrofella "canlı çalmak" tutkusuyla bir araya geldi diyebiliriz. Dolayısıyla sahne bizim çok önem verdiğimiz bir konu. Sahnede enerjiyi yüksek tutmak için şarkıların hemen hepsinin kayıtlı hâliyle konserde çaldığımız hâlleri farklı. Hiçbir zaman "yeteri kadar" destekçi var diyemeyiz bağımsız sahneler için. Çünkü İstanbul ve Eskişehir başta olmak üzere Türkiye'de çok başarılı alternatif gruplar var. Bu grupları ortak bir çatı altında toplayan Demonation, Indiecity gibi festivaller, Babylon, Peyote, Arkaoda gibi mekânlar olması, Kıyı Müzik, Manyetik Bant gibi müzik bloglarının sayısının her gün artması çok ümit verici.

Şimdiden şekillenmeye başlayan gelecek projeleri neler? Yakında yeni kayıtlar ya da konserler var mı?
Her şeyden önce EP'yi yayınlamak var önümüzde. Henüz kesinleşmiş bir konser yok ancak yaza kadar her ay bir performans yapmayı düşünüyoruz.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Sycho Gast & Gramafonia

Sene içerisinde yayınladığı albümlerle adından sıkça söz ettiğimiz isimlerin yer aldığı bağımsız hip hop kollektifi #musicislove üyelerinden Sycho Gast ve Gramafonia, kayıtlardan farklı bir şekilde sunmayı planladıkları canlı performanslarıyla Demonation Festivali’nde.

Müziğinizin canlı ve kayıtlı hâlleri arasında nasıl farklılıklar var?
Sycho Gast: Klişe bir cevap olacak belki, ama müziğin canlı performans esnasında sürprizlere dolu, daha samimi ve daha gerçekçi olduğu kanısındayım. An meselesi gibi, her an her şeyi en samimi şekilde müziğin var olduğu gerçeğiyle birlikte yaşıyorsunuz. Kayıt ise, hayal gücünüzün/ütopyanızın içerisinde olup biteni bir araya getirerek var edebildiğinizi sunmak gibi.

Gramafonia: Bir MC olarak kişisel görüşüm, kayıt esnasında vurguyu ve gereken hissiyatı dinleyiciye sunabilmek en doğru olan unsurdur. Lakin canlı müzik bambaşka bir şey. Ben, almış olduğum bir kaydın dışında canlı performans yaparken sahneye uyarlamalar yapmayı daha çok seviyor ve heyecanlı buluyorum. Bu tamamen bilinçli yaptığım bir şey. Çünkü stüdyoda alınan bir kaydın, canlı müzikle arasında bir fark olmalı. Bu da o ânın vermiş olduğu enerji ve hissiyatı içten geldiği gibi kalıplara bağlı kalmadan yansıtabilmektir.

Müzik sizin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsunuz?
Sycho Gast: Tekstil sektörüne bağlı bir firmada dijital baskı operatörüyüm. Müzik, her ne kadar hayatımdaki en değerli unsur olsa da, ne yazık ki hiçbir zaman tam zamanlı bir iş olmadı. Zaten kendimi bir müzisyen olarak tanımlamıyorum. Komik gelebilir belki, ama son iki yıldır müzikle alâkalı bütün projelerimi çalıştığım firmada gerçekleştiriyorum. Biraz drumkit arşivi, biraz VST plug-in, ve birkaç program müzik yapabilmeme/yapmaya çalışmama yetiyor. Kaldı ki bu koşullar altında müzik yaparak karnımı doyuracak kadar parayı kazanabileceğimi hiç sanmıyorum zaten.

Gramafonia: Müzik benim için şu sıralar tam zamanlı bir iş hâline geldi diyebilirim. Çünkü hazırlamakta olduğum Karnivor isimli ilk yasal solo albümümün son aşamalarındayız. Onun haricinde şubat ayı içerisinde yayınlamayı planladığım "velvet veins" isimli bir yan projem daha var. Öte yandan birçok alternatif projeye eşlik edeceğim. Elimden geldiğince müziğe odaklanmaya çalışıyorum ve şu an için müzik dışında başka bir işim yok diyebilirim.

Yaptığınız kayıtları bir plak şirketi aracılığıyla değil de kendi kolektifiniz olan #musicislove aracılığıyla, internet üzerinden yayınlamanın ne gibi getirileri/götürüleri olduğunu düşünüyorsunuz?
Sycho Gast & Gramafonia: Yaptığımız kayıtları internet üzerinden yayınlamak şu an için işimize geliyor açıkçası. Çünkü herhangi bir yere veya kuruma bağlı olmadan rahatça iş yapabilmemizi sağlıyor. Diğer bir taraftan, dinleyicinin ve basının ilgisini ağırlıklı olarak plak şirketleri tarafından yayınlanmış kayıtların çektiğini açık ve net bir şekilde itiraf etmeliyiz. Bu şartlar altında sesimizi duyurabilmenin her ne kadar zor olduğunun farkında olsak da, durmaksızın yeni projeler üretmeye devam ediyoruz. 2015'ten itibaren kayıtlarımızı, EP ve albümlerimizi farklı formatlarda yayınlamayı planlıyoruz. Kolektif üyeleri olarak zaten çeşitli plak şirketleriyle iletişim hâlindeyiz. Öte bir yandan #musicislove kolektifini ilerleyen zamanlarda bir plak şirketi hâline getirebilmek en büyük hayalimiz/hedefimiz.

Bağımsız sahnedeki müzisyenler arasındaki iletişimi nasıl görüyorsunuz?
Sycho Gast: Son zamanlarda çok güzel ve pozitif bir döngünün var olduğunu söyleyebilirim açıkçası. İnsanlar bir araya gelebiliyor bir şekilde.

Gramafonia: Son zamanlarda müzisyenler arasındaki iletişimi bariz bir şekilde iyi yönde buluyorum. Daha özgün tınılar ve çalışmalar duymaya başladığımı söyleyebilirim. Gerek kendi içinde bulunduğum müzikal çevrede, gerek alternatif sahnede her şeyin daha iyiye gideceğinden şüphem yok.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Kalben

Türkiye’de gözle görülür bir şekilde sayısı artan yeni nesil ozanlardan belki de en dikkat çekicisi Kalben. Günlük hayattan konuları içten bir şekilde işlediği şarkılarıyla, dinleyicisiyle doğrudan ve samimi bir ilişki kurabilen Kalben, festivalin ikinci gününü sımsıcak bir performansla başlatacak!

Hiç dinlememiş birine kendi müziğini hangi kelimelerle tanımlardın?
Sade, açık ve ham.

Müzik senin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsun?
Yazarım. Ne var ki, müzik ve insanlarla çevrelendiğim bu güzel dönemde işi gücü bıraktım. Müzik dinliyorum, müzik düşünüyorum, müzik yapıyorum. Ele geçirildim diyebiliriz. "İş" demek, maddî kaygıları müziğe yükleyip ince sazın sesini bozmak istemiyorum; anca ben demesem de müzik bana iş olmaya başladı. Kendiliğinden...

Kayıtlarını hangi ortamda, nasıl gerçekleştiriyorsun? Bir kaydın içine sinmesi nelerle alâkalı?
Kayıt konusunda planlamadan, tasarlamadan acemi ve özensiz bir duruş sergiliyorum. Arkadaşların akıllı telefonları, ses kayıt cihazları, geçerken uğranmış stüdyolar, sokaklar, giyinme dolabımın içi gibi değişik araçlar, konumlar... Dinleyenin yanı başında, ona söylediğimi hissettiren doğal kayıtlar içime siniyor. Müzik nereye gider bilmesem de şu anda yaptığım ve yapmak istediğim kayıtlar şarkıyı ilk kez söylerken hissettiğim heyecanı taşıyan kayıtlar.

Geçtiğimiz aylarda Sofar İstanbul’a da konuk oldun. Nasıl bir deneyimdi? Konser vermek, insanların önüne çıkmak konusunda kendinizi nasıl hissediyorsun?
Sofar İstanbul, bilmediğim, tanımadığım ya da hangi sosyo-kültürel yapıdan geldiğini analiz etme ihtimalimin olmadığı insanlarla müzik paylaşmaya başladığım evim gibi. Daha önce çeşitli mekânlarda çaldım, evet; ama bu gizli saklı deneyim insanı başka yerlerinden gıdıklıyor. Bir amatörün "Ben de buradayım, bakar mısınız?" demesine benzetiyorum Sofar İstanbul deneyimini. Ve dönüp bakıyorlar size. Tam da içinize. En utandığınız, korktuğunuz yerlerinize bakıyor insanlar. Sizi kucaklıyorlar. Ya da çok sarmıyorsunuz. Ama, işte hep birliktesiniz artık.

O gün ve takip eden günlerde dostluk ve güven veren bir ekibin parçası hâline geldim. "Ya domates atarlarsa?" tedirginliği omuzlarımdan aktı, gitti. İnanmaya başladım. Teslim oldum. Müzikle kavuştum. Konser videosunun yayınlanmasından sonra gelen yorumlar, tanıştığım insanlar, sevgiyle büyüyen bu dünya beni resmen "aşık ediyor" her gün. Sofar sayesinde "her birinin adını yazarsam uzar gider" kadar eşsiz müzisyenle, şarkıcıyla da buluştum. 

Sessiz sedasız gitmeyen, kuralları düşünmeden kabul etmeyen, sevdiği şeyi yaparak var olmak isteyen bir neslin parçası olarak hissettiğim romantik günler yaşıyorum ve bunun temelinde sevgili Eda Demir ve ekibinin emeği, kalbi var.

Dinleyene, dinlemeyen selam olsun. Her günün bir yerinde güzel bir şarkı çalsın. 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Can Kazaz

Son olarak dijital olarak yayınladığı Kesme Bardak isimli EP’siyle gündemimize gelen Can Kazaz da son dönemin öne çıkan şarkı yazarlarından biri. Akustik şarkı yapılarıyla kendine has bir pop yapan Can Kazaz, eşlik edilesi, tekrar tekrar dinlenesi şarkılar yazıyor!

Seni kendi bestelerinin yanısıra MC Recep & Gaz arkadaşları ve İki Ekmek gibi eğlenceli elektronik işlerinle de tanıyoruz. Demonation gecesinde bizi nasıl bir performans bekliyor olacak?
MC Recep konseptini kendim performansa dökmemeyi tercih ediyorum aslında. Hem MC Recep'in yüzü olmak istemediğimden hem de o proje biraz eskidi, üstünden iki seçim geçti. O projenin siyasî fonksiyonu güncelliğini yitirdi, sırf şaklabanlık için de MC Recep çalmamın âlemi yok gibi geliyor. İnsanların istediği gibi çalıp, dinleyip, eğlenmesiyle hiç bir problemim yok tabiî ki. Konserim olduğunda kendi şarkılarımı seslendiriyorum. Demonation'da da yine öyle olacaktır.

Müziğinin canlı ve kayıtlı hâlleri arasında nasıl farklılıklar var? Canlı performanslarında nasıl bir yerleşimi tercih ediyorsun?
Canlı hâllerinde aynı anda birkaç işi yapmak, kayıtta tek tek ayrı ayrı uğraşmak gibi bir fark var. Bir de kayıtlarda çoğu enstrümanı kendim çaldığım için sadece kendi yorumum oluyor, canlı enstrümanda beraber çaldığım arkadaşlarımın yorumları da ekleniyor. Canlı performansı olabildiğince minimal bir kurulumla çözmeyi tercih ediyorum. Ayrıca sahnede herkesin gözlerinin üzerimde olması gibi bir fark var tabiî. Sırf bu bile sahnede olmaktan çekinmeme sebep oluyor. Kayıt yaparken çok daha rahatım ve eğleniyorum. Yaratıcı bir süreç oluyor çünkü kayıt esnasında aranjmanları ve ara melodileri de tasarlıyorum. 

Kayıtlarını hangi ortamda, nasıl gerçekleştiriyorsun? Bir kaydın içine sinmesi nelerle alâkalı?
Kayıtlarımı evde, tek başıma gerçekleştiriyorum genelde. Benim çalmadığım bir enstrümansa, çalan arkadaşlarımın evinde kaydettim şu âna kadar hep. Bir kaydın içime sinmesi çok kolaydır benim. Hataları editleyerek örtmekle çok fazla uğraşmadan kusurlarıyla kullanmayı sıklıkla tercih ediyorum. Kaçan ritimler, yanlış basılmış notalar, detone vokaller gibi şeyleri duymanız çok mümkün benim şarkılarımda. Bilinçli şekilde yapıldığı sürece, müzikte hatanın estetik bir payı olduğunu düşünüyorum. Kim Cascone'un da "Aesthetics of Failure" isminde bir makalesi vardır bu konuda. Bahaneyle ilgilenen kişilere tavsiye etmiş olayım.  

Yaptığın iş ve yaşadığın yerin müziğinde nasıl etkileri oldu/oluyor?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nde araştırma görevlisiyim diyerek öncelikle kısaca işimi ve yaşadığım yeri tanımlamış olayım. Yaptığım işe daha fazla odaklanabilmek istiyorum aslında, şarkıcılık işi o kadar da ilgimi çekmiyor. Bestecilikle ilgileniyorum ve ders anlatıyorum gibi bir durum var. Ama şarkı namına bir şeyler ortaya koydum sonuçta ve konser teklifleri cazip olduğunda kabul ediyorum ki dinleyiciyle buluşabileyim. Tek başına yaptığım iş, şarkılarımı herhangi bir sosyal ilişki türünden farklı ve bağımsız bir parametreymişcesine etkilemiyor diyebilirim yani. 

Yaşadığım şehir ise aksine çok fazla etkiliyor. İstanbul'da yaşıyor olmaktan pek hoşnut değilim. Sakin, birbirine ve ekosfere saygısını kaybetmemiş insanların yaşadığı bir yerleşim yerinde olmayı kesinlikle tercih ederdim. Ancak yine de yaptığım şarkıların çoğu İstanbul müziği gibi geliyor bana. Sonuçta Türkçeyi konuşma aksanımdan tutun, bahsettiğim içeriğe kadar İstanbul fışkırıyor şarkılarımdan. İlham olduğu kesin. İstanbul'la olan ilişkim, tek başına Yollar ve Su isimli albümü ortaya çıkarmamı sağladı örneğin. İstanbul yüzünden albüm yapmış oldum resmen.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Ethnique Punch

2006’dan bu yana rap yapan Ethnique Punch, geride bıraktığımız yıllarda kendi imkânlarıyla yayınladığı albümleriyle epey dikkat çekti. Kendi ritimlerini hazırlayan bir MC olarak benzerlerinden ayrılan Ethnique Punch, son olarak Finlandiyalı prodüktör Mesak’ın albümünde bir şarkıda konuk MC olarak yer aldı.

Hiç dinlememiş birine kendi müziğini hangi kelimelerle tanımlardın?
Aslında keskin tanımlamalar veya sıfatlar koymak kısıtlayıcı oluyor, tam bilemiyorum ama "kafa karıncalandıran doğulu hip hop ve hoyrat türevleri" desem, hiç aşina olmayan birinin tahayyülü için kısmen karşılığı olabilir herhâlde.

Yaşadığın yerin müziğinde nasıl etkileri oldu/oluyor?
Anadolu'nun diyaframında, büyük şehirlerden uzakta yetişmek şüphesiz ki hem kulağımda çınlayan tınılara, hem de söylemlerime yoğun olarak sirayet etti. Eskişehir’in, geleneksel ritüeller, figürler ve felsefelere, eskiden beri yakın temas imkânı sağladığını düşünüyorum. Tabiî ardından gayriihtiyari modernizm ve geleneksellik arasındaki tezatları düşündürüyor.  Küçük ama katman ve çeşit olarak zengin olan yapısı da hem inzivaya hem beslenmeye olanak veriyor kanımca. Öte yandan, bunun kısıtlayıcı bir durum olduğu da aşikâr. Son iki yıldır göçebe yaşıyorum, bir süre daha böyle ilerleyeceğinden sanırım bunun da büyük etkisi olmuştur.

Müzik senin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsun?
Müzik, en baştan beri kendi iç âlemimi keşfetmeme yardımcı olan bir pusula. İlk başlarda rap’i, sonra ritim üretimi daha sonra da daha fazla müzik üretimini işaret etti ibresi. Pusulanın oku şaştıkça, dış dünyayı da daha iyi ve daha çok görmeme vesile olmaya başladı. Buna binaen, sadece rap’e değil zamanla müziğe de daha şehvetli bir ciddiyetle sarılır oldum gayriihtiyari. Üretmek, denemek istediğim pek çok farklı şey var hayalimde. Normalde, akademik lisansına sahip olduğum sinema da disiplinel bir sanat olmasının ötesinde, bir keşif vasıtası olması dolayısıyla heyecanlandırıyor beni. Dolayısıyla kısa film, belgesel, video-art gibi görsel çalışmalarım da. Son bir-iki yıldır müzik biraz daha ağır basıyor olsa da sinemaya duyduğum bağlılık da keşfetmeye devam ettikçe tükenemeyecektir.

Yaptığın kayıtları bir plak şirketi aracılığıyla değil de internet üzerinden yayınlamanın ne gibi getirileri/götürüleri olduğunu düşünüyorsun?
Tek tabanca olarak yaptığım iki rap, iki de enstrümantal albüm paylaştım Soundcloud, Bandcamp gibi platformlar üzerinden. Tabiî hatırı sayılır takipçisi olan müzik blogları, siteleri de bu albümleri haber yaparak destek attı. Bir de, bunlardan ikisini sınırlı miktarlarda CD formatında el altından satışa sundum saklamak isteyen koleksiyoncular için. Bahse değer bir malî gelir olmadı, hâlihazırda onlardan öyle bir beklentim yoktu. Şimdiye kadar bir etikete dâhil olmak gibi bir hevesim de olmadığından pazar, kitle, intiba gibi hiçbir filtreye maruz kalmadan, tamamen bağımsız kalarak müziğime istediğim gibi odaklanabildim. Bu, teferruatlara takılmadan kendi yağımda kavrulmam için iyi bir evreydi fakat artık pozitif istikamette menzile ilerlemenin vakti geliyor gibi. Hem yeraltı ruhundan kopmamak hem de hayatı idame ettirebilmek bizim topraklarda canhıraş bir mevzu maalesef. Buna rağmen, büyük şirketlere muhtaç olmadan, bağımsız etiketlerle de bunun mücadelesi verilmeli. Akıntıda yitmemek için amatör ruhu zedelemeden daha ciddi bir yaklaşım gösterilebileceği fikrindeyim.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Mondual

IDM, glitch, noise, drum’n’bass gibi janrlarda üretim yapan Mondual, Sair Sinan Kestelli ve Tuğrul V. Soylu’dan oluşuyor. Hipnotik müziklerinin yanı sıra Onur Kek tarafından yapılan canlı görselleri ile eşsiz bir deneyime dönüşen konserleriyle de adını sıklıkla duyabileceğiniz Mondual, Demonation Festivali’ni kısa süreliğine farklı bir evrene çevirmeye hazırlanıyor.

Hiç dinlememiş birine kendi müziğinizi hangi kelimelerle tanımlardınız?
Beraber çalma üzerine kurulu, noise-IDM-ambient müzik etkili, steril seslerle arası pek iyi olmayan, çok-katmanlı karmaşık sesleri, gürültüyü seven, performansa dayalı elektronik müzik. 

Kayıtları hangi ortamda, nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Bir kaydın içinize sinmesi nelerle alâkalı?
Çoğunlukla ev stüdyomuzda çalışıyoruz. Yüksek sesle çalışabildiğimiz sürece sorun olmuyor. Parçalarımız genelde çeşitli ses kayıtlarını ve ritimleri birlikte canlı manipüle ederken ortaya çıkıyor. Yaptığımız şeyin içimize sinip sinmeyeceğini çalarken hissetmeye başlıyoruz. Eğer bizi bedensel olarak harekete geçirebiliyorsa, kendi formuna, akışına çekiyorsa, onu bir parça hâline getirmek için üzerinde çalışıyoruz ve düzenlemek için yeni kayıtlar alıyoruz. Ama genelde ilk ortaya çıktığındaki kayıtlar en iyileri oluyor. 

Müzik sizin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsunuz?
Sinan: Müzik ve ses, farklı şekillerde zamanımın büyük kısmını alıyor. Mondual dışında, elektronik müzik ve sesle ilgili kendi çalışmalarım var. Mimar Sinan ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nde elektronik müzik dersleri veriyorum ve İTÜ MIAM' da doktora yapıyorum. Onun dışında da, çevresel gürültünün azaltılmasında kullanılan gürültü bariyerleriyle ilgili bir işte çalışıyorum.

Tuğrul: Geçen yıldan beri Bodrum'dayım, İstanbul'a çalışmalar ve konserler için gelip gidiyorum. Ortakent'te bir çiçekçi dükkânımız var, zaman zaman kitap çevirisi yapıyorum, ayrıca beş yaşında Kuzey isminde bir oğlum var.

Türkiye’deki bağımsız sahneden favorileriniz kimler?
Nada, Astrofella, Men With a Plan, Ah Kosmos, d2gg aklımıza ilk gelenler. 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Peygamber Vitesi

2013'ün nisan ayında grupla aynı adı taşıyan ilk albümün ardından kadro değişikliğine giden grubun ayı hayvanının mitolojiden modern toplumlara farklılaşan itibarı ve insanla arasında süregelmiş iktidar değişiminden beslenen yeni albümü Ulu, geçtiğimiz aylarda yayınlanmıştı. Peygamber Vitesi’ne vokalleriyle hayat veren Kutay Soyocak, sorularımızı cevapladı.

Grubun yeni kadrosuyla hazırladığınız Ulu’yu canlı performansta nasıl bir yerleşimle çalıyorsunuz?
Utku Öğüt, sample ve synth yönetimiyle bazen de gitarıyla en uç köşede, diğer ucunda ise Can Kalyoncu davulun başında. Ortada benim iki yanımda ise Baran Ökmen basıyla , Yaren Eren Budak ise viyolonseliyle bulunuyor.

Türkiye’deki bağımsız sahneden favorileriniz kimler?
Biblo'yu çok beğeniyorum. Türkiye'de benim için en ilham verici oluşumlardan. Onun dışında  M4NM'i  başarılı buluyorum. Balina, On Your Horizon, She Past Away, Marika, Kim Ki O'yu ekleyebilirim devamında.

Yaptığın kayıtları bir plak şirketi aracılığıyla değil de bağımsız bir kolektif olan Müzik Hayvanı aracılığıyla yayınlamanın ne gibi getirileri/götürüleri olduğunu düşünüyorsunuz?
Bu biraz bana müzisyenin bulunduğu dönemde kendini nereye koymak istediğiyle alâkalı gibi geliyor. Müzik Hayvanı'yla ilk başladığımız zamanda bu projenin karakteri ve amacı konusunda  benzer bir noktada ilerlediğimizi düşündüğümüz için birlikte çalışmayı istedik ve karar verdik. Bu projede hayalini kurduğum şeyin şimdikinden bir farkı olmadığından, bu durumun bir götürüsü olduğunu düşünmüyorum. Aksine bağımsız sahnenin geliştirebileceği yeni yöntemler, çözümler ve alışkanlıklar açısından bunun yönlendirici bir parçası olacağını düşünüyorum. Farklı disiplinlerdeki müzisyenlerin Müzik Hayvanı paydasında iletişimde olması en değerli getirilerinden.

Şimdiden şekillenmeye başlayan gelecek projeleriniz neler? Yakında yeni kayıtlar ya da konserler var mı?
Ulu'nun arkasına çok geçmeden üçüncü albümü kaydedeceğim. Bu diğerlerine nazaran daha uzun soluklu bir albüm olacak. Konserlerden daha çok  üretimin yoğunlukta olacağı bir sene geçireceğiz diye tahmin ediyorum.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Selim Saraçoğlu

Selim Saraçoğlu’nun şarkılarında hem karanlık tınıları hem de heyecan yaratan anları bir arada duymak mümkün. Gitardaki hâkimiyetinin yanısıra kendine has şarkı söyleyişi ve müziği başka seviyelere taşıyabilen orkestrasıyla birlikte sahnede yaşaması eşsiz bir deneyim hâline gelen Selim Saraçoğlu şarkıları, kimi zaman dinleyicinin içinden kimi zaman da bambaşka yerlerden seslenebiliyor.

Türkiye’deki bağımsız sahneden favorilerin kimler?
Can Güngör, Nekizm ve Seha Can

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Can Güngör

Sayısız müzisyen ve grupla birlikte çalıp, sayısız albümün prodüksiyonunu üstlenen Can Güngör, geçtiğimiz yıllarda sessiz sedasız sürdürdüğü solo projesiyle karşımıza çıktı. Etkileyici şarkı yazımı ve canlı performansıyla adı kısa sürede hızlıca yayılan Güngör, Demonation Festivali’nin beşinci yılında açılış performansına imza atacak.

Hiç dinlememiş birine kendi müziğini hangi kelimelerle tanımlardın?
Melankolik. Dolaysız. Yeni.

Yaşadığın yerin müziğinde nasıl etkileri oldu/oluyor?
İstanbul'da şanslıyız. Çok fazla hareket var, enerji var. Ve farkında olmasak da hayatta kalmak için yaptığımız şeyler bizi daha dikkatli ve hızlı olmaya zorluyor. Etrafta olup biten şeyleri çabukça sindirip bir değere dönüştürebiliyoruz.

Bugüne kadar birçok müzisyenle hem performanslarında müzisyen olarak hem de albümlerinde prodüktör olarak çalıştın. Kendi müziğini yaparken bu tür deneyimlerin nasıl etkilerini görüyorsun?
Farklı farklı insanlarla farklı senaryolarda müzik yapmak bir sürü dersi beraberinde getiriyor. Her grubun her şarkıcının başka eğilimleri, beklentileri var. Bunları dikkate almadan, beraberce bütünlüklü bir müzik ortaya çıkartamıyorsunuz. Bütün bu deneyimlerden bir sürü farklı yaklaşım ve hissiyat öğrenmenin yanısıra, insanları dinlemeyi ve belirli bir çerçeve içerisinde kendi alanımı yaratmayı öğrenmiş olabilirim.

Kendi başına yaptığın parçaları kayıt ve performans aşamasında daha kalabalık bir şekilde seslendiriyorsunuz. Ekibinin bir araya gelişi nasıl oldu? Kendi bestelerini çaldığın bir proje için ekip oluştururken nelere dikkat ediyorsun?
Ekipteki insanları okul ya da başka vesilelerle yıllardır biliyordum ve beraber bir şeyler yaptığımızda güzel olabileceğini hissediyordum. Daha ortada grup fikri bile yokken onlar da benim şarkılarımı bir şekilde kendilerine yakın bulup sevmişti. Grup oluşturma fikri kaçınılmaz olduğunda herkes severek dâhil olmak istedi. Gayet doğal bir şekilde gelişti her şey. Dikkat ettiğim bir tek şu var; provada ya da sahnede yaptığımız şeyden herkesin mutlu olması ve herkesin kendini gerçekleştirebildiğini hissetmesi.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

İki Direk Arası Temaşa

Üç eski dostun senelerce hayata geçmeyi bekleyen projesi İki Direk Arası Temaşa, ilk seslerini geçtiğimiz yıl çıkarmaya başladı. Ritmik davullar, yerinde duramayan baslar ve kirli gitarlar ile akıcı ve melodik bir müzik yapan İki Direk Arası Temaşa, Demonation Festivali’nin en yüksek tansiyonlu performanslarından biriyle Babylon sahnesinde olacak.

Bugüne kadar farklı projelerde yer aldınız ve artık sıra İki Direk Arası Temaşa’da. Bu proje sizin için ne ifade ediyor?
Taylan:
Son bir senedir pazar günlerini iple çektiğim (stüdyo günleri), beni en çok heyecanlandıran şey. Yaratıcılık anlamında çok özgür olduğumuz bir proje.

Tevfik: Benim için, uzun zaman içinde çok mutlu olduğum, kendimi iyi hissettiğim ve en sevdiğim arkadaşlarımla yaratıcı bir şeyler yaptığım bir proje anlamına geliyor...

Cem: Henüz ortada ne bir kurgu, ne de bir proje varken uydurduğumuz bir isim “İki Direk Arası Temaşa”. Temaşa, eski dilde oyun, temsil, piyes, tiyatro anlamında kullanılıyormuş. Özetle “sahnede yapılan gösteri” anlamı hoşumuza gittiği için, bu ismi kullanmaya devam etme kararı aldık proje netleşmeye başladığı noktada.Bu grup, benim için çocukluk hayallerimin gerçekleşmesi aslına bakılırsa, diğer yandan da günlük görevler ve mecburiyetlere bu kadar boğulmuşken, kişisel tatmin için yaptığım, yaparken anormal keyif aldığım ve dünyevi dertleri komple unutabildiğim kolektif bir üretim. Ayrıca üçümüzün arkadaşlıklarının çok eskilere uzanıyor olması ve yıllar sonra böyle keyifli bir iş için kesişebilmiş olmak çok güzel.

Müzik sizin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsunuz?
Taylan:
Müzik dışında para kazanmak adına işletmecilik yapıyorum. Hattâ yeni kendi dükkanımı açtım. Onun dışında yine en çok zaman harcadığım şey müzik dinlemek ve üretmek olsa gerek.

Tevfik: Müzik benim için bir iş olmadığından dolayı, bunun zamanı bazen tam, bazen yarım, bazen de sadece beraber dinlediğimiz, yarattığımız bir an. Bununla beraber konu para kazanmaksa, internet reklamcılığıyla uğraşıyorum. 

Cem: Gayet kurumsal kimliğimle, takım elbise ve kravatla, toplantıdan toplantıya koştuğum bir çalışma hayatım var. Müziğin benim için tam zamanlı bir iş olmasını hiç istemedim, çünkü geçim kaynağı müzik olduğu zaman, farklı dinamikler ve mecburiyetlerin, müzik yaparken hissettiğiniz özgürlüğü kısıtlayacağını hissediyorum kendi adıma.

Demonation sizin beşinci konseriniz olacak. Konser vermek, insanların önüne çıkmak konusunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Taylan: Öncelikle grupça birbirimize konser öncesi içki içme sınırları koymamıza rağmen heyecanımı dindiremediğim zamanlar oluyor. Ama güzel bir konserin verdiği interaktif haz ve heyecanı hiçbir şeyden alamıyorum.

Tevfik: Benim hissettiğim sanırım çok komik gelmesi, kendimi müzikle stand up yapmaya çalışan birisi gibi hissediyorum sahnede ve bu durum beni güldürüyor, seyirciyle iletişimde olmak inanılmaz keyif veriyor. 

Cem: Korku, evham, endişe, alkol ve rahatlama olarak tüm süreci özetleyebilirim. Ancak sahneye çıkıp tamamıyla sizin yarattığınız bir şeye insanların beğeni gösteriyor olması çok büyük bir tatmin hissi yaratıyor.

Şimdiden şekillenmeye başlayan gelecek projelerin neler? Yakında yeni kayıtlar ya da konserler var mı?
Öncelikle güzel bir kayıt, dolayısıyla belki EP ya da bir albüm… Bununla beraber aklımızda video klip projeleri var. Yurtdışı ve yurtiçi festivallerde çalmak çok farklı bir deneyim olur bizim açımızdan dolayısıyla kısa vadede böyle bir deneyimi yaşamayı çok istiyoruz. Bir yandan konserlere devam edeceğiz.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

İskeletor

Tektosag ailesinin en genç üyelerinden biri olan İskeletor, geçtiğimiz ay da Boomarm Nation aracılığıyla iki parçalık bir kayıt yayınladı. Ağırlıklı olarak lo-fi ve psikedelik elektronik parçalar yapan İskeletor’un müziği sizi beklemediğiniz yerden vurma eğilimleri gösteriyor!

Bu projenden önce çaldığın gruplarla farklı disiplinlerde müzikler yapıyordun. Onlardan gelen birikimin herhangi bir yansımasını görüyor musun İskeletor'da?
İskeletor'dan önce, çeşitli gruplarda değişik enstrümanlar çalarak bulundum. Ayrıca canlı doğaçlamalardan kayıtlar aldığım Hello Soviet adlı bir projem vardı. Tüm bu gruplarda, şöyle veya böyle, alışılmışın dışında yollardan ses çıkarmakla, enstrümanları tüm güçleriyle yanlış kullanmayla uğraşıyordum. İskeletor'da da bu durum değişmedi. Gürültü yapmak hâlâ hoşuma gidiyor. Ayrıca, eski projelerimde tanıştığım insanların şu anda yaptığım kayıtlara, gerek fikirleriyle, gerek şu anda ürettikleri şeylerle müthiş destekleri oluyor.

Tektosag ailesinin bir ferdi olmak nasıl hissettiriyor?
Türkiye'de, ürettiği müthiş müziği yaptığı evden çıkarmayan, utangaç birçok müzisyeni bir araya getirmiş, yaptığı işe değer veren bir etiket. Yaptıkları seçkinin içinde bulunmaktan, bu etiketle bir EP çıkarmış olmaktan memnunum. Umarım Tektosag, bir şeyler üreten insanların bir araya gelmesi, İstanbul sahnesinde birçok alt kültürden yeni ekipler oluşması için örnek olur. 

Kayıtlarını hangi ortamda, nasıl gerçekleştiriyorsun? Bir kaydın içine sinmesi nelerle alâkalı?
Şarkılarımı evimde, etrafımdaki sesleri kaydedip bozarak, ses çıkaran her şeyi çalıp editleyerek yapıyorum. Ücretsiz bir kayıt programı ve basit bir mikrofon-klavye kullanıyorum. Müzik üretmek için çok üstün ekipmanlara, müthiş paralara gerek yok. Aklınıza iyi bir fikir geldiğinde elinize ne geçiyorsa kullanın ve kaydedin. Biraz zaman ayırınca böyle müzik üretmek müthiş eğlenceli bir hal alıyor. Yaptığım bir kayıtta endüstri standardı ses düzenlemelerini, "cilalı tını”yı aramıyorum. Müthiş tınılarla üretilmiş ama hiçbir fikir beyan etmeyen, ruhsuz şarkılar üretmeyi sevmiyorum. İstediğim hissiyatı, belli bir duygusal rezonansı yakaladığım anda bir şarkının bittiğine inanıyorum. 

Müzik senin için “tam zamanlı bir iş” mi? Müzik dışında nelerle uğraşıyorsun?
Müzik, maaşı çok kötü olan bir tam zamanlı iş. Yine de konserler ve DJ setler yapmak, kayıtlar almak dışında pek bir şey yapmıyorum. Müzikal anlamda yakın bulduğum birkaç arkadaşımla Blacktrick adı altında geceler düzenlemeye başladık. Bu hareketi, insanları bir araya getirmesi ve çeşitli bahanelerle erteledikleri işbirliklerini hayata geçirmesi için teşvik olsun diye yapıyorum. Ayrıca Kadıköy'de, Kare Müzikevi adlı kayıt stüdyomuzda zaman geçiriyorum. Beklerim.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

DJ No Frost

2001 yılında plak toplayarak DJ’liğe adım atan İzmir’li DJ No Frost, turntablism akımının Türkiye’deki az sayıdaki temsilcisinden biri. Funk, hip-hop ve R&B gibi türlerden şarkılar duyabileceğiniz DJ No Frost’un setinde dans etmemek tek kelimeyle imkânsız!

Bize biraz plak arşivinden bahsedebilir misin? Kaç plak var? Ne kadardır topluyorsun?
2001 yılından beri plak topluyorum, plak arşivimin çoğunluk kısmını da funk, soul, R&B plakları oluşturuyor. En son saydığımda (iki-üç sene geçmiştir heralde) 450-500 gibi bir rakamdı ve sadece 12-inç ebadında plaklar vardı arşivde.

Peki arşivindeki en en en garip albüm hangisi?
Aslında en garip plak diye bu soruyu değiştirsek, “Bir Ölü Sesleniyor I” / “Bir Ölü Sesleniyor II” kırkbeşliği diyebilirim. Türkiye'de basılmış ilk korku plağı oldukça nadir çıkan bir kırkbeşliklik ve içerik de plağın isminden anlaşılacağı üzere gerçekten garip .

Turntablism akımının Türkiye'deki az sayıdaki temsilcilerinden birisin. Bu alana olan ilgin nasıl başladı?
Rage Against The Machine – “Renegades Of Funk” parçasının video klibi ve o klipteki Grandmaster Flash’ın oldugu sahne bu işlere atılmama sebebiyet verdi diyebilirim.

Türkiye’deki bağımsız sahneden favorilerin kimler?
Grup Ses Beats,  Da Poet, Alpman, Sami Baha, Baker Aron, Kerem Akdağ.

ÖNCEKİ Havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı: Owen Pallett SONRAKİ Komik değil absürt: Yüzyüzeyken Konuşuruz
Bu yazıyı paylaş