Komik değil absürt: Yüzyüzeyken Konuşuruz

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Komik değil absürt: Yüzyüzeyken Konuşuruz

Röp-Foto: Ceyl’an Ertem
ÖNCEKİ Soru-cevaplarla Demonation Festivali No:5 SONRAKİ Her nabza göre şerbet veren 14 filmle 14. !f istanbul bağımsız filmler festivali

Geçtiğimiz ay bu sayfalarda konuk olan, Amansız Gücenik’in yaratıcısı Ceyl’an Ertem, Otoban Sıcağı albümüyle 2014’ün son aylarında yarattığı yoğun gündemi koruyan Yüzyüzeyken Konuşuruz’un kurucusu Kaan Boşnak’la bir sohbete oturdu. Konu söz yazarlığından İstanbul’un semtlerine, kıyaslardan Gezi’ye dallanıp budaklandı.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Kaan seninle şimdi tanışıyoruz, hakkında şarkılarından başka bir şey bilmiyorum. Soru hazırlamadım ama sohbetin akıp gideceğinden eminim. Benim için çok önemlidir iyi şarkı sözü yazarlığı. Sen de harika şarkı sözlerinle gönlüme taht kurdun ve ardından yaşını öğrendim, aman Allah’ım! Sevdiğim bazı şarkılarının hikâyelerini merak ediyorum. Öncelikle; şarkılarda geçen hikâyeler kurgu mu, yoksa çoğu başından geçti mi?
Bu üzerine düşünüp konuştuğum bir konu, diyorum ki 30 şarkım varsa 10’u gerçekliği olan şarkılar. Diğerlerinin çoğu kafamda bir dünya yaratıp yazdıklarım. Önceden bir hikâye kurgulamıyorum ama yazmaya başladığımda bir anda hızla gelişiyor ve ne yazdığımı bittiğinde fark ediyorum. Bitince kendime ve dünyaya dönüyorum.

Çok okur musun öykü, şiir?
Ergenlik dönemimin sonlarında abartmıştım o işi. yabancı yazarlardan birkaçı özeldir benim için, o kadar. Daha çok yeni Türkiye edebiyatına yükseliyordum. Eskiden mesela müzik hiç önemli değildi benim için. Şimdiyse yanlış geliyor. Bu sebepten eskiden yazdığım çoğu şarkıdan sıkılıyorum. Kendimde şunu fark ettim; müzikal yanım eksik. Müziği yalnız öğrendim ben. Yalnız bir müzisyendim, çok müzisyen arkadaşım olmadı. Dinlediklerimde de şarkı sözlerine önem verirdim, müzik ikinci planda ve o denli değerli değildi. Ama artık enstrümantal olarak da kendimi geliştirmek istiyorum. Ve sound’un peşine düşmeyi…

Biz de geçen gün tur otobüsünde bizim grupla bunu konuştuk biliyor musun. Cenk (Erdoğan) da sizin –tür söylemek istemiyorum hadi jenerasyon diyelim– grupların çoğalmasını, üretmesini desteklediğini ve fakat çalışlarda, performanslarda yetersizlikler olduğundan bahsetti. Ortaçgil örneği verildi. O vurulduğumuz sözlerin peşine müzikal bir zenginlik de eklenince, değeri daha da artar kulakta, gönülde bu kent ozanlarının. Birbirinin hamalıdır ya söz, müzik ve bunun icrası…
Ben albüm kayıtlarına nazaran canlı performanslarınızı daha olgun buldum bu arada, böyle düşünen birkaç başka müzisyen arkadaşım daha var.
Evet, ikinci albümü sadece iki prova sonrasında kaydettik. Konserlerde daha iyi çalıyoruz. Albümün kayıtlarıyla ilgili içimin rahat olmasının tek sebebi, canlı çalınmaları. İstanbul’da iyi geçen konserlerimiz mekânlarla da çok ilgili. Sesimizi, şarkı sözlerimizi duyurabilmemiz için, iyi bir icra gerçekleşmesi için mekânın da gerekli şartlara sahip olması gerekiyor. Akustik konserlerimizde insanların bazen konuşması çok rahatsız edici. Belki de benim bir duvar örüp seyircinin durumunu çok önemsememem gerekiyor ama o kadar profesyonel bir müzisyen değilim. Gereken saygıyı gördüğümüzde konserler de çok daha tatmin edici geçiyor. Hem bizim açımızdan, hem dinleyici açısından. 

Dinleyiciden bahsetmişken, çok acayip fanların var.
Evet, ben çok yabancılaşıyorum bu duruma. Ağır bir yük, ne yapsam yanlış olacak gibi.

Ya da ne yapsan doğru…

Peki sen 18’e geldiğinde İstanbul sahnesinde kimleri dinleyip etkilenmiştin?
Yasal olmayan şekilde 16-17 yaşlarımda Peyote’ye gidip Cemiyette Pişiyorum dinlerdim. Bere takardım, yaşım anlaşılmasın diye. Replikas, Korhan Futacı –Kara Orkestra ya da Dandadada– Ayyuka, Peyote’de sık dinlediğim gruplardı. Kadıköy’de Karga’ya giderdim. Peyk konserleri… Taksim’de grunge gruplarını dinlerdim. Bugün kim var, BaBa ZuLa var. Çok kimse yok dersem umarım yanlış anlaşılmam. Belki de sorun az evvel bahsettiğimiz gibi iyi müzik dinlenecek çok az mekân var, önemli bir sebep. YouTube’dan canlı performans izlemeyi daha çok seviyorum bazen. Galiba bir de işin içinde olduğum için eskisi kadar etkilenmiyorum. Bu işin laneti bu olsa gerek.

Haklısın, bir dinleyici gibi davranmak bir müzisyen için zor olabiliyor. Sahnede neler döndüğünün, aksiliklerin, histerilerin, çıkmazların ya da sıkıntıların farkına ânında varabiliyoruz. Öte yandan tutkunun da farkına varıyoruz elbette. Bir dinleyici saflığında müziğin içinde kaybolamadığımız oluyor…

Peki hep İstanbul’da mı yaşadın?
Evet, Bakırköylüyüm.

Beylikdüzü muhabbeti nedir?
İstanbul’un ucube ve komik semtleri ile ilgili şarkı yazmayı seviyorum. Kozyatağı ile ilgili de şarkım var. Sırada Bağcılar olabilir. Ailem Bakırköy’den Beylikdüzü’ne taşındı. Orada rakı içmeden vakit geçmiyor.

Ailede durumlar nasıl?
Ağbim gitar çalar, çok güzel blues çalar. Ben de ondan görüp öğrenmek istedim. İlk gitarımı da ağbim aldı bana.

Image

“Kalabalık” şarkısının hikâyesini merak ediyorum, kalabalık bir evde miydin ve o kıza “Sana geleyim ben” dedin mi sahiden?
Kadıköy’deki eve yeni taşındığımda çok canım sıkılıyordu. Ev kalabalık filan da değildi. Ev arkadaşım Levent’le ikimiz vardık. Levent sürekli uyuyordu, ben de uyanmasını bekliyordum. Böyle günlerden birinde yazdığım bir şarkı, uydurdum. O şarkıdaki gibi hikâyelerim yok ama olmasını isterdim.

Para nerede peki? Hâlâ sende mi?
O da doğru değil. Kendimle dalga geçiyorum. Çok çatık kaşlıyımdır. Elimde değil, hep böyleydim. Sert bakışlarımla eğleniyorum. Gerisi de şarkıyı daha absürt hâle getirmek için yazıldı. Şu anda bir akım var ya, 20 sene sonra adı konulacak, o akımın en komik olmayan grubuyuz biz. Diğer birçok ekip müzik ve mizahı birleştiriyor. Ben komik olmak değil absürt olmayı tercih ediyorum, seviyorum.

Bir kıyas var, Büyük Ev Ablukada ile ilgili. Ben Bartu’nun şarkı yazarlığının paha biçilmez olduğunu düşünüyorum. Ancak seninle o denli yakın da bulmuyorum. Özellikle sound, altyapılar açısından…
Benzerlik meselesi bir noktada yanlış, bir noktada doğru. BEA kapıyı açan gruplardan biri. Rahat tavırlar, klişelerden uzak sözler. Fakat benim için BEA öncesinde Kesmeşeker vardı. Cemiyette Pişiyorum vardı. Söz yazarlığı söz konusuysa örnek aldığım başka birçok isim var. Ama tabiî hastasıyım Büyük Ev’in…

Albümlerin dışında yazdıklarını paylaştığın bir yerler var mı?
At Kafası diye bir dergi var, ayda bir şiirlerim, yazılarım yayınlanıyor.

Grup nasıl gidiyor, gelip giden olacak mı?
Dört kişiyiz. Güzel gidiyor. Çok yetenekli bir davulcumuz var, Can Kalyoncu, 93’lü. Belki bir tuşlu enstrüman gelebilir. Benim radikal kararlarım var, akustik gitarı bırakıp elektriğe geçmek gibi.

Olabilir, belki ikisi de olur. Peki başka bir enstrüman aşkı, belki trompet?
Aslında evet. Doğru enstrüman trompet olabilir. Sahnede bazen trompet sesini taklit ediyorum. Davul çalmayı çok seviyorum bir de.

İyi şarkı söyleyen insanların davula ve davulcuya önem verdiklerini düşünürüm hep. Davulcu konserde ruhen orada olamadığı zaman dağılıyorum, bir dinleyici ve şarkıcı olarak. Davulcu o eşsiz devinimi sağladığı zaman kaybolabiliyorum müzikte…
Bir gün davul çalabileceğim bir grubum olsun istiyorum…

Gezi’de çıktın mı sokağa?
Çıktım, evet.

Taksim’de mi, Kadıköy’de miydin?
Taksim’deydim. Gezi’deki çadırım Çarşı’nın hemen yanındaydı. 15 gün kaldım. Oradan ayrıldığımızda büyük boşluğa düştüm. Kendimi hâlâ hiçbir yere ait hissetmiyorum, o parktaki kadar. Çok mutluydum orada, hiçbir şeye ihtiyacım yoktu.

Peki şimdi ne hissediyorsun?
Umutsuzum. Ne yaparsak yapalım, ne düşünürsek düşünelim gerçek gelmiyor. Bu çok kötü. Biz bu oyunda neredeyiz? Taraf değiliz artık. O zamanki gibi bir isyan olsa yine çıkarım ama… 

Şu anda yaşadığım hayal kırıklığı, Gezi öncesinden büyük bazen…
Televizyonu, gazeteleri çok güzel kullanıyorlar.

Bizim hiç olmadığımız, sözümüzün yazılmadığı, hattâ sansürlendiğimiz alanlar…
Televizyon izleyen bir anne, hattâ Gezi döneminde Gezici olan çocuğunu destekleyen anne, televizyon seyretmeye devam ettiği için şimdi “Artık yeter” diyor. Vazgeçmiş, vazgeçirmeye çalışıyor. Bir apartmanda herkes tencere tava çalarken, şimdi aynı pencereden eylem yapanlara “Yeter” sesleri yükseliyor. Ama kimin evine girsen baret var.

Ya da gaz fişeği…
Bu çok güzel. herkes oradaydı. Yaşamadık demeyiz.

ÖNCEKİ Soru-cevaplarla Demonation Festivali No:5 SONRAKİ Her nabza göre şerbet veren 14 filmle 14. !f istanbul bağımsız filmler festivali
Bu yazıyı paylaş