Havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı: Owen Pallett

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı: Owen Pallett

Röp: Christopher McLaren, Foto: Aylin Güngör
ÖNCEKİ “Nasıl başladım? Neden başladım?¨: Davulcular anlatıyor (II) SONRAKİ Soru-cevaplarla Demonation Festivali No:5

In Conflict ile 2014’ü yoğun geçiren ve 19 Aralık’taki Salon konseri için İstanbul’a gelen Owen Pallett sorularımızı yanıtladı.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Owen Pallett artık bir tatili hak etti. On yılı aşkın bir süredir yorulmaksınız çalışan Kanadalı müzisyen, birçok sanatçının hayatları boyunca yaratamadığı miktarda esere imza attı. Keman ve klasik müzik eğitimi almış müzisyen, müziğinde geniş bir yelpaze (vokal ve keman üzerine kurulu) kullanarak, hem rahatlatıcı hem de sarsıcı bir müzik tarzı yaratıyor. Hukuksal sebeplerden ötürü isminden vazgeçmek zorunda kalsa da Pallett, 2010 yılına kadar solo kariyerini Final Fantasy adıyla sürdürmüş ve 2006 yılında çıkardığı He Poos Clouds albümüyle Kanada’nın en prestijli ödüllerinden Polaris Müzik Ödülü’nü kazanmıştı. Üçüncü albümü Heartland (2010) ise Spectrum adlı hayalî bir dünyada yaşayan çiftçi Lewis’in gözündendi ve yaratıcısı Owen Pallett’i hedef alıyordu. Yakın zamana geldiğimizdeyse Pallett, bu hikâye katmanlarından arınıp kendini açığa çıkarmaya başladı. 2014 yılında çıkardığı In Conflict albümünde endişelerini ve cinsiyet hoşnutsuzluğunu (gender dysphoria) sorgulamaya başladı.

Pallett’in işlerinin kapsamı oldukça geniş. Funeral sonrası Arcade Fire ile hâlâ düzenli olarak turneye çıkıyor. Ortaklıklardan hoşlanan biri olarak da The National’dan Robbie Williams’a kadar birçok müzisyenle beraber çalıştı. Bütün bunların yanında film müziklerine de ayıracak zaman buldu ve Win Butler’la beraber besteledikleri Her film müziğiyle Oscar’a aday oldu. Ayrıca kendisi, pop şarkılarına müzik teorisi açısından bakan denemeler de yazıyor.

19 Aralık’taki Salon konseri için İstanbul’a gelen Pallett, Bant Mag.’ın sorularını yanıtladı.

Merhaba Owen. Çok yoğun geçen bir 2014 turnesini İstanbul’da noktalıyorsun. Öncelikle 2015’ten dileklerin ve beklentilerin neler?
Bir an önce yeni şarkılara başlamak istiyorum. In Conflict’i bitireli bir buçuk yıl oldu ve yeni bir albüme başlamak için çok heyecanlıyım. Nasıl bir yol izleyeceğim konusunda birkaç fikrim var, Barok enstrümanları kullanmayı düşünüyorum.

In Conflict albümünde, karakterlerin bakış açısından konuşmak yerine daha kişisel bir perspektif seçmen üzerine çok şey söylendi. Bu bilinçli bir seçim miydi? Geçmişte bu yöntem sana ne açıdan çekici gelmişti, ve şimdilik bu yöntemi bırakmana ne sebep oldu?
Albümü otobiyografik olarak görmüyorum. Tam olarak otobiyografik olsaydı, yemek yapmak, mail yazmak ve arkadaşlarla telefonda konuşmak hakkında fazlaca şarkı olurdu. Bu da pek ilginç değil. Özellikle bazı deneyimlerimi, kuir varoluşumu ve deli tarafımı yansıtanları seçtim. Cinsel tutku, cinsiyet kaygıları, mekân değişiklikleri, kendini olduğun gibi kabul etmek gibi anlar. Yani iyi bir şarkı yazmak için gerekli olan havalı ve dolgun konular.

Image

2014 yılının büyük bir kısmını Arcade Fire’la çalarak geçirdin. Kendi müziğine ayıracak zaman ve enerjin kalıyor mu? Arcade Fire’la beraber çaldığın stadyum konserleri, tek başında çaldığın daha samimi konserlerden senin için nasıl ayrılıyor?
Daha büyük bir iş modelinin iyi ve kötü yönlerini görmemi sağladığı için faydalı bir deneyimdi. Arcade Fire çok büyük bir iş modeli. Küçük bir hamburgerci olarak başlayıp Burger King’e dönüştü. Birçok insanı besliyor ve ben dâhil çok fazla kişiyi mutlu eden bir ürün ortaya koyuyor. Bu herkese ulaşabilme hâlini sağlayabilmek için bazı sanatsal fedakarlıklar yapmak gerekebiliyor. Grubun bu konuyu konuşup seçeneklerini değerlendirip bu karara vardığını düşünüyorum. Bence bu karar ona yakışıyor.

Bana gelirsek, benim iş modelim daha küçük. En çok keyif aldığım konserlerim hep küçük olanlar, 100 kişiden bile azının katıldığı konserler oldu. Ben de 400 kişiden fazlasının gittiği konserlere gitmiyorum. Bir grubu bir arenada izlemek için hiçbir zaman para vermedim. Bunu yansıtan bir müzik yapıyorum. Grouper bana Bruce Springsteen’den daha çok şey ifade ediyor. Müziğimin yeterince önemsenmediğini söyleyenlere katılmıyorum. Bence tam olması gerektiği ölçüde önemseniyor. Küçük oda müziği yapıyorum. Umarım yeterince besleyicidir.

Özellikle canlı performansına baktığımızda kemanın (klasik, analog) ve looping pedallarının (modern, dijital) iki ana öğe olduğunu görüyoruz. Bu tip müzikal teknolojilerin kesişimi hakkında ne düşünüyorsun? Bu teknolojileri tek başına kullandığında yaşadığın zorluklar ve beraber kullanırken yaşadığın fırsatlar nedir?
Analog ve dijital arasında tarif ettiğin gibi bir ayrım olduğunu düşünmüyorum. Looping teknolojisi yaylı çalgılar için tasarlanmış gibi görünüyor ve polifonik olarak yazıldığında tarihsel olarak da çok iyi işliyor. Canlı looping’i de enstrümanın bir uzantısı olarak görüyorum. Herhangi bir enstrümanın beni kısıtladığını düşünmüyorum. Tabiî ki çenemde bir kemanla şarkı söylemek, ya da ayağım bir pedaldayken sahnede dolaşmak zor.

Fucked Up’tan Taylor Swift’e fazlaca müziyenle çalıştın. Özellikle sevdiğin ya da sevmediğin müzik türleri var mı?
Aslında hayır. Slim Twig ya da Jennifer Castle gibi yazarken beni zorlayan bir müzik türünde çalışmayı tercih ediyorum. Evdeki müzik zevkimse daha modern, o yüzden de biri beni zorlayan bir talepte bulunduğunda hoşuma gidiyor.

Image

Özellikle telefonunu beklediğin bir sanatçı var mı?
Rick Rubin’den Frank Ocean albümünde çalışmak için bir telefon aldım, ama sonucunda bir şey olmadı. Onun dışında Ben Frost, Xiu Xiu ve Buffy Sainte-Marie’yle çalışmak istiyorum. Ama bugünlerde boş günlerin de önemini anladım. Bu yoğun birkaç yılın ardından bir tatile ihtiyacım var.

Dijital medyanın, non-kapital sanat üretimi için bir fırsat olduğunu söylüyorsun. Napster sonrası dünyaya baktığımızda albüm satışlarından elde edilen gelirin azalması ve internetin hayatımızda kapladığı yerin artması indie müzik piyasasını nasıl etkiledi? Ve sence bu bir sonraki jenerasyonun müzisyenlerini nasıl etkiler?
Profesyonel müzisyen fikri aslında doğal olmayan bir şey. Tarihsel olarak bakıldığında, bunu din adamları ve monarşi arasındaki güç dengesizliğine bağlayabiliriz. Bir zamanlar müzik sahip olmak için para verilmesi gereken bir şeydi. Bu günler artık geride kaldı. Artık müzik daha hobiye yönelik ve amatörlerden oluşan bir yer hâline geldi. Müzisyenler işlerini ânında sosyal medyadan paylaşıyorlar. Bu da çok güzel, ucuz ve çok daha fazla kişiye ulaşan bir yöntem.

Eğer iş tanımımın kaldırılmasını istiyor gibiysem anlatmaya çalıştığım şey o değil. Benim de kariyerim, bütün sanatçılar gibi burslar ve hükümet desteği gibi modern yardım sistemlerine bağlı. Anlattığım şeyler popüler müzik sanatçıları için geçerli.

90’ların ortasından sonuna kadarki Yeni Kuir Sineması kuir estetiğini tanıtmak ve göstermek amacındaydı. 90’lı yılların queercore müzik gruplarının çoğu da kendilerini şarkı sözleri, görsellik ve açık sözlü bir aktivizmle ayırt ediyorlardı. Senin “kuir tınısı” ile ilgili görüşlerin neler?
Kuir olduğunu kabul etmek ve açılmak bazı değerleri ters yüz etmek demek. İnsanın bedeninin ve zihninin ihtiyaçlarını, toplumun normlarının önüne koyması gerekiyor. Benim ağzım ve penisim senin aile değerlerinden daha önemli mesela. Bu kararı vermiş biri de aslında zihninin ve bedeninin ihtiyaçlarını karşılamış demektir.

Bunun da şarkı sözleri ya da konu fark etmez, sanat üretiminde önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum. Örneğin Sam Smith’in yıkıcı olduğunu düşünmüyorum. Ya da heteroseksüellerin yıkıcı işler yapamayacağını da söylemiyorum. Ama tahrip ve kural çiğneme gibi şeylerin kuirlere daha doğal geldiğini ve müziğimizin de bunu yansıttığını düşünüyorum: havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı gibi.

Bu sene büyüleyici ve aydınlatıcı, bazı pop hitlerinin DNA’sını parçalayan yazılar yazdın. Aynı zamanda müzik teorisinin çok güzel ve inanılmaz ama işlevsiz bir şey olduğunu söyledin. Hem teknik açıdan hem de müzikal açıdan kalifiye biri olarak müzikte nasıl bir kalite arıyorsun ve bu senin şarkı yazma sürecini nasıl etkiledi?
Aradığım kalite her yıl değişiyor. In Conflict üzerine çalışırken, şarkı sözlerimin ve sesimin daha çok ortaya çıktığı steril ve sentetik bir ortam yaratmak istedim. Stockhausen, Dan Lopatin, Keith Fullerton Whitman ve Laurie Spiegel başta olmak üzere, bolca modüler-synth müzik dinledim.

Geçtiğimiz seneyse melodisiz müzik daha çok ilgimi çekmeye başladı. Özellikle Untold, Xiu Xiu ve Mica Levi’nin müziği. Bir süre beşinci albümümün bu tarzda olacağını düşündüm ama sonra vazgeçtim.

Geçtiğimiz yaz ise, siyasî müziğe ilgi duymaya başladım. Buffy Sainte-Marie gibi 60’lar protest müziği dinliyordum. Bu aralar şarkılarımda bunu başarmayı çok istiyorum. Müziğin son 15 yılda kuirlik, feminizm, ırkçılık gibi kavramlar hakkında şarkılar yazmaktansa onları ima etmeyi tercih ettiğini ve apolitikleştiğini düşünüyorum. Sanırım müzisyenler ağırbaşlı görünmekten korkuyorlar. 20. yüzyılın sarsıcı siyasî müziğinin yanında şimdiki müzisyenler pısırık kalıyor. Umarım bu tip şarkılar yazabilecek kadar güçlü ve zeki olabilirim.

Yani evet, bu yıl çok daha siyasîydi. Perfect Pussy’nin müziği hakkında ne düşündüğünüzü umursamıyorum, Meredith’in şarkı sözleri ve verdiği mesaj çok doğru ve bu da benim için yeterli. Shabazz Palaces üstünlük ve özgürlük hakkında şarkılar yapıyorlar. Total Freedom ve Terre Thaimlitz, kuir olmak ve post-modern dünyanın etkisi hakkında ezici bir siyasî müzik yapıyorlar. Bunlar örnek aldığım ve aynı açıklık seviyesine gelmek istediğim müzisyenler.

Müzik teorisinin popüler müzik eleştirisinde bir işlevi olduğunu düşünmüyorum. Aslında herkes müzik dinlerken müzikolojik olarak düşünüyor. Ben sadece bunu tasvir etmek için gerekli kelimeleri öğrendim. Müzik eleştirmenlerinin 808 ve DMX ya da add9 ve add13 arasındaki farki bilmesi gerekmiyor. İyi dinlemeleri, iyi yaşamaları ve iyi yazmaları gerekiyor. Bu da bir müzik eleştirisi okuyucusu ve müzisyen olarak benim için geleneksel bir eğitimden daha önemli.

Küçük yaşta kemana başlamamış olsaydın, şu an ne yapıyor olurdun?
Müzik okumak için tıp okumayı bıraktığım için muhtemelen doktor olurdum. Düşünebiliyor musun?

Çeviren: Zeynep Naz İnansal

ÖNCEKİ “Nasıl başladım? Neden başladım?¨: Davulcular anlatıyor (II) SONRAKİ Soru-cevaplarla Demonation Festivali No:5
Bu yazıyı paylaş