“Nasıl başladım? Neden başladım?¨: Davulcular anlatıyor (II)

Bu yazıyı paylaş
İçerik

“Nasıl başladım? Neden başladım?¨: Davulcular anlatıyor (II)

Hazırlayan: Cem Kayıran, J. Hakan Dedeoğlu
ÖNCEKİ “Nasıl başladım? Neden başladım?¨: Davulcular anlatıyor (I) SONRAKİ Havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı: Owen Pallett

Image

Berke Can Özcan
DANdadaDAN / 123 / Marika / Great Republic of South / Bicycle Day / Tamburada

“Evde kimse yokken bangır bangır çalıp da alt komşumuz Füsun hanımı delirttiğim günler vardır.¨

Çocukluğumda tencereler, tavalara tahta kaşıklarla vurduğum bir set yaptığımı hatırlıyorum, abajura misinayla astığım tencere kapağından zil, baget / koli bandı ve Beta video kaset üçlemesi ile çok zorlama şekilde yaptığım (birkaç kez basıldıktan sonra işlevini tamamen yitiren) bas davul pedalı bu setin nadide parçalarıydı. Odamda çadır kurardım ben, çadırın içinde de bu uydurma davul seti vardı. Yıllar sonra ablam müziğe/şarkıcılığa heveslendi ve kendine bir grup kurdu, konservatuvarlı bu çocuklar ablamın değil benim odamı seçtiler tüm âletlerini kurup prova yapmak için, bordo renkli Pearl marka davul seti bu sayede sahibi İsmail yakınlarda olmadığı her an emrime amade duruma gelmişti. O davulu kafamda Iron Maiden kasketiyle evde kimse yokken bangır bangır çalıp da alt komşumuz Füsun hanımı delirttiğim günler vardır.

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Hakan Vreskala
Norrda / Hakan Vreskala

“İlk şokumu bas davulda bir pedal gördüğümü ve ona da vurmam gerektiğini öğrendiğimde yaşadım.”

Davulu seçmedim; o beni seçti sanırım. Hiç düşündüğümü söyleyemem, ne zaman davlucu olduğumu dahi hatırlamıyorum aslında.. Belki de davulcu olabilmek için davulcu oldum. 11 yaşımda para biriktirip baget almıştım. İki sene bateri bile çalmadan yanımda gezdirdiğimi hatırlıyorum. Kendime bir-iki yıl baterist dedikten sonra biriktirdiğim öğle yemekleri paralarıyla Cümbüş marka kırık dökük bir bateri seti almıştım. Bir tek zili vardı. İlk şokumu bas davulda bir pedal gördüğümü ve ona da vurmam gerektiğini öğrendiğimde yaşadım. Hattâ hevesimin bile kırıldığını söyleyebilirim. Zaten bas davul olayını, çift pedal olaylarını hâlledemediğim için perküsyoncu oldum.

“Düğünde davulcuya gösterilen hürmet, imamla rock star arasında bir yerde.”

Davulun içine perküsyonu koyacak olursak, düğünlerde davulcuya duyulan saygı, sevgi, sempati ve güven inanılmaz bir şey. Bir kaç kere evlenecek çift bizim çaldığımız davul zurnanın boş tarihlerine göre düğün tarihini değiştirmişti. Düğünde davulcuya gösterilen hürmet, imam ile rock star arasında bir yerde. Bu sanırım en etkileyici müzikal deneyimlerimden biriydi. Ama bateriden bahsediyorsak, 14 yaşımda Karşıyaka’da Hıdırellez konseri verdiğimiz bir akşamda votkayı fazla kaçırıp Slayer – ¨War Ensemble“da üç çift bageti elimden kaçırıp, tüm bagetlerim bitince kalkıp toplamak zorunda kalmıştım. Bundan sonra müziğe devam etmem tutku değildir de nedir? Hıdırellez kutlamıyorum artık o ayrı bir şey…

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Cevdet Erek
Nekropsi

Evde teyp başında dinlediğim her şeyin davulunu bir yere vurmadan, havada çalmaya başladım, sonradan öğrendim buna ‘air drumming’ deniyormuş, havalı yani!”

Bizim ailede müzisyenlik yoktu. İlkokul 4’te, mahalleden arkadaşlarım ikizler Mert ve Levent ile Michael Jackson’un Thriller (babama yalvar yakar aldırdığım ilk kasedim, Spor Sergi Sarayı’ndaki yılbaşı hediyelik fuarından) üzerine çalar gibi yapıp arkadaşlara ve aileye konser yaptık, ben plastikten oyuncak bowling labutlarıyla ütü masasında ritim tutuyordum, müzik ve davula dair ilk hatırladığım bu. Sonra okulda bir gün spor salonunda kurulu davul bulduk (lise sondaki abla abiler yine Spor Sergi Sarayı’nda yapılan Milliyet Yarışması’na katılacaklardı, solist rahmetli Ajlan Büyükburç’tu sanırım), baget yoktu, cebimden bir tükenmez bir de kurşun kalemle bir 4/4 çaldım, inanamadım nasıl olduğuna, çok zevkliydi, ‘ben bu işi yaparım’, dedim. Tünel’den iki baget aldım; markasız, en uzun ve incelerinden. Evde teyp başında dinlediğim her şeyin davulunu bir yere vurmadan, havada çalmaya başladım, sonradan öğrendim buna ‘air drumming’ deniyormuş, havalı yani! Okulda da ders aralarında, sıra ve sıraaltına vurarak öğrendiğim ritimleri çalıyordum. Okul eski bina, yerler de ahşaptı, bas davul sesi iyi geliyordu. Ardından okula yeni davul aldırdık, bulduğumuz eski parçaları eve götürdüm. Böyle böyle bir çeyrek davulculuk başladı. Çın-ta çın-ta!

“...arkadaşlarımı arayıp sorayım.”

Davul detayları ile ilgili değil pek ama, grubun mühim bir hatırası, ünlülü münlülü:

Okuldan hocamın ofisinde çizim yapıyordum, telefon geldi.
-Jimmy Page - Robert Plant konserinde Nekropsi olarak çalar mısınız?
-Pardon anlayamadım, kimin?
-Hani Led Zeppelin elemanları, konser bu hafta
-… arkadaşlarımı arayıp sorayım

Grup onlara sunulan yerli gruplar içinden bizi seçmiş, hemen bizimkileri aradım, herkes evdeydi şans eseri (o zaman cep telefonu diye Türkçe bir kelime var mıydı bilmiyorum). Bostancı Gösteri Merkezi’ne gittik, zil çantam bile yoktu, birtakım poşetler filan, sahnede Page-Plant hazırlığı yapılıyordu. Neyse benim davulu öne kurduk (siyah Mapex), dev davulun önünde bir minyon durdu, sanırım davul ebatları ile ilgili ilk mühim ders. Konserde seyircinin ritim tutması o kadar yüksek sesle geliyordu ki ritmi kaçırmamak için sadece kendimi dinleyip gözleri kapatıyordum. O zamanlar tuşem o kadar yüksek değildi, sınırlarımı rekorlarımı kırmış olmalıyım. Neyse, o iki gecede davulun arkasından bir gün Page diğer gün Plant bizi seyrettiler, etkilenmişlerdi, bizle turneye gelsenize dediler (beceremedik tabiî), bu ne biçim müzik filan dediler, bana davul çalışla ilgili güzel şeyler söylediler. Ha, bir de şimdiki davulumu, ki bir zamanlar Bonham’ın tanıttığı bir Ludwig modelidir, o konserde olan birisinden aldım. Yıllarca kutusunda saklamış, “Sen o konserde çalmış mıydın?” sorusuna ben “Evet” deyince güzel bir indirimle aldım, davulu alınca çalışım değişti biraz.

Youtube’da bu konsere ait bir videoda sahne arkası ve ilk parça var: http://www.youtube.com/watch?v=YhXhprHvBII

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Sinan Tınar
Athena / Gözyaşı Çetesi / Post Dial

“Beethoven’ın ilk okul arkadaş ortamlarında pek prim yapmadığını fark ettiğim zamanlarda artık piyano çalmak istemediğimi söylemiştim.”

Aslında çalmaya ilk başladığım enstrüman davul değil. Altı-yedi yaşında bir miktar ailemin yönlendirmesiyle piyano derslerine başlamış, Beethoven’ın ilkokul arkadaş ortamlarında pek prim yapmadığını fark ettiğim zamanlarda ise artık çalmak istemediğimi söylemiştim. 14 yaş civarı, müthiş bir ergenlik sıkıntısı anında “Bir şey yapmam lâzım ama ne? Müzik konusunda fena değildim, niye tekrardan müziğe yönelmeyeyim” diye düşündüğümü hatırlıyorum. O zamanlarda da ablam “Herkes gitar çalıyor, sen değişik bir şey çal, bas ya da davul” gibisinden bir şey söylemişti. Bir aile dostumuz da davul çalıyordu, onun ders aldığı yere gittik, ilk denemem orada olmuştur. Sadece davul dersi alıp eve döndüğüm bir yer değil, aynı zamanda kendi içinde sosyal ortamı, muhabbeti olan bir yerdi. Haftanın büyük bölümünü orada geçirmeye başladım. Davulculuk, müzisyenlik, hayatımın merkezindeki koca bir boşluğu doldurdu.

Davulcular, ve yakınları bilir, davulculuğun büyük bir kısmı davulu ordan oraya taşımak ile geçer. Ben de bir davul taşıma anısını paylaşmak istiyorum. Sene 99, İzmir, Alsancak’ta Cumhuriyet Meydanı’nda Okay Temiz konseri olacak. Biz de okul müzik grubu olarak, gündüz vakti çalan ön gruplardan biriyiz, heyecanlıyız. Okul stüdyosundaki tüm eşyalar meydana taşındı; ve tabiî ki henüz yeni alınmış, yeşil-siyah kaplama Mapex davulum. Konser verildi, eşyalar geri toplandı, bize “Birazdan bir otobüs gelecek sizi eşyalarla okula bırakacak” dendi. " Bir süre sonra bir belediye otobüsü yanaştı. Eşyaları yükledik. Davulumun üzerinde en ufak bir çizik bile oluşmaması için aşırı özen gösteriyorum. Bizim eşyalar otobüsü kapladı. Ardından yola çıktık. O da nesi, otobüs durakta durdu, birer birer yolcular binmeye başladı. Meğer bu bizi okula götürmek için ayarlanmış özel bir otobüs değil, Alsancak-Bornova hattında giden, sıradan bir yolcu otobüsü. Gözüm davulda, panik hâlindeyim, her binen, davulun bir parçasını alıp kenara ittiriyor, söyleniyorlar, "ne bu böyle, kardeşim çeksenize eşyalarınızı..." Otobüs âni bir dönüş yapıyor, benim az önce Okay Temiz'e imzalattığım trampet bir uçtan öbür uca yuvarlanıyor. Berbat bir yolculuktan sonra okula birkaç kilometre uzaktaki bir otobüs durağında bizi bıraktılar. Elimizde onca eşyayı birimiz nöbet tutarak, birimiz taşıyarak götürdük, saatler sürdü. Bir yanda nasıl bir utanç, nasıl bir öfke, anlatamam, öte yandan da büyük bir inanç var, "Her şeye rağmen başaracağız!" hissi...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Ege Kanar
Change of Plans

“Özellikle bas davuldan çok etkilenmiş ve ortada bir pedal da olmadığı için dikey duran bu dev parçanın nasıl çalındığını çözememiştim.”

Küçükken yazları birkaç hafta geçirdiğim ordu evinin subay gazinosunda bir davul setini ilk kez yakından görüşümü hatırlıyorum. Boyutu nedeniyle özellikle bas davuldan çok etkilenmiş ve ortada bir pedal da olmadığı için dikey duran bu dev parçanın nasıl çalındığını çözememiştim. Daha sonra bir süre klasik gitar çalmayı denedim ama pek beceremedim. Ortaokulda sahnelediğimiz bir oyunun müzikleri için arkadaşım İlker'in salonun köşesine kurduğu davul setine ve onun kendine has çalış biçimine tanık olmak, o yıllarda içimde büyüyen müzik merakı ile birleşince ders almaya karar verdim. Tüm parçaları yerinde olan bir davulun başına ilk oturuşum sanıyorum bu şekilde Kadıköy Be-bop'ta olmuştur.

Davul, taşınması, çalacak yer bulması oldukça zor bir âlet. Bu nedenle uzun bir süre kişisel olarak sahiplendiğim parçalar yalnızca zillerim ve trampetim oldu. Bunları her davulcuya kendi sesini kazandıran temel parçalar gibi düşünüyorum. Sanırım yaşadığım en sıradışı hikâye de yine bu taşıma meselesiyle ilgili. Kaçak kiralanmış bir Hyundai H100'ün içerisinde arka taraf ekipman dolu bir şekilde Balıkesir'e seyahat ediyorduk. İbre 180 civarında takılı kaldığı için hızımızı bilmiyorduk ve direksiyon ancak 30 derece açıyla tutulduğunda araç düz gidebiliyordu. Yolculuğun başında telefonumu bir çeşit cep sandığım delikten arabanın kalorifer kazanına yollayınca Kartal sanayide zorunlu bir de mola vermek zorunda kalmıştık.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Sedat Girgin
Eskiz

“Başına oturan kimse trampetimi beğenmiyor ama ben hâlâ seviyorum, çatlak bir tonu var.”

Davul çalmaya üniversitenin ilk yıllarında Deniz (Ağan) ile stüdyolara girerken başlayıverdim. Aslında tam bir başlamak sayılmaz, çalabildiğimi bile bilmiyordum. Sadece küçüklükten beri ilgim vardı, evdeki leğenlerin altını patlatmışlığım çoktur. Sonra başına oturdum baktım bir şeyler oluyor, sonrası geldi işte. Eskiz'i kurduk ve hâlâ çalmaya çalışıyorum. Enstrüman zor iş.

Benim ilk aldığım trampeti hâlâ kullanıyor olmam biraz gariptir. Aslında kötü bir ahşap kasa trampet. Başına oturan kimse beğenmiyor ama ben hâlâ seviyorum, çatlak bir tonu var. Bir de garip bir davulcu olduğumdan sanırım iyi ses çıkartabiliyorum. Elde solak, ayakta sağlak bir davulcuyum. Ama klasik sağ kurulum çalıyorum. Hâliyle trampet sol elimin altında olduğu için tam oturuyor herhâlde, yüksek bir ton alıyorum. Genelde Peyote gibi küçük kapalı alanlarda trampet mikrofonumu açmaya gerek duymuyorlar.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Burçin Esin
Balina

¨Eksik olan zilleri de elbette ki tencere kapaklarıyla tamamladım.¨

Davul çalma isteğim çok küçüklükten geliyor. Altı-yedi yaşlarındayken bile isterdim. Büyük ihtimalle beni buna iten etken babamın müzik dinlerken hep “air drumming” yapması olabilir. Bununla beraber hep istediğim oyuncak davul seti vardı çok pahalıydı o yüzden alamamıştık. Her gittiğimde bakardım ona bir alışveriş merkezinde bir oyuncakçı vardı bir reyonun en tepesinde duruyordu hiç unutmam. Bir iki yıl geçti 1999-2000 civarları, oyuncakçıdan plastik oyuncak bir trampet aldım. Eksik olan zilleri de elbette ki tencere kapaklarıyla tamamladım. Müzik dinlerken bir yandan onlara ritim tutuyordum odamda. Babam da görmüş hevesimi okulun müzik hocasına söylemiş o da fotoğrafta gördüğünüz müzik odasında "Hadi bir çal" demişti. Sene 2000 ya da 2001 olması lazım. İlk defa normal bir davul setinde çalmıştım. O zamana kadar yaptığım “air drumming” ve tencereler işe yaramıştı sanırım ki ilk oturduğum an gayet temiz ritim atabilmiştim. Ben dâhil kimse beklemiyordu bunu tabiî. Sonra her öğlen tatilinde oraya gidip bir saat davul çalışıyordum. Öyle öyle ilerlettim.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Ediz Hafızoğlu
Kolektif İstanbul / Soyut Boyut / Yansımalar / Korhan Futacı & Kara Orkestra / Ceyl’an Ertem

“Davul mu müzik mi enstrüman mı beni çeken bilemiyorum”

Davul çalışmaya başlamadan önce bağlama ve darbuka çaldım yedi yaşımdan beri. Bulgaristan’da doğup büyüdüm, lise okumaya da Kabataş Erkek lisesine geldim, davul çalmaya orada başladım. Çok alâkasız gelişti olaylar tabiî ki. Yatılı okuyordum, arkadaşım orkestra seçmelerinin olduğunu ve benim davul seçmesine girmem gerektiğini söyledi, malûm yatakhanede ne varsa çalıyorduk… Ben de girdim, ondan sonra da tüm hayatımı değiştiren bir hâl yaşamaya başladım...

Enstrüman çalmak başlı başına bir şey zaten, çünkü hayatınızın büyük bir bölümünü ne çalıyorsanız onunla geçiriyorsunuz. Davul mu müzik mi enstrüman mı beni çeken bilemiyorum ama galiba genel olarak müzik beni içine çekti… Ne çaldığımın çok da önemi yok, bu zurna da olabilirdi, onu da aynı şevkle çalardım… 

“Ne aşklar bitti hayatımda, bu hissim bitmedi…”

Ben davula değil zillere aşığım… Lise yıllarımda tünel tarafına gidip dükkânların vitrinlerindeki zilleri izlerdim… Hâlâ aynı hislerin devam etmesi çok enteresan.. Ne aşklar bitti hayatımda, bu hissim bitmedi…

Image

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Ozan Aktuna
Haossaa

“Sende davulcu hamuru var al bu bageti bir daha da hiç bırakma.”

Davul çalmaya ortaokulda, henüz kimsenin bir enstrüman çalmayı bilmediği ama albüm kapağı hazır olan bir grupta neden bilmem "davulu ben çalarım" diyerek başladım. Belki de diğer enstrümanlar kapışılmıştı tam hatırlamıyorum. Mahallemizde eski bir ahşap evde oturan çok yaşlı, yanına gitmekten biraz çekindiğimiz bir amca bir gün beni yerde bulduğum sopalarla oynarken görüp yanına çağırdı "Sende davulcu hamuru var al bu bageti bir daha da hiç bırakma" diyerek bir çift baget tutuşturdu elime. O gün bugündür davul çalıyorum. İlk denememi de grup kurulduktan birkaç hafta sonra evde yaptığımız provada havada davul çalarak yapmıştım. 

İlerleyen zamanlarda beni davul öğreteceğim diye kandırıp kendi davullarını zımparalatan, zillerini parlattıran bir arkadaşım olmuştu (karate kid) sonra birlikte onun köyüne gidip, (Okinawa) zalim muhtarın köylüye yaptığı eziyete bir son verdik (karate kid 2).

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

 

Image

Murat Tülek
Kırık Çizgi / Haylayf Ş. Üçgeni

“İyi müzik yapmaktan çok sevdiğim ve aynı hissiyatı taşıdığım insanlarla beraber müzik yapmaya tutkum oldu.”

Davulu ortaokulda müzik dersinde gördüğümü, çok gıcık olan müzik hocamızın dokundurtmadığını, birkaç ay sonra da başka bir yerde davul dersi almaya başladığımı hatırlıyorum. iki üç sene sonra da Kırık Çizgi'yi kurduk.

Açıkçası enstrümanın kendisinden çok enstrümanların seslerine/tonlarına, "iyi müzik" yapmaktan çok da sevdiğim ve aynı hissiyatı taşıdığım insanlarla beraber müzik yapmaya tutkum oldu. Hiçbir zaman mükemmel bir davulcu olma isteği taşımadım. Whiplash'teki gibi davulculara kıyasla sıradışı olabilecek hikâyem ise: Davul hocam ünlü bir davulcunun eğitim CD’sini vermişti. (Sanırım Dave Weckl'dı.) Adam benim hiç bir zaman yapamayacağım, yapabilsem de egomu tatmin etmekten başka hiçbir işe yaramayacak, acayip acayip şeyler yapıyordu. Ben de "Bu ne ya?" dedikten bir süre sonra uyuyakalmıştım.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Lale Kardeş
The Ringo Jets

“Kapının ardından kick sesini dinlerdim. Çok tutulurdum o sese.”

Çok küçükken (ben diyeyim üç, siz deyin dört), anne babam çalıştığı için, çoğunlukla anneannem ve dayımın Anadoluhisarı'ndaki evlerinde yaşardım. Komşulardan uzak, müstakil bir ev düşünün. Caz davulcusu bir dayı düşünün, koca kütüphane dolusu müzik (çoğunlukla tabi caz) ansiklopedisi düşünün, her çeşitten plak düşünün, üstüne evin odalarından birinde bir davul durduğunu düşünün. Küçük bir çocuk için fazla seçenek kalmıyor zaten. Mıknatıs gibi çekiliyordum. Yakalanma pahasına (ki yakalanırdım; davul bu, en sessiz enstrüman sayılmaz) oda boş olduğunda gider davulla oynardım. Dayım çalarken ya da arkadaşlarıyla prova yaparken beni içeri almazdı doğal olarak. Kapıya vurarak kendimi içeri aldırmaya çalışır, başarılı olursam uslu uslu oturup dayımın çalışını izler, başarısız olursam da kapının ardından bas davul sesini dinlerdim. Çok tutulurdum o sese.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Yankı Bıçakçı
Pitohui / Nekizm

“Bir anda her şeyi bırakıp organik tarıma gönül verme ihtimalim de yok değil.”

Enstrümanımla ilgili çok sıradışı bir hikâyem olmamakla beraber; bacak kadar olduğum dönemlerden bahsedilen aile sohbetlerinden öğrendiğime göre, ne zaman canlı müzik yapılan bir etkinliğe gidilse hemen davulcunun mümkün mertebe en dibine girip gözlerimi diker, sonuna kadar ona kilitlenirmişim. İlkokula başladığım zaman branşlara ayrılmış olan müzik dersinde davul bölümünü seçerek kesin kararı vermişim gibi görünüyor. Tabiî bir anda her şeyi bırakıp organik tarıma gönül verme ihtimalim de yok değil.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Cem Mısırloğlu
Janka Nabay & The Bubu Gang / MK Groove Orchestra / Manner / Pop It!

“Davul çalmak özgürlük, kendini ifade etmenin en iyi yollarından biri.”

Davul çalmaya ağbim Can aracılığıyla başladım. 90’lı yılların başında Can’ın arkadaşlarıyla Caffeine adını verdikleri bir grupları vardı. Altı-yedi yaşlarındayken, onların Flatline’daki konserlerini büyük bir hayranlıkla izledim. Uzun provalarda odayı dolduran ter, çorap ve Ruffles kokusu daha dün gibi anılarımda.

İlk davul çalışım onların provaları arasında çaktırmadan (!) davul başına geçip, çabuk ve hızlı ritimler atıştırarak başladı. Uzun süre Can’ı izleyerek onun çaldığı her şeyi ben de çalmaya özen gösterdim. “Come As You Are” ve disko ritmini mis gibi çalardım. Bu ilgim gittikçe ciddileşti ve bir gün bir davulcu olmaya karar verdim.

Davul benim için bir tutku ve kesin bir özgürlük.

Davulda ne çalmak ve de ne çalmamak seçeceğine yüzde yüz sen sahipsin.

Bu özgürlük bana çok büyük bir huzur veriyor. Davula oturup, yeni bir şey keşfetmek benim için bir nevi törensel ve hayalperest bir aktivite. Bu özgür platform, tek bir yüzeyde ya da bütün seti kullanarak olabilir. Müzikal bir fikri uzun süre tekrarlamak beni inanılmaz mutlu ediyor ve hattâ bazen hipnoz hâline sokuyor bile diyebilirim. Eskiden davul çalışırken ağırlaşıp, uykum geliyor zannederdim ama öyle değilmiş. İlk başlarda davul çalmaktan çok zevk almama rağmen, davulu sadece bir topluluk içinde ritmik destek veren bir enstrüman olarak algılardım. Orta okuldan itibaren uzun bir süre farklı müziklerin gruplarını inceledikten sonra davulun sadece dan dun değil, farklı tınılar, dokular ve ifadeleri olan, melodik bir enstrüman olduğunu kavradım ve kabul ettim. Davul çalmak özgürlük, kendini ifade etmenin en iyi yollarından biri. Saatlerce hayal dünyasında sizleri yorulmadan gezdiren bir araç. Bende bu farkındalığa yol açan kaynaklardan bazıları Banda Polyphony, Warren “Baby” Dodds, Jack DeJohnette, John Riley, Deantoni Parks ve Maracatu davul grupları.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Kaan Akay
Proudpilot / Golem

“Davulu tercih etmem biraz içgüdüsel bir durumdu belki de.” 

Davul çalmaya 13 yaşında başladım. O zamanlar gittiğim bir tenis kortu vardı ve orada tenis dersi aldığım hocalarımdan biri yağmur yağdığı zaman akustik gitarıyla şarkılar çalıp söylerdi. Bu olayın gerçekleştirildiği odada ise üstü kapalı bir davul dururdu ve o da tenis hocamın kardeşine aitti, kendisi eski bir davulcuymuş. Yine o yağmurlu günlerden birinde o odaya girildi ve bu sefer bana "Kaan sen de eşlik etmek ister misin?" gibi bir soru soruldu. Söylendiğine göre oturur oturmaz çalmaya başlamışım ama hatırlamıyorum pek ben o ânı, sanırım şoktaydım?! O güne kadar davul çalmak benim için sadece evde yastıklara vurarak ya da okulda sıraya vurarak gerçekleştirdiğim bir eylemdi. Kısacası o günden sonra yine oraya tenis raketimle gittim ama daha çok günler davul çalmakla geçti. Dolayısıyla hâlâ iyi bir tenis oyuncusu değilim. Neden davulu tercih ettiğim sorusuna ise pek cevabım yok aslında. Sanırım hep oradaydı ve biraz içgüdüsel bir durumdu belki de. Müzik dinlerken de zaten sürekli davulları dinlerdim. Belki babamın ben iki-üç yaşındayken kafama koca kulaklığı takıp Led Zeppelin açmasıyla bir ilgisi vardır. Sonuçta kimse John Bonham'ın büyüsüne kolay kolay karşı koyamaz.


Benim açıkçası çok da sevmediğim insanlara zil ve trampet vermeme, verememe gibi bir durumum var. Garip bir şekilde onların da bir ruhu hatta duyguları olduğunu düşünüyorum ve mümkünse benden başka kimseyle de pek temasları olsun istemiyorum galiba. O yüzden de "Of malı amma değerliymiş" damgası yediğim çok oldu ama pek de umurumda değil.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Baran Göksu
Alpman & The Midnight Walkers / Nico Nico

¨Hiçbir zaman onlara elimle dokunmadan ve konuşmadan çalmaya başlamam.¨

Davul çalmaya lisenin ilk yılında başladım. Ondan önce orta okuldayken bir filmde görüp delirdiğimi hatırlıyorum. Babama büyük baskılar kurmuştum bana davul seti alması için ama o zaman olmamıştı. Daha sonra liseye başladığımda Berk adında çok yakın bir arkadaşım gitar çalıyordu ve benim de davula başlamam konusunda büyük ikna turları yapıyordu. Önceleri dayandım, çünkü o sıralar çok yoğun bir şekilde basket oynuyordum ve hiç zamanım yoktu. Lakin bir gün kanıma girdi ve o zamanlar –yanlış hatırlamıyorsam- tünelde olan Lay Lay Lom prova stüdyosuna götürdü beni. Hayatımda ilk kez davula vurduğum an o gündür. O stüdyonun tütsüyle karışık kokusunu hala çok net hatırlıyorum. Hemen ardından davul dersleri almaya başladım ve sonunda Berk’in planı işledi. O zaman beri, yani neredeyse 13 yıldır davullayım. Davul hayatıma çok önemli şeyler kattı ve bu sebeple halen kalbimdeki en özel yeri kaplıyor. Onun sayesinde bir şeyin doğuşunu ve gelişmesini öğrendim. Her zaman o kadar gerçekti ki bana beni öğretti diyebilirim. Müziği bir kariyer olarak seçmeme sebep olan duyguyu bana aşıladığı gibi o duyguyu unuttuğum ya da unutmak istediğim zamanlarda halen bana hatırlatmaktan da yılmıyor. Bu yüzden davullarımı canlı gibi algılıyorum sanırım. Ben ona; onlar bana hayat veriyor. Pek kimse bilmez bunu ama, hiçbir zaman onlara elimle dokunmadan ve konuşmadan çalmaya başlamam.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Orçun Baştürk
Replikas / Kırıka / Konjo / Great Republic of South / Saska

“Müziğin vücut dışı bir deneyim olduğuna inanıyorum.”

Önce ilkokulda mandolin çalıyordum. Sonra bahçeden bando sesleri gelmeye başlayınca mandolini bir kenara koyup bandoya yazıldım. Sonra rock dinlemeye başladığım yıllarda Ataköy Galleria'da Akbaba'nın konserine gitmiştim. Hiç yer olmadığı için davulcunun arkasına düşmüştüm ve konseri düzgün izleyemeyeceğim için çok üzülüyordum. Fakat davulu izledikçe ne kadar heyecan verici bir enstrüman olduğunu keşfetmeye başlamıştım. Daha sonra Lise 1'de (1991) Milliyet Yarışması’na katılarak ilk performansımı gerçekleştirdim. Sonra ise grupçuluk hayatına girdik.

Müziğin vücut dışı bir deneyim olduğuna inanıyorum. İnsan ne çalarsa çalsın sanatına bu aşkınlık ve esrimeyle yaklaşmalı. 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Berkay Küçükbaşlar
Biz / Can Güngör / Nilipek

“Bulabildiğim tüm videolardan davulculara bakıp nereye nasıl vurduklarını anlamaya çalışıyor ve anlayabildiklerimi boş ellerle dizime ve havaya vurarak uyguluyordum.”

16 yaşıma kadar müzik nasıl yapılacağı konusunda kafamda iki tane referans vardı: biri küçükken babamla gittiğim futbol maçında çalınan tribün davulu (hemen eve döndüğümde annemin büyük numara şişleriyle yastık üzerinde denemiştim); diğeri de ablamın kasetçalarından dinlediğim Teoman'ın O albümünün "Kişisel Bir Şey" şarkısının davulları (bunu da aynı şişlerle bu kez annemin örgü kutusuna vurarak denemiştim; çılgınlık). Sonra liseye geldiğimde sınıftan bir çocuğun evinin bodrumunda davulu olduğu ve Metallica yorumları yapan bir grupta çaldığını duyunca çok etkilendim, o çocukla arkadaş oldum ve "gidelim davulu çalalım" diye her gün baskı yaptım. Davula ulaşmak kolay olmadı, iki-üç ay sürdü, bu arada ben de bulabildiğim tüm videolardan davulculara bakıp nereye nasıl vurduklarını anlamaya çalışıyor ve anlayabildiklerimi boş ellerle dizime ve havaya vurarak uyguluyordum. Sonunda bir gün okulu kırdık ve davulun başına gittik, inanılmaz bir andı ama ben soğukkanlı bir şekilde oturup çalıştıklarımı uyguladım. Arkadaşım inanamadı, "ders mi aldın?" dedi. Ben sonrasında da hiç ders almadım ama anlıyorum ki kısa bir sürede dizim morardığı için ansiklopedi ve bagetlerle güncellenen o ilk çalışma ortamı benim davulu anlamamda çok yardımcı olmuş.

2005-2006'da bir hardcore grubumuz vardı, Bronx, Gitar Cafe, Ekşi Limon gibi mekânlarda çalıyorduk. Benim taksitle (senetle, KYK aylığımı bağlayarak) aldığım zillerim ve trampetimden başka bir ekipmanım yoktu, geri kalan tüm aksamın mekânlarda olacağını varsayıyordum. Tabiî eksikler vardı, şimdi çok normal gelse de o zaman bir zil ayağı eksik dendiğinde benim dünyam başıma yıkılırdı. Çünkü iki crash ve bir ride çalmam gerekiyordu, her şeyi öyle planlamıştım. Çözüm olarak Kadıköy'de bir yerden günlük zil ayağı kiralayıp tüm eşyalarla beraber onu da taşıyor, ertesi gün de geri bırakıyordum. O zaman bu bana çok normal geliyordu çünkü o zillerden birini kullanmamak düşünülemezdi. Çok sonradan ortaya çıktı ki gruptaki diğer herkes benden bu titiz tavırlarımdan dolayı nefret ediyormuş. E haklılarmış da!

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Taylan Turan
İki Direk Arası Temaşa / Ricochet / Oak

“Mogwai, Slint, June of 44 gibi gruplar sayesinde davulun sadece bir ritim objesi olmadığını düşünmeye başladım.”

13-14 yaşlarım metal müzik ve yeni müzikleri dinlemeye başladığım dönemdir. O zamanlar gitar çalıyordum. Lisede elimde gitar kuytu bir köşe bulup arkadaşlarıma çıkardığım şarkıları çalardım. Gitar çaldığım bir grup bile kurmuştum. Bu dönemlerde dizlerimde ritim tutmaya başladım. Hattâ davul çalmayı dizlerimde öğrendim diyebilirim. Hiç bir zaman ders almadım. Başlarda akademiye karşı olsam da sonradan bazı sebeplerden ötürü eğitimin daha güçlü bir altyapı yarattığını düşünmüşümdür. Bir yandan algıları köreltmesine rağmen...

97-98 yıllarında Mogwai, Slint, June of 44 gibi gruplar sayesinde davulun sadece bir ritim objesi değil, o zamanların algısına göre “ses çıkaran, cümle kuran” bir enstrüman olduğunu düşünmeye başladım. Tabiî müziğe genel bakışım değişirken davul çalmaya da genel bakışım değişti...

Bir davulcuyu canlı izlerken galiba önce mimiklere, vücut diline, yani o an nasıl var olduğuna bakarım. Sonra tabiî ki davul çalışına ve diğer enstrümanlarla nasıl bir ilişki kurduğuna...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Şenol Küçükyıldırım
Weed / Ways / Şenol Küçükyıldırım Trio / Century

“Davula oturduğumda hiçbir soru yoktu kafamda. Her şey yerli yerindeydi.”

Evimizde ben doğmadan davul varmış. Ben doğduktan sonra da oradaydı. Babamın çaldığı davullardı bunlar. Sonraları benim de davullarım olmaya başladılar. Her ne kadar babamın, bu mesleğin sorunlarını anlatan cümleleriyle büyüdüysek de, bu, davulların değerini azaltmadı gözümde. Tam bir tarih veremeyeceğim, ama çok küçük yaşlarda ilk üçlü ritmimi çaldığımda, hem çok heyecanlanmıştım hem de çok hoşuma gitmişti. Çünkü dinleyenler arasında (evimizin terasında oluyor bu) aile dostlarımız olan Burhan (Tonguç) ve Nubar (Terziyan) amca da vardı. İlk hatıralarımdan biridir bu...

Ben konservatuvara ilk girdiğimde davul istemiştim, ama klasik eğitim veren bu kurumda davul seti yoktu, ayrıca klasik anlamda vurmalı çalgılar eğitimi veren bir eğitimci de yoktu. Ailemizde de kemancılar olduğu için apar topar keman bölümüne kaydedildim. Kendimi çok kötü hissettim. Kemanla hiç iyi ilişki kuramadım. Bir süre sonra da okulu bırakmaya ve davulla ilgili (okul bazında) bir şeyler yapabilmek için düşünmeye başladım...

Bu hikâyeden yola çıkarsak, acaba bir cevap niteliği kazandırdı mı sorunuza bilemiyorum ama, elime gitarı aldığımda da yine bana dolu dolu bir şey hissettirmemişti bu ilişki. Ama davula oturduğumda hiçbir soru yoktu kafamda. Her şey yerli yerindeydi.

İlk davul çalmaya başladığım yıllarda bir amacımın olduğunu anımsayamıyorum (zannetmiyorum da!). Sadece bir "yapabilme" duygusuyla bakıyordum davula. Çalabilelim de ne olursa olsun gibi bir şeydi bu... Ama çok gizemli de bir durumdu bu ayrıca. Bu gizem duygusunun, o günlerden bugüne gelen tek şey olduğunu söyleyebilirim. Davula, "amacımın aracı" olma özelliği, uzun yıllar sonra eklendi. Bu, lise ve sonrası yıllarda oluşmaya, şekillenmeye başladı. Giderek gelişti ve hâlâ gelişmeye devam ediyor diyebilirim. Bu duygu şu anda 54 yaşında ve kendisiyle barışık bir biçimde yaşıyor hâlâ.

Düşünün bir;
Bir adam elinde baget denen tahta bir çubukla koskoca sarı bir alete (Zil) hayatı boyunca vuruyor..
Çok içselleştirilmiş, sıra dışı durum bu. Değil mi! :)

Image

Image

ÖNCEKİ “Nasıl başladım? Neden başladım?¨: Davulcular anlatıyor (I) SONRAKİ Havada bir yumruk, çıkarılmış bir yangın, açılmış bir kapı: Owen Pallett
Bu yazıyı paylaş