“Hayat gibi müzik de sürekli değişken”: Cem Yıldız

Bu yazıyı paylaş
İçerik

“Hayat gibi müzik de sürekli değişken”: Cem Yıldız

Röp: Cem Kayıran, Foto: Aylin Güngör
ÖNCEKİ Dergi yaratma ve saklama tutkusu: Basılı inatlar SONRAKİ Yakmalı mı, yayınlamalı mı: Geride kalan kayıtlar

“Beslendiğim nokta tamamen gelenek. Elektronik müziği çok seviyorum ama kendime çok sade bir şekilde sazcıyım diyebilirim. Bağlama kadar çok sevdiğim bir enstrüman daha yok.”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Orient Expressions ve iNSANLAR gruplarının bir üyesi olan, yıllarca Zülfü Livaneli’den Sabahat Akkiraz’a birçok isimle birlikte çalan ve üretimler yapan, sayısız dizi ve filmin müziklerine imza atan Cem Yıldız, kariyerinin ikinci solo albümü Cem’an’ı Kalan Müzik etiketiyle yayınladı. Yıldız’la çeşitli dizi ve filmler için yaptığı bestelerin yenilenmiş versiyonlarıyla birlikte son dönemde elektronik katmanlar ekleyerek yaptığı yeni bestelerine yer verdiği albümü üzerine sohbete koyulduk.

Image

Cem’an albümü için kariyerinizin çeşitli bölümlerinden parçaların yer aldığı bir derleme albüm tanımı yapabilir miyiz?

Bir albüm için kendi adıma doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yaptım. Kimileri yıllarca olan müzikal birikimini alıp iki-üç aylık kısa bir süre içerisinde albüme çeviriyor. Bende de işlerimden dolayı farklı bir şekilde oluştu. Albümdeki elektronik parçaları yapmaya üç sene önce başlamıştım. Üç dört ayda bitmişlerdi. Diğer parçalar da çeşitli filmlerde, dizilerde kullanılan parçalardı. Onlar aslında reklamı olduğu için “iş yapan” şarkılar. Albümdeki “Dönülmeyen Gitmeler” parçasının çok kısa bir kısmını Başka Semtin Çocukları’nda yayınlamıştım. En çok ilgi gören şarkı o şimdi mesela. “Üflediler Söndüm” parçasını da albümde ben söyledim ama o da çok tüketildi. İnsanlar bu parçaların benim olduğunu bilmiyordu, bir anlamda ispat için albüme koydum. Aslında çok başka yeni şarkılar da var.

iNSANLAR parçası “Kime Ne”nin de farklı bir versiyonu var albümde.

“Kime Ne”nin stüdyo versiyonunu yaptım. Onun da aslında bir sürü farklı versiyonu vardı, Ricardo Villalobos’un yaptığı remiks var mesela. Bir tane de ben yapayım dedim.

Albümü birkaç kez dinledikten sonra beni en çok etkileyen “Kime Ne” ve sonrasında gelen kısım oldu aslında. Tahminimce diğer parçalara göre yenice olan üretimlerin yer aldığı kısım. Biraz bu elektronik müzik üretimine geçişinizin nasıl olduğundan bahseder misiniz?

Elektronik kısmı konservatuvar sonrasında “Kendi müziğimde nasıl bir değişiklik yapabilirim?” sorusunun cevabını ararken başladı aslında. Bir anlamda denk geldi diyebilirim. Orient Expressions zamanında Richard Hamer’la ve Murat Uncuoğlu’yla birlikte çalışınca pratik olarak elektronik müzikle ilgilenmeye başlamıştım. Öncesinde de hep bir arayış vardı. Murat’ı çok iyi gözlemledim. O bizim üstadımız. Ondan çok feyz aldım. Beni kullanacağım ekipmanlar konusunda da çok yönlendiriyordu. Birisi bize yol gösterince biz de o yoldan yürüdük. Aradığım şey özellikle elektronik müzik değildi ilk başta. Ama bu deneyimlerden sonra elektronik müziği baya baya sevdiğimi anladım. Çok iyi yapmakla ilgili bir iddiam yok ama çok seviyorum.

Albümde ve parçalarda da böyle bir iddia yok aslında.

Elektronikle de müziğin akustiğiyle de ya da hayatla ilgili de hiçbir zaman büyük iddialarım olmamıştır zaten. Her zaman severek yaptığım işleri sunmaya çalışıyorum.

Cem’an albümünde yer alan “Yalnızlık” ve “Bi Zaman” parçalarında elektronik katmanların daha ufak dokunuşları var ama “Müjde”de daha ön plana çıkıyorlar.

“Yalnızlık” parçasında bağlamadaki efekt benim en son yakaladığım efekt. Son zamanlarda yaptığım parçalardan biri o. Çok değişik ve özel bir kafa var aslında bu parçada. Aslında eski âşıkların okuduğu tarzda çaldım; söyleyişi de öyle. Geleneksel dinleyici ilk başta seviyor fakat sonra parçanın gittiği yerde “Ne oluyor?” diye soruyor.

Sanırım o nokta da beni en çok etkileyen şey oldu.

O yüzden direkt elektronik bir yapıdan bahsedemiyorsun, arada bir şey. Daha kendine has bir şey. Senin bunu yakalamış olman benim kafamdakini doğru yapmış olduğumu hissettiriyor.

Sizin çalışınızda ve diğer projelerinizdeki üretimlerinizde, halk müziğinin hipnoz edici haline kendinizi yakın hissettiğinize dair bir izlenime kapılıyorum. Bu elektronik katmanlar da bu detayı biraz farklı bir şekilde renklendiren unsurlarmış gibi geliyor bana.

Tabii ki öyle. Ben gelenekçi olduğum için, elektronik müziği Türkiye’de benim geldiğim taraftan yapan yok. Ben de bu albümü yaptıktan sonra, sanki böyle bir açık varmış da ben de oraya doğru yönelmişim diye düşündüm. Beslendiğim nokta tamamen gelenek. Elektronik müziği çok seviyorum ama kendime çok sade bir şekilde sazcıyım diyebilirim. Bağlama kadar çok sevdiğim bir enstrüman daha yok. Yaptığım müzikle de bir alternatif sunduğumu düşünüyorum.

Bahsettiğiniz harman kesinlikle yapay durmuyor albümde. Bu anlamda şarkıların yazım sürecini merak ediyorum. Genel olarak bir şarkı yazım formundan bahsetmek mümkün mü? Yoksa parçalar farklı detaylardan yola çıkarak mı gelişiyor?

Belli bir metot yok. Antrenmanlıyız aslında. Dizi işlerinde sipariş üzerinden çalışıyoruz, ne tarz isterlerse yapmak gerekiyor. Bazen şiir geliyor, bazen belli bir tarz sipariş ediyorlar. Benim için şarkı yazmak bir anlamda oyun gibi. Bazen sözden başlıyorum, bazen sadece ritim yazıyorum, bazen melodiyi kendi içinde aranje edip sonra altını dolduruyorum. Ne kadar seçenek varsa hepsiyle çalışıyorum.

İlk solo albümünüzden bu yana bir sürü farklı projede yer aldınız ama ikinci solo albüm için yaklaşık sekiz-dokuz yıl beklediniz. Bu süre zarfında müziğe bakış açınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Epey şey değişti. Sürekli de değişiyor. Hayatla orantılı şekilde ilerliyor. İnsan hayata karşı daha deneyim sahibi olduğu zaman yaptığı işe de daha olgun, belki daha iyimser bakıyor. Deneyim itibariyle bazı şeyler daha oturmuş oluyor ama hiçbir zaman yenilik bitmiyor. İnsanın egosuyla alakalı bir şey. Bir türlü tatmin olmuyorsun. Enstrüman için zaten çalışıyorum, çalıştığım diğer sektörler de çok etkili oluyor. Bir yandan elektronik müzikte de yeniliklerin sonu gelmiyor. Sürekli yeni ekipmanlar çıkıyor. Onu da takip ediyorum, takip etmek zorundayım. Bazı arkadaşlarım evdeki kurulumumun ne zaman biteceğini soruyor. Adamlar üretimi durdursun, biz de almayalım. Tabii Türkiye gibi bir yerde yaşıyor olmanın getirdikleri de var. Buradaki sosyal ve ekonomik koşullar, yaşanan herhangi bir olumsuzluk, üretime mutlaka yansıyor. Politik ol ya da olma, sokağa çıkamadığın zaman nasıl müzik yapacaksın? Hayat gibi müzik de sürekli değişken. Ben müzik yapmak anlamında muhafazakâr değilim ve ruh halime göre gidiyorum. “Şimdi yaptığım müzik, on yıl önce yaptığım müzikten iyi” demiyorum. Şimdi böyle bir şey çıktı diyorum. Cem’an, 2011-2016 yılları arasındaki üretimleri kapsıyor. Albümde beş-altı tane dizi/film müziğini kullanmasaydım, bu da yeni bir albüm olacaktı aslında.

Albümde farklı yıllardan üretimler olsa da tematik olarak da tınısal olarak da bir tutarlılık var. Bahsettiğiniz şarkılar da albüm öncesinde yeniden elden geçti mi peki?

Tabii ki. Mikslerini yeniden yaptık, bazı enstrümanları değiştirdik. Albümün genel olarak birbirinden kopuk tınlamadığını düşünüyorum ben de. Akustiklerde ortanın biraz daha altında, sakin bir ritim tercih ettik. Piyasa kaygımız olmadan yaptığımız bir albümdü. Çok tutsun isterim tabii ama tutsun diye albüm yapmam. Youtube’da bir tane parçam için “Kırkıncı saniyede kötü bir ses basmışsınız” gibi bir yorum gelmişti. İnsanlar benim bunun farkında olmadığımı mı sanıyor? Müzikal olarak yaptığım her şeyi bilinçli olarak yapıyorum. Oradaki hatanın farkındayım, benim için o bir hata değil. Piyasada teknik olarak “mükemmel” albümler yapıldığı için beni dinlerken de onu bekliyor. Ama dediğim gibi bu hayata bakışla alakalı bir şey. Kusur ararsan bir sürü bulursun. Benim derdim o değil. Çaldığım şeyler genelde ilk kayıtlardır; özellikle doğaçlamalar. Ruhuna bakarım. Mesela “İmkânsız Aşk” şarkısını kime yazdığımı soruyorlar. Kimseye yazmadım. Benim imkânsız bir aşkım olmadı hiç. Ama o söz bana bir şey hissettirdi, beni bir yere götürdü. Benim ona yaptığım müziği seven insanlarla ortak bir duygu yakalamışız demek ki.

Cem’an isminin bir hikâyesi var mı?

Hem en eski dostlarımdan hem de iş anlamında en eski arkadaşlarımdan biri olan Neşe Şen’le albümün muhabbetini yapıyorduk. Ona bir isim fikri olup olmadığını sordum anında “Cem’an” dedi. “Çok megaloman olmasın?” diye sordum. Öyle bir şey olmadığını, kelimenin toplam demek olduğunu söyledi. Bu albümün de içeriğiyle uyumlu olduğunu düşündük.

Peki bir sonraki albüm için yine bu kadar uzun bekleyecek miyiz?

Yok. Cem’an sonrasında biraz daha sık albüm yayınlayacağım. Maksimum bir senelik bir ara vereceğim ve sahneye bakacağım. Bir Âşık Veysel projesi var, onu kısa sürede tamamlamak istiyorum. Bir sene, belki bir buçuk sene sonra da yeni albümü yayınlamak niyetindeyim. Zaten o parçalar da hazır.

Image

 

 

 

 

ÖNCEKİ Dergi yaratma ve saklama tutkusu: Basılı inatlar SONRAKİ Yakmalı mı, yayınlamalı mı: Geride kalan kayıtlar
Bu yazıyı paylaş