"Varoluşumuzu onurla ve gururla göstermek": İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası

Bu yazıyı paylaş
İçerik

"Varoluşumuzu onurla ve gururla göstermek": İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası

Röp: Ekin Sanaç, Yetkin Nural - Foto: Sedef Özge, Serra Akcan, Yasin Akgül/Nar Photos
ÖNCEKİ Dalgalı deniz, deforme figürler: Sedat Girgin SONRAKİ İlişkimiz eski, dostluğumuz baki: Köpek

“Biliyoruz ki ‘aşk örgütlenmektir’. Bu yüzden, aşk, arzu, dostluk, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, emek, umut, yaşam, dayanışma ve sokakta olmak için, örgütleniyoruz.”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nın bu sene yirmi dördüncü yılını kutluyoruz. 20-26 Haziran haftasında gerçekleşecek İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nda bu sene belirlenmiş tema çerçevesinde “nasıl daha güçlü bir dayanışma ve farklı direniş biçimleri örgütlenebileceğinin” cevapları aranıyor olacak. Her yıl yapılan açık çağrıyla yenilenen örgütlü ve bağımsız bireylerden bir araya gelen Onur Haftası Komisyonu’yla, 26 Haziran Onur Yürüyüşü’ne yönelik çalışmaları, hafta kapsamında gerçekleşecek ilham verici forum, panel ve atölyeleri, bu sene için planlanan sürpriz etkinlikleri ve Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin artan ve çeşitlenen örgütlenmesi ve örgütlenme ihtiyacı üzerine konuştuk.

Türkiye’de giderek artan politik baskı tüm azınlık hareketlerini alansız ve nefessiz bırakıyor. En ufak protestolar ve mitingler dahi polis şiddetiyle karşılanıyor ve bu baskı sayesinde tüm sivil hareketlerin devletle olan iletişimleri yok olmaya yüz tutarken, toplumla olan iletişimlerine ket vurulmaya çalışılıyor. Türkiye’de LGBTİ+ hareketi ve Onur Haftası etkinlikleri köklü ve giderek güçlenen bir dayanışmaya işaret ediyor. Geçen sene İstanbul’da son dakika bir kararla valilik tarafından iptal edilmek istenen yürüyüşün bu seneki akıbeti merak edilmekte. Bir diğer taraftan Ankara Valiliği, Ankara’daki Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüşü olası provokasyonlar nedeniyle yasakladığını ve güvenliğini sağlamayacağını açıkladı. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde öncelikle şunu soralım: Bu sene Onur Haftası etkinlikleri ve Onur Yürüyüşü’nü gerçekleştirmek adına geçtiğimiz yıllardan farklı bir mücadele söz konusu mu?

On iki sene boyunca her yıl giderek kalabalıklaşan bir şekilde yürüdükten sonra, geçen sene 13. Onur Yürüyüşü polis tarafından “orantısız” bir şekilde engellenmeye çalışıldı. Bir saat kala gelen “yürüyemezsiniz” haberiyle tazyikli su ve biber gazına karşı hazırlıksız yakalandık. İktidarın başarıyla uyguladığı kutuplaştırma siyasetinin bir sonucu olarak “toplumun farklı hassasiyetleri” bahane edilerek anayasal hakkımız elimizden alındı. Tıpkı sağlık, eğitim ve yaşam hakkımızın her gün çeşitli bahanelerle elimizden alınması gibi. Biz bu yola, yürüyüşlere, Onur Haftası’nı organize etmeye otuz kişiyle başladık ve zaman içinde on binlerle yürür hale geldik. Yaptığımız çağrının büyük bir sorumluluk gerektirdiğini biliyoruz. Bizim hedefimiz yürüyüşe gelen herhangi birinin tırnağının dahi kırılmaması. Bunun için valilikle görüşmelerimiz sürüyor. Yürüyüşe gelen herkesin güvenli bir şekilde yürüyebilmesi için elimizden geleni yapıp işbirliği içinde çalışacağız. Ayrıca tüm olasılıkları gözeterek bir yürüyüş güvenlik ekibi kurduk. Yürüyüş günü avukatların içinde da olacağı bir kriz masamız, acil durum hattımız ve alana yakın revirlerimiz olacak. Ulusal ve uluslararası kampanyalarla 26 Haziran günü de herkesin gözünün bu yürüyüşte olmasını sağlamaya çalışıyoruz, karar mercileri üzerinde baskı kurmaya çalışıyoruz. Diğer yandan Onur Yürüyüşü’nün sadece LGBTİ+ bireyler için değil, toplumsal muhalefet adına ne anlama geldiğini biliyoruz. İktidar tarafından korkutulmaya, evlere tıkılmaya çalıştığımız bu günlerde el ele verip tüm renklerimizle sokakta olmak, “biz buradayız ve alışın, gitmiyoruz” demek çok önemli. Bu nedenle herkesi 26 Haziran’da bizimle yürümeye, ya da yürüyüşe olan desteğini sosyal medya üzerinden göstermeye ve sesimize ses katmaya çağırıyoruz.

Onur Haftası her sene farklı bir tema çerçevesinde şekilleniyor, bu sene için farklı dayanışma ve örgütlenme biçimleri eksenindeki temanın seçilme süreci ve arkasında yatan temel motivasyonları kısaca anlatabilir misiniz?

Onur Haftası bu sene “Örgütleniyoruz” teması çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu sene toplantılara başladığımızda, hepimizin kafasında benzer ancak farklı kaygılar vardı; çoğumuz sona eren barış süreci ve hayatımızı tehdit eden koşullar sebebiyle her zamankinden daha endişeliydik. Buna rağmen bu sene Onur Haftası çok sayıda gönüllünün emeğiyle gerçekleşiyor. Her geçen gün Türkiye’nin başka yerlerinde insanlar bir araya geliyor, Onur Yürüyüşleri artık ülkenin geneline yayılıyor. Derneklerimiz, üniversitelerde ve yerellerdeki örgütlenmelerimiz, kendi aramızda kurduğumuz dayanışma ağlarımızla biz LGBTİ+ bireyler için örgütlenme, bizi yalnızlaştıran ve savunmasız bırakan bu homofobik ve transfobik dünyada yaşamayı sürdürmemizi sağlıyor. Dolayısıyla hükümetin bugün var olan tüm örgütlenme faaliyetlerini ezmeye yönelik çabası, bizim için kabul edilemez. Geçtiğimiz sene yürüyüşe yapılan müdahale ve ardından başlayan medya linçine baktığımızda, LGBTİ+ hareketin toplumsal muhalefetin dayanışma içerisinde olduğumuz diğer unsurları gibi iktidarın hedefinde olduğunu görebiliyoruz. Yürüyüşümüze yapılan müdahalenin asıl sebebinin ne Ramazan ne de provokasyon tehdidi olduğunu, örgütlü ve kitlesel mücadelemizde geri adım atmayışımız, varoluşumuzu duvarlar arasına saklamak yerine onurla ve gururla gösterdiğimiz ve her geçen gün daha da büyümemiz olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ki “aşk örgütlenmektir.” Bu yüzden, aşk, arzu, dostluk, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, emek, umut, yaşam, dayanışma ve sokakta olmak için, örgütleniyoruz.

Image

2014 - Sedef Özge / Nar Photos

Image

2014 - Serra Akcan / Nar Photos

Onur Haftası kapsamında, "Nasıl daha güçlü bir dayanışma ve farklı direniş biçimleri örgütleyebiliriz?" teması çerçevesinde bu sene gerçekleşecek atölyelerde nelere ağırlık veriliyor olacak?

Onur Haftası boyunca, programda yeri, zamanı kesinleşen atölyelerde, kendi bedenimizden başlayarak çevremiz ve ilişkilerimizdeki örgütlenme ve direniş pratiklerine alternatif yaratmaya dair atölyeler yer alıyor. Ortak erkeklik deneyimlerini bir araya getirerek eril ve militarist yapılara karşı çatlaklardan sızmayı konuşacağımız pembe tezkere atölyesi; dayanışma ağlarımız arasında yatay bir karar alma modeli olan “konsensus” yöntemini irdeleyeceğimiz bir atölye; ruh sağlığı çalışanlarını bir araya getirerek sorumlulukları ve müdahale alanlarını tartıştıran atölye; birileriyle seks yapma öncesi ritüellerini, iletişim ve güvenlik konularını irdeleyen koli bulma atölyesi; İstiklal Caddesi’ni gökkuşağına boyadığımız yürüyüşe hazırlık için lolipoplarımızı çakacağımız bir atölye; LGBTİ+ bireyler olarak, toplumsal ve bireysel hayatlarımızda her an karşımıza çıkan toplumsal şiddet aygıtına karşı sürekli ayık durmak için özsavunma atölyesi ve “Aşk örgütlenmektir” şiarıyla alternatif komün yaşam, çok eşlilik, çok aşklılık ve açık ilişkiyi sorgulayan aşkın tahakkümü atölyesi gibi etkinlikler haftamızda yer alacak.

Nerdeen Nereye sergisi, Hormonlu Domates Ödülleri gibi gelenekselleşmiş etkinlik ve organizasyonların yanı sıra, 24. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nda yeni olan ya da ilk kez karşılaşacağımız şeyler söz konusu mu?

24. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nın temasında da vurgulandığı üzere: “Örgütleniyoruz.” Bu temayla bağlantılı olarak gerçekleştirilecek forumda İstanbul’da örgütlenen tüm LGBTİ+ dernekleri, sendikaların ve siyasi partilerin LGBTİ+ örgütlenmeleri, LGBTİ+ öğrenci kulüpleri ve bağımsız aktivistleri olarak bir araya gelip, sokağa çıkmanın bile zorlaştığı bugünlerde bir araya gelmenin hallerini, bu koşullarda örgütlü olmanın alternatif yöntemlerini, neler yaptığımızı ve neler yapabileceğimizi konuşacağız. Birkaç senedir düzenlemeyi planladığımız bir etkinlik de nihayet bu sene gerçekleşiyor: “Gökkuşağı Sofrası”nda dil, din, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ayırt etmeksizin herkese kucak açan iftar soframız da İstiklal Caddesi’nde yan yana omuz omuza sıralanacak. Ayrıca sürpriz bir Bisiklet Turumuz için, ve egemeni, baskı mekanizmalarını şaşırtacak nice sürpriz etkinlikler için de hazırlıklı olmanızı öneriyoruz.

Giderek “muhafazakârlaşan” ve otoriterleşen bir iktidar altında bir yandan Türkiye’de son yıllarda LGBTİ+ hareketinin birçok yeni örgütlenmeyle büyümekte olduğunu gözlemliyoruz. Türkiye’de yaşayan LGBTİ+ bireyler ve sivil toplum örgütlerinin geleceği hareketin içinden size nasıl gözüküyor?

Öncelikle, Onur Haftası Komisyonu’nun LGBTİ+ hareketinin ana karargâhı olmadığının altını çizmek lazım. Her yıl açık çağrılarla toplanan ve her yıl yenilenen bir grup olduğumuz için hareketin içinden çok farklı fikirlere sahip örgütlü ve bağımsız bireyler olarak bir arada haftayı organize etmek için çalışıyoruz. Dolayısıyla, LGBTİ+ birey ve örgütlerinin gelecek beklentilerini kendilerine teslim etmekle birlikte, bu konuda iki şey söyleyebiliriz: Birincisi, son yıllarda LGBTİ+ örgütleri sadece artmıyor, aynı zamanda çeşitleniyor. “LGBTİ+” başlığı hareketin politik hattını tanımlasa da insanların kendi özel ihtiyaçlarını örgütleyecekleri alanlara ihtiyaçları var. Üniversite grupları, Türkiye’nin farklı illerindeki örgütler, mahalle grupları, seks işçiliği örgütleri, lezbiyen-biseksüel kadın ve transların kendi seslerini var etmek amacıyla örgütlenen Lezbifem gibi oluşumlar, Kürt illerinde yaşayan bireylerin savaş ve baskı ortamında verdiği LGBTİ+ mücadelesi; bütün bunlar gösteriyor ki insanlar kendi biricik hayatlarının öznesi olmak, bunun politik sözünü belirlemek için örgütlenmek istiyor.

Türkiye’deki LGBTİ+ hareketi içerisinde giderek daha çok sayıda gencin örgütlenmesini nelere bağlıyorsunuz?

Geçen yıl Onur Yürüyüşü’nün polis saldırısına uğraması, belli ki Onur Haftası’na katkıda bulunma isteğini de güçlendirdi. Geçtiğimiz yıla kıyasla açıkça çok daha büyük ve çeşitli bir katılım var. Hem LGBTİ+ hareketinin içinden, hem özel olarak LGBTİ+ konusunda örgütlenmeyen sol örgütlerden, hem de bağımsız bireylerden, Onur Haftası için birlikte çalışmak adına çok güçlü bir istek var. İktidarın yaşam alanlarımızı yok etmeye yönelik tavrı belli ki pek çok insan için birlikte mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Dolayısıyla, gelecek adına söyleyebileceğimiz en önemli şey şu: Umutlarımızı hayatta tutabilmek için örgütlenmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz.

Türkiye’den çıkıp dünyada LGBTİ+ hareketine baktığımızda çeşitli kazanımlar ve bu kazanımlarla beraber alevlenen yeni tartışmalar görüyoruz. Örneğin belki de dünya çapında en yüksek görünürlüğe sahip Amerikan LGBTİ+ hareketleri son dönemde hem ülke çapında yasallaşan homoseksüel evlilikleri kutlarken bir diğer yandan büyük bir hararetle LGBTİ+ bireylere düğün pastası yapmayı reddeden pastaneleri veya trans bireylerin hangi umumi tuvaletleri kullanmaları gerektiğini tartışıyor; bu konularda yasalar çıkarılıyor, eylemler düzenleniyor. Global ölçekte verilen LGBTİ+ mücadelelerini ele aldığımızda sizce karşımızda nasıl bir tablo var?

Global ölçekte verilen LGBTİ+ tartışmalarını, ABD’deki LGBTİ+ hareketinin bugünkü pozisyonu üzerinden tartışmak pek doğru olmayacaktır, zira ABD’nin "dünya çapında en yüksek görünürlüğe sahip" olması, hepimizin tahmin edebileceği gibi bir tesadüf değil, ABD’nin ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri hegemonyasının bir sonucu. LGBTİ+ örgütlenmeler, dünyanın her yerinde, kendi yerellerinin ihtiyaçları ve gündemleri doğrultusunda çeşitli talepler ve stratejiler belirler, buna karşı da belli baskı mekanizmalarıyla karşılaşır. Bugün dünyanın çok az ülkesinde eşcinsel evlilik hakkına dair bir kampanya yürütülüyor ve bunun tek sebebi Batı merkezli bakış açısının önerdiği gibi, kimi ülkelerin daha bunu talep edecek bir zemine sahip olmaması değil, kimi ülkelerde LGBTİ+ bireylerinin ideolojik tercihleri nedeniyle buna karşı olmaları ya da basitçe, evlenmeye ihtiyaç duymamaları. Bugün, değil global ölçekte bir analiz yapmak, sadece Orta Doğu yahut Balkanlar için bile net bir çerçeve çizmek, bizi sığ bir noktaya çeker ve pek çok örgütlenmenin mücadelesini görmezden gelmeye iter. LGBTİ+ hareketiyle ilgili global bir analiz yaptığımızda, söylenebilecek tek bir şey olduğunu düşünüyoruz: Dünya üzerinde LGBTİ+ bireylerin hangi ölçekte olursa olsun örgütlenmediği ve karşılığında homofobik ve transfobik bir baskıyla karşılaşmadığı tek bir kara parçası bile yok. Tarih bizi görmezden gelmeye çalışarak bir hikâye yazıyor ve bizler de kendi kaderimizi, hikâyemizi yazmak için mücadele ediyoruz esasında, nerede olursak olalım.

Image

2014 - Yasin Akgül / Nar Photos

ÖNCEKİ Dalgalı deniz, deforme figürler: Sedat Girgin SONRAKİ İlişkimiz eski, dostluğumuz baki: Köpek
Bu yazıyı paylaş