Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

Yazı: Cem Kayıran, Ege Yorulmaz, Busen Dostgül, Nazlı Dönmez - İllüstrasyon: Sadi Güran, Merve Atılgan, Gizem Winter, Irmak Hatipoğlu
ÖNCEKİ Artık yalnız ve daha kararlı: Nite Jewel SONRAKİ “Şarkılara gereken saygıyı göstermek”: Who Are We Who We Are

Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Sheffield’ın matematik düşkünü üçlüsü: Blood Sport
Yazı: Busen Dostgül, İllüstrasyon: Gizem Winter

Alex Keegan, Sam Parkin ve Nick Potter’ın 2010 yılında Sheffield’da bir araya gelmesiyle kurulan Blood Sport’un ilk günlerinden bu yana ön planda tuttuğu ritmik katmanlarının başında olan Potter’ın vokalleriyle eşlik ettiği parçalar âdeta eşliğinde bir maratona çıkmak için kurgulanmış. Math rock’a düşkünlüklerini gürültü estetiğiyle birleştiren Blood Sport üyelerinin deneysel öğelere düşkünlükleri ise her parçada ayrı bir şekilde kendini belli ediyor. Birçok şarkıda en az davul kadar dikkat çeken arızalı ve obsesif gitar tonlarıyla kendi aralarında en az Battles üyelerinin arasındaki bağ kadar kuvvetli bir uyum yakalayan üçlünün, tekinsiz tempolara yükseldiği şarkılar ise dinleyenleri etkilemeye yetecek türden kayıtlar.

2011’de kaset formatında yayınlanan albümleri Journal No: 4’daki vokalleriyle Disappears’dan Brian Case’i dinliyormuşsunuz hissine kapıldığınız parçalar, iki sene sonra yayınlanan Blood Sport albümü Life in Units’te ise bazı şarkılarda Afrika hissiyatı temelli parçalarda duymaya aşina olduğumuz bir şekle bürünüyor. Gevşek gitarları ve özellikle kendine has perküsyon ritimleriyle öne çıkan Afrobeat türünü ilerleyen zamanlarda yayınladıkları bazı kayıtlarına da şahane bir şekilde sızdıran üçlünün son albümünün tam bir math rock harikası olduğu söylenebilir. Deneyselliğin sınırsızlığını belli bir kalıbın altına mükemmel bir şekilde yerleştiren Blood Sport’un yeni yayınlanan Axe Laid to the Robot albümünün açılış parçası “Reflective Orange”a mutlaka şans verin.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Hareketli yaz günlerine ilham vermek için: Seratones
Yazı: Nazlı Dönmez, İllüstrasyon: Irmak Hatipoğlu

Mayıs ayının başlarında yayınlanan ilk albümleri Get Gone ile müzikseverlerin dikkatini çeken Seratones, bizim radarımıza 2014 yılında yayınladıkları, aynı zamanda da albümün ilk şarkısı olan “Don’t Need It”le girmişti. 2013 yılında Louisiana Music Prize’a layık görülen Seratones, son derece yetenekli dört üyeden oluşuyor. Kendi tabirleriyle Seratones, dinleyenlerin rock ’n’ roll’un gücüne olan inancını tazelemenin, dans ettirmenin peşinde. 


Shereveport, Louisana menşeli dörtlünün soundu biraz Alabama Shakes’i anımsatıyor olsa da, gücünü AJ Haynes’in gospel ve garaj türlerinden ilham alan, tek başına dahi müthiş bir enerji ve yoğunluğa sahip olan vokallerinden alarak sıradanlıktan sıyrılıyor.  “Choking On Your Spit”, “Sun”, “Chandelier” ve sonunda Haynes’in kıkırdamasıyla albümün samimiyetine tercüman olan “Kingdom Come”, hızlı tempolarıyla öne çıkanlardan. Albümün bir diğer ağır topu “Necromancer” için Josh Hale tarafından çekilen klip, Seratones’un ruhunun görsel bir tasviri gibi. Seratones, enerjik, delidolu duruşuyla, hareketli yaz günleri ve gecelerine eşlik etmek, ilham vermek için biçilmiş kaftan.  

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

En sofistike haliyle pop punk: Terry
Yazı: Ege Yorulmaz, İllüstrasyon: Sadi Güran

Terry, Melbourne’den nispeten yeraltı olarak tanımlayabileceğimiz bir pop punk dörtlüsü. Grup üyelerin her biri geçmişte Total Control, Dick Diver ve The Uv Race gibi Avustralyalı gruplarda çalmış müzisyenler. Terry aslında iki çiftten oluşuyor olsa da grubun hiçbir şarkısı gerçek anlamıyla romantik değil; grubun kendi sözcükleriyle ve çok fazla sevgiyle yapılan şarkılar. 2015 yılında çıkışını Talk About Terry EP’siyle yapan grup, oldukça neşeli, kırılgan, basit ama sofistike pop punk bir ruha sahipti. Biraz da Shopping ya da Television Personalities gibi İngiltereli punk gruplarını anımsatıyordu.

İkinci EP, Don’t Say Sorry ise daha gürültülü, daha karanlık, daha dayanıklı, daha post-punk ve daha kaba. Grubun her iki EP’si de şaşırtıcı bir şekilde akılda kalıcı ve tekrar tekrar kendini dinletiyor. Terry’nin genel tarzı samimi, günümüzün pop-punk kültürünün yüzeyselliğinden uzak, fazlasıyla yetmişlerde İngiltere’nin kuzeyinde üretilen hakiki punk müziği andırıyor. Grubun sağlam bir punk müzik dinleyicisi olduğu, parçaların kompleksliğinden anlaşılıyor. Punk müziğe ilgisi olan herhangi biri, Terry’nin müziğinin sofistikeliğinde elbet bir şeyler bulacaktır.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Sağa sola savrulmaya hazır olun: Sa-Yuu
Yazı: Cem Kayıran, İllüstrasyon: Merve Atılgan

Bir müzik makinesi gibi işleyen iki kişiden oluşan Sa-Yuu, Japonya’dan son dönemde çıkan heyecan verici ekipler arasında bünyenizde en kalıcı etkileri bırakabilme potansiyeli taşıyanı. Sarmal bir yapı oluşturan gitar ve bas cümlelerini, bir hayli az vurmalı elementle oluşturulmuş sade ritimlerle kesiştiren ikili, kendilerine has dinamikleri olan ve bol miktarda oyun hissi taşıyan şarkılar yapıyor. Dinleyicisini belli bir yapının içinde bir süre sağa sola savurduktan sonra umulmadık yerden vurma eğilimi gösteren Sa-Yuu şarkıları, kimi zaman Mr. Bungle ve Deerhoof gibi ekipleri hatırlatan, yine de özgünlüğünden taviz vermeyen bir “kaçıklık” barındırıyor.

Miho Kuwahara ve Fires Hiroki’den oluşan Sa-Yuu, 2010 yılında evde yapılan kayıtlarla birlikte ilk üretimlerini yapmaya başladı. Grubun çiğlik ve karmaşayı ustaca kesiştiren canlı performansları, Sa-Yuu’nun enerjisiyle ilgili en iyi fikri verecektir. Bir yatak odasında ya da bir minibüsün içinde çalarken görebileceğiniz Sa-Yuu, keskin dönemeçler içeren parçalarında cilalanmış seslerden ziyade bol miktarda arızaya yer veriyor. İkilinin kendi aralarında paslaşıyormuş hissi veren çığlık çığlığa vokalleri de, dinlerken ne söylendiğini bilmeden eşlik etme arzusunu beraberinde getiriyor.

ÖNCEKİ Artık yalnız ve daha kararlı: Nite Jewel SONRAKİ “Şarkılara gereken saygıyı göstermek”: Who Are We Who We Are
Bu yazıyı paylaş