Denize sırtını vermiş bize bakan iki çift göz: Swiss Army Man ve Moonlight

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Denize sırtını vermiş bize bakan iki çift göz: Swiss Army Man ve Moonlight

Yazı Melikşah Altuntaş - İllüstrasyon İsmail Berkel
ÖNCEKİ Taviani'lerden Arquette'lere: Beyaz perdenin başarılı kardeşleri SONRAKİ Westworld: Hiçbir “askiliğin” çıkmayacağı yer

Şubat ayında peş peşe haftalarda gösterime giren Swiss Army Man ve Moonlight, merkeze aldığı karakterlerin cinsel yönelimleri ile dertlerini ya da kabullerini incelikli bir dille ele alıyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Swiss Army Man’in kahramanı Hank’i, intihar etmek üzere bir ipi boynuna geçirirken görüyoruz ilk kez. Pek de barışık olmadığı kendi hayatından vazgeçmiş bir adam olarak artık içinde bulunduğu hayata tahammül gösteremiyor oluşunu, sarsak bir intihar girişimiyle taçlandırıyor. Bu sırada ıssız bir adada olduğunu anlıyoruz Hank’in. Kendi ıssız adasında kendinden vazgeçmiş bir adam o. Varoluş kaygılarını da alıp aramızdan ayrılmaya çalışıyor. Neyse ki son dakika kıyıya vurmuş bir erkek bedeni görüyor ve tahammül edemediği hayatı bir anda değişiveriyor.

Moonlight’ın kahramanı Chiron, henüz ilkokula giden bir çocukken ve ona kendi adından çok Little diye hitap edilirken, akranlarının sataşmaları ve zulmünden nasibini alıyor. Little’ı ilk ve hemen her görüşümüz, bir kabadayı grubu tarafından gücendirildiği anlara denk geliyor. Aralarına alıp eğleniyorlar Little’ın “erkekliği”yle. Dünyanın tüm zorbalığını yüklendikleri çocuk omuzlarından erkekliklerini Little’ın üstüne boca ediveriyorlar âdeta. O çocuklardan biri olmayı tam olarak vicdanına yedirememiş Kevin anlıyor bir tek Little’ı. Üzerine varmadığı gibi, onu kendi sikletinde görüp, ona biriyle boğuşma şansını bahşediyor. Boğuşuyor Little ve Kevin ve neredeyse Little kazanıyor… Film ilerliyor, Little büyüyor, artık ona adıyla hitap ediliyor. Ancak zulüm bitmiş değil. Neyse ki bir deniz kıyısına ay ışığı vurmuş bir gece, Kevin da var resimde. Ve ergen Little, yani Chiron’un tahammül edemediği hayatı bir anda değişiveriyor.

KAHRAMAN PIRTLAR ve MAĞRUR AYIŞIĞI

Hayatlar değişiverse de toplumsal baskı ve küçük grupların zulmü üzerlerinden eksik olmuyor Swiss Army Man’in Hank’i ya da Moonlight’ın Chiron’unun. Her iki karakter de diğer tüm insanlardan biraz eksik hissettirilmiş öteden beri. Hank toplumun belirlediği “normal”in hakkını vermekte zorlandığı için, Chiron yalnızca başka biri gibi olmayı değil kendi gibi olmayı benimsediği için diğer tüm insanlardan biraz eksik olmakla lanetlenivermiş. Bu laneti Swiss Army Man’de kıyıya vuran bir ceset olan Manny, Moonlight’ta ise Chiron’u olduğu kişi gibi görebilmeyi başaran tek akranı Kevin bozmaya uğraşıyor. Belli ölçüde başarıya da ulaşıyorlar üstelik ama lanetin sınırları onların da üstünde bir toplum kabulüyle çizilmiş olduğundan, kimsenin gücü tek başına yetmiyor bu düzeni bozmaya.

Manny bir ceset olmanın da verdiği avantajla gönlünce pırtlıyor film boyu. Hank’le iletişimlerinin kopmaz bir parçası bu pırtlar. Manny’nin kaçırdığı her gaz onların ilişkisine bir başka derinlik kazandırıyor. Manny’nin motor gibi kullandığı pırtlarıyla önündeki engelleri aşıyor Hank: denizleri aşıyor, karanlık kalpleri aydınlatıyor, hayatında ilk kez bir insanı öpüyor. Hayatında kendisini en çok anlayan kişinin, onunla yalnızca pırtlayarak (anal yolla) iletişim kurması, Hank’in kim olduğuna dair bazı şeyler söylüyor elbette. Ancak kim olduğunun da bir önemi yok, kim olursa olabilir Hank. Biz de tüm bir Swiss Army Man süresince yalnızca bununla ilgileniyoruz zaten seyirci olarak. Hank kim olursa olsun, yeter ki kendi olsun istiyoruz. Diğer insanlar da buna bu kadar basit bakabilsin istiyoruz.

Moonligt’ta ise Chiron’u henüz küçük bir çocukken sahiplenip, kol kanat geren Juan, onun hayatında örtük bir baba sembolü. Aklına takılan soruların yanıtını Juan’dan alabiliyor Little. Kendisine zulmeden yaşıtlarının öfkesini, Juan’ın kendisini denize sokup su üstünde yüzdürmesiyle serbest bırakabiliyor. Sürekli kendisine bağıran uyuşturucu bağımlısı annesinin uzağında kalabiliyor Juan sayesinde. Kim isterse o olabileceğini öğreniyor Juan’dan Little. Ergenliğinde ise Chiron, çocukluğunda öğrendiği kişi olmaya çalışırken Kevin’ın ayışığı ile karşılaşıyor. Çocukluğundan beri Juan’dan öğrendiklerini ve içinde taşıdıklarını pratik edebileceği tek âna ulaşıyor. Kevin, herkes itip kakarken Chiron’un yanında olmuş, onu eksik hissettirmemiş tek akranı. Kevin onun gözlerinin içine bakabilen, kafasını omzuna koyabileceği tek kişi. Sırf Kevin var diye kim olduğunun bir önemi yokmuş gibi hissedebiliyor Chiron. Yalnızca kendi olabiliyor.

BİZE BAKAN GÖZLER ve BAKTIĞIMIZ YÜZLER

Swiss Army Man ve Moonlight’ın, kahramanlarına sıfır yargı ve sonsuz empati ile yaklaşan senaryoları incelikle kotarılmış detaylarıyla insanı etkisi altına alan bir işçilik barındırıyor. Her iki filmin de finale dek kahramanlarını geçirdiği yollar birbirinden ayrılsa da finalde iki film de kahramanlarının sırtını sonsuz bir denize verip, onları gözlerimizin içine baktırıyor; onları yargılayan, anlayan, kızan, seven, öfkelenen, anlayışla karşılayan, yok sayan ya da varoluşlarıyla gururlandıran gözlerimizin içine baktırıyor. Hank de Chiron da o sırada onlara tam karşıdan bakan bizlerden ne eksik ne de daha fazla insanlar. Bizden daha eksik hissettirilmeyi de hak etmiyorlar tam da bu yüzden...

Yalnızca yukarıdakilere benzer cümleler kurdukları ya da bunları düşündürdükleri için dahi görmezden gelinemeyecek bu iki film, bu yazının konusu olmayan teknik başarılarıyla da göz doldururken, muazzam bir dille anlattıkları hikâyelerinin arkasına hepimizin kimliklerini de gizliyor aslında. Hayatta tam olarak kim olduğumuzun cevabı, bize çok benzeyen ve bize hiç de benzemeyenlerin yüzlerinde her gün bize bakıp duruyor. Aslında kim olduğumuz ya da kalplerimizin ne kadar büyük olduğunun cevabı, her gün sokakta yanımızdan geçip giden ya da öylesine durmuş bize bakan milyonlarca Hank ve milyonlarca Chiron’un yüzünde gizli belki de. Ve biz hangi insan olmayı seçiyoruz bu hayatta? O yüzleri gizleyip görmezden gelen mi, yoksa o yüzlerin üzerindeki gizi görmezden gelen mi? 

Image

ÖNCEKİ Taviani'lerden Arquette'lere: Beyaz perdenin başarılı kardeşleri SONRAKİ Westworld: Hiçbir “askiliğin” çıkmayacağı yer
Bu yazıyı paylaş