Aklımdakiler: Ceyl’an Ertem

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Aklımdakiler: Ceyl’an Ertem

Hazırlayan: Ekin Sanaç, Busen Dostgül – İllüstrasyon: Sadi Güran
ÖNCEKİ A’dan Z’ye: George Michael SONRAKİ Milyonlarca halet-i ruhiyenin özeti: Yeni Gevende albümü “Kırınardı”

Kendi dünyasını donatan büyülü bir emek olarak hayatlarımıza giren Yine de Amin heyecanını divalar, dostlar ve farklı konuklarla paylaştık, akıllarındaki soruları öğrenip Ceyl’an Ertem’den yanıtlarını aldık.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Ceyl’an Ertem’in Yine de Amin olarak adlandırdığı yeni albümü için bir süredir nefesler tutulmuş durumdaydı. Aralarında Volkan Öktem, Cenk Erdoğan, Alp Ersönmez, İstanbul Strings’in yer aldığı 30 kişilik bir kadroyla yoğun bir süreçte ve canlı olarak Antep’te kaydedilen albüm, 1980’lerin yüreklere kazınmış Türkçe pop kayıtlarını anımsatan tanıdık ve özlem duyulan anların olağanüstü sürprizlerle buluştuğu, kendi dünyasını donatan, büyülü bir emek olarak hayatlarımıza giriyor. Ceyl’an Ertem Yine de Amin’in hikâyeleriyle sahip olduğu karşı koyulmaz renk paletini haykırırken kendisi dahil herkesi “hayata” çağırıyor ve duyguları geçirmedeki gücüne hayran bırakıyor. Albümün kapağında bizleri karşılayan Taner Ceylan’ın “Ten Kafesi” işiyse bu güce güç katıyor. Önümüzdeki ayları yoğun bir turne programıyla geçirecek olan Ceyl’an Ertem’in Yine de Amin İstanbul lansmanıyla 21-22 Şubat tarihlerinde, iki gece üst üste Babylon’da buluşuyoruz. Yeni albüm heyecanını divalar, dostlar ve farklı konuklarla paylaştık, akıllarındaki soruları öğrenip Ceyl’an Ertem’den yanıtlarını aldık.

Nükhet Duru
Sesinin güzel olduğunu kendin ne zaman fark ettin?

Aslında sesimin güzelliği ile derdim yoktu pek, altı yaşımda şarkılar uydurmaya başladım, onları seslendirmek için mırıldanmaya başladım. Epey de etraftaki şarkılardan apartarak yazıyordum ama olsun, halamlar teyzemler alkışlıyorlardı. Aslında hayalim şarkıcı olmak değildi, şarkı yazarak insanları etkilemekti daha çok… Şu anda da teknik açıdan şarkıcılığım için çalışmıyorum, hep hisler üzerine ve hissettiğimi karşımdakine nasıl geçirebilirim, hepimiz nasıl aynı duyguyu aynı anda paylaşabiliriz üzerine çabadayım.
Çocukken Nükhet Duru’dan şarkılar da söylerdim süslenerek, bu ayrı hikâye!

Image

Melike Şahin
"Kadın, sırrı şarkıyla söyler, haykırır ve işitilir. Dayandığı psişik zemin, yeniden sağlamlaşır". Kurtlarla Koşan Kadınlar'dan bu cümleler, aklıma seninle de üzerine çokça konuştuğumuz bir diğer cümleyi getiriyor: "Müzik şifadır". Şarkılarıyla, sesiyle, duruşuyla, albüm isimleriyle hepimize an an şifa alanları açan Ceyl'an, Yine de Amin büyürken sana şifa olan ses/müzik kim ya da ne oldu? 

Yine de Amin esnasında sen ve senin gibi müzisyen/şair kadın dostlarımla olan sohbetler beni fazlasıyla etkiledi. Bana göre benzer hikâyelere sahip arkadaşlar paylaştıkça hayatları güzelleşiyor, senin gözyaşın bana, benim kahkaham sana derman oluyor. Ve eskiye özlem vardı. 1980’ler hafif batı müziğine. Onno Tunç ve Atilla Özdemiroğlu’nun aklımı uçuran beste ve düzenlemelerine çok tutuldum geçen iki senede. O müzikler bana ilham oldu ve bu karanlık günlerde üretme isteği ve gücü verdi. 

Image

Yekta Kopan
Ceyl'an... Sevimli-uslu, sesli-hırslı... Hangi kedilerdensin?

Evde üç kedi var, bakmalara doyamıyorum onların dünyasına. Ben meraklı bir kedi olurdum sanırım ve arkadaşlarına bağlı. Yalnız bir kedi olmak istemezdim, çete halinde dolanmak isterdim. Sarılıp uyuyacağım birkaç çılgın dost isterdim. Öte yandan bir hayvan olsam kuş olmak isterdim, istediği deryaya uçabilen. Yaşlandığımda da kedilerin beni yemesiyle ölebilirdim, daha iyi son mu olur. 

Cihan Mürtezaoğlu
“Çocukluğunun elinden tutmayan kişi hiçbir yere gidemez" diyor Hasan Ali Toptaş. Yaptığın müziğe dışardan baktığında çocukluğunu müziğinde taşıdığını hissediyor musun? Varsa izlerini sürdüğün şeyler neler?

Çocukluğum benim en büyük ilham kaynağım, sadece şarkı yazar ya da söylerken değil, seninle konuşurken bile. Zor bir çocukluk yaşadım, kalabalık bir ailede büyüdüm. Bu sebepten çok türlü hikâye ile hemen bir bağ oluşturabildiğimi düşünüyorum. Kadınların birçok acıya nasıl tepki verdiklerine şahit oldum, sert görünen adamların içindeki kırılganlığı da. Kendini öldürmek isteyenin yanında nasıl yaşama aşkıyla dolacağımı, kendine acıyanın yanından nasıl kendimi severek çıkış bulacağımı öğrendim. Umut ve sevginin gücünü, baskı ve adaletsizliğin zavallılığını çocukken deneyimledim. Ve şimdi susmuyorum, sessizken bile. Bu da beni durmadan tek bir yola çıkarıyor; müzik.

Alper Maral
Müzikoloji öğrenimini hemen yolun başında bırakmasaydın, acep, sence ne kazanırdın ve ne kaybederdin?

Çok istedim devam edebilmeyi ama üniversite sınavına girebilmem bile başarıydı bana kalırsa. Sınavlarda on beş dakikadan fazla kalınca dudakları moraran sağlıksız bir çocuğa göre bence baya iyiydi sizin öğrenciniz olabilmek. Zaten siz de “müzikolog olamazsınız da belki bir gün çok çalışırsanız müzik yazarı olursunuz” diyordunuz. Sanırım sizinle takılmak için okula girmiştim. Çok şey öğrendim ama en çok bir müzik türünü diğerinden ayırıp yüceltmenin saçma olduğunu öğrendim. Her tür müziğe saygıyı ve ilgiyi öğrendim sizden. 

Kaybedeceğim şey ise sanırım şarkıcılık olurdu. Çünkü okula girdiğim zaman anima kurulmuştu ve ben gözlerime simler sürüp sabah 4’lere dek Beyoğlu barlarında şarkı söylemeye başlamıştım. Yazık ki ilgimi bu çekiyordu artık...

Image

Aslı Doğan
Şarkılarında hikâyeler anlatıyorsun ve pek çoğunda bir şekilde seni bulabiliyoruz satır aralarında. Kendin dışında en çok kimin ya da kimlerin hikâyesini anlatmak istersin?

Aslında şarkılarımın yarısında ben, yarısında başka birileri vardır. Bir korkak, bir naif, bir pişman, âşık, lezbiyen, yalancı, iyimser, mafya üyesi, hatta bir anne olduğum şarkılarım var. Bu albümde “Nilüfer”i hayalini kurduğum kadına yazdım örneğin, o kadına çok âşığım ama Nilüfer benden gizleniyor. “Hayatta tek isteğim cihanda sulh ve de Nilüfer” diyorum. Hikâye anlatıcılığı kendini anlatmaktan kat be kat zevkli bence. Ama insan yenik düşüyor tabii kendi öyküsüne, arada dertleşmek istiyor. 

Ersin Karabulut
Şarkılarındaki gibi birisi misin Ceyl'an? Profesyonel bir müzisyen olarak buna ne kadar ihtiyaç duyuyorsun? Bu konuda eskiye göre bir değişim yaşıyor musun?

Şarkılarımda daha tutkulu, ateşli, umarsız, daha boyun eğmeyen bir kadın var. Ben daha kırılgan ve kesip atmadan bin kez düşünen, daha acılarımı büyütmeyen, “Dur Ceyl'an su akar yolunu bulur” diye sabreden biriyim. Şarkının draması gereği bazen o kadının acısını, sevincini epey dramatik biçimlere sokabiliyorum. Eskiye göre ise bu şarkılardaki kadına daha çok özeniyorum. “Ooo Ceyl'an şarkıda atıp tutuyordun, hadi sıkıysa yapsana” diyorum kendime, sonra yemiyor... 

Image

Sadi Güran
Ciğerimizi sökecek şahane bir albümle yine karşımızdasın Ceyl'an'ım. Gözlere buğu, dudaklara hınzır kıvrımlar. Sahnede yine içmeden hepimizi sarhoş edeceksin belli ki. Bazı insanlarla aynı dönemde yaşayıp bu performanslara şahit olabilmek cidden fazla güzel. Peki merak ediyorum geçmişte ya da günümüzde senin şahit olabilmeyi istediğin ama olamadığın içinde ukte performanslar var mıdır acep?  

Miles Davis’i sahnede dinlesem aklım çıkardı sanırım, Ornette Coleman’ı da öyle. Müzeyyen Senar ve Ella Fitzgerald’ı sahnede dinlemiş olsam belki de aranızda olmayacaktım. Öyle kalbim uçardı. İbrahim Tatlıses’i de dinlemek isterdim Türk Halk Müziği yorumlarken. Çok isim var Sadi’m ya, sana gelirim, çay koyarız, dinleriz n’apalım... Bak hüzünlendim.

Dilara Sakpınar
Bir albüm hazırlamanın ne kadar meşakkatli bir serüven olduğunu biliyorum. Sen de bunu yıllardır yapıyorsun, fakat bu sefer sanki biraz daha farklı oldu gibi hissediyorum. Müzikleri bestelemekle başlayan yolculukta bu sefer organizasyon anlamında da seni oldukça yorucu bir dönem bekliyordu. Başta Antep’te kaydetmeye karar vermek, müzisyenleri bir araya getirmek, provalar, kaydeden bir ekip, çekimler… “İşin mutfağı” denen kısım senin için nasıl bir süreç oldu? Bu süreçte “çekip çeviren” kişi olarak nasıl zorluklarla karşılaştın?

Evet, oldukça zor bir süreçti, sen de çok yakından gözlemledin Diloşum. Kendi kişisel albümlerimin sayısı dört oldu şimdi ama Animasal’ı, Xenopolis’i ve Yuh albümlerini de sayarsak yedinci kez albüm kayıt sürecine girmiş oldum. Biraz profesyonellik var elbet, öte yandan başına geleceklerden haberdar olma da var. Yine de deli cesaretiyle bu işe girme heyecanıyla hâlâ gözlerim kara hayata şükürler olsun ki. 30 kişi İstanbul’dan kalkıp Gaziantep’e gittik. Tüm insanları ikna etme süreci bile başlı başına yüksek bir motivasyon gücü istiyordu. Heyecanımı plak şirketime, ardından benimle bu işe girecek bütün ekibe aktarmalıydım ve iyimser kalmalıydım. Herkesin birbiriyle ilişkisini dengelemeye çabalamalı, birbiriyle beş benzemez onlarca insanı hoş tutmalıydım. Buraya yazsam sayfaların yetmeyeceği onlarca deneyim ve tecrübeyle son buldu bu süreç. Her zaman dediğim gibi iyi ki yapmışım ve sonraki albümümün hayalini kurdum bile. O da hiç kolay değil ama yapacağım. Sana özel anlatırım yarın!

Nilipek
Hem günlük hayatında hem de müziğinde kendini, duygularını, düşüncelerini ifade ederken korkusuzsun. Yeni albümünde de cesur olduğunu, müzikal normların dışına çıktığını biliyorum. Dinleyicilerin ya da müzik endüstrisinin beklentilerinin seni korkuttuğu, yönlendirdiği oluyor mu?

Hiç olmuyor. Hatta bazı projelerimde çok insan dinlemeye başladı ve bakıyorum zengin olacağım, hemen bitiriyorum. Beklentileri değiştirmek lazım sanırım, benden şu anda dinleyicimin beklediği şey; süprizler, yeni fikirler, tüyleri dikenleyecek yorumlar, burun sızlatacak melodiler, harekete geçirecek tetikleyici sözler… Benden kendimi tekrar etmemi bekleyecek dinleyici pek yok sanırım. Müzik endüstrisini ise el birliğiyle değiştirmeye başladığımızı görüyorum. Pop müziği de daha başka bir yere taşıyacağız. Korkmuyorum çünkü çok uzun zaman 10 kişiye çaldık. Yine aynı aşkla ve heyecanla çalıyorduk. Beni bozmaz yani beklentiler, söz vermediğim için bekletmiyorum, bekleyenler de beni yanlış durakta bekliyor olurlar! 

Az havalı konuştum ama onca emek verdik hatta süründük bu günleri görelim diye, biraz da havamız olsun di mi!

Bartu Küçükçağlayan
Ceyl'an, dünyada hiçbir insan kalmamış fakat sen hayatını sürdürmek için ihtiyaç duyduğun her şeye sahipsin. Hâlâ şarkılar yazar mıydın?

Evet. Zaten ben agorafobi hastasıydım çok uzun süre. Evden aylarca çıkamadığım, odamdan mutfağa giderken koridor duvarlarına tutunduğum dönemler yaşadım. Öyle olunca zaten ben yalnızım ve böyle kalacağım, bir küçük evin içinde çürüyeceğim diye düşünüyorsun. Özellikle yaşın küçükken. Yine n’apıyordum, şarkı yazıp söylüyordum. Kimse duymayacak olsa da.

Ya da deprem olmuştu Sakarya’da ve canımızı zor kurtarmıştık. Babam üç gün sonra gerekli birkaç eşyamızı almak için hasarlı eve jandarmadan izin koparıp girmişti. Çıktığında sırtında gitarım vardı, zavallı gitarım da sağ kurtulmuştu. Ben babamın kamyonunun arkasında kimseye görünmeden yine çalıp söylüyordum. Kimse duymak istemese de. Yani yaşıyorum diye şarkı söylüyorum değil, şarkı söylediğim için yaşıyorum diyebilirim.

Jehan Barbur
Albümü yaparken ilk hissettiğin duygular albüm tamamlanınca ne kadar değişti Cano ve heyecanın hep aynı mı?

Sanırım heyecanım paylaşmaya yaklaştıkça daha da büyüyor. Albümün ilk şarkılarını yazmaya başladığımda “oo Ceyl'an ne kadar dolmuş için, sanırım art arda birçok şarkı sıralanacak” dedim kendi kendime ve öyle de oldu. Albümde benim imzamı taşıyan şarkılar birkaç ay içinde oluştu. Konserlerden masa başına oturacak fırsatı bulamıyordum. Ne zaman biraz ara verdim, gönlüm deşarjını yaşadı, kelimelere döküldü. Yine de Amin’i paylaşmaya az kala “acaba dinleyicim duyduğunda neler hissedecek, hangi şarkıları cebine koyacak” diye meraktayım. Seninle hep aynı mevsimlerde albüm paylaşıyoruz, bu da ayrıca çok sevdiğim bir tesadüf, senin şarkılar için de sabırsızım Jehan’ım!

Gülin Kılıçay
Bir önceki albümü hazırlarkenki ruh halinle, Yine de Amin’i hazırladığın ruh halin arasında nasıl bir fark var?

Bir evvelki albüm şarkılarına oturduğum vakit çok yalnız hissediyordum. Ama bu yalnızlığımı hisseden dostlarım bana sözlerini ve bestelerini göndermeye başladılar. Çok isim, kolektif bir çalışma var beste ve sözlerde Amansız Gücenik albümünde. Ve bir güceniklik var elbette tüm şarkılarda. İçe dönüklük, küskünlük. Şimdi ise dünyaya gözünü kulağını fazlasıyla açmış biri var sanki. Ve “evet burası çok boktan bir yer, savaşlar, kibir, vicdansızlık ve kardeşi kardeşe düşüren bir düzen hâkim. Ama biz umutla yaşamaya devam etmeli, hayvanların, bitkilerin, suyun, güneşin o eşsiz ahengine kapılmalıyız” diyen bir Ceyl'an var. Maskeler düşer, diktatörler yok olur ama hayat kalır diye tekrarlayan bir dil var. Kolaya kaçmadan, karanlıklara teslim olmadan yaşamayı göze alan bir insan var Yine de Amin’de. Sanırım bu albümü üretme ve kaydetme sürecinde doğa, dostluk ve sevgi beni ayakta tuttu. Küskünlüğüme son verdim, inanmaya çalıştım. Senin bana gönderdiğin ses kayıtları da beni çoğu zaman çok motive etti, bilir misin, bilmem.

Ayşe Tütüncü
Önce bir girizgâh yapayım; benim yaşantılarıma göre bir besteyi yaparken bestelemeye illa ki başından başlayıp ortasından devam edip, en sonunda da en sonunu yapmak gibi bir şey hiç şart değil. Çoğu zaman bence süreç daha ziyade parçalı bulmacanın taşlarını, yerlerini buldukça sıralı olmadan yerine koymaya benziyor. Ceyl'an, sen de şarkılarını bestelerken zaman zaman böyle bir süreç yaşamış olabilirsin diye düşündüm. Eğer bu konuda yanılmıyorsam bu şekilde “sırasız” olarak bestelediğin bir şarkıyı bize örnek vererek, parçanın önce neresini ve sonra neresini ve en sonra neresini, vb. yaptığını anlatabilir misin?

Albümde “Efsunlu Dünya” diye bir şarkı var. Onun yazılış hikâyesi enteresan olmuştu...

Biz birçok konserde bir ağıt çalıyoruz. Malum memleket yangın yeri. Bu ağıtta yitirdiğimiz birçok isimi anıyoruz, bu isimlerden bazıları tecavüze ve cinayete kurban gitmiş can arkadaşımız Değer Deniz de oluyor, Hande Kader de, Berkin’cik de, Hrant Dink de, âşık olduğumuz Neşet Ertaş da… Bu ağıtı söylediğim için karakolda ifade vermek zorunda bırakıldığım da olmuştur geçtiğimiz yıl. Yine de söylemekten geri durmamışımdır. Ağıtın bir yerinde, bir gece Cenk (Erdoğan) bir melodi çaldı ve ne kadar harika olduğunun farkında değildi. Biz kulise geldiğimizde Cenk; “aa ciddi misiniz, sahi çok mu sevdiniz” diye sorarken biz Ercü (Orkut) ile onu notaya dökmüştük bile ve ben onu o Ankara gecesinde bir şarkı haline getirmeyi kafama koymuştum. Geçtiğimiz aylarda da ona bir girizgâh yazdım. Cenk’in melodisi de nakaratımız oldu. Böylece birkaç yıl süren macerasıyla “Efsunlu Dünya” doğdu. Şarkıda tempo değişiklikleri de mevcut ve bu bana geçen zamanın bir yansımasıymış gibi hissettiriyor ve çok seviyorum. Bir gün seninle de bir “sırasız” şarkı yazarız belki…

Image

 

 

ÖNCEKİ A’dan Z’ye: George Michael SONRAKİ Milyonlarca halet-i ruhiyenin özeti: Yeni Gevende albümü “Kırınardı”
Bu yazıyı paylaş