Neden intihar bombacısı olmak istiyorum

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Neden intihar bombacısı olmak istiyorum

Röp: Ekin Sanaç
ÖNCEKİ Tapınaklar Şehrinde Grafiti: Imagine SONRAKİ William Onyeabor: Uzayda hasıl olan elektrik Nijerya’ya varınca

Akademisyen ve SIFIR olarak tanıdığımız müzisyen Zafer Aracagök ile en son kitap formatında yayımlanan, sinir uçlarına hitap eden, I Want to Be a Suicide Bomber projesini konuştuk.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

I Want to Be a Suicide Bomber, SIFIR kaydı olarak yayınlanmasıyla SIFIR performanslarında arkadaki ekrana yansıyan görsellerle aklımıza girmişti. Zafer Aracagök bir süre önce bu icadı bir kitaba dönüştürdü. Kitabın her sayfası, intihar bombacısı olma isteğini, farklı metin ya da demeçlerden alıntılarla gerekçelendiriyor. Kitap, şiir, röportaj gibi metinlerin yanısıra, sayfalarda, The Smiths, Arab Strap, Scott Walker, Radiohead ya da PJ Harvey olsun, müzik referansları da gırla… Aracagök’e bu kitabı nasıl bir araya getirdiğine dair soruları yöneltirken Türkçe çevirisinin de tamamlandığını ve yakında burada da yayımlanacağını öğrenmiş olduk.

Image

I Want To Be A Suicide Bomber önce bir SIFIR kaydı olarak yayınlandı ve performanslarında karşımıza çıktı. Şimdi ise bu kitap formatında. İntihar bombacısının çıkış noktası ve motivasyonlarını öğrenmek isteriz.
Kitabın çıkış noktasını Walter Benjamin’in gerçekleştirmeye ömrünün yetmediği bir proje. “Pasajlar” projesi oluşturuyormuş gibi görünse de, aslen Guy Debord’un “détournement” adını verdiği tekniği gerek içerik gerekse biçim anlamında radikalleştirme arzusu oluşturuyor.

Örneğin, fragmanlar ve türlü türlü alıntılarla çalışılmış Pasajlar projesinin temelinde diyalektik düşünce vardı… Bir fragman avcısı olarak flaneur, adım adım dolaştığı Paris sokaklarını ve bulvarlarını birbirine bağlamanın yolunun artık sadece dışsal bağlar değil, pasajlar aracılığıyla gerçekleştirilen içsel bağlantılar olduğunu keşfeder. Her fragman bir başka fragmana yol açıp kapitalizmin her şeyi metalaştırabilme gücünü pasajlarda materyalize ediyor gibi görünse de, kapitalizmin iflası birbiriyle ilişkilendirmekte ve bir bütün olarak sunmakta hep çuvallayacağı bilinçaltının uzlaşmazlıklarında görünür hâle gelecektir. Pasajlar birleştirdiği kadar ayrıştırır, tıpkı bilinçaltında, ya da rüyalardaki fragmanların tam bütünlüğe ulaşacakken anlamdan kaçmaları gibi… Burada kuşkusuz beni ilgilendiren şey, Benjamin'in yaklaşan Gestapo tehdidi karşısında yüzüğündeki zehiri içerek hayatı ve projelerini yarım bırakarak dünyadan ayrılışına benzer biçimde, diyalektik düşüncedeki sentez gücünü her an çuvallayabilecek, anlamın bütünlüğünü hep yarı yolda bırakabilecek bir güç gibi görmesi... vs vs.

Image


Image

“Akıl ya da düşünceye hitap etmek ile sinir uçlarına hitap etmek farklı şeylerdir…”

Öte yandan, “détournement” kavramında zaman içinde can sıkıcı bir hâl alan ya da radikallikten uzaklaşan şey kaynak düşüncesiydi benim için. Biliyorsunuz, “détournement” kaynakları çok farklı iki imgeyi bir araya getirerek kaynak düşüncesine kaynak yapan şeyleri ortaya çıkartmayı, ve kaynak ya da referans krallığına son vermeyi hedefliyordu. Örneğin, bir çizgi romanın alışılagelmiş karakterlerinin, alışılagelmiş diyaloglarını Marx’tan bir alıntıyla değiştirerek düşünceyi rayından çıkartmaktı amaç. Bu tekniğin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğinin anlaşılması çok zaman almadı, özellikle bu teknik Neo Avant-Garde adı verilen sanatçıların işlerinde bir sanat yapıtına dönüşmeye başlayınca… Détournement düşünce bağlamında, yani sentezleyen diyalektik düşüncenin eleştirisinde kuşkusuz çok önemli bir adım oluşturuyordu ama seslendiği insanların düşünme biçimlerini etkilemekten çok, Debord’un tam da eleştirdiği gibi bir “spectacle”a dönüşmüştü. Ben bu noktada, düşünme ve düşünme biçimi arasında bir ayrım geliştirmekten yanayım. Deleuze’ün ressam Francis Bacon’dan alıntılayıp kullandığı şeyi daha da radikalleştirmek niyetindeyim: akıl ya da düşünceye hitap etmek ile sinir uçlarına hitap etmek farklı şeylerdir. Bunlardan ilki düşünceyi temel alıyorsa, ikincisi, bedensel rezonansları da işin içine katarak, düşünme biçimleri konusunda bir tercih yapmaya zorlar bizi. Aklımızla mı, bedenimizle mi düşünmeliyiz?

“Bugün kapitalizmin ulaştığı aşama, Doğu, Batı, Kuzey, Güney fark etmeden daha önce görülmemiş bir vahşetle ilerliyorsa, intihar bombacısı olmak sadece Doğu ve İslam’a özgü bir şey olmamalı…”

Bu ayrımlardan yola çıkılarak bakıldığında, I Want to Be a Suicide Bomber’ın nasıl bir tercihten kaynaklandığı sanırım yeterince açık. Kitapta yer alan alıntılar ve resimlerin yan yana gelişi “détournement” tekniğini hatırlatsa da, burada asıl hedef, bedenin küresel anlamda içine itildiği yok etme arzusu… Madem ki kapitalizm, dünyanın nerdeyse her bölgesinde kapital üreten bedenin kutsallığıyla ilgili bir zihniyet yaratmayı becermiş –ki kitaptaki bütün alıntılar bu tür bir kara mizaha karşı durabilmek ya da onu karalamakla ilgili– aklın kölesi olan bu beden neden yok edilmesin ve yerine beyin-beden gibi bir şey inşa edilmesin?

Image


Image

Image

Kitapta kullandığın referansların belli bir zaman aralığında bir araya getirdiğin kişisel birikim ve ilişkilerden meydana geldiği söylenebilir mi?
Kuşkusuz belli bir zaman aralığı gerekiyordu bu alıntıların bir araya gelmesi için, bir tortu olarak çökmesi için. Kitaptaki 100 alıntının her biri, intihar bombacısı olmak istemeyi farklı farklı nedenlerle ortaya koymaya çalışsa da, aslında bu istek tek ve temel bir nedende toplanabilir. Bugün kapitalizmin ulaştığı aşama, Doğu, Batı, Kuzey, Güney fark etmeden daha önce görülmemiş bir vahşetle ilerliyorsa, intihar bombacısı olmak sadece Doğu ve İslam’a özgü bir şey olmamalı; alıntıların yapıldığı kaynakların farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda, herkes kendinden bir intihar bombacısı yaratabilme aşamasına gelmiş durumda, zira böyle bir potansiyel içimize yerleştirilmiş durumda; metaforik anlamda kuşkusuz.

Kitaptaki 100 farklı gerekçelendirme neye göre dizildi? Bu şekilde sıralanmalarında neler belirleyici oldu?
Sıralama konusunda bir öncelliğim, tercih ettiğim bir düzen olmadı aslında. Alıntıları tek tek düşündükten sonra belki yukarıda sözünü ettiğim sinir uçlarını düşündüm. Kuşkusuz, işitsel referanslar çoğunlukta… Hmm, belki bilmeden seslerden yola çıkarak işitsel bir dizi yaptığım söylenebilir. Her alıntı farklı bir hayat alanına ve gerekçelendirmeye gönderide bulunuyor. Karıştırılan ve her an tekrar karıştırılabilecek iskambil kâğıtları gibi. Mantık yok pek bende.

Image

Buluntu görseller ve referanslar arasında insanın bakmaya ve düşünmeye doyamadığı ilişkiler var. Eşleştirme sürecinin nasıl geliştiğine yönelik neler söyleyebilirsin?
Daha önce sözünü etmeye çalıştığım gibi eşleştirme bir şekilde kendisini “détournement” düşüncesinden ayrı kılmaya çalışıyor. Yani, sadece akla hitap etmektense, sinir uçlarına seslenerek düşünceyi rayından çıkarmaya çalışıyor. Tiqqun okumam bu kitaptan sonra gerçekleşti ama benzer post-situasyonist durumları paylaştığımızı düşünüyorum. Temel yaklaşım şuydu; alıntılar ve görseller öyle bir şekilde yan yana gelmeliydi ki intihar bombacısı olma isteğinin bedenlerimiz içine yerleştirilmiş bir saatli bomba olduğunu “idrak” edebilelim.

I Want To Be a Suicide Bomber’a yönelik farklı planlar var mı ilerisi için?
Bir buçuk yıl kadar önce White Label Music, UK aynı adla albümümü yayınlamıştı ve birkaç konser vermiştim. Şimdi kitap da yayınlandığına göre, kitaptaki alıntılar ve görselleri harmanlayan konserler verebilirim.

Kapaktaki imajın ne olduğunu öğrenebilir miyiz?
Kapak imajı bir öğrencimin, Süleyman Gezgin’in çekmiş olduğu bir dizi fotoğraftan bir alıntı. Kendisi çok yetenekli olduğu için referans istememişti aslında.

Bu aralar başka neler üzerinde çalışmaktasın?
Sırada üstünde uğraştığım birkaç makale var, en son Express’te “Parçaptal: Radikal-Aptal-Oluş” adlı bir yazım çıktı; daha önce kısmen Amerika, kısmen Fransa’da yayınlanan, “Cinsel-Oluş”, “Deleuze: Ses, Müzik ve Şizo-insest”, “Klinik ve Kritik Sapkınlık” adlı yazılarımdan oluşan bir trilojiyi Türkçe yayına hazırlıyorum bu aralar. Ha bir de İntihar Bombacısı Olmak İstiyorum’u Türkçe yayınlamayı düşünüyoruz, çevirisi hazır.

Image


Son olarak, meraklıları için:
Uyurgezer situasyonist manifesto

Uyurgezer Situasyonistler mucizevî bir uyurgezerlik stratejisiyle günlük medya bombardımanları ve medya entellektüellerine paket tepkiler vermeden “niçin”leyerek, Situationist International metinlerini tekrar gözden geçirmeyi ve bunları uzlaşmaz, kısa-devreleyici, kimlik olumlamayan bir kritik-sapkınlık düzlemine taşımayı hedeflemektedir.

Baba’yı ya da Hegel’i nasıl hipnotize edebiliriz? Ya da nasıl yarı uykulu, tam uyanmamış bir Hegel yaratabiliriz? Baba’yı hipnotize edip, travmasını itiraf ettirebilmek ne güzel olurdu! Détournement düşüncesini o HERNEYSE-IMGE’nin Gestalt-karşıtlığını üretmek yolunda radikalleştirmenin zamanı gelmedi mi?

Baba’yı ya da Freud’u nasıl hipnotize edebiliriz ki böylece psikanaliz de uyurgezer bir yaşama mecbur edilebilsin? Bir düşün: heryerde uyurgezer vatandaşlar şizo-ensestleyip sınırları ihlal ederek bir gulyabani-cinsel akışa doğru taşıyorlar … bekâr-makineleri.

Karar-verilemez olan gözkapaklarımız arasında yatan şeydir.

 

 

ÖNCEKİ samsung 6 SONRAKİ William Onyeabor: Uzayda hasıl olan elektrik Nijerya’ya varınca
Bu yazıyı paylaş