Bu ay ne izlesem?

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Bu ay ne izlesem?

Yazı: Melikşah Altuntaş - İllüstrasyon: Can Çetinkaya
ÖNCEKİ 19. Gezici Festival hakkında bilmeniz gereken 10 şey SONRAKİ Zirvelerde Geçen Bir Hayat: Tunç Fındık

Sinema salonlarında büyük bütçeli yerli filmlerin etkisini göstermeye başladığı kasım ayında, vizyonda vaha hissi estiren güçlü bağımsız sinema örnekleri de nefes aldırıyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

AYIN FİLMİ

BLUE IS THE WARMEST COLOR

8 Kasım

*Galasını gerçekleştirdiği Cannes Film Festivali’nden bu yana konuşulmadığı tek bir gün bile geçmeyen, yılın en büyük fırtınayı koparan Avrupa filmi, Steven Spielberg’ün başkanlığını yaptığı jüriden Altın Palmiye kazandı ve Cannes tarihinde ilk kez Altın Palmiye ödülü yalnızca yönetmene değil, filmin iki başrol oyuncusuna da layık görüldü.

*Film en çok, tam ortası yerinde giren ve 11 dakika kadar süren epey cüretkâr sevişme sahnesi nedeniyle konuşuldu. Bir kısım seyirci filmde baştan sona heteroseksist bir bakış açısının egemen olduğunu ve bu sahnenin de istismarın belgesi niteliğini taşıdığını iddia ederken, bir diğer grup, sevişme sahnesinin gereğinden fazla filmin önüne geçtiğini savundu.

*Filmin iki başrol kadın oyuncusu, filmin çekim süreciyle ilgili çok sayıda röportaj verdi ve sürekli olarak yönetmen Abdellatif Keciche’nin ne istediğini bilmeyen bir yönetmen olduğunu, sevişme sahnelerinin çekiminde çok rahatsız olduklarını ve kendilerini porno yıldızı gibi hissettiklerini dile getirdi.

*Film, dünyanın pek çok yerinde en üst yaş sınırıyla vizyona girerken, çeşitli ülke ve eyaletlerde ise gösterime girmesi yasaklandı. Amerika’da Idaho’da yasaklanan film, ülkenin diğer eyaletlerinde 30 küsur salonda vizyona girebildi ve kısıtlı salonda gösterime giren yabancı film gişe rekorunu kırdı.

*Bizde ilk kez Filmekimi kapsamında gösterilen biletleri çıktığı gün tükenen Blue is the Warmest Color, aslen Julie Maroh imzalı bir çizgi romana dayanıyor.

Bu yıl karşımıza çıkan diğer üç mavi film

Sinema tarihi, çoğunlukla hüznü betimleyen mavi renginin hüküm sürdüğü filmlerle dolu... Ancak hiçbir yıl mavi renkle bu kadar haşır neşir olmamışızdır herhâlde. Bu yılın programında da, festivallerde ya da vizyonda karşımıza çıkan mavi filmler bir hayli fazla:

-Mavi Dalga (Altın Portakal’dan üç önemli ödülle döndü.)

-Mavi Ring (İstanbul ve Antalya Film Festivallerinde gösterildi.)

-Mavi Yasemin (Woody Allen’ın son filmi, bizde önceki aylarda vizyona girdi.)

Doksanlı yıllardan hafızalara kazınan dört kadın ikilisi

Lezbiyen kadınların cinsel özgürlüğüne dayalı hikâyeler ya da kadın biraradalığına odaklanan dramalar, özellikle doksanlı yıllarda çokça karşımıza çıktı:

-Thelma & Louise (Geena Davis & Susan Sarandon, Thelma & Louise, 1991)

-Ruth & Idgie (Mary-Louise Parker & Mary Stuart Masterson, Fried Green Tomatoes, 1991)

-Violet & Corky (Jennifer Tilly & Gina Gershon, Bound, 1996)

-Brandon & Lena (Hilary Swank & Chlöe Sevigny, Boys Don’t Cry, 1999)

Cannes tarihinden tartışma yaratan beş film

-La Dolce Vita (1960): Film ilk kez Cannes’da gösterildiğinde derhâl, başta kendi ülkesi olmak üzere çok sayıda ülkede Katolik Kilisesi tarafından yasaklatıldı.

-Viridiana (1961): Bunuel’in filmindeki tecavüz sahnesi, Cannes’da gösterildiği sırada İspanya’da olay yarattı ve film yarışmadan çekilmeye çalışıldı.

-Irreversible (2002): Gaspar Noe’nin rahatsız ediciliği, malum tecavüz sahnesiyle birlikte kimi seyirci ve eleştirmen nezdinde tahammül edilemez bir hâl aldı.

-Brown Bunny (2003): Yönetmen Vincent Gallo ile başrol oyuncusu Chlöe Sevigny arasında geçen oral seks sahnesi ve filmden, genel olarak herkes nefret etti.

-Antichrist (2009): Lars von Trier, meşhur Hitler potundan bir yıl önce, bu kez filmdeki cinsel organ tahribatı içeren sahneleriyle tartışma yarattı.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

AYIN VİZYON MUCİZESİ

FRANCES HA

1 Kasım

*Amerikan bağımsız sinemasının en sevilen yönetmenlerinden Noah Baumbach’ın bu siyah beyaz filmi, pek çoklarına sinema tarihine tüm zamanların en renkli ve eğlenceli karakterlerinden birini, pek sevilesi Frances’i armağan etti.

*New York’ta tutunmaya çalışan bir dansçı olan Frances’in yakın arkadaşları ve şehrin geri kalanı arasında şeffaflaşan yaşamına odaklanan film, Woody Allen filmleri, Girls dizisi ve Cassavetes’in bağımsız damarı gibi referanslarla adından söz ettirdi.

*Amerikan bağımsız sinemasının kraliçelerinden birine dönüşen Greta Gerwig’in filmdeki performansı epey övüldü. Gerwig, Baumbach’ın bir önceki filmi Greenberg’de de rol alıyordu.

*Filmde Frances’in anne babasını oynayan oyuncular, gerçek hayatta da Greta Gerwig’in öz anne babası.

Baumbach’ın kariyerinin başındaki, pek bilinmeyen üç filmi

-Kicking and Screaming (1995)

-Mr. Jealousy (1997)

-Highball (1997)

Baumbach’ın senaryosunu yazdığı ama yönetmediği dört film

-Thirty (2000)

-The Life Aquatic with Steve Zissou (2005)

-Fantastic Mr. Fox (2009)

-Madagascar 3: Euope’s Most Wanted (2012)

Yakın tarihli beş siyah-beyaz bağımsız film

-Nebraska (Alexander Payne, 2013)

-Escape From Tomorrow (Randy Moore, 2013)

-Oh Boy (Jan Ole Gerster, 2012)

-In Search of A Midnight Kiss (Alex Holdridge, 2007)

-Voksne Mennesker (Dagur Kari, 2005)

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

KASIM VİZYONUNUN ÖRTÜK TEMASI

POPÜLER YERLİ FİLM AKINI

Her yıl aşağı yukarı bu zamanlar başlayan ve yaza doğru vizyondaki etkisini hafiften kaybeden popüler yerli film akını, kasım ayında alevleniyor. Geçtiğimiz ayın sonlarına doğru vizyona giren Uğur Yücel imzalı Black yeniden çevrimi Benim Dünyam ile resmen başladığını söylemenin yanlış olmayacağı gişe canavarları savaşı, bu ayın her haftasında yenileri eklenerek çoğalıyor...

Behzat Ç. Ankara Yanıyor (1 Kasım): Aynı adlı kültleşen dizinin ikinci sinema filmi, efsaneleşen komiserin yeni bir macerasına odaklanırken, ilk filmin 528 binlik seyircisine bir kez daha ulaşmakta sorun çekmeyecek gibi görünüyor.

Hükümet Kadın 2 (8 Kasım): Aynı yıl içinde izleyeceğimiz bu ikinci Hükümet Kadın, ilk filmin yaklaşık bir buçuk milyon kişilik gişesinin ardından, hızla yetiştirilen ve ilk filmin öncesindeki olaylara dayanan bir diğer ticarî yapım.

Su ve Ateş (15 Kasım): Yönetmenlikteki rüştünü ispat etme çabası içindeki Özcan Deniz, romantik felaketlere aç seyircisi doymak bilmedikçe, aynı türde yeni filmler çekmeyi kesmeyecek gibi görünüyor. Gişesi öncekilere benzerse en az iki milyon kişinin sinema salonlarının yüzünü güldüreceği tahmin ediliyor.

Erkek Tarafı Testosteron (22 Kasım): Başka Dilde Aşk ve Atlıkarınca filmleriyle dikkat çeken İlksen Başarır’ın şansını bu kez daha büyük bir izleyici grubu karşısında deneme cesareti gösterdiği son filminin, eli yüzü düzgün popüler yerli filmlere hasret kalmış seyircilere ilaç olmasını temenni ediyoruz.

Tamam Mıyız? (29 Kasım): Karakterlerine acı olaylar yaşatma gibi bir fetişi olduğunu düşünmeye başladığımız Çağan Irmak’ın kolları ve bacaklarına doğuştan itibaren sahip olamamış genç bir adam ve fiziksel açıdan sağlıklı bir başka adamın mutlaka epey içlendirecek dostluğuna odaklanan filmi, yalnızca mendil ıslatma eğilimli annelerimiz gitse bile en az 1 milyon seyirci yapacak gibi görünüyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

AYIN SİNEMA OLAYI

BAŞKA SİNEMA COŞKUSU

Bu ay sinema sektöründe, yepyeni ve aşırı derecede heyecan veren bir oluşum hayata geçiyor: Başka Sinema... Bağımsız filmlerin bir iki salonda gösterime girip, henüz göremeden vizyondan yok olup gitmesinden şikâyetçi sinemaseverlere ilaç gibi gelecek bu oluşum, şimdilik dört salonda (Altunizade Capitol, Beyoğlu Beyoğlu, Kadıköy Rexx ve Ankara Büyülüfener Kızılay) başlasa da ileride, diğer salonlardan gelebilecek taleplerle birlikte salon sayısını genişletmeyi hedefliyor.

Her ayın başında açıklanacak aylık bir programla, hangi filmi, ne zaman ve hattâ kaç seansında izleyebileceğinizi bilerek, bir çeşit süregelen film festivali programı yaptıracak Başka Sinema sayesinde, vizyona girme ihtimali epey düşük filmlerin de karşılaşacağı ilgi öngörülerek gösterime girme şansı elde etmesi işten bile değil.

Bu ay beş yeni filmin gösterime gireceği ve seans bilgilerini Başka Sinema’nın Facebook ve Twitter adreslerinden de kolaylıkla takip edebileceğiniz filmlerden ikisi yukarıda sözünü ettiğimiz Frances Ha ve Blue is the Warmest Color... Diğerleri ise şöyle:

Sen Aydınlatırsın Geceyi (1 Kasım): Özellikle televizyona çektiği Leyla ile Mecnun’un ardından sayısını artırdığı kendine has bir hayran kitlesi ve Onur Ünlü kafası şeklinde bir tâbirin sahibi olarak yoluna devam eden yönetmen Ünlü’nün, siyah beyaz çektiği ve kafası bir hayli kırık bu arabesk-fantezi türündeki filmi, yurtiçindeki çeşitli gösterimlerinin ardından vizyonda da erişilebilirlik kazanıyor.

Hayatboyu (15 Kasım): İlk filmi Köprüdekiler’le dikkat çeken Aslı Özge’ye, bu yılki İstanbul Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü getiren ve Berlin Film Festivali’ndeki gösteriminde epey övgü toplayan Hayatboyu, Türkiye’den çıkan az sayıdaki burjuvazi temalı orta yaşlı çift filmlerinin yanına eklemlenerek, seksenli yıllardan bu yana sinemamızın hasret çektiği  endişeli modern sıkıntısı filmini nihayet eli yüzü düzgün bir biçimde karşımıza çıkarıyor.

Byzantium (29 Kasım): Bir süredir sesi soluğu çıkmayan Neil Jordan’ın modaya uyarak bir vampir filmi olan Byzantium’la karşımıza çıkması ilk bakışta hayal kırıklığı yaratsa da, hem mite yaklaşımı, hem de güçlü sinemasal duygusuyla ağızda bıraktığı tat nedeniyle hor göremeyeceğimiz bir işe imza attığını söylemeliyiz. Sinema tarihinin görüp görebileceği en genç ve en kırmızı anne karakterlerinden biri de cabası.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

BU AY AYRICA

*Geçen ay gösterime gireceği duyurulan The Fifth Estate, Fruitvale Station ve All Is Lost,

*Yönetmenliğini Ridley Scott, başrollerini Michael Fassbender, Cameron Diaz, Penelope Cruz, Javier Bardem ve Brad Pitt’in paylaştığı The Counselor,

*Geçtiğimiz yıl Altın Koza’da seyirci karşısına çıkan ve tüm garipliğiyle izleyenleri şaşkına çeviren Aziz Ayşe,

*Önceki aylarda The Conjuring’le karşımıza çıkan James Wan’ın başarılı ilk filmin izinden giden devam filmi Insidious: Chapter 2,

*Harrison Ford’u yine bir uzay gemisine gönderen bilim-kurgu film Ender’s Game,

*Aldığı yorumlarla yerin dibine batırılan yeniden çevrim Carrie,

*ve Robert DeNiro, Michael Douglas, Morgan Freeman ve Kevin Kline gibi dört efsaneyi başrole taşıyan Last Vegas gösterime giriyor.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

TELEVİZYONDA NE İZLESEM?

Kasım ayında yayın hayatına başlayacak Getting On ile birlikte sezonun yeni dizilerine start veren HBO, ilerleyen aylarda da yeni yapımlarla karşımızda olacak. Yeni bağımlılıklarımızı önden tanıyabilmek adına, listeyi şöyle bir kurcalayalım:

Getting On (24 Kasım): BBC’de üç sezon boyunca seyirci karşısına çıkmış olan aynı adlı dizinin Amerikan uyarlaması, bir hastanenin geriatri bölümünde görev alan uzman ve hemşirelerin hayatına odaklanan altı bölümlük bir komedi.

True Detective (12 Ocak): Başrollerini Matthew McConaughey ve Woody Harrelson’ın paylaştığı ve yalnızca sekiz bölümden oluşacak bu mini dizi, Louisiana’da geçen bir polisiye davanın peşindeki dedektiflerin hikâyesini, 20 yıla yayılan bir öykü eşliğinde karşımıza getirecek.

Looking (19 Ocak): Michael Lannnan’ın kısa filminden dizileştirilen bu eşcinsel komedisi, video oyun yaratıcısı iki erkek ile onların yakın bir arkadaşı arasındaki dostluk ve şehir hayatı merkezli bir çeşit EntourageGirls karması.

Togetherness (2014): Yeni yılla birlikte yayına başlayacak ancak bahar ya da yaz dönemlerinden hangi birinde hayatımıza gireceği şimdilik meçhul olan bu yeni dizi, daha çok sinema kariyerleriyle hayatımızda yer kaplayan Amerikan bağımsızları Duplass kardeşlerin hem yaratıcı kısımda, hem de kamera önünde yer alacağı bir ilişkiler komedisi.

ÖNCEKİ 19. Gezici Festival hakkında bilmeniz gereken 10 şey SONRAKİ Zirvelerde Geçen Bir Hayat: Tunç Fındık
Bu yazıyı paylaş