Konser ekonomisine dair Bölüm II: Bilet fiyatı uygulamaları, karaborsa, süperstar etkisi ve rant

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Konser ekonomisine dair Bölüm II: Bilet fiyatı uygulamaları, karaborsa, süperstar etkisi ve rant

Yazı: 13Melek, İllüstrasyon: Mert Tugen
ÖNCEKİ Zeki, çevik ve mutlu bir üçlü: Bubituzak SONRAKİ Çocuksu bir masumiyet, asi eğilimler ve karmaşık sinyaller

Futbol nasıl sadece futbol değilse, müzik de sadece müzik değil...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Geçen ayki sayıda konser ekonomisine dair bir giriş yapmış, sözleşmelerin yapısından ve son 30 yılda tanık olduğumuz fiyat ve toplam gelir eğilimlerinden bahsetmiştik. Bu yazıya ise sektörün belirleyici özelliklerinden biri olan fiyat farklılaştırmasıyla başlayalım. Aynı konser için farklı tip biletlerin farklı fiyatlardan satılması, 60'ların oturma düzenli rock konserleriyle başlayan, 70'lerin ortasında azalan ancak 80'lerin sonundan itibaren tekrar yaygınlaşan bir uygulama. İktisadî teoriye göre, fiyat farklılaştırması marjinal maliyetin ortalama maliyetten düşük olduğu sektörler için daha elverişli bir uygulama. Konser sektörü bu tanıma uyuyor zira bir prodüksiyonu hazırlayıp bir kere sahneye koymanın maliyeti, aynı prodüksiyonu ikinci kez sahneye koymaktan çok daha yüksek. Fiyat farklılaştırması için özellikle elverişli bir sektörden bahsediyoruz zira konser bileti homojen bir ürün değil ve fiyatları koltukların ya da izleme alanının sahneye mesafesine göre farklılaştırmak mümkün. Buradaki bir sorun, imtiyazlı yerlerin boş kalma ihtimali. Bu tip durumlarda daha ucuz biletleri alanlar bu imtiyazlı yerlere geçebilir ve bu ihtimal baştan göz önüne alınmaya başlanırsa imtiyazlı biletlere olan talep azalabilir. Bu sebeple organizatörler imtiyazlı biletlerin hepsinin satılacağından emin olmak için ya fiyatlarını olabileceğinden düşük tutuyor ya da sayılarını sınırlıyor. Bu sebepten ikinci el piyasa (karaborsa) da en çok bu biletlerin üzerine oynuyor zira esas kâr burada.

Açıklanmaya muhtaç bir husussa, fiyat farklılaştırmasının maliyetlerini göz önüne alsak bile, bu uygulamaya teorinin tahmin ettiğinden daha az ya da ilkel şekillerde rastlanması. Örneğin ABD'deki konserlerin sadece yarısında farklı fiyat uygulaması mevcut. Fiyat farklılaştırmasının uygulandığı mekânlardaysa en fazla iki-üç bilet kategorisine rastlanıyor. Fiyat farklılaştırması zamana yayılan bir kavram da değil, zira iyi bir konserin fiyatı turne boyunca artmazken, kötü giden bir turne de zamanla fiyat kırmıyor. Birinci el piyasada, uçak biletlerinin aksine, konser bileti fiyatlarının konser tarihi yaklaştıkça artması ya da azalması da pek rastlanan bir durum değil.

Konser sektörü için önemli bir olgu da süperstar etkisi. 1983’te konserlerden en çok gelir elde eden yüzde 1’lik dilim toplam konser gelirlerinin yüzde 26’sını alırken, bu rakam 2012’de yüzde 56’ya yükselmiş. Futbol nasıl sadece futbol değilse, müzik de sadece müzik değil. Konser piyasasındaki bu eğilim gelir dağılımındaki adaletsizliğin her sene daha da ayyuka çıktığı ve İşgal Et eylemlerinin yüzde 1’e karşı yüzde 99 imgesiyle damga vurduğu çağımızda popüler müzik de makroekonominin bir mikrokozmosu. Süperstar etkisi denen olgunun birkaç sebebi var: Arzı sağlayanlar birbirleri ile kolayca ikame edilemediğinden dolayı, performansı yapanın kalitesi ve yeteneği ürünün fiyatı üzerinde belirleyici. Bunun yanında konserlerin prodüksiyon maliyeti de konseri izleyen kitlenin miktarıyla doğru orantılı olarak artmıyor. Bir de toplumdaki ortak bir popüler kültüre sahip olma güdüsü ve medyanın da bu güdüyü destekleme işlevi var. Pollstar verilerine göre, 80'lerde süperstar konserlerinin bilet fiyatı bir albümün fiyatıyla aşağı yukarı aynıyken artık bilet fiyatları albüm fiyatlarının 5-10 katı. Bu tip konserlere gitmek lüks tüketim kimliği kazanmış durumda.

Bu durumun iki etkisini tespit edip konuyu kapatalım. Birincisi, artık festivaller headliner eklemekte zorlanır oldular. Buna bağlı olarak festivallerin müzik kadar yiyecek, temizlik, güvenlik ve çevrecilik gibi hususlarda adımlar atarak ve müzik dışında eğlenceleri festival programlarına ekleyerek festival deneyimini daha geniş yaş grupları için cazip hâle getirmeye çalıştığını görüyoruz. Kimileri bunu festivallerin soylulaştırılması olarak isimlendiriyor. İkincisi de, artık izleyici demografisi öğrenciler ve gerçek hayranlardan daha varsıl bir kesime kaymış durumda. Hattâ bazı konserlerde biletler sadece parayla üye olunan hayran kulüplerine ya da başka düzenlemeler aracılığıyla belli kredi kartlarının sahiplerine sunuluyor. Örneğin geçen yaz Fresno’daki bir Justin Bieber konserinin biletlerinin sadece yüzde 8’i halka satılmış.

Konser ekonomisinin bir başka boyutu da bilet dağıtımcısı firmalar. Biletler, elbette bir aracı olmaksızın sanatçılar ya da konser mekânı tarafından doğrudan da satılabilir, ancak kapitalizm buradan da bir rant üretmeyi başardı. Bu piyasanın iki büyük oyuncusu Ticketmaster ve LiveNation, 2010'da birleşerek 3.9 milyar dolar büyüklüğündeki bir pazarın yüzde 80'ine sahip oldu. Bu tekel devi, birçok konser mekânıyla da uzun vadeli sözleşmelere sahip ve değer zinciri üzerindeki hâkimiyetini kullanarak rant sağlıyor. Pearl Jam, bu tekelleşme eğilimine 90'larda savaş açmış, Ticketmaster'ın bilet başına aldığı har(a)çları sınırlandırmak istemiş, firmanın buna karşı çıkması üzerine ülke çapında kendi konser mekânlarını kurmak zorunda kalmıştı. Bu deneyinde başarısız olan Pearl Jam, rekabet yasalarına dayanarak bir dava açmış, mesele ABD Kongresi'nin ilgisini çekse de bir noktada “soruşturmanın zorluğu, belirsiz sonuçları ve kanyakların kısıtlılığı” sebebiyle dava kapanmıştı. Bahsettiğimiz en son şirket evlenmesiyse Bruce Springsteen gibi tek tük birkaç isim haricinde müzisyen camiasından bir tepki görmedi.

Ticketmaster'ın 2009 tarihli bir skandalı ise birinci el piyasada tüketicilere satmakla yükümlü olduğu biletlerin bir kısmını sahip olduğu bilet simsarlığı sitesi TicketsNow'a yönlendirip ikinci el piyasada daha pahalıya satmasıydı. Konu açılmışken ikinci el piyasadan bahsedelim. Bu piyasada eBay gibi açık arttırma siteleri ve Stubhub gibi yeni oyuncular ön planda. Her ne kadar Ticketmaster kendi üzerinden işleyecek bir mekanizma dışında bireylerin birbirlerine bilet satmasının yasa yoluyla engellenmesine dair yakarışlarda bulunsa da bu alanda henüz karaborsacıların borusu ötmekte. Kimlik belgesi ya da kredi kartıyla kimlik kanıtlama uygulaması yaygın değil, karaborsacıların geniş bilet bulma ağları var ve çeşitli yazılımlar yoluyla bilet kotaları getiren dijital bariyerleri aşabiliyorlar.

Konser ekonomisine dair tartışmamızı neoklasik iktisadın yanıtlamakta zorlandığı, ikinci el piyasasına ve karaborsaya ilişkin bir soru ile bitirelim. Neden müzisyenler ya da organizatörler birinci el piyasasındaki fiyatlandırmayı daha yüksek yapmayarak ya da fiyat farklılaştırması uygulamasını sınırlı tutarak konser gelirlerinin önemli bir bölümünü ikinci el piyasasına kaptırıyor? Birincisi, konserler toplumsal olgular. Konserlerde başkalarıyla tanışıyor, deneyimlerimizi arkadaşlarımızla ya da sosyal medyada paylaşarak kişisel ifade ve dışavurumlarda bulunuyoruz. Bir konsere giderek sadece estetik bir ürün satın almıyoruz, işin komünal bir boyutu da var, kitle ne kadar büyükse konserden alınan zevk de o kadar fazla. Konser izleyicilerinin bireysel talepleri birbirlerinden bağımsız değil ve bu sebepten klasik arz-talep çözümlemeleri konser iktisadına sökmüyor. İkincisi, davranışsal iktisat teorisine göre denge fiyatı birçok izleyici için adaletsiz bir şekilde yüksek olabilir ve bu faktör konserler gibi iktisadî bir değiş tokuştan ziyade toplumsal bir olgu olarak algılanan hadiselerde daha fazla önem arz ediyor. Üçüncüsü, konser biletlerine olan talep zamana bağımlı bir olgu. Diyelim iki tip tüketici var. Birinci tip, grubun hayranı ve konseri kaçırmamak için biletlerini olabildiğince erken almak istiyor. İkinci tip tüketiciyse bilet satışa çıktığında konser tarihinde müsait olup olmayacağını bilmiyor. Zaman geçtikçe ikinci tip tüketici için var olan belirsizlik yok oluyor ve oluşan iktisadî dengede birinci el piyasadan bilet toplayan karaborsacılar bu ikinci tip müşteriye biletleri ilk fiyattan daha pahalıya satabiliyor. Dördüncü ve son açıklamaysa, birinci el piyasada fiyatı denge noktasından daha düşük tutan organizatörler bu sayede tüm biletlerin bitmesini sağlayıp konserin prestijini arttırmayı ve turnenin diğer ayaklarındaki talebi etkilemeyi amaçlıyor. Öyle ya da böyle, bilet piyasasındaki ikinci el olgusu iktisatçılar için cazip bir araştırma alanı.

İleriki sayılarda müzik ekonomisinin konserler haricindeki boyutlarına da eğilmemiz olası.

ÖNCEKİ Zeki, çevik ve mutlu bir üçlü: Bubituzak SONRAKİ Çocuksu bir masumiyet, asi eğilimler ve karmaşık sinyaller
Bu yazıyı paylaş