Sadece Fransa’da değil, tüm dünyada büyük yankı uyandıran 120 battements par minute / Kalp Atışı Dakikada 120’de ACT UP Paris aktivistlerinden birini canlandıran genç oyuncu Félix Maritaud, Camille Vidal-Naquet imzalı Sauvage / Vahşi’de ise duygusal ve fiziksel olarak boşlukta hisseden, sevmeye ve sevilmeye susamış bir seks işçisini canlandırıyor. Kendisi, filmin 38. İstanbul Film Festivali gösterimi sırasında İstanbul’daydı. Filmin festivaldeki ikinci gösterimi sırasında Beyoğlu Sineması’nın fuayesinde buluştuğumuzda, hareketli, enerjik, yerinde duramayan, konuşkan ve neşeli bir insan buluyorum karşımda. Önce üzerindeki DANSER = VIVRE t-shirtünden, sonrasında sohbetimizden, ACT UP Paris’in ve mücadelesinin onun için sadece bir önceki filmine dair bir mesele olmadığını anlıyorum. Biraz Sauvage / Vahşi’den ve insanların seks işçilerine bakışından, biraz daha önceki filmi ve ACT UP Paris’ten, biraz da kuir kültüründen konuşuyoruz. Sonra telefonunu alıyor, La chatte’in “Rien” parçasınının remix’ini açıyor, dans etmeye başlıyor.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
“Fikirlerinizi açın, gözleriniz takip edecektir.”
Yanılmıyorsam canlandırdığın karakterin adını filmin sonunda krediler akmaya başlayana kadar öğrenmiyoruz. Bu Leo için daha çok bir mahremiyet ve korunma ihtiyacına mı işaret ediyor sence, yoksa o bu anonimliği zevki arttırıcı bir araç olarak mı kullanıyor?
Yönetmen bunu “her şeyini, vücudunu satıyor olabilir ama bunu kendisine saklıyor” demenin şiirsel bir yolu olarak kullanmak istedi. Her şey satılık değil, ona ait bir şeyin var, demek için. Bu belki biraz da karakter hakkında bir arketip bir yargı oluşturuyor; onu bir kimliğe büründürmek yerine onu bir duygu olarak yansıtıyor. Yönetmenin seçimiydi.
Yönetmen ve sen, Leo’yu daha iyi anlamak için gerçek seks işçilerini ne kadar gözlemlediniz ya da onlarla ne kadar çalıştınız?
Yönetmen çok fazla araştırma yapmış. Aslında senaryonun ilk taslağını yazdıktan sonra, yazdıklarının gerçekle örtüşüp örtüşmediğini görmek istemiş. Paris’teki evsizlere ve seks işçilerine yardım eden bir kurum aracılığıyla birilerine ulaşmış, birileriyle tanışmış, konuşmaya başlamış. Başta amacı sadece senaryosuyla ilgili sorular sormakken, sonuç olarak orada üç yıl boyunca çalışırken ve filmi neredeyse unutmuş halde bulmuş kendini. Çünkü gerçek insanlar tanımış, onlarla bağ kurmuş, arkadaş olmuş. Bu kurumda üç yıl geçirdikten sonra yapımcı en sonunda “Artık filme dönebilir miyiz?” demiş. Bir insan olarak diğer insanlarla bu kadar içli dışlı olunca, bazen yapman gereken işi unutabiliyorsun. Bir deneyimi paylaşıyorsun çünkü. Ben ayrıca bir araştırma yapmadım çünkü yönetmene güveniyordum. Ve aslında benim canlandırdığım karakter dışlanmış biri, diğer seks işçileriyle aynı gruba ait değil. O yüzden de böyle bir bakış açısına sahip olmak istemedim. Ben öyle bir oyuncu değilim; insanları değil duyguları gözlemliyorum, bu farklı bir şey.
Yönetmenin bu süreçteki deneyimlerinden öğrendiğin, en ilginç bulduğun şey ne oldu?
En ilginci bizim seks işçilerini hep birer işlev olarak görmemiz. Ama aslında onlar da karakterleri, kimlikleri, kendi değerleri olan bireyler ve her biri diğerinden farklı. Seks işçiliği yapan birçok insan var ve tek bir seks işçisi modeli yok. Öğrendiğim en ilginç şeyin bu olduğunu düşünüyorum çünkü toplumda “seks işçileri” denilip geçiliyor. Öncelikle insan oldukları farkındalığına varabilmek çok güzeldi.
Maalesef birçok insan tektipleştirmeyi çok seviyor…
Birçok insan bir seks işçisinin nasıl göründüğünü, gündelik yaşamının nasıl olduğunu bilmiyor. Kendileri dışında kimse bilmiyor. Sürekli kurulan bir fantezi var ama gerçek bu değil; yönetmen de filmde bu gerçeğin yer almasını istedi zaten. Filmimiz bu genç adamla biraz vakit geçirmek için bir davet, bu kadar. İnsanlar bu yabancıyla biraz vakit geçirince, onu tanımaya başlayacaklar bence.
“Film için kaynak ararken, filmin erkek seks işçileriyle olduğunu söyledikleri anda reddedilmeleri çok şaşırtıcı. Sanki bu yokmuş, erkek seks işçileri yokmuş gibi… Ama varlar.”
İnsanların kafasındaki kadın seks işçisi ve erkek seks işçisi imajının farklı olduğunu söyleyebilir misin?
Evet. Film için kaynak ararken, filmin erkek seks işçileriyle olduğunu söyledikleri anda reddedilmeleri çok şaşırtıcı. Sanki bu yokmuş, erkek seks işçileri yokmuş gibi… Ama varlar. Toplumu temsil etmekle sorumlu olan politikacılar bile var olan bu gerçekliği reddedebiliyorlar, çok aptalca. Çoğu zaman seks işçiliği dendiğinde insanların aklına yalnızca kadınlar geliyor. Bunun nedeni de içinde yaşadığımız ataerkil toplum.
Aslında filmi izlerken suçlu hissettiğim anlar oldu çünkü fark ettim ki Leo’nun “kurtuluşu” için ümitleniyordum. Onun kurtarılmaya ihtiyacı olup olmadığını düşünmeden… Sen canlandırdığın bu karaktere nasıl yaklaştın ve onun “kurtarılmaya” ihtiyacı olup olmadığı konusunda kesin bir yargıya varılmaması için özel bir şey yaptın mı?
Filmin tümünde yargılardan uzak durmak istedik. Diyebilirim ki, her türlü, filmin sonundaki adamla gitmeyi de seçse, kalsa da, o her zaman bir fahişe olacak. O adamla giderse, tek bir kişiye özel bir fahişe olacak. Kalırsa, tıpkı daha önceden olduğu gibi özgür olacak, kendi seçimleriyle kalacak. Toplumun bazı değerleri nedeniyle zihnimizde belli yargılara varabilsek de bu ayrımı göstermek çok güzeldi. Biz onun güvende olmasını istiyoruz, peki ya o ne istiyor? Farkındaysan halinden hiç şikâyet etmiyor, hiçbir zaman artık bunu yapmak istemediğini söylemiyor. Bu kararı verebilecek tek kişi o, seçim onun. O da sonunda istediği seçimi yapıyor. Ve sokaklara, önceden olduğu yere geri de dönmüyor, sadece ağaçların arasına giriyor, bir yer seçiyor ve uzanıp uykuya dalıyor. Bu aslında pek bir şey gibi gözükmeyebilir ama bununla bir seçim yaptığını göstermek istedik. Hayat böyle, hayat böyle devam ediyor ve film de izleyiciden sadece onunla aynı kurallara sadık olmayan biriyle empati kurabilmesini bekliyor.
“Bence bu film erotik bir film değil. Sadece olabildiğine gerçeği yansıtmasını istedik; yönetmen renk düzeltimi sırasında bile çok seçiciydi: Teni çok sıcak göstermemek istemedi ki çok fazla cinselliği işaret etmesin, teni çok soğuk göstermek istemedi ki fazla çaresiz gözükmesin.”
Leo en çaresiz olduğu anlarda, psikolojik olarak en dipte olduğu anlarda bile bir arzu nesnesine dönüşebiliyordu. Bir oyuncu olarak, özellikle filmin sonrasındaki soru-cevap bölümlerinde, izleyicinin biraz önce seni nesnelleştirdiğini, arzuladığını düşünmek nasıl hissettiriyor?
Filmin benim vücudumu bir arzu nesnesi olarak gösterdiğinden emin değilim. Vücudumu yürüyen bir araç olarak gösteriyor, bu ayrı bir şey. İnsanlar filmi izlerken kendi gerçeklerini yaratırlar, bense sadece vücudumu bu karaktere verdim. Bence bu film erotik bir film değil. Sadece olabildiğine gerçeği yansıtmasını istedik; yönetmen renk düzeltimi sırasında bile çok seçiciydi: Teni çok sıcak göstermemek istemedi ki çok fazla cinselliği işaret etmesin, teni çok soğuk göstermek istemedi ki fazla çaresiz gözükmesin. Zaten birçok insan da filmdeki cinsellikle ilgilenmiyor. İlgilendikleri şey narinlik, karakter, ne olduğunu tam bilemediğin o gizemli titreşim. Ve bence bu durumun tamamı, bu kimlik, bu gizemli titreşim filmdeki cinsellikten çok daha güçlü. Evet, cinsellik filmin bir parçası, bu karakterimizin mesleğinin bir parçası; biz de bunu fazla büyütmeden, en kolay şekilde göstermeye çalıştık.
“Filmle beraber çok sık seyahat ediyorum ve şimdilik dünyanın her yerinde herkes aynı tepkileri veriyor, bu çılgınca. Çılgınca, çünkü iyi bir film yaptığımızı gösteriyor.”
İstanbul’da henüz sadece bir gösterime katıldın biliyorum, ama buradaki izleyicinin soruları ve tepkileri, bu filmin tanıtımı sırasında bulunduğun diğer ülkelerden farklılık gösteriyor mu?
Düşünüyorum da çok şaşırtıcıydı. Açıkçası gösterimden sonra, filmdeki cinsellikten dolayı tam anlamıyla reddedilmeyi bekliyordum ama insanlar izledikleri karakterin özünü çok iyi anlamışlardı. Filmle beraber çok sık seyahat ediyorum ve şimdilik dünyanın her yerinde herkes aynı tepkileri veriyor, bu çılgınca. Çılgınca, çünkü iyi bir film yaptığımızı gösteriyor. Demek ki insanlar filmi izlerken kendi yargılarından, kendi kültürlerinden ayrı düşünebiliyorlar, bu çok güzel. Taipei’ye gittim, New York’a gittim, Avrupa’nın farklı yerlerine gittim ve her seferinde herkes aynı soruları soruyor; neden bir ismi yok, neden hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, neden geçmişiyle ilgili bir şey bilmiyoruz… Aynı soruları duymak beni hep şaşırtıyor. Buradaki izleyici de çok iyiydi, çok güzeldi. Sinemayı gerçekten sevdikleri hissedilebiliyordu.
Biraz geri gideceğim, 120 battements par minute / Kalp Atışı Dakikada 120 (120 BPM), ACT UP Paris’in 1990’larda ilaç şirketlerine karşı mücadelesi hakkındaydı. Fransa’da şu anki durum nasıl? Leo’nun nesli, Max’in neslinin talep ettiği daha iyi ve daha ucuz tedavi haklarına sahip mi?
ACT UP Paris, Fransa’da çok şey değiştirdi. Aslına bakarsan Fransa’da herhangi bir şey değiştirmeyi başarmış son aktivist grup onlar. ACT UP Paris’ten sonra liselere, üniversitelere, sokaklara prezervatif dispanserleri yerleştirildi örneğin. Gerçekten başardılar, işliyor. Şu an her şey çok daha zor çünkü politikalar dünyanın her yerinde daha zorlaşmaya, çılgınlaşmaya başladı. Her yer korkunç durumda. Ama evet, ACT UP Paris birçok insanın yaşamını değiştirdi; bence şu an Avrupa’da ya da Fransa’da ücretsiz ilaca erişimimiz varsa ya da ücretsiz test yaptırabiliyorsak onlar sayesinde. Hâlâ yapacak iş var ve neyse ki bunun için çalışanlar var. 120 BPM öncesi benim neslim ve sonrası ACT UP Paris hikâyesinden haberdar değildi. Onlara “Siz doğmadan önce bunlar oldu” diye gösteren bu film oldu; “Eğer şu anda güvenli seks yapabiliyorsanız, birileri bunun için savaştığından”. 1990’larda ACT UP Paris var olmasaydı bugün Fransa’nın HIV konusundaki politikası ne olurdu, hayal bile edemiyorum. ACT UP Paris hâlâ aktif ve göçmenlik konusunda, evsizlerin güvencesizliği konusunda çalışıyorlar; ACT UP New York ucuz, erişilebilir ilaç ve tedavi için savaşıyor.
Tedaviye erişimin kolaylığı ve PrEP gibi önleyici ilaçların cinselliği özgürleştirdiğini düşünüyor musun?
Bu çok iyi bir soru. Bu konuda tam olarak ne düşündüğümü bilmiyorum çünkü bence PrEP insanlar için iyi bir seçim, HIV’den korunmak için seçtikleri bir yol ve aldıkları bir sorumluluk. Diğer yandan PrEP gerçekten çok pahalı bir ilaç ve tek bir ilaç şirketin kâr elde etmesini sağlıyor. Ben insanların kendi sorumluluğunu almasını tercih ederim. Çünkü PrEP’ten beri klamidya ve frengi vakalarında artış görülmeye başladı. Yani insanları özgürleştirdiğini düşünmüyorum, sadece insanlara korunmak için daha fazla seçenek sağladığını ve daha fazla sorumluluk kazandırdığını düşünüyorum. Aslında Avrupa’da salgını sona erdirecek güç ve kaynak var, sadece iyi ve doğru araçları kullanmayı seçmiyoruz. Her şey eğitimden, önlem almaktan ve hükümetlerin insanların hasta olma korkusunu para kazanmak için kullanmaya son vermesinden geçiyor. Herkes kendince korunma yöntemini uygulayabilir. Sadece düzenli test yaptırın ve kendinizi küçük görmeyin. Bugün artık toplumda HIV+ olmak daha kolay, yardım edecek birçok insan, birçok yardım kurumu, ilaç, dernek… Bizim neslimize düşen insanların HIV’e bakışını değiştirmek olmalı çünkü gerçekten HIV+ bireylere karşı çok büyük bir ayrımcılık var.
“...insanlar bana hep tek bir karaktere yapışıp kalacağımı söylüyor. Tek bir eşcinsel modeli yok ki, farklı olan birçok eşcinsel var. Irkçı eşcinseller, anarşist eşcinseller….”
Sauvage / Vahşi festivalin LGBTİ+ temalı filmlerden oluşan bölümünde gösterildi. Ben bu gibi bölümlerin özellikle LGBTİ+ hakları konusunda yetersiz olan ülkelerde çeşitliliği sağlamak adına önemli ve değerli buluyorum. Ama acaba LGBTİ+ temalı bölümler ya da LGBTİ+ temalı festivaller genel izleyiciyi içerik konusunda baştan uyararak aynı zamanda bir dışlamaya neden oluyor mu?
Bir kimlik oluşturmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Ben, bir çocuk, feminen bir çocuk, kendini eşcinsel olarak tanımlayan bir çocuk ya da kendini farklı hisseden bir çocuk için kendi ve kimliği hakkında sağlıklı düşünebildiği bir şekilde büyüyebileceği bir alan yaratılmasını istiyorum. Gerisi umrumda değil. İnsanların kendilerini güçlü hissetmelerini istiyorum. Kuir kültürün ne olduğunu bir kez kavradığınızda normatifliğe geri dönemezsiniz. Kuir bir erkek olarak ben tüm hayatım boyunca heteroseksüel insanların bana dünyanın ne olduğunu söylemelerini izledim ve benim dünyam öyle değil. O yüzden bence, hele ki insanlar toplumda var olabilmek için bu kadar savaştıktan sonra, şu anki kültürün bir parçası olarak bizim de tam olarak aynı hislere, bizim de sinemanın ne olduğuna dair tam olarak aynı yaklaşıma sahip olduğumuzu göstermemiz ve film yapmamız adil sayılmalı. Heteroseksüel insanlar kuir kültürü paylaşamayacaklarını düşünüyorlarsa bununla ilgili bir sorunum yok, bunu büyütüyor oluşları da büyütülecek bir şey değil. Kuir kapsayıcı bir kültürdür, heteroseksüel insanları dışlamaz. Ama biri bana filmde öpüşen erkekler olduğu için Sauvage’ı izleyemeyeceğini söylerse, o konuşma orada biter çünkü ben tüm hayatım boyunca heteroseksüel insanların öpüşmesini izledim ve bunun hiç iğrenç olduğunu düşünmüyorum. Fikirlerinizi açın, gözleriniz takip edecektir. Başkalarının ne olduğumuzu düşündüğünden sorumlu değiliz, bu kadar. İnsanların kendilerini tanımlamaları ve kendi kimlikleriyle güçlü hissetmeleri için bir alan yaratmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Çeşitlilik, olmadığın biri gibi hissetmen için bir davettir; seni daha insancıl yapar ve bu çok güzel bir şey.
Şimdilik oyunculuk kariyerim de gerçekten kuir bir kimliğim var ve insanlar bana hep tek bir karaktere yapışıp kalacağımı söylüyor. Tek bir eşcinsel modeli yok ki, farklı olan birçok eşcinsel var. Irkçı eşcinseller, anarşist eşcinseller… Bir insanın cinsel yönelimini kimliğinin tamamı olarak düşünmek gerçekten küçük düşürücü. Açık bir eşcinsel olarak eşcinsel bir rolde oynadığımda, insanlar bana oyunculuğumla ilgili değil, eşcinselliğimle ilgili soru soruyorlar. Heteroseksüel bir oyuncu eşcinsel bir rol oynadığındaysa “Wow, ne yaptın sen!” diye hayran kalıyorlar. Dünya böyle.
Son olarak, şu an ne üzerine çalışıyorsun?
Çok fazla şey üzerine! İngilizce bir filmde, eşcinsel bir babayı canlandıracağım. Şimdilik yönetmeni ya da daha fazlasını söyleyemiyorum.
Teşekkürler!