Perde arkası: 2019’da Türkiye’de müzik festivali yapmak

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Perde arkası: 2019’da Türkiye’de müzik festivali yapmak

Hazırlayan: Cem Kayıran, Ekin Sanaç, Yetkin Nural – İllüstrasyon: Mert Tugen
ÖNCEKİ New York, onu New York yapanlara teslim: Ethan James Green SONRAKİ A’dan Z’ye: King Crimson

Sürekli değişkenlik gösteren bir atmosferde uzun ömürlü bir festival organize etmenin, sektörel engelleri aşıp içine sinen bir festival ortaya çıkarabilmenin ne denli zor olduğu aşikâr.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte müzik festivallerinin afişleri de sokaklarda boy göstermeye başladı. “Bu yazın öne çıkan festivalleri” dosyalarının bir benzerini hazırlamaya bile uzun zamandır hasret kalmışken, bu sene festival açısından epey zengin bir yazın önümüzde olduğunu da aynı duvarlardan okumak mümkün.

Sürekli değişkenlik gösteren bir atmosferde uzun ömürlü bir festival organize etmenin, sektörel engelleri aşıp içine sinen bir festival ortaya çıkarabilmenin ne denli zor olduğu aşikâr. Biz de bu sene festivallerin programlarını tanıtmanın yanı sıra perde arkasına kafamızı uzatıp güncellenmek istedik ve çoğu İstanbul’da konumlanan, farklı 15 festivalin organizatörleriyle konuştuk. Dosyamız “yaz” festivalleriyle sınırlı değil bu arada; geçtiğimiz günlerde düzenlenmiş ve yaz sonrası düzenlenecek etkinlikleri de dahil ettik, 2019’a genel bir bakış  sunduk.

Image

Harun İzer – İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI
İstanbul Müzik Festivali: 11 Haziran – 30 Haziran 2019
Programında Barok müziğinden Osmanlı klasik müziğine uzanan geniş bir skalayla 47. yaşına giren, İstanbul’un en köklü uluslararası müzik festivali.
İstanbul Caz Festivali: 29 Haziran – 19 Temmuz 2019
İstanbul Caz Festivali, hem ülkeden hem dünya sahnesinden ikonik ve ilham veren isimlere yer veren geniş programıyla bu yaz 26. kez düzenlenecek.

“Bundan beş altı sene öncesine kadar Türkiye’den dünyanın değişik yerlerine davet edilen müzisyen/topluluk sayısı oldukça kısıtlıydı. Son iki yıldır bunun da giderek arttığını ve çeşitlendiğini görmek mümkün. Eskiden daha çok etnik yönleriyle ilgi çeken gruplar davet edilirken, şimdi dünya standartlarında işler yapan ekiplerin de sıkça yurtdışına davet aldıklarını gözlüyoruz.” – Harun İzer

Dışarıdaki ülkelerdeki aktörlerin Türkiye'deki kültür-sanat yaşantısına, özellikle de sektöre dair algısıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz? Siz son zamanlarda ne gibi tepkiler, sorular ya da yaklaşımlarla karşılaşıyorsunuz?
Müzik alanında son 10-15 yıl içerisinde Türkiye’ye karşı artan bir ilgi var. Yakın dönemde, Avrupa’dan çeşitli grupların Anadolu rock’tan etkilenerek başarılı işler yaptığını görüyoruz, Altın Gün, King Gizzard gibi toplulukların ilgisi bu ivmeyi artırdı diyebiliriz. Festival ve canlı müzik sektörü açısından durum biraz daha farklı. Türkiye ve özellikle İstanbul, yabancı topluluklar açısından her zaman ilgi çekici bir sahne ve seyircimizi de seviyorlar. Ancak canlı müzik sektörümüzün kaynak konusunda yardıma ihtiyacı olduğu ortada, hem kamunun hem de özel kurumların bu anlamdaki destekleri arttıkça daha başarılı sonuçlar alınması mümkün oluyor. Uzun yıllardır İstanbul Caz Festivali’nin sponsoru olan Garanti Bankası gibi örneklerin artması, sektörün güçlenmesi ve dolayısıyla uluslararası algısının gelişmesi için kesinlikle gerekli. Böylece başarılı festivaller yapıldıkça bunların uluslararası alandaki etkileri de artacaktır diye düşünüyorum. Her başarılı festival, başarıyla tamamlanan her konser bu anlamda büyük katkı sağlıyor sektöre.

Organize edilen etkinlikleri daha geniş kitlelere ulaştırmak her zaman festivallerin önemli bir misyon olmuştur. Son yıllarda bu anlamda eskiye kıyasla ne gibi farklı mücadeleler, zorluklar ya da avantajlar ve kolaylıklarla karşı karşıyasınız?
İstanbul Caz Festivali bu yıl 26. kez düzenleniyor. Festivalin başladığı 1990’lı yıllarda temel sorun, İstanbul’a güncel müzik ve cazın en başarılı isimlerini getirebilmek idi. O dönemlerde şu anki kadar da çok sayıda etkinlik olmaması, mekân ve teknik imkânların şimdiki kadar çok ve çeşitli olmaması gibi handikaplar da vardı. Dolayısıyla festivalin o dönemi, buradaki sektörün de temellerini oluşturan unsurlardan biriydi diyebiliriz. Şu anda Türkiye’de festival sektörü çok daha gelişmiş bir noktada, özellikle yerli müzik sektörü bu süre içindeki tecrübelerle çok ciddi şekilde gelişti. 2000’li yıllarda sadece yerli grupların katılımı ile kitlesel festivaller düzenlenmesi uzak bir hayal gibi görünürken şu anda bu tür festivallerin en büyük hacmi yarattığını görüyoruz. Tabii bu durum bizi de farklı hedeflere yöneltti çünkü artık bu konuda başarılı işler yapıldığını görüyoruz.

Bizim İstanbul Caz Festivali olarak şu anki önceliğimiz aslında Türkiye’deki müzik üretimini uluslararası anlamda daha geniş kitlelere ulaştırmaya da destek olmak. Festival dahilinde Vitrin – Türkiye Güncel Müzik Buluşması adı altında yaptığımız bir programımız var. SOCAR Türkiye sponsorluğunda bir turne destek ödülü de verdiğimiz bu bölümde dünyanın değişik yerlerinden müzik profesyonellerini ve uluslararası festival yöneticilerini ağırlıyoruz ve Türkiye’den grupları izlemelerini sağlıyoruz. Burada Türkiye’den başarılı ekiplerin her zaman ilgi çektiğini görüyoruz. Bundan beş altı sene öncesine kadar Türkiye’den dünyanın değişik yerlerine davet edilen müzisyen/topluluk sayısı oldukça kısıtlıydı. Son iki yıldır bunun da giderek arttığını ve çeşitlendiğini görmek mümkün. Eskiden daha çok etnik yönleriyle ilgi çeken gruplar davet edilirken, şimdi dünya standartlarında işler yapan ekiplerin de sıkça yurtdışına davet aldıklarını gözlüyoruz.

İstanbul Caz Festivali, "Gece Gezmesi" gibi kendi mini festivallerini türemeye başladı. Yıllar içinde sizin festivali kurgularken üzerinde durduğunuz, çıkış noktası olarak belirlediğiniz unsurlarda ne gibi değişiklikler gözlemliyorsunuz?
Gece Gezmesi ilk kez 2015 yılında başladığımız bir etkinlik, bu yıl Birlikte Güzel’in katkılarıyla düzenlenen bu etkinlik aslında festival kapsamında  son yıllarda gerçekleştirdiğimiz en popüler etkinliklerden biri. Aslında bu bizim son yıllarda olabildiğince şehrin değişik ve farklı bölgelerine yayılma hedefimizin de bir parçası. Özellikle 2010 sonrasında festivalin önem verdiği konulardan biri bu. Festival sadece bir yıldızlar karması değil, biz bunu değişik etkinlik ve içerikleriyle şehri farklı bir şekilde deneyimleme fırsatı olarak da sunmak istiyoruz. Parklarda Caz, Caz Vapuru gibi etkinliklerimizi de bu niyetle düzenliyoruz. Dolayısıyla festival ilk başlarda Türkiye’ye ilk kez gelme veya yıldız isimler üzerinden giderken, şu anda sadece bunu değil aynı zamanda şehir sakinlerine güzel bir festival deneyimi yaşatmayı da hedefliyor.

Birkaç yıl öncesine kıyasla yabancı sanatçıların İstanbul’da konser vermeyi tercih etmeme halinde ne gibi değişimler oldu? Bugüne dair ne gibi değerlendirmeleriniz var?
Son yıllarda yaşanan tatsız gelişmeler sonucunda böyle kısa bir sıkıntılı dönem yaşandı ama şu anda bu konuda büyük bir sorun kalmadığını düşünüyorum. Başta dediğim gibi, aslında böyle durumlar olmadığı sürece İstanbul (ve Türkiye) yabancı müzisyen ve topluluklar açısından çok sevilen ve gelmeyi arzu ettikleri bir yer.

Image

Murat Sezgi (3dots) - XJAZZ FESTİVALİ
XJAZZ İstanbul: 17 Eylül – 22 Eylül 2019
XJAZZ Ankara: Tarih açıklanacak
XJAZZ İzmir: Tarih açıklanacak
Berlin’le ortaklaşa düzenlenen XJAZZ Festival, gerçekleştiği şehrin farklı mekânlarına yayılarak zihin açıcı bir müzisyen seçkisini bir araya getiriyor.

“Kârlılık oranı (dolayısıyla sürdürülebilirliği) inanılmaz derecede düşük, bin bir risk ile uğraştığınız, çok garip bir iş modeli müzik festivali düzenlemek. Kapasitesini büyütmeniz, ana akım gruplara yer vermeniz, yanınızda bir holding olması ya da o holdingin direkt olarak tanıtım bütçesi gibi kullandığı bir kaynağı tüketmeniz durumlarında ancak kârlı hale gelebilen, garip bir hal aldı.” – Murat Sezgi

Henüz yolun başındayken XJAZZ Festivali’ni Türkiye’ye getirme isteğiniz nasıl şekillenmişti? Festivalin hangi unsurlarından etkilendiniz ve Türkiye’ye getirmek için heyecanlandınız?
2015 yılında Berlin sokaklarında ilk defa XJAZZ Festivali posterlerini gördüğümüzde heyecan, hayranlık ve kıskançlık karışımı bir his yaşamıştık. Festivalin dilinden tutun da programına dahil ettiği müziklere kadar neredeyse her kısmını, bizlerin gitmek istediği yöne paralel bulduk.

Festival en çok özel projelere ve yeni gruplara yer vermeyi amaçlıyor. Örnek olarak bu hafta sonu Berlin’deki festivalde Acid Pauli, Karl Ivar Refseth ile birlikte tasarlardıkları yeni işlerini, hiç de Acid Pauli’ye alışık olmadığınız bir türü ilk defa XJAZZ için hayata geçirdi. Acid Pauli’den tekno müzik dinleyeceklerini düşünen ve etkinlik detaylarını dikkatli şekilde okumayan bir kesimin yaşadığı şoka şahit olmak garip bir histi.

İstanbul’da da benzer denemelerimiz olmuştu. Ah! Kosmos olarak tanıdığımız Başak ile Engin Recepoğulları, Sarp Maden ve Ediz Hafızoğlu’ndan oluşan free jazz trio’su Soyut Boyut, XJAZZ özelinde hem Berlin hem de İstanbul’da konser vermişti. Oldukça ilginç bir deneyimdi.

Yussef Dayes dinleyicisi ile David August dinleyicisi birbirine daha da fazla yaklaşıyor. Zaten ana akım mekânlar, organizatörler de artık bunun farkında. XJAZZ bu noktayı ilk keşfeden festivallerden birisiydi. Bizi de en çok heyecanlandıran o oldu. Aynı zamanda Berlin müzik alanında çok canlı bir şehir. Bu şehri dünyanın farklı bölgeleriyle birleştirince ortaya sanatsal anlamda da çok güzel birliktelikler çıkıyor.

XJAZZ Festivali'nin Türkiye ayağı İstanbul, İzmir ve Ankara’da sürmekte. Türkiye’de başka yeni şehirlere daha açılmak stratejinizde nasıl bir önceliğe sahip?
Festivalin seyirciler ve müzisyenler tarafından gördüğü ilgi bizleri geçmişte çok mutlu etti. Ankara’daki ortağımız Özgür Kızıltan, neredeyse Berlin ekibinden bile daha çok XJAZZ ruhuna sahip. Dinlediği ve ön plana çıkarmaya çalıştığı müzikler genelde festivalin bakış açısında. Dolayısıyla işin Ankara tarafı biraz da kendiliğinden ortaya çıktı ve şehre çok yakıştı.

XJAZZ İzmir’de biraz şehir dinamiklerini görmek ve denemek istedik. Burada işlerini çok iyi yapan bir Epic Fair ekibi var. XJAZZ ile aslında fikir olarak birbirlerine yakın işler ancak bizce, İzmir bu tip birkaç fikri bile kaldırabilecek bir kapasitede. Urbantune ekibi ile birlikte 2019 formatına karar vermek üzereyiz. Bizce İzmir - Berlin bağlantısı oynamaya çok açık ve güzel bir boşluk. Bu iki şehrin çok iyi etkileşimler çıkarabileceğini düşünüyoruz.

XJAZZ’ın düzenlendiği bu şehirlerde lokal ortağımız haricinde, söz konusu şehirdeki farklı organizatörlerle birlikte işler yapmak da çok güzel oluyor. Projeleri varsa sahne almaları, dükkânlarında ufak söyleşiler, dinletiler satmak vb. XJAZZ biraz oyun hamuru gibi, kültür üretimi tarafında zevklerini ve yaklaşımını kendimize paralel gördüğümüz, takip ettiğimiz, hayranı olduğumuz herkes işin içinde olsun istiyoruz.

Bu sene Berlin çıkışlı XJAZZ festivalinin Ankara edisyonunun beşincisi 22 Haziran’da gerçekleşecek ve etkinlik ilk kez açık havaya açılacaktı. Ancak İstanbul seçimlerinin yenilenme kararı nedeniyle iptal etmek durumunda kaldınız. Risk analizi adına iddialı bir ülkede yaşadığımız tartışma götürmez galiba. Peki XJAZZ Ankara 2019’da tarih değişikliğine gidilecek mi? Bizimle neler paylaşabilirsiniz? Aynı şekilde 2019 İzmir ve İstanbul versiyonlarına dair ne gibi duyurularınız var? 
Bu sene Ankara, farklı ülkelerde de düzenlenen XJAZZ festivalleri arasında bir ilk yaratacak ve ilk defa açık hava festivali formatına dönecek. Festivali 22 Haziran’da planlıyorduk ancak haksız bir şekilde yenilenmesine karar verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde herkes rahatlıkla oy kullanabilsin diye eylül sonuna alınıyor. Booka Shade, Kutiman, Emika gibi isimler de umarım yeni tarihleri kabul ederler ve programı güçlendirerek devam ederiz.

Kârlılık oranı (dolayısıyla sürdürülebilirliği) inanılmaz derecede düşük, binbir risk ile uğraştığınız, çok garip bir iş modeli müzik festivali düzenlemek. Kapasitesini büyütmeniz, ana akım gruplara yer vermeniz, yanınızda bir holding olması ya da o holdingin direkt olarak tanıtım bütçesi gibi kullandığı bir kaynağı tüketmeniz durumlarında ancak kârlı hale gelebilen, garip bir hal aldı. Bir de bunların üstüne seçimler, bombalamalar, referandumlar, parite oynaklıkları, alım gücü düşüklükleri... saymakla bitmeyecek kadar çok, size bağlı olmayan faktör var. Bir de üzerine, sizin kendi yapınızda yaşayabileceğiniz sorunlar, kalite düşüklükleri derken, evet, “risk analizi” konusunda dünyada bu alandaki en iddialı ülkelerden birisi olabiliriz.

XJAZZ Istanbul ve Ankara ekipleri olarak çok acayip durumlar yaşadık ve artık konuyla ilgili siyah kuşak sahibiyiz. 23 Haziran tarihi açıklandığında Özgür ile birbirimize Whatsapp üzerinden ‘gülücük emojisi’ atarak konuyu geçiştirdik diyebilirim. Tarihi kaydırmaya karar verdik ve şimdi bu şekilde ilerliyoruz. 

Örnek olarak vermek isterim, XJAZZ Istanbul’un açılışında MEUTE grubu sahne alacaktı. Gündüzünde de İstiklal Caddesi’nde bir tekno marching band olarak yürüyüşlerini yapalım demiştik. Festivalden sanırım 15 gün önce neredeyse tam da bando olarak başlayacakları noktada bir bombalama oldu. Bu tip şeylerden bahsediyorum...

Image

Fatih Uysal & Tamer Varis (Publiko) – KENDİNE HAS SUNAR: EPIC FAIR
20 Nisan 2019
Bu sene dördüncü kez gerçekleşen Epic Fair, İzmir’de palmiyeler arasında harika bir atmosfer ve lezzetli bir seçki sunuyor. Birçok keşif vaat eden tek günlük programı her daim ilgi çekici isimlerle dolu.

“Evet, Türkiye bu işi yapmak için çok zor bir ülke. Ekonomik kriz, vergiler, bürokrasi gibi ağır yükler var ancak festival dört yıldır devam ediyor ve ülke içinde rüştünü ispatladığını düşünüyoruz.” – Fatih Uysal & Tamer Varis

Epic Fair'in genişleyerek devam eden serüveninde İzmir'in ne gibi getirileri (ve ne gibi götürüleri) oldu?
Epic Fair, uzun yıllardır süregelen vakıf ve belediye destekli festivalleri saymazsak, şehrin ilk ve hâlâ tek müzik festivali. İzmir'e en büyük getirisi de bu oldu, şehrin artık bir müzik festivali var. Epic Fair ve organizasyonunu yürüttüğümüz diğer kültür sanat etkinlikleri ile şehrin ritmini değiştirdiğimizi düşünüyoruz. Bundan sadece 4-5 yıl öncesinde İzmir'de 'bir şey' olmadığından yakınılırken bugün birçok yerde farklı oluşumların etkinlikleri ortaya çıkıyor. 

Epic Fair için seçtiğimiz alan olan Kültürpark'ı ise şehre yeniden kazandırdığımızı düşünüyoruz. 70'lerde ve 80'lerde Türkiye'nin eğlence merkezlerinden biri olan ancak sonrasında unutulan, şehrin merkezindeki bu park, Epic Fair sonrası birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaya başladı. Festivalin şehir için ekonomik ve turistik getirileri olduğu da şüphesiz. 

Tek günlük bir festival olmasına rağmen çok geniş bir ses skalasını kapsamına alıyor Epic Fair. Hatta dinleyiciler için fazlasıyla "yeni" olan, belki de geniş kalabalıkların daha önce ismini duymadığı grupları da cesurca programa dahil ediyorsunuz. Bu seneden HMLTD ve Vaudou Game konserlerindeki atmosfer, bu isimlerin nokta atışı olduğunu ispatlıyor. Bu nokta atışı booking'lerin sırrı nedir? Siz kendinizi “cesur” hissediyor musunuz?
Epic Fair kendisini bir müzik festivali olarak tanımlıyorsa, beslenmesi ve sunması gerektiği şey de müzik olmalı. Festival, ilk iki yılında sadece Türk gruplar ile çalıştı. İzmir'de alternatif müziklere yer veren sahneler pek olmadığı için dinleyicisi olduğumuz ancak İzmir'de göremediğimiz grupları davet etmek istedik. Üçüncü sene ve yine bu sene de yabancı gruplara seçkide yer verdik. Gelen grupların daha önce Türkiye'de çalmamış olması bizim için önemli ancak olmazsa olmazımız değil. Bu grupların İzmir'de hiç bilinmiyor olması festivale izleyici çekebilmemiz için bizi zorlarken izleyicilerin o an karşılaştıkları gruplardan etkilenmesi, onlarla birlikte eğlenmesi ve bunu dile getirmesi bizi mutlu ediyor. 

Grup havuzumuzu önce kendi zevkimize göre oluşturuyoruz. Davet etmeyi planladığımız grupları canlı dinleme şansımız ne yazık ki olmuyor. Olabildiğince çok canlı performans videosu izliyoruz, haklarında çıkan yazıları okuyoruz. Sahne enerjisi en çok dikkat ettiğimiz şey sanırım. Line-up'ı oluştururken ise her türe yer vermeye çalışıyoruz; festivalin tek türe bağlı kalmasından yana değiliz. 

Uzun ömürlü bir festival yapmak Türkiye'deki atmosferde pek kolay olmuyor. Sizin Epic Fair'in geleceğine dair hayalleriniz neler?
Evet, Türkiye bu işi yapmak için çok zor bir ülke. Ekonomik kriz, vergiler, bürokrasi gibi ağır yükler var ancak festival dört yıldır devam ediyor ve ülke içinde rüştünü ispatladığını düşünüyoruz. Festivalin bilinirliğinin ülke sınırlarını aşmasını istiyoruz. Ayrıca müziğe ek olarak farklı sanat disiplinlerini de festivalin çatısı altına eklemeyi düşünüyoruz. 

Image

Selin Talazan, Mehmet Ağaoğulları, Gözde Sivişoğlu – POZİTİF
Kendine Has Babylon Soundgarden - 27 Nisan 2019
Baharın sonlarında düzenlenen tek günlük festival Babylon Soundgarden, bu sene Bomontiada’da ve ücretsiz gerçekleşti.
One Love Festival 2019 – 20 Temmuz 2019
İstanbul’da yaz festivali denince akla gelen ilk organizasyonlardan biri olan One Love, üç yılın ardından harika bir programla dönüyor: Michael Kiwanuka, The Blaze, Black Merlin, Oh Land, Büyük Ev Ablukada, Ezhel, Jungle by Night ve dahası!
Akbank Caz Festivali – 17 Ekim - 28 Ekim 2019
İstanbul’un köklü caz festivallerinden bir diğeri. Sonbaharları iple çekmemize sebep olan onlarca konsere ev sahipliği yapmış Akbank Caz Festivali, bu sene 28. kez düzenlenecek.

“Düşünsenize uzun zamandır yazın bu anlamda kitlesel bir festival yok. Hatta Parkorman’ın yokluğu o kadar uzun sürdü ki, bir nesil hatırlamıyor bile. Bu sene [One Love için] hedef yeni festival izleyicisi ile eskisini kaynaştırmak, tekrar kitlesel bir gençlik festivalini canlandırmak. Burada yakaladığımız ivme ile de gelecek sene tabii ki önümüze daha iyisini ve daha büyüğünü hedef olarak koymak.” - Mehmet Ağaoğulları

Babylon'un 20 yılı devirmesini kutlarken Soundgarden festivalini ücretsiz olarak gerçekleştirdiniz. Bu kararın temel motivasyonları nelerdi? Neden biletsiz bir festival?
Selin Talazan: Bu sene hem şehre döndük, hem de ilk defa Kendine Has Babylon Soundgarden, Babylon sahnesini de kapsar hale geldi. Festivalin ücretsiz olmasındaki en büyük motivasyon da Babylon’un 20. yılını müzikseverler ile birlikte kendi evimizde kutlamaktı ve 12.000 katılımcıyla bir kereye mahsus nefis bir deneyim yaşattık.

Geçtiğimiz sene Cappadox'u iki senede bir düzenleyeceğinizi duyurdunuz. Festivalin 5. edisyonu 2020'de gerçekleşecek. Cappadox, yer seçimiyle çok özel bir festival deneyimi yaşatıyor. Bugüne kadarki süreci ve beşinci edisyonu festivalin Kapadokya ve yerel halkıyla ilişkisi üzerinden değerlendirebilir misiniz?
ST: Cappadox, Pozitif kurucularının rüyasıydı ve başarıyla hayat buldu. Kapadokya da bu rüyayı genişleten en büyük tılsım. Bu süreçte yerel halktan çok şey öğreniyoruz ve destek görüyoruz; festival dünyamızdaki gastronomi, çağdaş sanat, müzik ve açık hava disiplinlerimizin hepsine ya yaratıcı/üretici olarak ya da prodüksiyona dahil olarak emek harcıyorlar. Çevredeki üniversite öğrencilerinden, çarşıdaki kuruyemişçiye kadar herkes Cappadox deneyimine katkı sağlıyor. Bu iş birliği bizim için çok değerli. Ayrıca her geçen yıl yeni keşiflerle Kapadokya’ya hayran kalıyoruz ve bu coğrafyadan içerik anlamında ilham alıyor, besleniyoruz. Kültür ve sanatın dönüştürücü etkisi ile Kapadokya’ya da bambaşka bir ruh katıyoruz.

One Love, kendi markasını yaratan, özel festivallerden. Bize epey uzun gelen bir süre sonrasında, bu yaz geri dönüşünü müjdeledi. Bu sene ve sonrasında One Love’ın geleceğini nasıl hayal ediyorsunuz?
Mehmet Ağaoğulları: Bize de o kadar uzun geldi. Düşünsenize uzun zamandır yazın bu anlamda kitlesel bir festival yok. Hatta Parkorman’ın yokluğu o kadar uzun sürdü ki, bir nesil hatırlamıyor bile. Bu sene hedef yeni festival izleyicisi ile eskisini kaynaştırmak, tekrar kitlesel bir gençlik festivalini canlandırmak. Burada yakaladığımız ivme ile de  gelecek sene tabii ki önümüze daha iyisini ve daha büyüğünü hedef olarak koymak.

Türkiye'nin politik iklimi, güvenlik problemi, yasa değişiklikleri, bugüne kadar her zaman ülkedeki kültür sanat etkinlikleri ve büyük çaplı organizasyonlar üzerinde çok etkili oldu. 2019 yaz sezonuna yaklaştığımız bugünlerde, ülkedeki belirleyici dinamikleri nasıl tanımlıyorsunuz? Önümüzdeki günlere dair ne gibi öngörüleriniz var?
MA: Kesinlikle. Politik iklim, güvenlik vb. gibi nedenler zaten bizi Avrupa Festival ve tur güzergâhından koparan, sanatçıların gelmek istemediği, gelebilecek devlerin de maddi nedenlerle çok zor getirilebildiği bir yere götürdü. Bugün belki bir pop ya da rock yıldızını tek bir stadyum konserinde görmek mümkün oluyor. Ama ana sahneye bunlardan üç tane koymak, diğer sahnelere bağımsız gruplar getirmek, gecelere DJ’ler koymak akıl kârı değil, ama festival de böyle yapılır. Bu dakikada eski günlerden çok uzakta olsak da yine çok kritik ve kırılgan bir denge yakaladık.

1991 yılından bu yana devam eden Akbank Caz Festivali ülkenin en köklü müzik festivallerinden biri. 30. senesine yaklaşan ve köklü bir geleneğe dönüşmüş bir festivalin geleneklerini koruması ve kendini geliştirmesi anlamında nasıl bir denge gözetiyorsunuz?
Gözde Sivişoğlu: Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden biri olan Akbank Caz Festivali’nin programını belirlerken; festivalin köklü yapısına, tarzına ve duruşuna saygımızı bozmadan her zaman yenilikçi bir bakış açısı katmayı çok değerli buluyoruz. 30 yıl önce kurulmuş sağlam temellere, yaratılan ilhama bağlı kalarak; dünyada disiplinler arası yaratım süreçleri sonucunda her gün ortaya çıkan yeni müzik türleri ve değişimi takip ediyoruz.

Festivalimizin programını yaparken ilk yılından beri yanımızda olan dinleyicilerimiz ile gençleri bir araya getirebileceğimiz dengeli bir içerik yaratmak öncelikli hedeflerimizden. Dönüştüren, yeni deneyim sunan, rutini kıran ve katılımcıyı zenginleştiren sanatçıları bir araya getiren bir kürasyon yapıyoruz.

Bu uzun soluklu yolda çok değerli caz ustalarını ağırladık ve bu yıl da ağırlamaya devam edeceğiz. Bir yandan da hem Türkiye’den hem de uluslararası alanda cazın geniş yelpazesinden genç ve yükselen isimlerle bir araya geleceğiz. Konserler dışında söyleşi ve atölye gibi içerikler ile her yıl farklı konulara odaklanarak festival programımızı zenginleştirmeye özen gösteriyoruz. “Şehrin caz hali”ni kurgularken, festivalimizin ana kriterlerinden biri olarak şehrin dokusuyla bütünleştiğinde yeni izler bırakacak olmasına da özen gösteriyoruz.

Image

Serhan Lokman (Gülbaba Music) – SOUND PORTS ISTANBUL
8 Kasım - 10 Kasım 2019
Sound Ports, Tel Aviv ve İstanbul arasında bir köprü kurarak başlayan serüveninde nitelikli mesajlar veren ve kendi içinde kurgusunu sürekli yenileyen bir festival anlayışı benimsedi.

“Sanatçı / isim merkezli bir festival algısından çıkıp, festivalleri sosyal ve kültürel birer platform olarak tekrardan kurgulamamız lazım.” – Serhan Lokman

Sound Ports Türkiye’nin yeni nesil festivalleri arasında ve geçen sene “Empower One Another” temasıyla gerçekleşti. Bu yılki temanızı ise 24 Mayıs’ta açıkladınız. Sizce bir fesivalin sözü olması neden önemli? 
Birkaç sebepten ötürü önemli. Her şeyden önce, festivalin karakterini yansıtması açısından önemli. Örnek vermek gerekirse, bir festival o sene temasını “vokalistler” olarak seçerse başka, “Dünyadan çıkış yolları” derse başka…

İkinci faydası ise; festivali yapanlar, kurgulayanlar için de bir yol haritası olabiliyor tema. 2016 senesindeb ombalar patladığında o kadar kapanmış ve içimize dönmüştük ki, festivalin temasına “İçsel yolculuk” dedik. O zor günlerde hem bir hatırlatıcı oldu hem de festivali bu temayla bağlantılı olarak Şamanist ritüellere sahip gruplarla oluşturduk.

Üçüncü faydası ise; söyleyecek güzel bir sözünüzün, inandığınız temellerin bir yansıması olması. Geçen sene “Empower one another” temasında İstanbul’da belli alanlarda faaliyet gösteren, yaratıcı endüstrilere mensup farklı oluşumları konuk ettik festivalde.

Bu seneki temamız ise “Kozmik Birliktelik”…

Aynı zamanda sanatçı temsili ve menajerliği yapan bir oluşum olarak, sizin ülkedeki festival kültürüne dair değişmesi gerektiğini düşündüğünüz ilk şey nedir? 
Açıkçası sanatçı açısından ters algılanabilir ama geldiğimiz noktada içeriksiz ve sadece parlak gözüken festival yapma kafalarından çıkmamız lazım. Sanatçı / isim merkezli bir festival algısından çıkıp, festivalleri sosyal ve kültürel bir platform olarak tekrardan kurgulamamız lazım. Festivale giden insanların bir tecrübe, bir kazanım, mümkünse kendilerine yeni bir şeyler kattığı daha deneysel festivaller yapmak gerekiyor. Ülkenin başında uzun süredir var olan yozlaşmanın, ezberin ve ruhsuzluğun karşısında yaratıcı içeriklerle zenginleşmiş ve katılımcılarına aklı-fikir-gönül üçgeninde yeni cümleler kurabilen festivaller olmalı. Festivallerin bir nebze olsun sosyal faydasının bu olması gerektiğine inanıyorum. Bu faydayı sağlamayan festivallerin ise sadece kâr etmeye çalışan (ki bol şans dilerim bu ortamda bu amaçla yola çıkanlara…) boş işler olduğunu düşünüyorum.

 

Image

Murat Abbas – ZORLU PSM
Sónar İstanbul –  8 Mart - 9 Mart 2019
Dünyada müzik festivali algısını değiştiren, yirmi yıllık geçmişe sahip bir marka olan, elektronik müzik ve teknoloji odaklı Sónar’ın İstanbul edisyonu.
PSM Caz Festivali – 25 Nisan - 1 Haziran 2019
“Her müziğin caz festivali” mottosuyla kapsama alanını ne denli geniş tuttuğunu ispatlayan PSM Caz Festivali, üçüncü yılıyla birçok efsaneyi İstanbul’da ağırladı.
MIX Festival: Tarih açıklanacak
Janrlar arasında mekik dokuyan zengin programıyla senenin sonlarında gerçekleşen MIX Festival, farklı kültürlerin müziklerini bir araya getirmeyi misyon edinmiş bir festival.

Bizlere ilham vermeleri ve PSM’ye genç bir bakış açısı katmak için sekiz üniversiteden, farklı bölümlerde okuyan 15 öğrencinin katılımıyla bir ‘Genç Kurul’ oluşturduk. Genç Kurul üyeleri aracılığıyla gençlerin bizden ve sektörden sanatsever olarak neler beklediklerini ve dinlediklerini / neleri takip ettiklerini anlamaya çalışıyoruz.” - Murat Abbas

PSM Caz Festivali genelde bir hafta sonuluk veya bir haftalık festivallere kıyasla daha geniş bir zamana yayılıyor. Yaklaşık bir ay süren bir festival yaratma fikri nasıl oluştu? Takvimi hazırlarken müzisyenlerin turne programları dışında ne gibi unsurlar belirleyici oluyor? 
Öncelikli amacımız; festivalin mottosunda söylediğimiz gibi “Her müziğin caz festivali” olmak. Dolayısıyla programı hazırlarken müzikal çeşitliliği ve bu çeşitliliği en iyi şekilde yansıtacak sanatçı ve grupları festivale dahil etmeye özen gösterdik. Festivalin yaklaşık beş haftaya yayılmasının sebebi de iki efsane sanatçıyı bu seneki programda görmek istememizden kaynaklandı. Caz dünyasının yaşayan efsanesi John McLaughlin’i çıktığı son turnede İstanbul’a getirmeyi çok istedik. Bu yüzden festivalimizi, sanatçıya uyan tek tarih olan 25 Nisan’da muhteşem bir konser ile açtık. Kapanış konserlerimizden biri olarak da 31 Mayıs’ta ağırladığımız Alan Parsons Project’e göre belirledik. Bu sayede biz de programı oluştururken genel amacımızı gerçekleştirmiş olduk.

Her müziğin caz festivali” mottosunun çıkış noktası ve hikâyesini biraz daha açabilir misiniz?
2016 yılında katılımcı olarak gittiğim Montreux Caz Festivali sırasında festivalin program direktörü olan Michaela Maithert ile gerçekleştirdiğimiz sohbet sırasında ilk tohumlar atıldı diyebilirim. O yıl 50. yaşını dolduran bir caz festivalinin programında Muse’den Air’e, Mogwai’den Sigur Rós’a, Moderat’tan Slayer’a uzanan birbirinden farklı müzik türlerinde efsanevi isimleri görmek, cidden büyüleyiciydi. O festival dönüşü hemen çalışmalara başladık. Ana çizgimizi “Her müziğin caz festivali” olarak belirleyerek bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiğimiz PSM Caz Festivali’ni yarattık. Bu yıl Akua Naru’dan Christian Löffler’e, Terry Riley’den Fazıl Say’a, Morcheeba’dan Ólafur Arnalds’a, Lars Danielson, John Scofield, Joep Beving, Portico Quartet gibi isimlerle çok güzel bir çeşitlilik yansıttığımızı düşünüyorum. Festival, bundan sonraki edisyonlarında da bu ana hedefini sürdürecek.

Zorlu PSM’nin yerli sahneye adadığı MIX Festival’ın programını belirlemek, yerli sahnenin nabzını tutmak, genç ve yeni yeteneklerini yakalamak için ne gibi çalışmalar yapılıyor? 
MIX Festival, hem kitle hem de içerik olarak en dinamik festivalimiz diyebilirim. Festival içeriğini özellikle genç takipçilerimizin ilgisini ön planda tutarak oluşturuyoruz. Bu da MIX Festival’ın belli kalıplar içinde kalmamasını, her yıl programında değişkenlik göstermesini sağlıyor. Sadece yerli sahnenin değil, kültür sanatın nabzını tutmak için en büyük referanslarımız yine PSM çatısı altında yaptığımız etkinlikler. Sezon boyunca birçok farklı müzik türünde yerli ve yabancı sayısız gruba sahnemizi açıyoruz. Özellikle yerli sahneden isimleri ağırladığımız Lokalize konser serimiz, yeni isimler konusunda bize fazlasıyla bilgi veriyor. Aynı şekilde hangi alt müzik türlerinin İstanbul’da kitle oluşturduğunu ya da var olan takipçi kitlesinde nasıl değişiklikler yaşandığını gözlemleyebiliyoruz. Tüm bunların sonucunda da MIX Festivali’ın o yılki programını kurguluyoruz.

Bu sene, bizlere ilham vermeleri ve PSM’ye genç bir bakış açısı katmak için sekiz üniversiteden, farklı bölümlerde okuyan 15 öğrencinin katılımıyla bir “Genç Kurul” oluşturduk. Genç Kurul üyeleri aracılığıyla gençlerin bizden ve sektörden sanatsever olarak neler beklediklerini ve dinlediklerini, neleri takip ettiklerini anlamaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar çok farklı, keyifli, çeşitli fikir ve önerilerle karşılaştık. Bu ay içinde fikirlerini nasıl MIX Festival’e dahil edebileceğimize dair bir toplantı da yapacağız.

Zorlu PSM’nin en geniş çaplı festivallerinden biri de dünya çapında markalaşmış ve bir müzik festivali olmanın ötesine uzanan Sónar Istanbul. İstanbul'u bir Sónar şehri kılan unsurlar neler? Sónar Istanbul’u buraya özgü bir müzik ve kültür geleneği haline getirirken gözettiğiniz kriterlerden bahsedebilir misiniz?
Sónar’ın Barselona dışındaki edisyonlarında dikkat ettiği en önemli unsur, konuk olduğu şehirde özel bir yapıya bürünebilmesi. Yani buradaki kültürel çeşitliliğin Sónar başlığı altında müzik, yaratıcılık ve teknoloji içeriği ile buluşabilmesi öncelikli olan. Festival algısının çok ötesine geçen deneyimi yaşatabilmeleri için de uygun bir mekânın olması diğer önemli etmen. Tüm bu dinamikler birleştiğinde Zorlu PSM mekân olarak, İstanbul ise sahip olduğu kültürel derinlik ile tam da Sónar merkezinin aradıklarını karşılıyor.

İkinci sorunun cevabına gelirsek... Özellikle İstanbul’un trendlerini de yansıtmak ve farklı bir dokunuş katabilmek adına kürasyonu öncelikle bizim programlama departmanımız yapıyor. Sónar Barselona ile karşılıklı fikir alışverişi yaparak süreci yürütüyoruz ve programımızı finalize ediyoruz. Sónar’da LED ekranımız da dahil olmak üzere altı farklı sahne kullanıyoruz. Her alana ve sahneye göre bir kimlik belirleyip bu yapıya uyan sanatçıları programımıza yerleştiriyoruz. Sónar, bir headliner festivali değil. Dolayısıyla hiyerarşik bir düzende oluşturulmuş bir programı yok. Temsil ettiği alt elektronik müziğini başarıyla yansıtan DJ ve prodüktörlere kapısını açan bir festival. Sónar Istanbul’un, özellikle üçüncü yılında bunu çok iyi bir şekilde yansıttığını düşünüyorum. Laurent Garnier’den Bicep’e, Ben Frost’tan Deena Abdelwahed’e, Modeselektor’den Dj Seinfeld’e, The Field’den HAAi’ye uzanan çok sesli bir program oluşturduğumuzu söyleyebilirim.

Image

Gizem Gezenoğlu (Pavli Bozcaada) – BOZCAADA CAZ FESTİVALİ
19 Temmuz - 21 Temmuz 2019
Deniz ve doğayla iç içe bir festival deneyimi arayanların kısa sürede favorilerinden biri olan Bozcaada Caz Festivali, her geçen yıl genişlemeye devam ediyor.

“Festivalin seyircisinin büyük bir bölümü İstanbul’dan geliyor... Festival katılımcılarının dağılımlarına bakarken bizi şaşırtan diğer bir veri de, ilk yılında festival seyircisinin neredeyse yüzde 40’ının Bozcaada’ya ilk kez gelen kişilerden oluşmasıydı.” – Gizem Gezenoğlu

Bir festivali bir şehirle özdeşleştirmek kolay olmayan bir iş. Sizin için ilk senesinde bu festivali Bozcaada'da kurgulamayı doğru kılan faktörler neler?
Bizim için aslında Bozcaada Caz Festivali’nin doğuşu, festivali gerçekleştiren ekipler olarak daha çok merkez dışında hayatlar ve projeler planlamaya başlamak isteme kararımızla doğdu. Festivalin ortaklarından Pavli ekibinin Bozcaada’ya taşınmasıyla adada birlikte neler yapabiliriz fikrinden yola çıkarak, adanın dokusunun ve hissinin caz festivali ruhuna çok uygun olduğunu düşünmeye başladık. Aslında Bozcaada’yı özellikle seçtik ve orada bir festival gerçekleştiriyoruz değil, orada bir yandan da ekibin bazı üyeleri olarak yaşamaya karar verdikten sonra festival fikrini de kurgulamaya başladık. Bozcaada coğrafi olarak müthiş bir yer ve özellikle bir ada olması festivalin üç günlük iç içe geçen konsantrasyonunu son derece doğru yaşatıyor. Adaya ayak bastığınız andan itibaren neredeyse her yerinde festivalden bir şeyler buluyorsunuz üç gün boyunca ve bu Bozcaada’da festival yapmanın en güzel tarafı oldu bizler için. Bunun yanında caz ve Bozcaada garip bir sinerjiyle birbirini yakaladı. Bazı bölgelerin kendi müzik türleri varmış Bozcaada Caz Festivali ile bunu gördük. Şöyle ki; Bozcaada çok rüzgârlı bir yer, insan adada hep bir hareket halindeymiş gibi hissediyor bu yüzden. Rüzgâr aynı zamanda caz ve doğaçlama müzik ile de birbirine bizce uyuyor çünkü ikisi de biraz rastlantısal ve spontane durumları olan şeyler. 

Festivalin geçtiğimiz yılındaki katılımcıların daha çok hangi şehirlerden geldiğini gözlemliyorsunuz? ilk yılından bugüne Bozcaada sakinlerinin festivalle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bozcaada Caz Festivali seyircisinin büyük bir bölümü İstanbul’dan geliyor, hatta bu nedenle biz de bu sene ilk İstanbul buluşmamızı gerçekleştirdik geçtiğimiz nisan aynında. Devamını getirmeyi de düşünüyoruz. Festival katılımcılarının dağılımlarına bakarken bizi şaşırtan diğer bir veri de, ilk yılında festival seyircisinin neredeyse yüzde 40’ının Bozcaada’ya ilk kez gelen kişilerden oluşmasıydı. Bir bölgeyi bir festival ile insanlara tanıtmak bizim için harika bir motivasyon oldu. Katılımcıların diğer şehir dağılımlarına da baktığımızda İstanbul’dan sonra Ankara, Bursa ve İzmir geliyor. Bu sene aynı zamanda Europe Jazz Network üyeliğimizin başvurusuyla birlikte festival uluslararası alanda da daha fazla duyulmaya başladı ve bu sayede uluslararası seyircilerimizin de katılım oranının artmasını bekliyoruz. 

Bozcaada sakinleri ise festivalden dolayı çok mutlu ve destekçiler. Bizim ilk sene festivalden sonra ada sakinlerinden en çok duyduğumuz şey; “çok uzun zamandır Bozcaada’ya böyle bir kitle gelmiyordu, bu kitleyi çok özlemiştik” oldu. Ana ticari faaliyeti turizm olan bir bölgede bu tip doğru bir profili buluşturabildiğiniz bir etkinlik yapmanın bölgeye gerçekten büyük faydası oluyor, ilk seneden itibaren bunu gözlemleyebiliyoruz. Bir yandan da adanın ruhuna uyan bir festival olduğu için Bozcaada’nın sadece ticaret yapan kesimi değil yaşayan kesimi de, evlerine böyle bir festival geldiği için oldukça mutlu. 

Image

Çağdaş Yaltı – RED BULL MUSIC FESTIVAL ISTANBUL
3 Ekim – 13 Ekim 2019
Her günü farklı bir konsepte ayrılmış, alışılmış festival deneyimine dair tabuları yok sayan bir yaklaşımla ikinci kez gerçekleşecek Red Bull Music Festival İstanbul, müziğin şehri ele geçireceği bir 10 gün vadediyor.

“Red Bull Music Festival’i düzenlerken en önem verdiğimiz şeylerden biri İstanbul’un ruhuna yakışacak şekilde, şehrin sadece belli bir noktasını/mekânını/semtini hedef almak yerine birbirinden güzel ve farklı yerlerine festivali yaymaktı.” – Çağdaş Yaltı

Geçtiğimiz yıl ilk kez İstanbul'da düzenlenen Red Bull Music Festival İstanbul, bu sonbaharda ikinci kez gerçekleşecek. Her günü farklı bir konsepte sahip bir festival kurgularken şehrin rolü ne oluyor?
Red Bull Music Festival’i düzenlerken en önem verdiğimiz şeylerden biri İstanbul’un ruhuna yakışacak şekilde, şehrin sadece belli bir noktasını/mekânını/semtini hedef almak yerine birbirinden güzel ve farklı yerlerine festivali yaymaktı. Geçen sene ilk kez yaptığımız RBMF için sanırım bunu büyük ölçüde başardığımız da iddia edebiliriz. Bu yıl da yine İstanbul’un birbirinden özgün mekanlarını müzikle buluşturup; sloganımız ve iddiamız olan “müzik şehri ele geçiriyor”u altını doldurmak için son hız çalışıyoruz. Yani İstanbul’un pek çok açıdan ilham verici bir şehir olması Red Bull Music Festival İstanbul’u da bu anlamda olumlu etkiliyor.

Dünya çapında temsil edilen bir müzik oluşumunu Türkiye’de temsil ediyorsunuz. Festivalin hazırlık sürecine Red Bull global ne ölçüde dahil oluyor? Festivali İstanbul’da da düzenlemek marka için ne ifade ediyor?
Global ekibimiz elbette belli bir çerçeve çiziyor ancak İstanbul’u ve İstanbul’un müzik piyasasını en iyi tanıyanların buradaki ekip olduğunun bilincinde olarak karşılıklı fikir alış verişine önem veriyor. Aslında, bizlerin şehre ve müziğe dair bilgisi ve öngörüsünü globaldeki ekibimizin bilgi ve deneyimi ile birleştiriyoruz diyebiliriz.

İkinci soruya gelecek olursak; İstanbul, global ekibimiz için de her zaman heyecan verici bir şehir. Daha önce yaptığımız RBMA Radio İstanbul, RBMA Radio Festival gibi etkinliklerle de İstanbul’un müzikal zenginliğine ve yüksek katılımına pek çok kez şahit oldular ve işlerimizi örnek teşkil eden işler arasında gördüler. Yine aynı şekilde geçen sene İstanbul’daki festivalimiz de global ekiplerimizce pek çok kez dünyadaki Red Bull Music Festival’leri arasında “en iyi örnekler” arasında anıldı. Bu bizi gerçekten çok mutlu etti hem de daha da iyisini yapmak için kamçıladı.

Bu yılki festival programına dair ipuçları vermek ister misiniz?
Bu yıl 3-13 Ekim 2019 tarihleri arasında yine farklı mekanlarda, şehrin ruhuna uygun, son derece özgün konseptleri, sergileri ve hem yerli hem yabancı sahneden pek çok sanatçıyı festivalimize dahil edeceğiz. Daha detaylı bilgi, program ve biletlerimiz ise temmuzda açıklanacak/ satışa çıkacak. #REDBULLFESTIST’i takipte kalın.

Image

Alper Erkut (Byzantion Records & Shows) – BYZANTION FEST
6 Temmuz - 7 Temmuz 2019
İstanbul’un bağımsız müzik sahnesinin en özel buluşmalarından biri olan Byzantion Fest, iki yıllık aranın ardından aramıza dönüyor. Bu seneki programın yarısı da İstanbullu bağımsız radyo Radyo Modyan tarafından oluşturuldu.

“Şu anda şartlar sevdiğim arkadaşlarımla, kendi halinde, kendi çapımızda eğlenceli bir etkinlik yapabilmemiz açısından uygun görünüyor. Tabii ki ilerisi için bir şey diyebilmek güç. Biliyorsunuz bu garip ülkede her durum çok kısa süre içerisinde hiç ummadığınız bir şekilde değişebiliyor.” – Alper Erkut

Byzantion Fest, iki yıllık aranın ardından sekizinci kez düzenlenecek. Neden ara verilmişti? 2019 yazını Byzantion’ın geri dönüşü için doğru kılan faktörler neler?
2019 yazını Byzantion'un geri dönüşü için doğru kılan faktör; 2017 yaz sonu itibariyle, çeşitli anlaşmazlıklar yaşadığım ve vaatlerini tutmayan Peyote'nin sezonluk kira anlaşması bittikten sonra Burgazada Cennet Bahçesi adına müzik direktörü olarak çalışmaya başlamış olmam diyebilirim. Eğer orada çalışmaya başlamamış olsaydım bir başka Byzantion edisyonunu herhangi bir barda hayata geçirmeye çalışmadan seriyi sonlandırırdım. Şu anda şartlar sevdiğim arkadaşlarımla, kendi halinde, kendi çapımızda eğlenceli bir etkinlik yapabilmemiz açısından uygun görünüyor. Tabii ki ilerisi için bir şey diyebilmek güç. Biliyorsunuz bu garip ülkede her durum çok kısa süre içerisinde hiç ummadığınız bir şekilde değişebiliyor.

Bağımsız bir festival olarak çeşitli kolektiflerin iş birliğiyle hayat bulan bir festival Byzantion. Haliyle büyük bütçeli festivallere nazaran daha organik ve farklı bir kitle de çekiyor. Bu anlamda festivalin dinleyiciler için ne ifade etmesini umuyorsun? Sana göre Byzantion’ın kitlesine anlatmak istediği şeyler ne?
Bu doğru bir tabir. Byzantion 2019 edisyonunun ikinci günü pek çok bağımsız DJ'e ev sahipliği yapan Radyo Modyan kürasyonunda gerçekleşecek mesela. Utrecht'in klas festivali Le Guess Who?’nun bu seneki edisyonunun çeşitli grup/sanatçılar tarafından seçilmesi gibi. Tabii ki içerik ve prodüksiyon kalitesi anlamında yanına yaklaşması zor fakat mantık olarak bir nebze aynı. Daha organik ve farklı bir kitle çekiyor mu bilmiyorum doğrusu. 2014 yılında ilk Byzantion yapıldığında çevrede pek fazla alt kültürlere ait ufak çaplı festival organizasyonları yoktu. Şu anda adım başı irili ufaklı festival organizasyonları mevcut. Talep grupları için seçeneklerin artması ve bu tarz organizasyonların çoğalması içinde yaşamayı hayal ettiğimiz kültürün yayılması adına olumlu bir gelişme. Aynı zamanda bu çoğalma ekonomik ve siyasi zorluklarla beraber piyasanın doyumu anlamına da gelmekte. Organik ve farklı olarak adlandırdığımız kitlenin çoğu öğrencilerden oluşmakta ve alım güçleri düşük. Ayrıca İstanbul gibi bir metropolde yaşamaya çalışma mücadelesinin yanında sizin de bildiğiniz üzere garip, halisünejik siyasi bir iklim mevcut. İnsanlar hayatlarını zor şartlarda sürdürmek durumunda. Yemek masasında seçenek eskisine nazaran daha fazla fakat tabakta yer yok, belki tabakta yer var fakat karnınız tok. Belki de yaşadığınız stresten dolayı karnınız aç olsa bile o güzel yemeklerin tadına bakamıyorsunuz. Dolayısıyla hangi kitlenin nereye ne için geldiğini kestirebilmek güç. Tabii ki belirli analizler sonucunda belirli çıkarımlarda bulunabilir, belirli stratejiler izleyebilirsiniz fakat gerçeklerden günbegün uzaklaştığımız şu günlerde bu analizlerdeki yanılma payınızda benzer oranlarda artış göstermekte. Kısacası kendi halinizde bir bireyseniz ve  geniş çaplı, yüksek prodüksiyonlu bir organizasyon düşünüyorsanız eğer, sizin için risk budur. Byzantion serisi şu ana kadar hiç bir zaman sadece kâr odaklı düşünülerek hazırlanan bir organizasyon olmadı. Şimdiye kadar hiçbir sponsorluk anlaşmasında bulunmadı. Tabii ki bu ilerde bulunmayacağı ve durumdan kendi doğrularınca yararlanmayacağı anlamına gelmiyor. Yukardaki analizlerin ışığında Byzantion serisi takipçilerine; Burgazada'nın muhteşem atmosferinde, toplumda yer alan pek çok talep grubunun rahatça erişim sağlayabileceği, pek çok farklı alt kültür müzik tarzını dinleyebileceği, kendi halinde samimi bir festival deneyimi vadediyor. Byzantion 6-7 Temmuz tarihlerinde Burgazada'da gerçekleşecek. 13 adet grup/DJ'in katılım sağlayacağı organizasyonun sınırlı sayıdaki ön satış biletleri 30tl karşılığında Kadıköy Karga Bar'dan veya organizasyon günü kapıdan 40tl karşılığında satın alınabiliyor. Herkese şimdiden iyi eğlenceler dilerim.

Burgazada’ya dönmek Byzantion için ne anlama geliyor? Burgazada’nın Byzantion’la olan ilişkisini tarif edebilir misin?
Byzantion’ın başladığı yer Kadıköy'dü aslında. 2015 yılında gerçekleşen, 3 bin kişinin teşrif ettiği Byzantion Fest 3 ilk olarak Burgazada da gerçekleşmişti. Sonra sırasıyla hep Burgazada’da gerçekleşti, oraya özel geleneksel bir durum haline dönüştü. Benim için Burgazada'ya dönmek ve tekrar Cennet Bahçesi'nde çalışmaya başlamak güzel bir şey tabii ki. Sevdiğim işi yapıyorum. Sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmış sayılmazsınız derler. Şu anda Byzantion serisinin Burgazada ile ilişkisinin dışında Cennet Bahçesi açılış partisi, Burgazada Müzik Festivali, Paradisos Sessions, Wunderfest, Vegan Fest, Backtothesound müzik festivali gibi organizasyonlarla ilgileniyor, farklı kolektif yapılanmalarla iş birliklerimi sürdürüyorum. Bunların yanında Cennet Bahçesi'nde yoga, pilates ve mindfulness atöyeleri, çocuklarla felsefe günleri ve Latin dans etkinlikleri düzenleniyor. Byzantion serisinin Burgazada’da devam ediyor olmasından dolayı mutluyum. Muhtemelen başka yerde yapmayı sürdürmezdim. Şimdilik bir sorun yok gibi görünüyor. İlerde ne olur bilinmez. Herkese güzel bir yaz dilerim.

ÖNCEKİ New York, onu New York yapanlara teslim: Ethan James Green SONRAKİ A’dan Z’ye: King Crimson
Bu yazıyı paylaş