Konser ekonomisine dair: Bıçak kemiğe dayandı mı?

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Konser ekonomisine dair: Bıçak kemiğe dayandı mı?

Yazı: 13Melek - İllüstrasyon: Mert Tugen
ÖNCEKİ Hakan Vreskala ve şapkasından çıkan yeni numarası: Stand-up and Fight SONRAKİ Ayaküstü: Konserlerdeki kast sistemi

Çoğu müzisyenin gelirlerinin büyük kısmını konserlerden elde ettiğini düşünecek olursak, müziğin ekonomisini konser ekonomisine bakmadan anlamamız mümkün gözükmüyor... 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Geçmişte müzik endüstrisini bir telif hakkı endüstrisi olarak sınıflandıran ve teknolojinin müziğin dağıtımı ve sanatçıların gelirleri üzerindeki etkisine kısaca değinen birkaç yazı kaleme almıştım. Müziğin ekonomisi derya deniz bir konu, iktisatçılar için de muhtelif sebeplerden dolayı ilgi çekici bir araştırma alanı. Öncelikle müzik herhangi bir üründen farklı özelliklere sahip. Maddî takas değerinin dışında insanlara manevî tatmin verebilmesi ve daha sonra detaylandıracağımız sosyal boyutu sebebiyle geleneksel iktisadî çerçevelerin ve alışıldık piyasa mekanizmalarının ötesine geçebilen bir ürün. Bunun dışında teknolojik gelişmelerin en derinden etkilediği sektörlerden biri. Sadece internetten bahsetmiyoruz, tarih boyunca önce sesin kayıt altına alabilmesi, daha sonra da ses kayıt formatlarının çeşitlenmesi sebebiyle müzik sektörü de kapsamlı dönüşümlerden geçti. İki aya yayılacak bu yazının çıkış noktası ise çoğu müzisyenin gelirlerinin büyük kısmını albüm satışları ya da telif haklarından değil, konserlerden elde etmesi. Bu sebepten konser ekonomisi, müziğin ekonomisine dair çözümlemeler yapmak için doğal bir başlangıç noktası.

İlk olarak bahsedeceğimiz mevzu, sektörün içindeki gelir dağılımı. Sözleşmeleri inceleyince ortalama büyüklükte grupların bile plak şirketlerinden aldıkları avansların dışında albüm kayıtlarından ciddî bir gelir elde etmediğini görüyoruz. Zira şirketler albümün tanıtım masrafları gibi maliyetleri bu avansa sayıyor ve tüm maliyetler geri dönmeden sanatçılara herhangi bir satış telifi ödemiyor. İşin daha da fenası alınan avanslar da gruplar tarafından yapımcı ya da kayıt maliyetleri için harcanıp eriyebiliyor. Geçmişte yanlış sözleşmelere imza atan bazı müzisyenlerin ürettikçe borç batağına saplandığına tanık olmuşluğumuz var. Bu sözleşme yapısı sebebiyle konser gelirleri müzisyenler için hayatî önem arz ediyor. Bu durumun sonucu ise ilginç bir asimetri: Tüketicilerin müziği plak, CD ya da dijital formatlarda satın almaya harcadığı para bilet harcamalarına göre çok daha fazla, ancak müzisyenlerin bakış açısıyla bilet satışlarından kazanılan gelir albüm satışlarından daha önemli. Eskiden konserler albüm satışlarına olumlu yansıyacakları düşüncesiyle bazen zararına verilirdi, dijital çağda ise bu durum tersine döndü. Müzisyenler yeni albümleri tekrar yollara düşmek için bahane olsun diye kaydediyor.

Konser sözleşmelerine gelelim. Müzisyenler genelde bir organizatörle anlaşıyor ve peşin bir garanti ödemeyle bilet satışları belli bir seviyeyi aşarsa yüzde olarak pay alıyor. Bu belli seviyenin aşılması için organizatör reklam, kira, ekipmanın taşınması gibi masraflarını çıkarmalı ve kendisi de belli bir kâr elde etmeli. Bilet satışları iyi gider de o seviye aşılırsa ek gelirin aslan payı müzisyene gidiyor. Kesin yüzdeler vermek zor zira rakamlar sanatçıların pazarlık gücüne bağlı olarak değişken. Bu pazarlığın bir kısmı da bilet fiyatına ilişkin zira fiyat herkesin kazancını etkileyen bir faktör. Grubun seyahat masraflarını aldığı avanstan ödemesi mümkün ama alınan avans da buna göre yüksek oluyor. Her ne kadar zaman zaman ufak bir yüzdesi konser mekânına kalsa da konser esnasında satılan tişört ve plak gibi ürünlerin gelirinin büyük kısmı gruba ait. Mekâna ise kiranın dışında satılan içkinin, varsa otopark ya da vestiyer gibi yan hizmetlerin parası kalıyor. Elbette birçok mekân aynı zamanda organizatör görevi de üstlenebiliyor ve böylece üçgenin iki köşesini birden tutuyor. Bu tipteki sözleşmelerin iktisat jargonunda etkin sözleşmeler olduğu söylenebilir, zira gelirler tarafların ihtisas alanlarına göre dağıtılıyor. Bu denkleme bazen sponsorlar girip maliyetleri sübvanse edebiliyor. Bunun bedeli ise müziğin bir bahane hâlini alması, konserlerin kurumsal logoların tepemizden baktığı birer pazarlama aktivitesine dönüşmesi.

Biraz da fiyatlandırma ve toplam gelirlere dair tarihsel verilere bakalım. ABD verilerine bakınca ortalama konser bileti fiyatının 1981’den 2012’ye dek yüzde 400 arttığını, enflasyonun ise aynı dönemde yüzde 150 olduğunu görüyoruz. Aslında bu fark 1996'ya kadar o kadar yüksek değildi ancak konser fiyatlarının artış ivmesi ile enflasyon arasındaki makas son 15 senede çok açıldı. Fiyat ayrımcılığı konusuna bir sonraki yazıda gireceğiz ancak bir konserde satılan en pahalı biletin ortalama fiyatındaki artışın yüzde 400'ü de aştığını not düşmeli. Diğer bir deyişle aynı konser için satılan biletler arasındaki fiyat dengesizliği yıllar geçtikçe arttı. Konser bileti fiyatlarının sinema, tiyatro ya da spor müsabakası gibi diğer eğlenceliklerin biletlerine göre daha fazla arttığını da söyleyelim. 2000'lerde fiyat artışlarının sebep olduğu bir talep azalması ve kapasite kullanımında düşüşler mevcut ancak fiyat artışı talep azalmasına baskın çıkmış ve toplam konser gelirleri artmış. Toplam gelirlerdeki artış ufak kulüplerden 2 bin500 kişiden fazla kapasiteli büyük arenalara kadar her türlü konser mekânı için geçerli. İktisadî deyişle talebin fiyat esnekliğinin 1’den az olduğu bir piyasadan bahsediyoruz. Son üç-dört senede ise küresel iktisadi buhranların etkisiyle toplam konser gelirlerinde bir düşüş söz konusu, örneğin konser pazarına dair kapsamlı veriler sunan Pollstar'a göre krizin tepe noktasında olduğu 2009 ve 2010 arasında toplam gelirler yüzde 12 düşmüş. Belki de fiyatlar artabileceği kadar arttı ve izleyiciler açısından bıçak kemiğe dayandı. Eğer sektör büyümek istiyorsa bir sonraki yazıda daha detaylı bahsedeceğimiz ikinci el piyasasını kontrol altına almalı ve masada para bırakmaya son vermeli.

Peki konser fiyatları neden son 30 senede enflasyona nazaran çok daha hızlı yükseldi? İktisatta Baumol-Bowen illeti denen bir kavram var. Konser, verimliliğin yavaş arttığı bir sektör. Bir konseri vermek 20 yıl önce de aşağı yukarı bugün gerektirdiği miktarda insan ve zaman gerektiriyordu. Belki elektronik ekipmanların maliyeti azalmış olabilir ama piroteknik mühimmatı gibi modern gereksinimler bu maliyet düşüşünü dengeliyor. Verimliliğin yükselmediği sektörlerde fiyatların verimliliğin iyileştiği sektörlere oranla daha hızlı artması normal. Yalnız bu durum 90’lara kadar olan bilet fiyatı artışlarını açıklasa da 90’lardan sonraki keskin yükselişe dair pek ipucu vermiyor. Bunu açıklamak için ortaya atılan bir hipotez, 1996'da ABD'de geçirilen bir yasayla radyo sektörüne neredeyse tek başına hâkim hâle gelen ve aynı zamanda birçok TV kanalı, billboard ve konser mekânına sahip Clear Channel şirketinin tekel etkisi. Bu şirketin yatay ve dikey kurumsal bağlantılarını kullanarak ortalama bilet fiyatlarını yukarı çekmiş olması mümkün. Ancak bu hipotez de bilet fiyatlarının Kanada ve Avrupa'da da artmış olmasını açıklamıyor. Son hipotez ise 90'ların sonlarından itibaren albüm satışlarının düşmesi sebebiyle bilet fiyatları üzerinde bir baskı oluşması. Nobel ödüllü iktisatçı (!) David Bowie’nin dediği gibi “Müzik bir gün su ve elektrik gibi bir şeye dönüşecek. Çok fazla konser vermeye hazır olun çünkü elinizde kalan tek özel şey bu olacak”. Bu açıklama caz müzisyenlerine odaklanınca destek buluyor. Zira caz belki de dinleyicilerinin ses kalitesine verdiği önem sebebiyle internetten en az indirilen müzik türü ve caz müzisyenlerinin konser fiyatları son 15 senede diğer türlerdeki konserlerin fiyatlarına göre çok daha az artış gösterdi.

Önümüzdeki ay, yazının ikinci bölümünde fiyat ayrımcılığı, süperstar etkisi, bilet dağıtım ağı ve ikinci el piyasa gibi konulara değineceğiz. İki bölüm için de geçerli olan kaynakça ise hemen aşağıda.

Baumol, William J. ve Bowen, William G., (1966). “Performing arts: the economic dilemma”, New York: The Twentieth Century Fund.”
Connoly, Marie ve Kruer, Alan B. (2005), “Rockonomics: the economics of popular music”, NBER Working Paper Series
Courty, Pascal (2000), “An economic guide to ticket pricing in the entertainment industry”, Louvain Economic Review, 66, 167-191.
Courty, Pascal (2003), “Some economics of ticket resales”, Journal of Economic Perspectives, 17, 85-97.
Frith, Simon (2007), "Live music matters", Scottish Music Review, 1, 1-17.
Holt, Fabian (2010), "The economy of live music in the digital age", European Journal of Cultural Studies, 13, 243-261.
Krueger, Alan B. (2004), “The economics of real superstars: the market for concerts in the material world”, Journal of Labor Economics, 23, 1-30.

ÖNCEKİ Hakan Vreskala ve şapkasından çıkan yeni numarası: Stand-up and Fight SONRAKİ Ayaküstü: Konserlerdeki kast sistemi
Bu yazıyı paylaş