Autonets ile sokaklarda acil güvenlik. Hemen şimdi!

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Autonets ile sokaklarda acil güvenlik. Hemen şimdi!

Röp: Ekin Sanaç - İllüstrasyon: Sadi Güran
ÖNCEKİ Veganizm: Ahlakı, Siyaseti ve Mücadelesi SONRAKİ Olgu Ülkenciler: Zevkli Rezalet

Sanatçı, aktivist, hacker Micha Cárdenas ile sokakta her gün şiddet gören toplulukların kendi güvenliklerini sağlamalarını amaçlayan projesi Autonets ile ilgili konuştuk.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Yürüdüğümüzde güvendeyiz.
Nesillerdir yürüyoruz.
Sömürgeci rejimleriniz bizi durdurmak, adlandırmak ve tanımlamak istiyor.
Polislik şiddetiniz bizi durdurmayacak.
İsimlerimiz rejimleriniz tarafından konulmayacak.


Sanatçı, hacker, aktivist Micha Cárdenas’ın birkaç senedir üzerinde çalışmakta olduğu Autonets projesi kapsamında geçtiğimiz ağustos ayında Berlin’de düzenlediği atölye çalışmasının tanıtımı bu dizelerle yapılmıştı. Bu çağrı, Autonets’in bundan önceki tüm çağrıları gibi; ırk, cinsiyet, sınıf ve güç farklılıkları sebebiyle sokakta her gün şiddet ve baskı gören toplulukların bir araya gelmesi için yapılmıştı, çünkü Cárdenas’a göre aynı topluluktaki insanların birbirlerinin güvenliğini sağlaması ancak ve ancak bir araya gelip, kendi ihtiyaçları doğrultusunda yeni teknolojiler üretip geliştirmek üzere organize olmasıyla sağlanabilir.

Yola, iletişim için devlet gözetimindeki ağ teknolojilerine karşı giyilebilir teknolojiler tasarlayarak çıkan proje, sokaklarda güvenli, otonom iletişim ağları kurmanın giderek artan ve acil bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Cárdenas diyor ki; “Neden öğle yemeğinde ne yediğimizi birbirimizle paylaşmak için harika teknolojilerimiz var da birbirimizi sokakta güvende tutmak için yok?”

Kısa süre önce dünyanın dört bir yanındaki hacker, sanatçı ve aktivistlere ortak çalışmalar yürütebilmek için çağrı yapan Micha Cárdenas ile Autonets projesine yönelik çalışmalarını daha iyi anlayabilmek için konuştuk.

Bizim için “Autonets” projesini, elektronik sivil itaatsizlik eylemleri çerçevesinde biraz açabilir misin?
Ricardo Dominguez tarafından önerilen elektronik sivil itaatsizlik, genellikle web gibi var olan iletişim ağlarını kullanarak, şirketlerin ve devletlerin elektronik ağlar üzerindeki kabiliyetlerini sekteye uğratarak elektronik kargaşa yaratmaya dayanıyor. Buradaki düşünce, bir topluluğa haksız müdahalede bulunmuş erk sahibi bir organizasyonun binasındaki fiziksel bir oturma eyleminin bir başka şekli olarak düşünülebilir; onun web sitesindeki sanal bir oturma eylemi gibi. Buna karşın benim projem, Local Autonomy Networks (Autonets), toplulukların kendilerini şiddetten koruyarak kendi özerkliklerini oluşturmalarına olanak tanıyan yeni iletişim ağları inşa etmeye odaklanıyor. Sivil itaatsizlik, gücünü çoğunlukla kurumların gündelik işleyişine olan itirazdan ve işyerlerinin veya web sitelerinin engellenmesiyle, gözaltılarla, kurumların eylemlere yönelik yaptıkları açıklamalarla kendini gösteren hukukî yaptırımlara duyulan tepkiden alır. Fakat Autonets, EZLN’nin (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) okullar aracılığıyla öğrencilerin özerk topluluklara katılmasına olanak sağlayan eylemiyle benzerlik taşıyan bir politik model izliyor. Autonets’in asıl amacı, benim de bir parçası olduğum beyaz olmayan trans kadınlar topluluğu gibi, şiddetin hedef aldığı toplulukların kurumsal iletişim ağlarına bel bağlamaksızın hızlıca birbirlerine başvurabildiği iletişim ağları kurmasını sağlamak. Bu amaca yoğunlaşmaya başladığım ilk zamanlarda, içlerinde cep telefonu, internet bağlantısı ya da bilgisayara ihtiyaç duymaksızın birbirleriyle haberleşebilen kablosuz alıcıların yer aldığı bir kıyafet ve aksesuar serisi tasarladım. O prototipler çalışır hâle gelince de, sonraki aşamaları ortaklaşa tasarlayabilmek için onları topluluklarla paylaştım. Bu noktada beraber çalıştığım birçok kişi için bu ürünlerin çok pahalı olduğunu keşfettim. O vakit odaklanmam gereken şeyin topluluk oluşturma ve kamusal alanda sözel olmayan iletişim gibi güvenlik konusunda gerçek anlamda fayda sağlayacak kabiliyetlerin paylaşılması olduğunu anlayıp bu konulara eğilmeye başladım.

Image


Image

Konuşmalarından birinde Autonets projesi kapsamındaki giyilebilir elektronik tasarımların teknolojisini "dijital bir düdüğe" benzetmişsin. Bu teknoloji nasıl çalışıyor biraz anlatabilir misin?
Autonet prototiplerinde bulunan teknoloji, Lilypad Arduinos ve Xbee kablosuz vericilere dayanıyor. Lilypad'ler düğmelere basıldığını algılayan ve diğer Autonetlerle arasında olan uzaklığı hesaplayabilen kodlar yüklenmiş mikroişlemciler. Xbee'ler ise iletişim ağını birbirine bağlayan vericiler. Aslında bu özellik üzerinde hâlâ çalışıyorum. Sisteme göre, bir kişi kıyafetini aktive ettiğinde, mesela kapüşonunu, bileziğini ya da elbisesini, güvenlik ağında bulunan ve Autonets kıyafetlerine sahip diğer kişilere bir sinyal yolluyor. Yanan veya yanıp sönen basit bir ışık gibi. Ve atölye buluşmalarında alınan topluluk kararlarına göre bu sinyalin ne anlama geldiğini, yardıma ihtiyacı olup olmadığını anlıyor. Bir yandan GPS teknolojisini de içeren prototipler üzerinde çalışıyorum ancak benimle çalışan seks işçileri veya Kolombiya’daki kişiler gibi bazı topluluklar şifrelense dahi GPS teknolojisi kullanmak istemiyor. Bu sebeple onlar için üretilen kıyafetler sadece uzaklık algılayabiliyor.

“Apple Computer, polisin belirli GPS koordinatları içerisinde cep telefonlarının kamera gibi bazı özelliklerinin engelleyebilmesini sağlayan bir sistemin patentini aldı.”

Daha önce geliştirdiğin, Amerika-Meksika sınırında susuzluk tehlikesi yaşayan göçmenleri alandaki su kaynaklarına yönlendirmeyi hedefleyen proje, Autonets’in ortaya çıkmasına ne gibi katkılarda bulundu?
The Transborder Immigrant Tool (Sınırlararası Göçmen Araçları), Autonets’in en temel ilham kaynaklarından biri. Proje bir güvenlik âletini sanatsal bir obje olarak ortaya koyuyordu. Ebay’den alınma geri dönüştürülmüş, ucuz cep telefonlarını, kullanıcıların, takip edilebilir cep telefonu sinyalleri olmaksızın GPS’e girebilmelerini sağlayan ve aktivist organizasyonlar tarafından Meksika-Amerika sınırına yerleştirilen su zulalarını haritalayan bir yazılım geliştirerek fiziksel ve şiirsel anlamda birer güç sağlama cihazına dönüştürmüştüm.

Bu proje üzerinde çalışırken, kendim ve parçası olduğum topluluklar için nasıl güvenlik cihazları geliştirebileceğimi düşündüm. Beyaz olmayan diğer trans kadınların, genel olarak kadınların, beyaz olmayan queer bireylerin, engelli insanların, seks işçilerinin geceleri evlerine güvenle dönmelerini nasıl sağlayabilirdim? Aynı zamanda farklı bir şeyler de yapmak istiyordum. Prototipleri hızla geliştirerek atölyeler aracılığıyla topluluklara ulaştırmak ve sonuçları, ezilenler bilimini merkez alan bir süreç aracılığıyla, sadece sanatçının bilgi birikiminin getirdiği ayrıcalıklar üzerinden değil de gündelik olarak şiddet gören insanların fikir ve deneyimlerini merkez alan bir süreç aracılığıyla kolektif olarak tasarlamak istiyordum.

Bize cep telefon ağlarının GSM operatörleri tarafından kalabalık etkinliklerde –mesela Türkiye'de de tanık olduğumuz gibi protesto ve yürüyüşlerde– engellenmesine karşı herhangi bir önerin olup olmadığından bahseder misin? Cep telefonları bu tarz durumlarda devlet müdahalesine rağmen kullanışlı hâle getirilebiliyor mu?
Autonets kıyafetleri cep telefonlarına bağlı olarak çalışmıyor, her kıyafet 802.15Mhz radyo frekansı üzerinden işleyen kendi kablosuz vericisine sahip. Bu şekilde cep telefonları engellense bile insanların iletişim kurması sağlanıyor. Cep telefonlarının engellenmesi Amerika'da San Francisco’da ve Mısır'daki protestolarda gözlemlediğimiz bir durum, ve gitgide daha da sık karşılaşıyoruz. Mesela Apple Computer, polisin belirli GPS koordinatları içerisinde cep telefonlarının kamera gibi bazı özelliklerinin engelleyebilmesini sağlayan bir sistemin patentini aldı. Bu gibi durumlar nedeniyle insanların ticarî kurumlara güvenmemeleri ve kendi iletişim ağlarını kurmaları, bu ağ için çeşitli teknolojilerden veya dans, müzik veya bayrak sistemleri gibi sistemlerden yaralanmaları daha da acil bir önem taşıyor. Bu gerçekten aciliyet taşıyan bir durum. Giderek artan ekolojik felaketlerde de ticarî şirketlerin sağladığı iletişim ağlarına güvenemeyeceğimiz bir gerçek. Bu nedenle cep telefonlarını şirket ağlarından bağımsız olarak anlık kullanıma açan Serval gibi projeler çok önemli.

“Bogotá'dan Detroit'e, Berlin'den São Paulo'ya, gittiğim her yerde insanların bana tekrar tekrar söylediği bir şey var: ‘Bu projeye burada ihtiyacımız var.’ İnsanlar her yerde şiddete bir çözüm arıyor."

Gezerek çeşitli yerlerde projeyi anlatıyor, atölyeler ve performanslar düzenliyorsun. Bu seyahatler ve tanıştığın yeni insanlar projeyi nasıl şekillendiriyor?
Her yeni şehirde yaşadığım diyaloglar farklı oluyor ve projenin kapsamı ve önemi hakkında yeni şeyler öğreniyorum. Bogotá'dan Detroit'e, Berlin'den São Paulo'ya, gittiğim her yerde insanların bana tekrar tekrar söylediği bir şey var: "Bu projeye burada ihtiyacımız var." İnsanlar her yerde şiddete bir çözüm arıyor. Neoliberalizm dünyaya hükmetmeye devam ederken dünyanın her yerinde ezilmekte olan insanlar gitgide daha fazla dengesizlik ve şiddetle karşılaşıyor; cinsiyete, ırka, cinselliğe, güce dayalı şiddet. Atölye çalışmaları da gerçekleştikleri bölgenin ihtiyaçlarına yönelik olarak şekilleniyor. Mesela Toronto'da gerçekleştirdiğim son etkinlik trans kadınlar, iki-ruhlu Kanada Kızılderilileri ve seks işçileri arasında güvenlik becerileri paylaşımına odaklanan bir atölye oldu. O diyalogdan ortaya çıkan güçlü bir maluliyet tartışması oldu, zira odadaki pek çok kişi sınıf, ırk ve cinsiyet ekseninde yaşanan baskılardan dolayı kronik sağlık problemleri yaşıyordu. Katılımcılardan bir tanesi tekerlekli sandalye kullanıcısıydı ve gruba, şiddetin sadece sokakta gerçekleşen aşırı durumlardan ibaret olmadığını, radikal toplulukların engelli insanların katılmasına elverişli etkinlikler düzenlemek konusunda ilgisiz davrandığını açıkladı. Mesela bu açıdan bakıldığında şiddeti önlemenin daha erişilebilir radikal topluluklar yaratmak anlamına gelebileceğini de görüyoruz.

Image



Bu tarz sosyal adalet eylemlerine katılan kişilerin, genellikle şiddet konusunda kişisel anlamda tecrübe yaşamış insanlar olduğunu söyleyebilir misin?
Evet, atölyeler insanların şiddetten korunmak adına topluluklarını nasıl düzenleyebilecekleri üzerine olduğu ve bu şekilde tanıtıldığı için sık sık kişisel şiddet deneyimleri paylaşılıyor. Genelde tartışmalar ne tarz şiddet eylemleri ile karşılaşıldığı ve bunları engellemek için nasıl önlemler alınabileceği üzerine oluyor. İstatistikler şok edici: Amerika'da her 10 çocuktan biri 18 yaşına gelmeden cinsel taciz ve her altı kadından biri cinsel saldırı kurbanı oluyor. Her 31 kişiden biri ya hapishanede, ya da şartlı tahliye edilmiş. Bu rakamlara baktığınız zaman şiddetin ne ölçüde yaygınlaştığını anlıyorsunuz. Bütün bunlara bir de beyaz olmayan kişilerin, queer bireylerin, engellilerin, gençliğin ve seks işçilerinin maruz kaldığı; günlük yaşamın içine entegre olmuş, düşmanca bakışlar, aşağılanmalar veya hiçbir zaman raporlanmayan fiziksel şiddet olayları gibi daha gizli mikro şiddet deneyimlerini eklemek gerekiyor.

Autonets projesi katılımcıları arasında ne gibi bir işbölümü öngörüyor? Tamamen topluluklar üzerine geliştirilen bu projede atılması gereken öncelikli sosyal örgütlenme adımları hakkında neler söyleyebilirsin?
En temel fikir toplulukların kendi içlerinde yatay bir örgütlenme yürütmeleri ve şiddete karşı kendi toplumsal tepkilerini, benim teknoloji, atölye ve tartışma alanları geliştirme girişimlerimi baz alarak geliştirmeleri. Autonets’in en son geliştirdiği proje, kasım ayında Toronto’da ve şubatta Chicago’da çalışmalarını yürüteceğim Convergences (Kavuşmalar) projesi. Burada, hapishane sistemine karşı olan stratejileri kullanarak, düşük maliyetli teknolojilerin kolektif güvenlik için hack’lendiği bir hareketi örgütlemek için, sanatçı ve aktivistlerle teknoloji çalışmaları yürüten insanları bir araya getirmeye çalışıyorum.

“Bilgisayar, cep telefonu ve yazılım gibi günlük olarak kullandığımız dijital teknolojilerin endüstrisi, ağırlıklı olarak zengin, beyaz, batılı heteroseksüel erkekler tarafından yürütülüyor.”

Peki sana göre neden öğlen yemeği fotoğraflarımızı paylaşmak için harika teknolojilerimiz var da, birbirimizi güvende tutmak için yok?
Bu benim insanların önündeyken de defalarca sorduğum iyi bir soru. Bence bunun sebebi, bilgisayar, cep telefonu ve yazılım gibi günlük olarak kullandığımız dijital teknolojilerin endüstrisinin, ağırlıklı olarak zengin, beyaz, batılı heteroseksüel erkekler tarafından yürütülüyor olması. Ve bu insanlar, güçlerini elinde tutmalarına fayda sağlayan bu şiddet biçimlerini azaltmaya yönelik girişimlerde bulunmakla neredeyse hiç ilgilenmiyorlar. Bu teknolojiler aynı zamanda da kapitalist neokolonileşmenin öngördüğü sosyal sistemin birer ürünü. Sadece bilgisayarının klavyesine bak. İş yapmak için tasarlanmış bir araç, insanların ihtiyaçları için değil. İhtiyaç duyulan, daha fazla insanın kendi çıkarları için daha fazla teknoloji geliştirmesidir. Ezilenlerin bilimi dediğimiz şeyin temeli budur; ilk olarak Monique Wittig tarafından önerilmiş ve sonradan *particle group* kolektifi ve Electronic Disturbance Theater* tarafından geliştirilmiştir.

Bir kişi, ideal olarak, devlet gözetiminden nasıl kurtulabilir?
Bir kişinin, devletin her hareketimizi kaydetmeye yönelik çoğu çabasının dışında nasıl yaşayabileceğini görebilmek için belgesiz göçmenler ve Filistinli insanlar gibi baskı gören topluluklara bakalım. İnsan, bu devletsiz kişilerin, kimliği dahi olmayabilen bu insanların bile ne kadar yoğun bir devlet gözetiminde olduğunu o zaman anlıyor. Hiç gözetlenmeden var olabilmek imkansız olabilir, ama çevrimiçi gözetimi birazcık da olsa azaltmak için yapılacak şeyler; Facebook’tan çıkmak, kullandıkça ödediğin geçici cep telefonları kullanmak, kamuya açık kablosuz internet ağlarına bağlanmak, e-mail gibi tüm iletişim yolları için güçlü şifrelemeler kullanmak ve Tor gibi anonim yazılımlardan faydalanmak.

Git gide daha çok insanın sistemin sağladığı konforlardan ödün veren bir yaşam tarzı benimseyeceğine inanıyor musun?
Apple Computer gibi şirketler, gizliliğin önüne geçmek ve “cloud” üzerinden gözetimi arttırmak için, iPad ve iPhone gibi, dosyalama sistemini kullanıcıdan tamamen kopartıp, kullanıcının kendi bilgileri üzerindeki tüm kontrolünü kaldırmaya teşebbüs eden, giderek daha da distopyan olan sistemler üretmeye devam ediyor. Bugün Amerika’daki insanlar hayatlarındaki her özel detayı Facebook, Gmail ve Bing.com gibi hukukî yaptırımlarla açık bir şekilde danışıklı dövüş yürüten kurumsal veri tabanlarına kazımak için daha da hevesli gözükseler de, hâlâ bu gibi gözetimleri fevkalâde kötü bulan insanlar var. Almanya’daki birçok insan gibi. Alman hükümetinin Alman vatandaşların e-maillerinin Amerikan sunuculara girmesini engellemeye yönelik girişimleri buna örnek teşkil ediyor.

Anonymous, Wikileaks ve ThePirateBay gibi çabalar, kendini dijital ağları kullanırken özgürlüklerini sürdürmeye adamış bazı insanların hâlâ var olduğunu gösteriyor. Ancak benim gerçek anlamda gördüğüm asıl umut, dijital teknolojilerin ekolojik anlamda sürdürülemez oluşu ve neokolonileşmenin kapitalist sisteminin, insanların günlük olarak tükettiği ürünleri üretmek için, küresel bir ter atölyesi ağına bağlı oluşu. Bu nedenle benim ilgimi çeken ve bana umut veren, dekolonizasyonun küresel hareketleri ve internet ya da telefon henüz hayata gelmeden çok önceden beri birbiriyle bağlantı kurduğu görülen yerel bilgi sistemlerinden yoğun bir şekilde haberdar olacağına inandığım post-dijital ağlar konusu.

Yaptığın sanatsal aktivizm çalışmaları sebebiyle yasayla başın belaya giriyor mu?
Transborder Immigrant Tool projesi sebebiyle hakkımda biri federal, biri yerel ve biri de finansal olmak üzere üç soruşturma açıldı. Her üç soruşturmada da, Electronic Disturbance Theater*’ın yasaya aykırı hiçbir şey yapmadığı sonucuna varıldı. Zamanını erk sistemlerinin işleyişini aksatmak amaçlı siyasî projelere yoğunlaştıran bir sanatçı olarak, sanatsal aktivizmin etkili bir güç yarattığını düşünüyorum. Ricardo Dominguez’in dediğine göre bu etkili güç kısmen de olsa özerkliğe olanak sağlıyor çünkü birçok toplum, ender rastlanan ve farklı olan yaşam ve düşünme biçimleri içinde deney yapabilen sanatçıların topluma sağladığı önemli servisi hâlâ değerli buluyor ve bu sanatsal otonomi toplumun geri kalanı için etik bir denetleme imkânı sunuyor. Fakat benim çalışmalarım bu düşünceye tamamen tezat yaratan bir şekilde işliyor; ben bunun yerine dünyanın her yerinde, her gün, şiddete ve baskıya maruz kalan insanların dehasına değer biçiyorum. Kişisel olarak, trans bir birey olduğum, beyaz olmadığım, kadın olduğum ve sınırları geçen biri olduğum için yasalarla başım her gün belaya giriyor. Yazdığım herhangi bir şey ya da yaptığım herhangi bir çalışmaya kıyasla çok daha fazla olarak...

*Electronic Disturbance Theater, Micha Cardenas’ın da aralarında olduğu dijital bir eylem grubu.

 

ÖNCEKİ opel adam ilan SONRAKİ Olgu Ülkenciler: Zevkli Rezalet
Bu yazıyı paylaş