Esmerine ve Kanadanın Derinliklerine Dalmak

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Esmerine ve Kanadanın Derinliklerine Dalmak

Yazı - Röp - Foto: J.Hakan Dedeoğlu
ÖNCEKİ Sürpriz: Alan McGee geri döndü! SONRAKİ 100. albümün arifesinde Constellation Records

İki haftalık bir Kanada turnesine çıkıp, Jerusalem In My Hear, Saltland, gibi müziklerle tanışıp, Constellation ailesini deneyimledikten sonra insanın “paylaş” tuşuna basası geliyor. Buyrun. 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Belki hatırlarsınız, geçen yıl bu vakitlerde yine Esmerine ile röportaj yapmış İstanbul’da Türk müzisyenlerle kaydettikleri albüm üzerine söyleşmiştik. Bilmeyenler, hafıza tazelemek isteyenler burayı klikleyerek bakabilirler.  

İşte bu mevzubahis albüm eylül ayında Kanada’nın karizmatik plak şirketi Constalletion tarafından dünyanın beğenisine Dalmak adıyla sunuldu. Şimdi burada oturup albümün ne de güzel olduğunu, iki kültür arasında ne de güzel bağlar kurduğunu anlatmak niyetinde değilim... Grubun eylül ayında gerçekleşen ve Hakan Vreskala ile benim de Türk kontenjanından dâhil olduğumuz Kanada turnesini bahane ederek biraz gezi gözlemleri, biraz da turneye dâhil olan ve Esmerine dışında enfes işlere imza atan insanları tanıştırmak üzere klavyenin başına geçmiş bulunmaktayım. Çünkü Kanada’nın ve Esmerine’in derinliklerine daldıkça Saltland, Jerusalem In My Heart, Pacha, Matana Robertson gibi enfes yeni müzikler ve hepsinin arkasında koruyucu melek gibi duran Constellation insanlarıyla tanıştım ve bunları sizlerle paylaşmazsam cimrilik yapacağımı hissettim.

Image


Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image

QUEBEC’TE FRANSIZCA KONUŞULUYOR!
Beşerî coğrafya ile arası fena olmayan biriyim (ÖYS’de coğrafyadan full çekmiştim) ve doğal olarak Kanada’nın Quebec bölgesinin Fransız etkisinde olduğunu ve Fransızca konuşulduğunu biliyordum. Ama Montreal’a ayak bastığımda her hâliyle Amerika’nın kuzeni olan bir ülkede insanların Fransızca konuştuğunu görmenin bana kısa değil uzun süreli bir dumur yaşattığını inkar edemem. Her ne kadar Esmerine ile bir bağlantısı olmasa da yazıya bununla başlamadan edemedim. Montreal’de kendinizi bir dükkânda en iyi İngilizcenizle kürdanın nasıl bir şey olduğunu anlatmak için debelenirken bulabilirsiniz örneğin!

Montreal’de fazla kalmadan turne öncesi provaların yapılacağı Wakefield isimli, Kanadalıların yüzde 98’nin adını dahi duymadığı kasabaya hareket ettik. Burası organik tarım, takasla alışveriş, sürdürülebilir yaşam, el yapımı ürünler üzerine ciddî şekilde kafa yoran 40 yaş üstü Kanadalıların yaşadığı, Gatineau nehrinin kenarına kurulu ufak bir kasaba. Oldu da bir tuhaf gün yolunuz buralara düşerse ve bu makaleyi okuduysanız aklınızda olsun, Wakefield’da muhteşem göllerde kanoya binebilir, nehir boyunca yürüyüp yassı taşların üst üste dizilmesiyle yapılan minik kulelerin ne anlama geldiğine dair kafa yorabilir, bir ağaçkakan, kokarca, kunduz veya rakun görme umuduyla gözünüzü dört açabilirsiniz.

Wakefield aynı zamanda Esmerine grubunun iki elemanı Bruce ve Brian’ın ikamet ettiği, gruba yeni dâhil olan ve bizim coğrafyalara has enstrümanları çalan Jeremi ve Hriar ile tanıştığımız yer. Jeremi saz ve bağlama ustası olma yolunda emin adımlarla yürüyen bir Kanadalı. Pacha isimli Constellation’dan çıkma, zaman zaman içine Türk ezgileri de kattıkları azgın post-rock sounduna sahip bir grubu da var. Hriar ise Ermeni asıllı bir Lübnanlı; 7/24 giydiği siyah takım elbisesinin yanısıra Ermeni çalgısı olan duduk çalıyor.

 

ESMERINE “FME”DE TEST EDİLDİ, BEĞENİLDİ
Wakefield’de ormanın ortasındaki bir evde bir hafta boyunca çello, marimba, asma davul, saz, darbuka, tef, davul, duduk, keman, banço, trompet ve bendenizin çaldığı elektro gitarın birlikte en iyi şekilde nasıl var olacağına dair kafa yoruldu, provalar yapıldı ve şehirli adam dürtüleriyle ormanın içlerine bakılarak gözlemler yapıldı. Bir haftanın sonunda ortaya çıkan sonuç ise Dalmak albümünde duyacağınız soundun vurgu, his ve enerji katsayısının katlanmış hâliydi. Bu hâlini ilk test ettirdiğimiz yer ise, “kuzeyde bir yer” olan Rouyn Noranda’daki EFM Festivali’ydi. Sonuç: her parçada kendinden geçen, oturma düzenini es geçip öne koşturan, 9/8’lik ritme annesinin karnından öyle çıkmış gibi ritim tutturabilen ve sonunda da dakikalarca ayakta alkışlayan 400 kişilik bir seyirciden onay alınmıştır. (Bizden önce sahne alan Fransız ekip Mormonte’a da mutlaka bir göz atın)

Yine de herhangi bir Kanadalı’nın varlığından pek haberdar olmadığı bu tuhaf ve başıboş şehirden aldığımız ziyadesiyle geçer notun çok da geçerli olmayacağına kanaat getirip ülkenin başkenti Ottowa’nın yolunu tuttuk. Ottowa’ya girişmeden önce şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki büyük ve küçük şehir izleyicisi arasındaki farklara dair tüm klişeler doğrudur. Kuzeyde bir yerde insanlar ne kadar ağzından salyalar akıtarak alkışlıyor, o gün orada olduğu için tanrıya şükrediyor, konser sonrasında sizinle tanışmak için fır dönüyorlarsa, büyük şehirlerde de kazık yutmuş gibi oturuyor, lütfederlerse alkışlıyor, kare gözlüklerini düzeltip elinizi sıkıp evlerine dönüyorlar. Bunu müziği sevmediklerine yormayın, aslında çok da sevdiler Esmerine’in Ottowa’daki konserine gelenler.

 

CONSTELLATION’DAN ÇIKAN GÜZELLİKLER
Ottowa konseri aynı zamanda üç grup olarak çıktığımız turnenin ilk konseriydi. Jerusalem In My Heart, Matana Roberts ve biz. Üçü de Constellation’dan yeni albüm yayınlamış tek biletle üç grup. Matana Roberts, New York’tan çıkma caz saksafoncusu, müzik yazarı ve deneysel müzik ile haşır neşir olan yenilikçi bir müzisyen. Performansları ise saksafon doğaçlamaları, loop’lar ve gospel vokallerden oluşuyor. Canlı performanslarıyla ilgili karışık duygular içerisinde kalmış olsak da şu sıralar son albümü COIN COIN Chapter Two: Mississippi Moonchile ile bir hayli revaçta; hattâ Wire dergisinin ekim sayısının kapağını süslemekte kendisi. Konserlerine dair daha içten bir yorum almak isteyenler Hakan Vreskala’ya rastladıkları yerde fikrini sorabilirler.

Matana pek konuşkan biri değildi dolayısıyla kendisine ayrılan kısma burada noktayı koyup sizi Jerusalem In My Heart’ın kalbi Radwan ile tanıştırmak istiyorum. Kendisi 13 yıldır Montreal’de yaşayan, kati surette güneş gözlüğünü çıkarmayan, boksör bir Lübnanlı. Ayrıca prodüktör, ses teknisyeni ve müzisyen. Jerusalem In My Heart ise ambient, deneysel ve dünya müziği severlerin derhal gündemine alması gereken, Arapça vokallerin reverblerle uçuştuğu, buzuk isimli yerel çalgının ve ses yığınlarının seviştiği, Şilili Malena’nın enfes 16mm görsellerle olup bitene büyü kattığı bir proje. Mo7it al-Mo7hit ismini taşıyan albüm yeni yayınlandı ve mutlaka bu linkten bir göz atmalısınız. Merak ettiklerimi kendisine sordum:

Image

JERUSALEM IN MY HEART ANLATIYOR
Buzuk, Arapça vokaller, ses efektleri, görseller bir araya geldiğinde emsalsiz bir birleşim ve bütün oluyor. Bu proje nasıl başladı, fikirler nasıl bir araya geldi?
JIMH bundan 8-9 yıl aklımda bir fikirle başladı aslında. Aklımdakiler çok net olmasa da görsellerin ve sahne performansının bir arada olduğu çağdaş Arapça bir proje gerçekleştirmek istiyordum. Fikirlerin bir araya gelmesi epey bir zaman aldı ve sonrasında 3 yıl önce Şilili film yapımcısı Malema Szlam ile tanıştım ve 16mm filmlerle birlikte bütünlüğü yakaladığımızı hissettik. Arzumuz Arap ve Levanten müziğinin geleneksel öğelerini belirli bir görsel estetik ile buluşturup izleyicileri farklı bir yere götüren birşeyler üretmekti. Ayrıca Arap müziğinin estetiğini elektronik müzik ile de harmanlamak istiyordum ki sanırım onunla ilgili tutarlı bir noktaya gelmiş bulunmaktayım.

Vokaller kulağa enfes gelse de Arapça oldukları için anlayamıyorum. Biraz sözlerde nelerden bahsettiğini anlatabilir misin?
Sözler son derece kişisel ve çok politik olmak arasındaki çizgide bir yerlerde. Arap yurttaşlar olarak bize biçilen roller açısından politik sözler. Yeni doğmuş Arap ulusları olarak bizlere Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bize bahşedilen dünya çok zor ve savaşa bulanmış bir dünya. Sen bir Türk olarak ne dediğimi çok iyi anlayabilirsin, zira sizler de Arap komşularınızın yaşadığı baskıları ve zorlukları yaşıyorsunuz. Ve tabiî bölgede 60 yılı aşkındır devam eden Siyonizm sorusu ve etkileri var... Tüm bunlara olan yaklaşımım açısından da sözler kişisel diyebilirim. 

 

ARCADE FIRE VS ESMERINE
Konser verdiğimiz tüm şehirler arasında biz Türkler hariç ekipteki herkes için Montreal’in elbette farklı bir önem vardı. Herkes Montrealli olduğundan konsere akraba, eş, dost, ebeveyn ve sevgili katılımının yoğun olacak olması grup üyelerinde garip bir baskı oluşturuyordu. Ama asıl önemli olan Constellation Records’ın bu geceye verdiği önem ve konsere olan yoğun katılımdı. Hani biraz da görücüye çıkma, rüştü ispat etme konseri gibiydi diyebiliriz. Yeni albümlerini yayınlama arifesindeki Arcade Fire’ın aynı geceye 5 bin kişilik bir gizli (?) konser koyması bizim bahtsızlığımız gibi gözükse de La Sala Rosa isimli mekân hınca hınç doluydu.

Constellation’dan yeni yayınlanan sadece Esmerine, JIMH ve Matana Roberts albümleri de değildi. Gecenin açılışını yapan Esmerine’in kalbi, çellocu Rebecca Foon’un solo projesi Saltland de ilk albümü I Thought  It Was Us But It Was All Of Us’ı yayınlamanın heyecanını yaşıyordu. Silver Mount Zion’ın kurucu üyelerinden de olan Rebecca’nın solo projesi uzun post-rock destanlarından uzak, daha pozitif ve ışıltılı bir hava taşıyor. Bazı parçalarda vokallere de soyunan müzisyen kimliğinin dışında sürdürülebilir yaşam konusunda uzman ve profesyonel bir yoga hocası olan Rebeca’dan Saltland’i bizler için biraz anlatmasını istedim, daha fazla bilgi içinse buyrun:

Image



SALTLAND ANLATIYOR
Uzun bir süredir, farklı projelerle müzik sahnesindesin. 2010 yılında kendi parçalarını yazmaya başladın ve nihayet bu yıl Saltland adıyla da yayınlandılar. Bunca zaman sonra kendi parçalarını yazmaya neden ve nasıl başladın?
Aslında kendimi yeni şeyler yapmak için zorlamak istedim. Ayrıca 3 yıl önce Montreal’deki Suoni Per Il Popolo festivali Julia Kent’den önce açılış yapmamı istedi. Kendisi en sevdiğim çelloculardan biridir ve her ne kadar ondan önce çalmak benim için büyük bir stres olsa da kabul etmeden edemedim. Bu performans için kendimi kapatıp, tarzımın bel kemiğini oluşturan öğeler üzerine gitmeye başlayınca aslında tamamen kendime has, yepyeni bir müzik yazabileceğimi ve bundan da çok keyif alabileceğimi fark ettim.  

Albümün ismini çok sevdim. Taşıdığı duyguyu ve arkasındaki hikâyeyi sormak isterim...
Bu albüm halkın gücüyle alâkalı. Sürdürülebilirlik, iklim değişikliği, çevre kirliliği, kentsel tarım ve yeni başlangıçlar için umut gibi temalar taşıyor. Tuz çöllerinin imgeleri ve New York’taki High Line gibi yenilikçi şehir tasarımları vardı aklımda. Ayrıca büyüdüğüm yer olan Downtown Eastside, Vancouver da albümde önemli tema.

Image

TORONTO’DA GEZİ KONSERİ
Albümdeki İstanbul teması ve sahnedeki Türk enstrümanlarının varlığı ve Vreskala’nın asma davulunun yarattığı hormon patlaması, konser sonraları Türkiye üzerine kısa süreli ayaküstü soru-cevapların yaşanmasına mahal veriyordu. Gezi olaylarını merak edenler, albüm kapağındaki fotoğrafın neresi olduğuna dair sorular, yakın zamanda İstanbul’a gitmiş, deneyimlerini paylaşmak isteyen heyecanlılar gibi kaçınılmaz güzel anlarla son buluyordu genelde konserler.

Esmerine konserleri ve Türkiye bağlantısı demişken, Montreal’e yolu düşenler veya orada yaşayan memleketliler mutlaka Ceren ve Ozan’ın yeni açılan mekânı Replica’ya uğrasınlar. Ve yine memleket, gurbet demişken Toronto’daki Gezi deneyimimizden bahsetmeden geçemem... Toronto’da yaşayan Türklerin kurduğu Gezi forumunun Hakan Vreskala ile temasa geçmesi sonucu Esmerine konserinden bir-iki saat evvel kendimizi büyük bir parkın orta yerinde bulduk. 50 kadar Torontolu Türk’ün katılımıyla Vreskala beş parçalık enfes bir mini konser verdi. Kendisine de 10 dakikalık bir provanın ardından Esmerine üyelerinin eşlik etmesi turnenin en güzel anlarından biriydi benim için. Esmerine’cilerin, bir ara gaza gelip oynamaya kalkan seyircilere olan şaşkın bakışları da gözümden kaçmadı değil tabiî... Bu mini konser sonrası toplaşıp Esmerine konserine gelen, “Translator’s Clos” parçasında gözyaşı dökenlere de buradan bir selam gelsin.

Kanada dosyasını bu minik Gezi konseriyle kapatıyorum, zira uzadıkça uzuyor ve yerim yetmiyor. Ama güzel bir haberim var; Esmerine, yazıda ismi geçen güzel insanlarla birlikte 12 Aralık’ta İstanbul’da olacak ve Garajİstanbul’da bir konser verecek.... Yani vereceğiz... O zamana kadar albümü dinleyin, hayallere dalın sonra da birlikte olmaktan keyif alan, yemeklerini paylaşan bir grup insanın kastırmadan iki farklı kültürün notalarını usulca bir araya getirmesine tanıklık etmek için konsere teşrif edin.

*Godspeed You! Black Emperor ve Silver Mount Zion gibi efsanevî isimlere ev sahipliği yapan Constellation Records’ın kurucularından Ian Ilavsky’nin diyeceklerine kulak vermek için bir yan sayfaya geçin.

*8 Kasım’da yeni numaralar çevirmeye hazırlanan ve turne boyunca Quebecli hakemlerimizin gözetiminde Türkçedeki Fransızca kelimeler yarışına giriştiğim Hakan Vreskala’dan son havadisleri almak içinse iki yan sayfaya geçin. 

ÖNCEKİ Sürpriz: Alan McGee geri döndü! SONRAKİ 100. albümün arifesinde Constellation Records
Bu yazıyı paylaş