“Sonbaharda çorbanızı karıştırırken mırıldanacaksınız”: Can Güngör

Bu yazıyı paylaş
İçerik

“Sonbaharda çorbanızı karıştırırken mırıldanacaksınız”: Can Güngör

Röp: Ceylan Ertem, İllüstrasyon: Ezgi Beyazıt
ÖNCEKİ “Onurlu bir yaşam sürdürebilmek”: Türkiye’deki Suriyeli göçmenler üzerine SONRAKİ Bant Mag. Sun Club sunar: Elijah Wood – Zach Cowie – DJ Fitz

Ceylan Ertem sordu, Can Güngör cevapladı! Sonbaharda gelecek, melankoliye sarmalanmış yeni Can Güngör albümü için geri sayım başlamışken Güngör’e Bant Mag. için Ceylan Ertem soruları sordu.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bir süredir bestelerini SoundCloud üzerinden paylaşan müzisyen Can Güngör’ü farklı müzisyenlerin arkasında oturan davulcu ve aynı zamanda Mabel Matiz’in son albümünün prodüktörü olarak da biliyoruz. Kendisi, Ceylan Ertem’in deyişiyle, “çorbanızı karıştırırken mırıldanacağınız, tüyleri diken diken eden, avuç terleten” şarkılarını bir araya getirdiği ilk albümünü sonbahara yayınlamaya hazırlanıyor. Bunu fırsat bilerek Güngör’ün sıkı dostu Ceylan Ertem’i Bant Mag. için ilk muhabirlik macerasına davet ettik. Ceylan Ertem’in röportajı ve albüme dair yorumlarıyla, Can Güngör hakkında bilmek istedikleriniz, Bülent Ortaçgil’den Gezi’ye, Kadıköy’den kedilerine işte burada…

Biliyorum ki ilk aşkın rock ve heavy metal, peki rock'n’roll seni ne zaman büyülemeye başladı? Müzik hayvanını içinde hissettiğin o ilk günler?
Lise yıllarında sarı okul gömleği içine siyah tişört giyip, bilumum sert müzikleri kulağımdan eksik etmezdim. O müzikleri dinlerken içim kaynıyordu, müziğin sadece ses organizasyonundan ibaret olmadığını içinde büyülü bir şeylerin olduğunu hissediyordum. Sonra okuldaki badimle kurduğumuz iki kişilik grubumuzun ilk provasında, ilk davula oturuşumda, ilk kocaman sesi çıkarmaya başladığımızda müzik hayvanını deneyimledik sanırım.

İlk şarkını ne zaman yazdın?
Çocukken ajandalara şiirimsi küçük yazılar karalıyordum. Lise döneminde elime bir gitar ve de gitar akorlarını tarif eden bir kitap geçti. İlk çalınan akorlarla ilk şarkılar da çıkmaya başladı.

Albümünde tüm şarkılar senin, tüm enstrümanları çaldın, miks aşamasında da sözün geçti diye biliyorum. Öncelikle bu adımı atarken aklında ne vardı? (delilik çünkü) Peki buna devam edecek misin? 
Gitar-vokal kompozisyonu bakımından parçalar şekil aldıkça, nihaî hâllerini duymak istiyordum. Bilgisayar başına geçip elime enstrümanları alıp derme çatma da olsa her şeyi çalıp kaydetmek zaman içerisinde benim için doğal bir süreç hâline geldi. Albümdeyse aynı şeyi, iyi bir stüdyoda, fikrine ve zevkine güvendiğim iki güzel dostum Baran Göksu ve Umut Çetin'le beraber yapmış oldum. İkinci albümün daha işbirlikçi olmasını, sahnede çaldığım grupla beraber olmasını hayal ediyorum. Daha çok ses daha çok fikir olsun, zengin olsun istiyorum.

Kadıköy mü, Karaköy mü?
Açık ara Kadıköy ama sebebi ekol filan değil, tamamen kişisel. En üretken, en hareketli, en yaşadığı yerle barışık hissettiğim yer olduğu için.

Şarkıların, müziğin ve tavrın insanlar üzerinde nasıl hisler bıraksın isterdin?
Hissettiğim şeyin karşıya dolaysız, ağdasız ve sade bir şekilde geçmesini istiyorum. Şarkıları yaptıktan sonra, ikinci hattâ üçüncü kulakla dinleyip bu anlamdaki sağlamasını yapmaya çalışıyorum. 

Ortaçgil mi, Kızılok mu?
Seçmem çok zor. İkisini de müzikal babalarım olarak görüyorum. İkisinden de ayrı ayrı çok etkilendim, çok beslendim. “Memurun Şarkısı”nın iki dönemlik dersi olsa giderim.

Albümde muhteşem şair Orhan Veli'nin “Güneş” şiiri yer alacak. Senin için o şiirin anlamı nedir?
İlk aldığım şiir kitabı Orhan Veli'nin tüm şiirleriydi. Sanırım lisedeydim, çok etkilenmiştim. Çok hayat dolu, sokaktan, hafif, naif ve duruydu. Güneş'i kim bilir kaçıncı okuyuşumdu ama “Ah aydınlıklardan uzaktayım” dizesi o an bir melodi olarak çalındı kafamda.

Bu ara hangi kitabı okuyorsun?
Kitap okuma işinde biraz dağınığım. Aynı anda iki üç kitabı çevirebiliyorum. Orhan Veli'nin sevdiceği Nahit Hanım'a yazdığı mektuplardan oluşan Yalnız Seni Arıyorum’u ve Sinem Sal'ın Yine de Amin’ini döndürüyorum bu ara.

Mabel Matiz'in oldukça ses getiren, ödüllere doymayan son albümündeki prodüktörlerden birisin. Bu alanda da adını duymaya devam edeceğiz belli ki. Bir prodüktör olarak ipleri elinde tutmayı mı seviyorsun, sanatçıyla birlikte mi karar alıyorsun? Albüm süreçlerindeki yöntemlerin nasıldır?
Bir albümün prodüktörü olmak sanatçıyla müzikal ortaklığı gerektiriyor. İpler ya da hiyerarşi olmamalı. En üstte hep müzik durmalı. Mabel ve Cihan'la (Murtezaoğlu) bu anlamda iyi bir dil geliştirdik. Üçümüzün de müzik anlayışında öne koyduğu başka değerler var. Zaman zaman tartıştık tabiî ki ama sonunda uzlaşmaya ve birbirimizi anlamaya çaba gösterdik. Oradaki değer çokluğunun uzlaşması da güzel ve zengin bir albümün ortaya çıkmasını sağladı.

Bas gitar mı, klasik gitar mı?
Yine seçmek çok zor. Bu konuda biraz arsızım her enstrümanın kendine has ayrı bir gücü var. Birini diğerine tercih edemiyorum.

Davulun arkasında olmakla mikrofonun arkasında olmayı mukayese eder misin?
Birçok şahane müzisyenle ve ekiple çalışma şansım oldu. Davul arkasında olmak sahnedeki enerjinin itici gücü olmak muhteşem bir his ama kendi şarkılarımı sahnede canlandırmak yeni tadına vardığım bir şey ve sanırım şu sıralar beni daha çok heyecanlandırıyor.

James Blake mi, Jeff Buckley mi?
Seçmem, seçemem!

Gezi zamanı yüreğim ağzımda seninle haberleşirdik, biliyorum ki neredeyse tüm direniş boyu sokaktaydın, bu mücadelenin senin içindeki yerinden kısaca bahseder misin?
İnsanların kendi kutularından çıkıp ortak bir mesele uğruna bir araya gelebileceklerini öğrendik. Bir olma, beraber olma hissini kalabalıklarca hissetmek güzeldi.

Benim favorim olan “Ben Ordaydım Zaten” adlı şarkında “Kaç kuş görür evin camı” cümlesi geçiyor. 10 sene sonra hâlâ büyük bir şehirde mi bir kasabada mı bulacağız seni?
Belki Ortaçgil modelini uygularım ben de zamanı gelince. Biraz güney, biraz kuzey.

Kedilerin Instagram’ının yıldızları! En sevilen şarkın “Silik Düşler”de de onlara minnetini dile getiriyorsun, kedilerin nesi sana böylesi yakın? 
Çok şahsiyetliler. Kendilerini seviyorlar ve huzurlular. Evde onların kendi hâllerini gözlemlemeyi çok seviyorum.

Müziğin hangi bünyelere yararı/zararı olacak, bir uyarın/reçeten var mı hiç dinlememişler için?
Bilmem ki. Biraz yanık bir albüm oldu. Karanlık tarafı daha ağır basıyor. Ama her parçanın da kendine has ayrı bir rengi var...

Bu soruda takıldı Can. Her müzisyenin takılacağı gibi, kendi müziğini anlatmak hep zordur. Ben söyleyeyim mi biraz bir şeyler?... Sadece analiz edilen müzikler var etrafta, ya da “iyi fikirler barındırıyor” dediklerimiz. Üzerine düşündüklerimiz var... Onları da severim, iyi ki varlar. Öte yandan ben son zamanlarda beni bir hisse, bir hâle sokan (hiç orada değilken üstelik), tüylerimi diken eden, avuçlarımı terleten müziklere kabartıyorum kulaklarımı ve bağlanıyorum. Can'ın müziği de benim için böyle. Senin de onu dinlerken trene atlayıp gidesin gelecek. Ya da “ah şimdi bir bu eksik, yağsa keşke” diye yağmur duası edesin! Ya da battaniyene sarılıp kedilerinle uyuyasın gelecek, ya da çorbanı karıştırırken mırıldanasın...

Sonbaharda yeni ve sadık arkadaşınız olacak bu albüm. Uzun zaman da eşlik edecek sığınaklarınızda size.

Ne güzel.

ÖNCEKİ “Onurlu bir yaşam sürdürebilmek”: Türkiye’deki Suriyeli göçmenler üzerine SONRAKİ Bant Mag. Sun Club sunar: Elijah Wood – Zach Cowie – DJ Fitz
Bu yazıyı paylaş