Memleketin yeni tiyatro oyunları

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Memleketin yeni tiyatro oyunları

Röp: Yetkin Nural, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç
ÖNCEKİ Bu iki ay ne izlesem? SONRAKİ Yiğit Karaahmet'in İnci Kolyesinden Taneler: Heralde Kız!

Geçtiğimiz Mayıs ayında 19. kez düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 2014-2015 sezonunda sahne alacak pek çok oyunun da prömiyerine ev sahipliği yapmış oldu. Festival sırasında dikkatimizi çeken ve yeni sezonda sahnede görme şansını tekrar yakalayacağımız Tatyana, Aşk ve Faşizm ve İstenmeyen oyunlarının yönetmenleriyle iştah açıcı soru-cevaplar burada.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

TATYANA
Yönetmen: biriken

Tatyana, biriken'in beşinci oyun prodüksiyonu. Bugüne kadar sahneye koyduğunuz işler arasında gerek oyuncu kadrosu gerekse prodüksiyon açısından en büyük olanı sanıyorum. Sizin için ne gibi farklılıklar, ne gibi yenilikler barındırıyor Tatyana?
Uzun zamandır böyle kalabalık kadrolu bir rejiyi sahneye taşıma hayali kuruyorduk. Uyarladığımız Tatyana Repina oyunları da –gerek Suvorin’inki gerek Çehov’unki– bu hayali gerçekleştirmeye uygundu. Oyuncu kadrosu süreçle paralel olarak gelişti ve ortaya çıkan ekipten mutluyuz. Bizim çapımıza göre büyük bir prodüksiyon olduğu söylenebilir ama asıl değişiklik prodüksiyonu tamamen kendimizin üstlenmesi oldu; sponsorların ayni destekleri ve özellikle Salt Galata’nın çalışma mekânı konusundaki işbirliği çok değerliydi. 

Tatyana'yı üç tablolu bir triptik olarak kurguladınız. İlk tabloyu Aleksey Suvorin'in dört perdelik Tatyana Repina oyunundan alınmış metinler, üçüncü tabloyu ise Çehov'un aynı adlı kısa oyunu oluşturuyor. Peki ikinci tablonun içeriği nedir acaba?
İlk tabloda Tatyana’nın hayatta olduğu bir an izliyoruz; ona eşlik eden insanlara, günümüz gerçekliğine şahit oluyoruz. Üçüncü tabloda ise Tatyana yokluğuyla rahatsız ediyor bizi. Yok ama var aslında. İkinci tablo varlıktan yokluğa geçiş durumunu sahneye koyuyor. Kısa ve direkt bir an.

Tatyana görsellikten yola çıkan ve seyircinin karşısında tablo tablo açılan bir akışa sahip, oyunu bu kadar görsel kılan özellikler nedir?
Tatyana bizim diğer işlerimizden daha görsel değil aslında; genel olarak tüm projelerimizde imgelerden yola çıkarak çalışıyoruz. Tatyana’nın özelliği, Tatyana Repina figürü etrafında triptik fikrini merkeze koymuş olmamız herhâlde; tablonun görsel estetiğinden öte, nereden bakıldığı önem kazanıyor. Seyircinin oyun alanının etrafında konumlanması da bu amaca hizmet ediyor.

Image

K VE FAŞİZM
Yönetmen: Yeşim Özsoy

k ve Faşizm, dört farklı ülkeden kadın yazarın bir araya gelerek oluşturdukları bir metin üzerinden sahneye konuyor. Ortada dört farklı dil, dört farklı kimlik ve kültür söz konusu. Aklıma gelen ilk iki soru da bu çokluk üzerine aslında. Hem tek bir metinde nasıl bir araya gelindiğini, hem de çeşitliliğin metine nasıl yansıdığını merak ediyorum? 
Yazarlar Gianina Carbunariu Romanya'nın en önemli çağdaş yazarlarından, Linda McLean de İskoç Tiyatrosunda çok etkin bir isim ve Helena Tornero da İspanya'dan yeni tanıştığım bir yazar. Diğer iki yazarı da Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi kapsamında daha önce tanımıştım. Uyumlu çalışabileceğimi düşündüğüm ve beğendiğim yazarlardı. Beraber bu oyunu yazma konusunda anlaştıktan sonra toplantılar yapmaya başladık ve bu ancak Skype üzerinden olabilecek bir şeydi ve bir süre sonra kavramları ve yapmak istediklerimizi açtıktan sonra yöntem belirledik. Paralel olarak yazmaya başladık. Aslında aramızda en avantajlı kişi Linda’ydı ve oyun onunla başladı. Onun ilk bölümüne verdiğim reaksiyon yazılarıyla oyun bölümlerden ibaret olarak gelişmeye başladı. Helena hem İngilizce hem de İspanyolca daha doğrusu Bask dilinde yazabiliyordu. Gianina ve ben de genelde ne düşündüğümüzü İngilizce olarak iletiyorduk. Tüm metinler tamamlandıktan sonra ben hepsini yine daha evvel düşündüğümüz fikirler üzerinden bir araya getirdim iç içe geçirdim. Bir nevi oyun yazarlığı küratörlüğüydü benimkisi. Ve tabiî metinler yazım aşamasındayken aslında kafam da reji oluşmaya başlamıştı yani klasik anlamda reji yazı ve sahneleme, oyunculuk süreçlerini tersyüz etmiş olduk. 

Aşk ve faşizm, iki kavram olarak yan yana durduklarında ilk bakışta bir zıtlık çağşımı yapıyor. Oysa aşkın faşist yanları olduğunu, faşizmin ise aşktan beslenen diskurlar kurduğunu söylemek olası. Oyun bu iki kavram arasında nasıl bir ilişki öngörüyor?
Bu kavramla üzerine oyun yapma fikri açıkçası bende şöyle gelişti; lidere, erkek lidere olan aşk ve hayranlık durumunu ve bunun etkilerini araştırmak ve deşmek istedim. Ayrıca her ne kadar "faşizm" kelimesi gündelik dilde ağzımıza yerleşse de bildiğimiz anlamda "faşizm" kelimesinin anlamını yitirdiğini düşünüyorum. Artık demokrasiyle gelen faşizm, sevgiyle gelen bir baskı sistemi söz konusu... Bunun da kökenleri bana göre kadının konumuyla din ve devlet ilişkileriyle doğrudan bağlantılı. Diğer yazarlarla bu konuları konuştuk ve enteresan bir şekilde hepimiz aynı noktaya geldik. 

Senin yönetmen olarak imza attığın oyunlarda sahnelenme açısından farklı teknikler ve denemeler her zaman önemli faktörlerden. Aşk ve Faşizm için nasıl bir sahneleme tekniği geliştirildi, oyun ne gibi teknikler üzerine konumlandırıldı?
Herhangi bir oyunu yapmam için o oyunun bana bir şey önermesi sunması yeni bir alan açması şart. Bu heyecan olmadığı sürece oyun yapmak bana mânâsız geliyor. Bu sebeple her oyun ayrı bir arayış benim için. Ve tabiî sevdiğim takıldığım altını sürekli çizdiğim meseleler, yapısal tekrarlarım var. Yapıbozumu ve yapıyla oynamayı, metinlerarasılık, parçalı yapı gibi kavramları seviyorum. Bana böyle metinler daha gerçek geliyor. Bu oyunda da dört farklı yazarın metnini reji düşünürken paralel kurgulamak ve bunu yaparken de bu metinlerin birbirine ne derecede konuşabileceğinin araştırması benim için heyecan verici noktaydı. Ülkeler ve insanlar arası özel bir tecrübe oldu benim için. 

Image

İSTENMEYEN
Yönetmen: Ceren Ercan - Gülce Uğurlu

İstenmeyen'in öyküsünde senin ve Gülce Uğurlu'nun imzası var. Öyküye ilham veren bir çıkış noktası var mı? Nasıl bir süreç içerisinde oluşturuldu İstenmeyen öyküsü?
Gülce: Ceren’le 2013 yılının ağustos-eylül aylarında İstenmeyen üzerinde konuşmaya başladık. Biz 2007 senesinden beri birlikte çalışıyoruz. 2012 yılında kurucularından ve yazarlarından olduğumuz “Oyun Deposu tiyatro topluluğu dağılınca birlikte çalışmaya devam ettik.

Ceren, 2011 Devrimi sırasında Mısırlı bir adamla evlenerek Kahire’ye yerleşen bir arkadaşının hikâyesinden esinlenerek bir oyun yazmayı istediğinden bahsedince proje üzerine beraber çalışmaya başladık.

Ceren: Türkiye’de yaşam tarzı olarak kendini batıya yakın hisseden, çocuklarını da bu anlayışla yetiştiren bir ailenin, Kurtuluş’taki evlerinde bir odayı Arap olan damatlarına vermeleri fikri güçlü dramatik bir çatışmaydı. Üstelik bu oda iki yıl önce tüm gemileri yakarak Amerika’ya giden oğullarının odası olunca durum daha da kuvvetleniyordu. Peki aileyle haberleşmeyen bu çocuk, Barış yıllar sonra çat kapı eve geri dönse ve odasında tüm eşyaların yerinin değiştiğini, Arapça konuşan birinin kaldığını görse ne hisseder?

Evi tekrar bulmak, tekrar sahiplenmek ve onu olduğu hâliyle sevmek mümkün mü? Bu sorulara olumlu cevaplar verebilmemizi sağlayacak etkenler ne olabilir diye düşündük. Yolumuz Gezi Direnişi’ne çıktı. Evi, sokağı, birbirimizi, kendimizi yeniden sevmemizi sağlayan Gezi… Barış’ın Amerika’dan dönüşü 31 Mayıs 2013 gününe rastlasa acaba eve olan bakışını bu nasıl etkiler diye sorduk kendimize.

İstenmeyen, hayatındaki iki erkek figürü üzerinden bir kimlik sorgulamasına itilen bir kadının öyküsü. Özellikle Türkiye topraklarında yaşayan kadınların kolaylıkla empati kurabileceği bir pozisyon bu ne yazık ki. Siz oyunu yazarken hangi soruların ve sorunların altını çizmek istediniz?
G: İstenmeyen, 2011 senesinde Mısır’da Tahrir’deki protestolar ve 2013 Mayıs ayında başlayan Gezi eylemleri ekseninde aslında oldukça keskin denilebilecek politik bir arka planda, oyunun üç karakteri olan Bahar, Khaled ve Barış’ın kişisel istek ve beklentileri, politik sorumluluk hissi, güven arayışı, yabancılık, aidiyet gibi konular etrafında gezinir. Oyunda daha çok dışarıdaki politik olayların karakterler üzerindeki bireysel etkilerini görürüz, her üç karakter de isyanın, isyan fikrinin kıyısında duruyorlar. Kendi kişisel hikâyelerinin, dışarıdaki isyan fikriyle kesiştiği anlar aslında her üç karakter için de bir tür kimlik sorgulamasına dönüşüyor. Bu anlamda seyircinin yalnızca Bahar karakteriyle değil her üç karakterle de empati kurabilmesini isteriz aslında.

Oyun 31 Mayıs 2013 gecesinde Kurtuluş’ta bir apartman dairesinde bir odada geçiyor. 

Hikâye şimdiki zaman ve geçmiş zaman arasındaki sıçramalarla ilerliyor. Böylece hem karakterlerin sürecini hem de Gezi Direnişi, Arap Baharı gibi toplumsal ayaklanmaların süreçlerini takip ediyoruz. Mesela Tunuslu seyyar meyve satıcısı Muhammed Buazizi’nin kendisini yaktığı gün iki kardeşin yollarının ayrıldığı geceyle kesişiyor.

Karakterlerin aidiyet kavramıyla kurulan ilişkileri üzerinden, oyunun bir “eve dönüş” hikâyesi olduğunu söyleyebiliriz. Oyunun finalinde Barış ve Bahar’ın eve dair söylediği cümleler, birbirlerine sordukları sorular bizim de kendimize ve birbirimize sorduğumuz sorulardı.

C: Barış karakteri Western filmlere çok düşkün. Oyunun bir yerinde Shane filminden bir sahneyi oynuyor tek başına. “Beni bu evden ancak vurarak çıkarırlar. Bu evden ancak cesedim çıkar” diyen Joe ile alay ediyor. “Joe olmak sıkıcı. Çünkü bütün ömrü boktan bir araziyi beklemekle geçiyor” diyor. Bahar ise hâlâ, o araziyi seversek orası bir arazi olmaktan çıkar belki diye düşünüyor. Ama belki de o arazinin de bizi sevmesi gerek. Hangisi önce olmalı; önce o mu bizi sevmeli yoksa biz mi onu? Bugünlerde bizim de buraya dair kafamız bu iki kardeş gibi biraz karışık.

İstenmeyen'i yeni sezonda nerede ve ne zaman izleyebileceğiz?
İstenmeyen önümüzdeki sezonda ekim ayından sonra Salon İKSV’de gösterimlerine devam edecek.

ÖNCEKİ Expandables 3 İlan SONRAKİ Yiğit Karaahmet'in İnci Kolyesinden Taneler: Heralde Kız!
Bu yazıyı paylaş