Saçmalığın daniskası: ABC Manifesto

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Saçmalığın daniskası: ABC Manifesto

Röp: Yetkin Nural - Foto: Özge Şahin
ÖNCEKİ Ana akım sinemaya romantik bir güzellik: Karışık Kaset

2. İstanbul Tasarım Bienali'nin aktörlerinden biri olan ABC Manifesto'nun arkasında İtalya menşeli Suffix ATI isimli genç kolektifin imzası var. Politik düzlemde alışılagelmiş eleştiri kaynakları olan kinik bir tutum, sarkastik bir mizah ve saçmalığı cephane olarak seçen kolektif, bu özellikleri ters çevirerek yaratıcı bir üretkenliğin ve politik aktivizmin provokatörleri olarak ortaya çıkıyor. Bienal sırasında İstanbul'da olan, ve yan projeleriyle bir süre daha buralarda karşımıza çıkacak Suffix ATI ekibiyle, manifesto kavramı, Gezi olayları ve yaratıcı mücadele üzerine sohbet ettik.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bize biraz ekipten bahseder misin? ABC Manifesto nasıl bir araya geldi?
"Bir manifesto yayınlamak için ABC ile 1,2,3'ü çarpıştırmanız gerekir. " 1918'de Tristan Zara ünlü Dada Manifestosu’na, manifesto kavramının ne kadar geçersiz olduğunu anlatmak için, manifesto yazarlarının uygulaması gereken bir kaç kuralı sıralayarak başlamıştı.

Bundan yaklaşık 90 yıl sonra, manifestoların geçersizliği, onların ne kişisel dönüşüm ne de sosyal değişime dair bir şey söylemeyen iletişim araçları hâline gelmesiyle de kanıtlanmış oldu. Manifestolar kurallara ve kodlara sahip ancak ruhtan yoksun, zayıflamış bir edebî tür olarak kalmış durumda. Bizim kolektifimiz ise her zaman gerçek değişimin peşinde oldu. Bu nedenle aklımızı belirsiz metinlerin içinde kaybetmektense, zaten fazla itibarı kalmamış bu kavramla dalga geçmemiz yeterliydi.

Image

ABC Manifesto'nun "idare merkezi" İstanbul Tasarım Bienali kapsamında Karaköy'deki Rum İlköğretim Okulu'nda yer alıyor. Buraya insanları sizle beraber çalışarak kendi manifestolarını yaratamaya çağırıyorsunuz. Bu süreci biraz açıklar mısın? Bir Manifesto nasıl ortaya çıkıyor?
Bizim enstalasyonumuzun amacı ziyaretçilere günümüz toplumunda manifestonun hiçbir geçerliliği kalmadığını göstermek. Bunu gerçekleştirebilmek için,  ABC Manifesto'ya gelenleri- yani "müşterileri"  - onları pasif ziyaretçilerden bir kamera karşısında performans sergileyebilecek aktif bireylere dönüştüren bir süreç eşliğinde kendi manifestolarını yaratmaya davet ediyoruz. Bu özgürleştirici sürecin sonunda ise tüm "müşterilerimiz" kendi manifestolarını yüksek sesle okumaya ve daha sonrasında ise ofisimizde gerçekleştirdiği yolculuğun meyvesini bir kâğıt öğütücüde parçalamaya zorlanıyor. Sonuç olarak "müşteri" ofisimizi bol adrenalin ve bizimle geçirdiği on dakikanın anlamsızlığı üzerine sorularla terk ediyor.

Image

Peki siz bir manifestoyu nasıl tanımlıyorsunuz?
ABC Manifesto ile beraber yaratılan tüm manifestolar oldukça saçma. Ortaya çıkan metinler ziyaretçilerin enstalasyon ile olan etkileşimlerine dayanıyor ancak hiçbir zaman bir anlam ifade etmiyor. Bazen gramer açısından doğru metinler olsa da, çoğu zaman bir algoritmanın yarattığı komik ve anlamsız metinler ortaya çıkıyor.

Merak ediyoruz: ABC Manifesto'nun bir manifestosu var mı?
ABC Manifesto'nun elbette bir manifestosu yok. Manifesto kavramının gereksizliği anlaşıldıktan sonra geriye sadece yaratıcı bir yıkım için zaman kalıyor. Manifestoya en yakın özelliğimiz kendimizi proje bazlı olarak değiştirmeye olan bağlılığımız. Bu açık fikirli hâli sürdürebilmek için hiçbir zaman aynı ismi kullanmıyoruz. Projeler değişiyor, ancak Suffix ATI bâki.

Image

ABC, İstanbul ve Türkiye'de olan pek çok kentsel dönüşüm ve sosyo-ekonomik konuyla da alâkadar. Web sitenizde "yatırımlar "adı altında geçen bu konular arasında Fikirtepe'nin yerel kötü kokularından üretilen parfümlerden Arnavutköy'e kurulacak bir marinaya varan pek çok "parlak fikir" söz konusu.  Bu yatırımlar kapsamında sizin perspektifiniz nedir?
Bizim "emlak departmanımız", Bienal için hazırladığımız bir yan proje aslında. Bugünden aralık ayına uzanacak, kamuyu kışkırtıcı müdahalelerle geliştirilecek bir proje bu. Şehir ve kentsel dönüşüm konularında metodolojik bir diskur değişiminin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Politik doğruculuğun statik dilini kullanmaktansa, kentsel dönüşümle ilgili güncel konuları sinik bir yaklaşımla ele alıyoruz. Tam olarak nereye varacağını bilemesek de, bir denemeye değer.

İstanbul geçtiğimiz 20 yıl içerisinde inanılmaz dönüşümlere uğradı. Ancak ne yazık ki mimarlar, şehir planlamacıları ve tasarımcılar kendi pratiklerini steril bir eleştirinin ötesine taşıma kabiliyetine henüz sahip değiller. Gezi olaylarından çok önce, Sulukule Platformu dünya çapında kentsel dönüşüme karşı duran en göze çarpan kolektiflerden biriydi. Avrupa'da bizim gibi pek çok kolektifin oluşmasına ilham kaynağı oldular. Ancak peki ya şimdi?

Kamusal müdahalelerden deneysel toplumsal angajmanlarına, eylemi provoke eden veya düzeni bozan enstalasyonlara ihtiyaç var. Genç İstanbullular kendi pratiklerini oluşturabilecekleri ve politik olarak müdahil olabilecekleri yeni yollar düşünmeliler.

Image

"Yatırımlarınız"dan bir tanesi, "Towards a Civic Disengagement" insanlara onların yerine protesto ve yürüyüşlere katılacak "protesto temsilcileri" hizmeti vaat ediyor. Bu fikir, global anlamda protestolara karşı giderek daha şiddetli ve sert cevap veren devlet ve polislerinin ortaya çıkardığı bir probleme dair de bir şeyler söylüyor. Sanırım sorum şu: bireylerin politik geri çekiliş eğilimi ile nasıl başa çıkabiliriz?
İlk olarak ne yazık ki politik geri çekilişin polis baskısının çok daha ötesine geçen global ve olağanlaşan bir dinamik  olduğunu söylememiz gerekiyor. Gezi sonrasında geçen bir yıl içerisinde ortaya çıkan devlet baskısının, kendisini ilk defa politik alanda ifade eden koskoca bir jenerasyonun tüm motivasyonunu yok ettiği. Bu inanılmaz derecede heterojen topluluğun umutları daha henüz yeşerme aşamasındayken trajik bir şekilde ezildi ve yerini uyuşmuş bir pesimistliğe bıraktı.

Ancak şu andaki umutsuzluk hâli politik geri çekilişi meşru kılmıyor. Gezi'nin global medyanın dikkatini çekme nedeni sadece karşılaştığı, suç teşkil eden beyinsiz baskıdan öte, direnişin içinde yeşeren, kendi özünü her gün yeniden kurgulayan yaratıcı bir harekete dair anlardı. Gezi ve arkasından gelen yerel seçimler politik sistemin değişime kapalı olduğunu gösterdi, evet; ancak aynı zamanda toplumsal bir birliktelik, bir ruh için gerekli olan yolun önünü de açtı. Ne yazık ki tüm o parlak yaratıcı enerjiden geriye ufak kalıntılar kaldı. Bir kolektif olarak biz, politik amaçları açısından başarısızlığa uğrasa da Gezi'nin o gün ve bugün hâlâ "protesto" kavramının yeniden kurgulanarak, yeni stratejilerle yeni insanlara ulaşmaya çalışmak açısından ilham verici bir süreç olduğunun altını çizmek istedik. Bu konuyla ilgili Kontract ile bir sürpriz planlıyoruz. Takipte kalın, çok yakında ABC Investments'da!

Image

Aynı zamanda sizinle beraber çalışacak yerel partnerler arıyorsunuz. Yerel işbirlikleri sizin için neden önemli?
Biz bir projeyi başlatırken, interaktif araçlarımız olarak saçmalamaktan ve provokasyondan yararlanıyoruz. Ancak bu bizim için tek başına bir hedef değil. Yabancılar olarak şehrin çeşitli yerlerinde tek günlük müdahalelerde bulunmak yüzeysel bir yaklaşım olur. Yerel işbirlikçilerimizin bu müdahalelerin getirdiği politik sorumluluğu bizimle paylaşmalarını istiyoruz. Biz şimdi buradayız ama hep burada kalmayacağız. Bir mahallenin vereceği tepkiyi kaale almayan gündelik performanslar düzenlemek oldukça kolay ve kesinlikle işe yaramaz olacaktır. Bizim amacımız bizimle etkileşime geçen kişilerde ve yerel izleyicide bir reaksiyon yaratmak. Bunun için yerel partnerle çalışmaktan başka bir seçenek olamaz.

Image

Son bir soru olarak, ABC Manifesto yakın gelecekte neler yapacak?
Eğer polis bir uyarıda bulunmazsa, Bienal sonrasında İstanbul'a tekrar geleceğiz. Genç bir kolektif olarak her zaman etkileşimlerimiz için deneysel metotlar bulmak ve yeni başlıkları araştırmak konusunda her zaman hevesliyiz. Gelecek projemizin ismi “Detitto and Decoro” (Edep ve Suç). Bu Roma'da sınıflararası etkileşimlerin gerçekleşebileceği tüm alanların yok edilmesini konu alan bir araştırma. Biz kuvvetle inanıyoruz ki, marjinallik, farklılık ve anti-entegrasyonun tüm dışavurumları bu alanlar bâki kaldığı sürece her zaman mümkün olacaktır. Ancak ne yazık ki çöplükler, halka açık tuvaletler, trafik ışıkları, telefon kabinleri, vs... Tüm bunlar bir zamanlar lumpenproletariat olarak addedilen bu şehrin kamusal alanlarından silinmenin ortak kabusunu paylaşıyorlar. Bu silinme durumu toplum dışına itilmiş kişilerle olan etkileşim alanlarını yok etmesi bakımından herhangi bir soylulaştırma politikası karakterine sahip. Ve bizim için savaş daha yeni başladı. Silinme tehdidi ile karşılaşan her alan bizim için bir siper.

attisuffix.net

ÖNCEKİ Ana akım sinemaya romantik bir güzellik: Karışık Kaset
Bu yazıyı paylaş