“Belki oyuncu değilim, ressam hiç değilim!”: Güven Kıraç

Bu yazıyı paylaş
İçerik

“Belki oyuncu değilim, ressam hiç değilim!”: Güven Kıraç

Röp: Zeynep Ocak – Foto: Aylin Güngör
ÖNCEKİ Ulusötesi örgütlenme pratikleri: Agora99 SONRAKİ Pop ve arabesk Ceylan Ertem’in kalbinden geçerken…

Arthouse, ana akım, TV demeden oynadığı her mecrada, her karakterle bizi kendine kopmaz bağlarla bağlayan Güven Kıraç, büyük bir sürpriz yapıp tuvalle buluştu, adına da YÜZ BULDUM dedi. Güven Kıraç’ın içinden, tuvale akan yüzleri görmek için, 3 Ocak’a kadar Çukurcuma’daki Corinne Pinelo Art Gallery’de olmak gerekiyor. Sergi hakkında, Güven Kıraç’ın hayatında resmin dev yeri hakkında ve azıcık da olsa Türkiye sineması hakkında konuştuk. Buyurun buradan okuyun.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Resim yapmak ne kadar zamandır aklınızda vardı?
Aklımda hiç yoktu. Hayatıma da bir senedir girmiş bir mevzu resim yapma eylemi. Hep söylediğim gibi koleksiyonerdim. Resim toplardım, resim alırdım. Resme, plastik sanatlara, heykele çok büyük ilgim var. Bir gün ressam bir arkadaşım Harun (Antakyalı) resim yapsana sen, hadi koyayım tuvali dedi. Öyle şakayla karışık, yaparsın yapamazsın, korkarım derken bir resim yaptım, o çok ilgi gördü, sevildi. Sonra oradan yüz buldum devam ettim. Serginin ismini de Yüz Buldum yaptım.

Peki neden portre?
Bir tane portre yaparak başladığım için belki. Belki Harun’un resimlerinden de etkilendim. Onun resimlerinde hep yüzler vardır. Biraz onun, biraz da oyunculuğumun etkisi olabilir. Oyunculukta da işimiz tipten tipe yüzden yüze bürünmek ya… Herhâlde çaktırmadan onun da etkisi var; tam olarak benim de bilemediğim bir şekilde, derinlerde… Şimdilik böyle bir yüz sergisi hazırlayayım dedim.

Image

Portrelerdeki yüzler sizin hayatınızdan insanlar mı? Hayalî bir çalışma mı?
Yok, hayatımdan insanlar değil. Zaten hiperrealist de bir şey yapmıyorum, resimlerim gerçekçi değil. Ama duygusal olarak birtakım etkilenmeler mutlaka vardır. İfadede, gözde, bakışta… Kimi kızgın, kimi üzgün, kimi şaşkın, kimi neşeli…

Aralarında ortak bir özellik var mı portrelerin?
Yok, hiç öyle ortak bir özellik yok zaten resim yapmaya, boyamaya başlayınca biraz da resmin içinde yüz buldum. Baktım ki, bir yüze doğru gidiyor, ona ağırlık verdim. Bazen ressamlar bir resmi yaparken memnun olmazlar, bozarlar; bozarken de başka bir resim bulurlar. O bozmaların içinde de bazen insan yüz buluyor.

Resim yaparken yaşadığınız heyecan, oyunculuk yaparken yaşadığınıza benziyor mu?
Vallahi benziyor, çünkü ikisinde de bir şey yaratıyorsunuz, bir şey çıkarıyorsunuz meydana. Resmin bir de oyunculuktan değişik tarafı büyük bir rehabilitasyon. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak kadar.

Oyunculuk daha yıpratıcı bir şeydir eminim…
Evet, oyunculuk  o anlamda daha yıpratan bir şey. Bir de burada şahsî oynuyorsunuz. Kimseye pas vermek zorunda değilsiniz, ekip yok, her şey sizsiniz. Günahı, vebali, sevabı boynunuza. Belki resmin o tarafı da çekmiştir beni.

Image

Bir role hazırlanırken belirli bir hazırlanma zamanınız var. Sergiye hazırlanmak nasıl bir tecrübe ve disiplin oldu sizin için?
Sergiye hazırlanmak diye bir süreç vardır ressamlar için ama ben her şeye tersten başladım zaten. İnsanlar resim yapmadan önce bir desen çalışırlar, desenlerini kuvvetlendirirler, resimde belirli merhaleler vardır; ben hepsini atlatıp en sondan başladım. Harun’un da söylediği biraz o aslında. Sen en sondan başladın dedi bana. İçimden geldiği gibi yapıyorum, bir kerede yapıyorum, bir daha bir daha resme girmiyorum, yapıp çıkıyorum. Bazen gecede dört tane yapıyorum. Akrilik çalışıyorum, yağlı boyanın kurumasını beklemeye sabrım olmadığı için. Benimkisi böyle tamamen çocukça bir hevesle ve hızlıca yaptığım çalakalem diyeyim belki de. Çalakalem burada özensiz gibi gelebilir ama öyle değil; çok hızlı ürettiğim bir süreç. Oyunculuk gibi üzerine uzun uzun düşünüp taşındığım, tarttığım, nasıl yaparım diye detaylı kafa yorduğum bir şey değil.

Tamamen içinizden geleni aktardığınız bir çalışma…
Tamamen. Yani bir nevi tuvale kusmak gibi.

Serginin ismi harikulâde. Tanıdığımız insanların alıştığımız kalıplarından çıkmasından rahatsız oluruz…
Oluruz. Oyunculukta bile!

Aynen öyle. Bu disiplinlerarası geçişteki önyargıya bir gönderme mi isim aynı zamanda? Arkadaşlar tamam sakin olun, ressam olmak gibi bir derdim yok, sadece takılıyorumun altını çizen bir alaycılık mi var?
Tamamen de öyle, evet. Bir sakin olun. Zaten kataloğa da yazdım, ben kasap değilim, bakkal değilim, avizeci değilim, duvar ustası değilim, belki oyuncu değilim, ressam hiç değilim diye büyük harflerle yazdım. Yüz buldukça yaptım, yaptıkça da yüz buldum, bakın seyredin dedim. Bir de insan kendisiyle ilgili rahat, havadar bir yerde durursa, kendisiyle de dalga geçerse, o zaman her şeyi engeller zaten.

Peki siz ne düşünüyorsunuz bu önyargı konusunda? Muhakkak ki farkındasınız. Siz aldınız mı buna benzer bir tepki? Arkadaş çevrenizden bile almış olabilirsiniz, ne alâka Güven gibi…
Ne alâka diyen de var, yüreklendiren de var, fazla cüretli bulan da var. Tamam da sergi niye açıyorsun diyen var. E ama hiç kimseyi dinlemem ben kendi yolculuğum konusunda. Öyle yapıp bugüne geldim yani. Dolayısıyla da bu benim kendi kişisel yolculuğum, devam edeceğim buna. Hoşnudum.

Image

Beni evinizde ağırlamıştınız, gözlerimle şahit oldum; sizin eviniz başlı başına sergi zaten. Koleksiyoner olduğunuzu da söylediniz, siz nasıl işlerden etkilenip, satın alıyorsunuz? Resim seçerken favori duygunuz ne?
Son günlerin moda tabiriyle “contemporary” işleri, avangart işleri daha çok seviyorum. Birebir benzetilen, hiperrealist resimler alırken bulamıyorum kendimi. Onlarda da büyük bir emek, bakış var ama benim için bir çizgi çizip buna balık diyen Picasso daha değerli. Dolayısıyla beni daha çok kübik, avangart işler ilgilendiriyor. Basquiat’yı severim, Egon Schiele severim, Picasso’nun işlerini tabiî ki herkes gibi ben de çok severim. Miro severim.

Zerrin Tekindor da sizin gibi oyunculuk ve resim gibi farklı disiplinlerle çalışan bir sanatçı. Profesyonel bir gözle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zerrin tabiî eğitimli, resim okumuş. Onun öyle benden ayrılan bir tarafı var. Ama Zerrin’in iyi ve güzel bir tekniği var. Son derece de başarıyla yürütüyor ama dediğim gibi o akademisyen zaten. Aramızdaki çok önemli ve en büyük fark, benim eğitimim yok. Resimlere de bu bilgi ışığında bakılmalı. Bir de birçok sanatçı da var böyle çok disiplinli olup eserler üreten. Miles Davis’in resim yaptığını bilmezdik. En son Paris’te David Lynch’in Silencio adındaki gece kulübüne gittim; kulübün iç mimarlığını yapmış adam mesela.

Bu sergiden beklentileriniz neler? İlerisi yıllar için resim üzerine bir kariyer planınız var mı?
Hiç öyle bir hesapla yola çıkmıyorum ama bazen o hesapla yola çıkmadığında bir süre sonra ona evrildiğini görebiliyoruz. Bence olacaksa da böyle olsun. Yani ben bir resim kariyeri yapacağım kafası taşımıyorum ama arka arkaya bunları çoğaltırsam bir şekilde resimde de konuşulan biri hâline gelirim. Eğer olabilirse, beğeni toplarsa, ilgilenilirse… Ama kimse görmezse de benim için sorun yok. Rahat bir yerdeyim.

E tabiî. Kaybedecek neyiniz var ki?
Hiçbir şeyim yok. Ben oyunumu oynuyorum. Oyuncuyum özetinde.

Resimleri görenlerden tepkiler nasıl?
Hakikaten çok cüretkâr bulanlar var, gördüğün zaman resimleri anlayacaksın; belki bilsen, resim okumuş olsan bu kadar cüretli boya kullanımı, bu kadar cüretli tuşen olmayabilir. Belki de cehaletim benim şansım. Hattâ bir iki ressam arkadaşım beğendiklerini, ama beğenme sebeplerinin resim eğitimim olmadığından kaynaklanan bilgisizliğim olduğunu söylediler. Shakespeare’in bir lafı vardır, Düşüncenin soluk ışığı, bulandırır yürekten gelenin doğal rengini. Dolayısıyla bir iş, bir eylem olma gücünü yitirtir o düşünceler. Bildikçe insan kendini bazen tutar. Ama eğitimi yadsımak da istemem. Resim ya da oyunculuk eğitimi gereksizdir demek istemem. Söylediklerimden böyle bir anlam çıkmasın, yanlış olur çünkü.

Hazır sizi bulmuşken biraz da yeni dönem Türkiye sinemasıyla ilgili bir şeyler sormak istiyorum. Neler izlediniz son zamanlarda ve gişeler son zamanlarda neden sizce bu kadar düşük?
Dünyada da eski tabirle avantür dediğimiz, aksiyon filmleri, komedi filmleri… Bunlar daha çok çalışıyor. Arthouse çok fazla çalışmıyor. Belki de şu an Türkiye’nin içinden geçtiği günlerden de kaynaklanıyor olabilir. Gerçi hiçbir zaman iki yakası bir araya gelmedi buradaki insanın, ben kendimi bildim bileli kriz var bu ülkede, insanlar hep bir şeylerle uğraşıyorlardı ama belki de dozu artıyor son zamanlarda. Ortadoğu’daki çalkantı ve karışıklık bence bizim ruh hâlimize de yansıyor. Belki bütün bunlar sinemaya, tiyatroya gitme güdümüzü, sanatı takip etme isteğimizi zedeledi. Almanya savaştan çıktığında ilk yaptığı bina tiyatro binasıydı ama bizde öyle bir bakış açışı yok ki. Bizde ilk vazgeçilen şey tiyatro, sinema, eğlence.

GÜVEN KIRAÇ’TAN KISA KISA
Bıkmadan ne dinler? Çaykovski, Beethoven
Bıkmadan ne izler? Arthouse filmleri
Evini satar ne alır? Da Vinci tablosu
Ne çekse oynar? Kendimi o kadar kolay teslim etmem
Neyi sever de söylemez? Başkaları için kendime öyle sınırlar koymam
Kimin hayatı film olsun da rol onun olsun? Fikret Mualla

ÖNCEKİ Jatomi İlan SONRAKİ Pop ve arabesk Ceylan Ertem’in kalbinden geçerken…
Bu yazıyı paylaş