Amerikan bağımsız sinemasından çıkan yakın tarihli atmosferik korku gerilim furyasının son meyvesi It Follows, sakin ve derinden yaydığı tedirginliği, tüm bir seyir boyunca seyircisi üzerinde egemen kılan, şaşırtıcı bir film.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
GECE YARISI SİNEMASININ GENÇ USTALARI
Son dönem Amerikan bağımsız sinemasında belirginleşmeye başlayan atmosferik korku-gerilim ekolünden heyecan verici filmler birbiri ardına çıkıyor. Saw serisini başlatan ilk filmin ardından Insidious ve The Conjuring gibi nevi şahsına münhasır korku hitlerine uzanan kariyeriyle James Wan, The House of the Devil ve The Innkeepers gibi 70’ler esintili filmleriyle Ti West, ya da You’re Next ve The Guest gibi zekice kotarılmış gerilimleriyle Adam Wingard son dönemin heyecan verici yönetmenlerinin başında geliyor.
Tüm dünya festivallerinin genç korku sinemasının en yeni ve şenlikli örneklerine bölümler açıp, bu filmleri parlatmayı misyonları arasına eklemiş göründüğü günümüzde, bu filmlere özel bir ilgi geliştirip, yönetmenlerinin yeni işlerini takip etmemek mümkün değil. Bu filmlerden sonuncusu It Follows ise geçtiğimiz yıl Cannes’da Critic’s Week bölümündeki prömiyerinden bu yana, gösterildiği diğer festivallerde seyircileri çılgına çevirip, övgü üzerine övgü toplamış durumda.
Geçtiğimiz Toronto Film Festivali’nden sonra It Follows’la ilgili övgüler öyle bir noktaya erişti ki, filmin tüm dünyada oluşturduğu merak bulutu hepten tavan yaptı. Dünyanın pek çok ülkesine filmin satışının çoktan gerçekleştirilmiş olması bir yana, devam filmi söylentileri de, film henüz yaygın gösterim ağına girmeden kulaktan kulağa dönmeye başladı. Bugünlerde Follow It adını taşıyacak bir devam filmi ihtimali üzerinde ciddi çalışmalar başlamış durumda…
Peki, It Follows’u bu kadar cazibeli kılan şey ve bu denli büyük bir ilgi uyandırışının nedeni ne? Geçtiğimiz ay bizde İstanbul Film Festivali’nde gösterilmesinin ardından bu sır perdesini en azından bir grup şanslı seyirci olarak aralamayı başardık ve büyük buluşma sonunda gerçekleşti. Hattâ film çok kısa bir süre sonra Türkiye’de de yaygın gösterime girecek.
HEVESLİ BAY MITCHELL’IN HİKMETİ
Şunu rahatlıkla söylemek mümkün ki It Follows, bir jenerasyonun çocukluk ve ergenlik döneminde televizyonda ya da videoda yakaladığı nostaljik korku filmlerinin duygusunu birebir taşımakla birlikte, bir başka jenerasyonu da bizatihi sinema salonlarında büyük heyecanla izledikleri o korku klasiklerinin havasını tekrar sokmayı başarıyor. Bunu oldukça basit ama son derece tedirgin edici hikâyesi ve Disasterpeace’in film için gerçekleştirdiği bol synthli nostaljik tema müzikleriyle olduğu kadar, sakin ve etkileyici reji tercihleriyle de yapıyor.
Burada yönetmen David Robert Mitchell’a bir parantez açmak şart. 2010’da çektiği ilk filmi The Myth of the American Sleepover, Detroit’te yaşayan bir grup uyurgezer ergenin hikâyesinden yola çıkıp, etkileyici bir gençlik filmine dönüşmeyi başarmıştı. Henüz ilk filmiyle Cannes’da Altın Kamera ödülü için yarışan ve çok sayıda festivalde gösterimi yapılıp ödül ve adaylıklar kazanan bu filmin ardından Mitchell bir sonraki işi merak edilen genç yönetmenler arasına rahatlıkla girmişti. Bundan dört yıl sonra gerçekleştirdiği ikinci filmi It Follows ise onu tam mânâsıyla patlattı.
Mitchell’ı yukarıda adı geçen diğer genç korku yönetmenlerinden ayıran önemli bir özellik de bu kariyer hareketinde gizli aslında. Zira Mitchell kendini bir korku sineması neferi olarak tanımlamıyor. Aksine her türde filmler çekmek ve her janrla flört etmek isteyen biri o. Örneğin sıradaki filminin ne olacağı sorulduğunda, “Bu kez bir drama çekmek istiyorum” gibi bir cevap verebiliyor. Korku atmosferi yaratmadaki becerisini komedi, macera, aksiyon gibi türlerde de sınamak istediğini özellikle belirtiyor. Bu noktada Mitchell’ı, birbiri ardına çektiği, milyon dolarlar kazandıran korku filmlerinin ardından bir anda Fast and Furious serisinin son filmi Furious Seven için kamera arkasına geçen James Wan’a benzetmek mümkün.
RİSK ALMAYI SEVEN KORKU MERAKLILARINA
Filmin kendisine geri dönüp biraz hikâyeye değinmek gerekirse de It Follows’u temelde, Detroit’te banliyö bölgesinde yaşayan gençlerin, kendilerine cinsel yolla bulaşan hortlak türü bir şeylere (It Follows’un it’leri) karşı giriştiği amansız mücadele olarak özetleyebiliriz. Elbette filmin olayı bundan çok daha fazlası. Özellikle de filmin kahramanı Jay ve arkadaşlarının, bu türde filmlerde görmeye alışık olmadığımız kadar gerçek ve inandırıcı olması, hikâyenin apar topar değil sakin sakin ilerlemesinin tedirginlik duygusunu daha uzun süre ayakta tutması gibi artıları, It Follows’u sıradan bir eğlencelik korku filminden ayırıp, özenli korku severlerin kollarına teslim ediyor.
Sinemada alışılageldik teen slasher’lar ya da bilinçsiz kan göllerinden sıtkı sıyrılmış izleyiciler için tamamıyla özgün bir seyir zevki sunan film, kalabalık bir arkadaş grubuyla sinema perdesinde görülmeyi kesinlikle hak ediyor. Filmden sonra da aylarca dinleme olasılığınızın bir hayli yüksek olacağına inandığım Disasterpeace imzalı soundtrack albümü de cabası...