Esrarengiz topluluğun kalıcı mirasları: Osman Hasan ve Dönme mezar taşları

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Esrarengiz topluluğun kalıcı mirasları: Osman Hasan ve Dönme mezar taşları

Röp: Leyla Aksu
ÖNCEKİ Eğlenmenin politikası: Berlin’in kuir partileri SONRAKİ Karanlık İşler Atölyesi: “Ülkeye sanat orgazmı yaşatmaya hazırlanıyoruz”

C. Mehmet Kösemen ile Dönme Yahudi mezar taşlarının üzerinde bulduğu, Osman Hasan imzalı portreleri belgeleyen yeni kitabı Osman Hasan and the Tombstone Photographs of the Dönmes üzerine konuştuk.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Sanatçı ve araştırmacı dostumuz C. Mehmet Kösemen'in, Libra Yayınları’ndan basılan yeni kitabı Osman Hasan and the Tombstone Photographs of the Dönmes, 1880'li ve 1940'lı yıllar  arasındaki Dönme Yahudi mezar taşlarının üzerinde bulduğu, Osman Hasan imzalı portreleri belgeliyor. Kösemen, Selanikli Dönmelerin neredeyse 100 yıldır İstanbul’daki farklı mezarlıklarda zamanın ve insanların yıpratıcı etkilerine karşı direnen sepya tonlu fotoğraflarını bir araya getirdiği kitabıyla, Columbia Üniversitesi tarih profesörü Dr. Mark Mazower’in dediği gibi, bu topluma yeni bir hayat veriyor, ve “Dönme”lerin komplo teorilerinde yaşayan canavarlar değil, Doğu Akdeniz dünyasının ilginç ve kendine has bir unsuruna ait normal insanlar olarak anlaşılmasına yardımcı olacağını umuyor. Sanatçı, bu oldukça saklı ve özgün kültür hakkında öğrendiklerini, araştırma projesinin gelişim sürecini ve mezarlıklarda gezinmekle ilgili hislerini bizlerle paylaştı.

Seni en başta mezarlıklara götüren ruh hâlinden ve bunun projeye dönüşme süreci içinde nasıl değiştiğinden biraz söz edebilir misin? Mezarlıklar arasında gezinmek nasıl bir his?
Bu kitabın hikâyesi üç yıl önce, buhranlı bir anımda biraz meraktan, biraz da ölüm korkusunu yenmek için, Bülbülderesi’ndeki “Selanikliler” mezarlığına girmemle başladı. Mezarlıklar arasında gezinmek hâlihazırda garip bir his, Bülbülderesi’ndeki garip sembollerle süslü, yosun tutmuş anıtsal mezarların ve asırlık ağaçların arasında dolaşmak ise gerçeküstü bir deneyim. Dolandıkça “ölüm” korkulacak bir şey değil, herkesin başına gelecek fantastik bir macera olarak görünmeye başladı.

Image

Image

Seni belirli mezar taşlarına çeken, gözlemlediğin farklılıklar nelerdi? Kitabında farklı motifler ve oymalar da yer alıyor; bunların ne anlama geldiğini araştırma sürecinden bahsedebilir misin
Bülbülderesi, Selanik’ten göçen, “dönme” kökenli ailelerin mezarlığıdır. Bu toplumun kendine has, farklı, gizli inanışları var. Bu yüzden Bülbülderesi’nde, Türkiye’deki diğer mezarlıklardan çok farklı semboller, desenler ve mimari şekiller gördüm. Mezar gezilerim, meraklı bir gezinti evresini atlayıp ciddi bir araştırmaya dönüşünce gerek Bülbülderesi gerek diğer Selanikli mezarlıklarında bir sürü farklı sembol keşfettim. Mesela, bazı mezar taşları son derece tutarlı bir art-deco üslup ile inşa edilmiş, üzerlerinde yaprak ve kemer desenleri var. Başka mezarlarda ise çok ilgi çekici, bazıları neredeyse insansı suratlar ile betimlenmiş kelebek kabartmaları gördüm. Bunlar belli ki büyük bir değişimin, bir tür “metamorfozun” sembolü. Ancak sembollerin kesin anlamlarını sadece mezarda yatanlar biliyor sanırım.

Image

Image

Bunun başlı başına bir proje olabileceğini veya olması gerektiğini tam olarak ne zaman düşünmeye başladın? Kitap olarak nasıl şekillendi?
Bülbülderesi’ndeki bazı mezar taşlarının üzeri porselen plakalara basılmış, sepya tonlu fotoğraflar ile süslü. Özellikle 1890’lar ve 1930’ların sonu arasında ölenlerin portreleri, son derece ince bir üslup ile mezarlarının üzerine konulmuş. Çoğunda ilginç bir imza göze çarpıyor: “Osman Hasan.” Bülbülderesi’ni gezdikten sonra, Maçka’daki diğer bir Selanikli mezarlığına girdim. Osman Hasan’ın imzası orada da karşıma çıktı. İyice meraklanıp interneti, Türkiye’nin fotoğrafçılık tarihine ait kitapları karıştırdım. Hiçbir yerde izi yok. “Tamam,” dedim, “daha önce kimsenin duymadığı, unutulmuş bir fotoğrafçı ile karşı karşıyayız.” Osman Hasan’a ait bütün mezar taşı resimlerini fotoğraflamaya başladım.

Gezi olayları sırasında Maçka’daki mezarlığa sığınan bazı holiganlar, orada bulunan birkaç porselen mezar taşı resmini parçaladı. Elimde kalan dijital fotoğrafları, hem bu ölmüş insanların hem de bu gizemli sanatçının son izleriydi. Bu evreden sonra bu projeyi kitaplaştırma kararım kesinleşti. Elimdeki fotoğrafları düzenledim, eksik kalanları yeniden fotoğrafladım. Selanikli toplumunun “arşivcisi” sayılabilecek bir arkadaşım ile irtibata geçtim; onun sayesinde Osman Hasan’ın hayatta olan bir akrabası ile tanıştım. Onun sayesinde Osman Hasan’ın diğer portrelerinin yer aldığı başka mezarlıklar keşfettim, oralara da gidip araştırma yaptım; fotoğraf koleksiyonu iyice büyüdü. O kadar çok mezarlık gezince elimde mezar mimarisi ve sembollere erişkin bir sürü resim de birikti ve bunları da bir şekilde projeye dâhil ettim. Selanikli Dönmeler ve Sabetay Sevi hakkında yazılmış bütün dikkate değer kitapları okudum. Son anlarda, Selanikli bir ailenin mirası arasında, Osman Hasan’a ait büyük boy karton resimler ortaya çıktı; bu son sürpriz beni çok heyecanlandırdı. Elimdeki bütün bulguları düzenleyip kitabın metnini yazmam birkaç ayımı aldı.

Normalde kitap projeleri için önce bir teklif hazırlanır, yayınevi onaylarsa anlaşma yapılır ve kitap yazılır. Bu proje böyle olmadı; deli cesareti ile kitabın taslağını hazırlayıp yayınevlerine gönderdim. Neyse ki sonunda Türkiye’nin önde gelen tarih yayınevlerinden Libra Yayınları kitabı yayımlamaya talip oldu. Libra Yayınları’nın sahibi Rıfat Bali’nin sabırlı desteği ve rehberliği ile kitabı son hâline getirmemiz birkaç ay daha sürdü. Sonunda, Ağustos ayının başında Osman Hasan and the Tombstone Photographs of the Dönmes piyasaya çıktı.

Image

Image

Image

Image

Süreç boyunca Dönme kültürü ve mezar taşı portreleriyle ilgili öğrendiğin çarpıcı bilgileri bizlerle biraz daha paylaşabilir misin?
Selanikli Dönmeler yıllarca güvenilmez, gizli hainler olarak görüldü, sayısız komplo teorisine meze oldular. Türkiye’de solcuların da, Ulusalcıların da, İslamcıların da, hattâ bazı Yahudilerin bile aynı rahatlıkla karalayabildiği başka bir grup yoktur herhâlde. Bu araştırma boyunca, “Dönme”lerin, kendine has ve kimseye benzemeyen bir mimari kültürünün, inanç dünyasının ve edebiyatının son izlerini belgeleme fırsatı buldum. Kitap İngilizce olduğu için, bu az bilinen, yanlış anlaşılmış ve tükenmiş toplumun ve bu toplumun sanatçılarından biri olan Osman Hasan’ın mirasını bütün dünya ile paylaşma fırsatım oldu. Bundan daha tatmin edici bir his zor olur. Umarım bu kitap, “Dönme”lerin komplo teorilerinde yaşayan canavarlar değil, Doğu Akdeniz dünyasının ilginç ve kendine has bir unsuruna ait normal insanlar olarak anlaşılmasına yardımcı olur.

Image

Image

Portreleri belgelerken özellikle dikkat etmeye çalıştığın şeyler var mıydı?Bize, bildiğin kadarıyla, Osman Hasan'ın portrelerinde uyguladığı teknikten söz edebilir misin?
Osman Hasan çok yetenekli bir fotoğrafçı ve ressam. Yaşayan akrabasından edindiğimiz bilgilere göre kendine has birçok teknik geliştirmiş. Örneğin, zamanında fotoğrafların porselen plakalar üzerine baskısını sadece İtalya’daki bazı atölyeler yapıyormuş, bu işlemi yaptırmak isteyenler fotoğrafları postayla İtalya’ya gönderip porselen levhaları beklemek zorunda kalmaktaymış. Osman Hasan, Selanik’te yaşadığı dönemde, büyük ihtimalle Rum ya da İtalyan ustalardan edindiği bilgilerle kendi porselen baskı sistemini geliştirmiş –hattâ bu özel işlemin izi olarak, Osman Hasan’ın imzası olan bütün resimlerin kendine has, mor bir tonu oluşmuş.

Portrelerin kime ait olduğunu, doğum ve ölüm tarihlerini ve varsa mesleki bilgilerini eksiksiz olarak belgelemeye çalıştım. Birçok mezar taşı eski Türkçe harflerle yazılı olduğu için tercüme ettirdim. Bazıları o kadar silikleşmişti ki, tercüme etmek mümkün olmadı. Birkaç mezarda da çok ilginç semboller ya da uzun, şiirsel kitabeler buldum, bunları da detaylı olarak kitaba taşıdım.

Projeye devam etmeyi, İstanbul dışına taşımayı düşünüyor musun?
Bu proje burada bitti galiba ama kesin kenarda köşede saklanan birkaç Osman Hasan eseri kalmıştır.

Kendi aile üyelerimin de gömülü olduğu İzmir Kokluca mezarlığını ve İstanbul dışındaki başka birkaç yeri de bu projeye dâhil etmeyi isterdim. Bu projeden sonra İstanbul’un diğer azınlık mezarlıklarına dair bir şeyler yapmak isterim. Ermeni ve Latin Katolik topluluklarının, resim-heykel müzesine benzeyen çok etkileyici mezarlıkları var.

Image

Kitap oldukça yüksek fiyata satılıyor. Kaç âdet basıldı? Fiyatlandırmada neler etkili oldu?
Bu eser 550 sayfalık renkli basılı bir kitap ve, ne yazık ki, herkes tarafından güzel bulunacak şeyler içerse de, çok sınırlı, “niche” bir konuyla ilgili. Bu yüzden 300 dolar gibi yüksek bir ücret ile, ancak maliyetini kurtarabiliyor. Böyle bir kitabı daha çok uluslararası kütüphaneler ve araştırma enstitüleri satın alıyor. Şu ana kadar ABD, Avrupa ve İsrail’de birçok kurumsal müşteri tarafından satın alındı. Şaşırtıcı şekilde, Selanikli ailelerden birkaç kişi de kitaba çok ilgi gösterdi, satın aldı. İstanbul’daki okurlar kitabı Pandora ve Eren kitabevlerinde bulabilir.

Kitaba gelen tepkiler, ulaştığı yerler anlamında seni şaşırtan gelişmeler oldu mu?
Şu anda yeni bir kitap olduğu için tepkiler sınırlı. En güzel tepki, Salonica, City of Ghosts kitabının yazarı, Columbia Üniversitesi tarih profesörü Dr. Mark Mazower’den geldi. “You have given new life to this community (Bu topluma yeni bir hayat verdin),” diyerek eserimi övdü. Tanınmış psikoterapist Irvin Yalom da kitaptan çok etkilendi, Love’s Executioner eserindeki bir sözünü kitabın giriş kısmında kullanmama izin verdi. Yurtdışında birçok gazete ve foruma röportaj da verdim. İleride başka ilginç gelişmeler de olacak diye düşünüyorum.

Image

Image

Günümüzde birçok mezarın üzerinde portreler bulunuyor ve her fotoğraflı mezar Selaniklilere ait değil. Ancak Osman Hasan’ın çektiği, 1880’ler ve 1940’lar arasında üretilmiş bu resimler, bu esrarengiz topluluğun kalıcı miraslarından biri.Kitabındaki portrelerin bazıları zamandan, bazıları ise insan elinden zarar görmüş durumda. Fakat silinmelerine, kırılmalarına rağmen bir süreklilik taşıyorlar ve bu sürekliliği mümkün kılmak çok anlamlı. Böyle bir projeye baş koymuş birisin; bir gelenek olarak mezar taşı portreleri hakkında ve geride bıraktıkları konusunda düşüncelerin neler?
Mezarlar ve mezar taşı portreleri “sonsuza kadar sürecekmiş” gibi bir his ile inşa edilir ama her şey gibi onlar da ölümlü. Selanikli mezar portrelerinin üzerindeki çatlaklar, kırıklar ve çizik izleri, bu yanlış anlaşılmış topluluğun Türkiye’de maruz kaldığı orantısız nefretin etkileyici izleri. Resimler aynı zamanda zamanın etkisine de maruz kalıyor. Bazılarının gözlerindeki siyah boya uçuyor, ruhlara benzeyen gerçeküstü formlara bürünüyorlar. Zaman ve insanların etkileri de, Selanik Dönmelerinin hikâyesinde, portrelerin kendileri kadar kalıcı etkenler.

ÖNCEKİ Eğlenmenin politikası: Berlin’in kuir partileri SONRAKİ Karanlık İşler Atölyesi: “Ülkeye sanat orgazmı yaşatmaya hazırlanıyoruz”
Bu yazıyı paylaş