Çok insan az hareket: Milan Kundera’yla bir kolun hikâyesi

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Çok insan az hareket: Milan Kundera’yla bir kolun hikâyesi

Hazırlayan: Ekin Sanaç, Ulus Atayurt – İllüstrasyon: Sadi Güran
ÖNCEKİ Asad Faulwell’in unutulmuşlara adadığı mabetler: “Les Femmes D’Alger” SONRAKİ Türkiye ve en çetin ceviz “izm”: Militarizm

Bu yıl 85. yaşını geride bırakan Milan Kundera’nın Ölümsüzlük romanından hareketle bir kolun hikâyesini takip ediyor ve her geçen gün yıkımına daha da yaklaşan bu dünyada “roman” tarafından türlü düşüncelere gark olmayı kutluyoruz.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Philip Roth: Dünyanın yıkımının yaklaştığını düşünüyor musun?

Milan Kundera: “Yaklaşmak”la neyi kastettiğine göre değişir.

Philip Roth: Yarın ya da öbür gün.

Milan Kundera: Dünyanın tahribata doğru acele etmekte olduğu hissi çok eski bir his.

Philip Roth: O hâlde endişelenecek bir şey yok.

Milan Kundera: Aksine. Eğer bir korku insan aklında bu kadar uzun zaman yer etmişse, bunun mutlaka bir anlamı olmalı…

(Philip Roth’un Milan Kundera’yla 30 Kasım 1980 tarihinde gerçekleştirdiği röportajdan.)

Bu yıl 85. yaşını kutlayan, varoluşçuluğun son temsilcilerinden Milan Kundera, 1980 yılında Philip Roth’a verdiği röportajda bir romanın herhangi bir şey iddia etmekle değil, çeşitli sorular arayıp sormakla ilgilendiğini söyler: “Romancı okuyucularına dünyayı bir soru olarak kavramayı öğretir. Bu tavırda bilgelik ve hoşgörü yatar. Çok yüce katiyetlerle inşa edilmiş bir dünyada roman ölmüştür.” “... Her hâlükarda, bence dünyanın her yerindeki insanlar bugünlerde anlamak yerine yargılamayı, sormak yerine yanıtlamayı tercih ediyor. Bu nedenle insan katiyetlerinin budalalıklarının gürültüsü arasında romanın sesi zar zor duyulabiliyor.”

Biz de birçoğunuz gibi geçtiğimiz yaz kafaları sakinleştirmenin bir yolunu da roman okumakta, romanın sorduğu sorularla çeşitli düşüncelere gark olmakta bulduk. Hâl böyleyken, Milan Kundera’nın işleri arasında açıkça felsefi tarzıyla bir dönüm noktasına işaret eden “çeşitleme romanı” Ölümsüzlük’e takıldık ve romandan hareketle insan ve varoluşu üzerinde bir süre durduk. “Çeşitleme roman” saptamasını edebiyat eleştirmeni Francois Ricart’tan alıntılıyoruz. Ricart’a göre Kundera, bu romanında klasik müzikteki “çeşitleme” tekniğini kullanır. Yani tek bir kahraman ya da olay akışı yerine "varoluşun mermer çeşmesinde" dolaşan, hiçbiri diğerinden daha önemsiz olmayan kahramanlar ve hadiseler arasında bir anlatı yaratır.

Ölümsüzlük romanı, Paris’te bir gökdelenin tepesindeki bir spor salonunda yaşlı bir kadının genç yüzme hocasına "hoşçakal" derken yaptığı kol hareketiyle başlar. Öyle bir kol hareketidir ki bu, kadınının 40 sene önceki cilvesinin aynısı…

Gözlemlediği bu tablo, yazarın romandaki karakterlerden Agnes’i yaratmasına vesile olur. Agnes adlı kadının çocukluğundan itibaren tüm hayatı buradan hareketle tasarlanır ve Kundera farklı yaşlardaki Agnes’e, ve dahası, Agnes’in etrafındaki başka kadınlara da aynı hareketi, farklı durumlarda tekrarlatır. Çünkü kol hareketleri bize ait değil; biz kol hareketlerine aitizdir. Romandan alıntılar eşliğinde o aynı kol hareketinin farklı zamanlar ve durumlarda, farklı kadınlar tarafından tekrarlanışını ve bunun düşündürdüklerini Sadi Güran resimleriyle okumak için devam edin.

Image

Çok insan az hareket
"Eğer gezegenimizden seksen milyara yakın insan gelip geçmişse, bunların her birinin kendine mahsus bir el hareketi repertuvarının olması olacak şey değildir. Aritmetik olarak bu düşünülemez bile. Dünyada insan sayısıyla kıyaslanamayacak derecede az sayıda el hareketi olduğuna hiç kuşku yok. Bu da bizi şaşırtıcı bir sonuca götürüyor: Bir el hareketi bir bireyden çok daha bireyseldir. Bunu atasözü şeklinde söylersek: Çok insan, az hareket. Bir hareket ne bir bireyin mülkü ne onun yarattığı bir şey (kimse tamamen özgün ve sadece kendine ait olan, kendine has bir hareket yaratamayacağından), ne de onun aracı olarak görülebilir; doğrusu bunun tersidir: Asıl bizden yararlananlar hareketlerdir; bizler onların aletleriyiz, kuklalarıyız, onların ete kemiğe bürünmüş şekliyiz."

Image

60’lı yaşlarındaki kadının kol hareketi:
"...Havuzda tek başına yarı beline kadar suya girmiş, gözlerini, eşofmanlarıyla tepesine dikilmiş kendisine yüzme dersi veren genç yüzme öğretmenine doğrultmuştu. Onun talimatını dinleyerek derin derin soluk alıp verebilmek için havuzun kenarından destek aldı. Bunu ciddi bir havayla, canla başla yaptı ve sanki suların derinliklerinden eski bir buharlı lokomotifin sesi (bugün artık unutulmuş olan ve onu tanımamış olanlara ancak bir yüzme havuzunun kenarında derin nefes alıp veren yaşlı bir hanımefendinin soluğuyla kıyaslayarak fikir verebileceğim o huzur verici ses) yükselir gibi oldu. Ben büyülenmiş, ona bakıyordum. Yürek burkan gülünçlüğünden (yüzme öğretmeni de bu gülünçlüğün farkındaydı çünkü dudak kenarları bana her an kıpır kıpır oynuyormuş gibi geliyordu) gözümü alamıyordum ama biri bana seslendi ve dikkatim dağıldı. Az sonra onu tekrar izlemeye koyulduğumda ders sona ermişti. Mayosuyla havuzun etrafını dolaşıp gitti; yüzme öğretmeninden dört beş metre uzaklaştıktan sonra da başını ona doğru çevirip gülümsedi ve el salladı. Yüreğim burkuldu. Bu gülümseme, bu el hareketi yirmi yaşında bir kadına aitti! Eli çok hoş bir hafiflikle havalanmıştı. Sanki onun olsun diye sevgilisine rengarenk bir balon fırlatmıştı. Bu gülümsemede ve harekette var olan çekicilikten, yüz ve vücutta eser kalmamıştı. Bu, vücudun çekicilikten yoksunluğunda boğulmuş bir hareketin çekiciliğiydi. Ama artık güzel olmadığını biliyor olması gereken kadın, bir an için bunu unutmuştu. Bizler hepimiz benliğimizin bazı bölümleriyle zamanın ötesinde yaşarız. Çoğu zaman yaşsız olduğumuzdan, belki de ancak bazı olağanüstü anlarda yaşımızın farkına varırız. Ne olursa olsun, kadın dönüp yüzme öğretmenine gülümser ve el sallarken, yaşını falan unutmuştu. Bu el hareketi sayesinde, bir saniyelik bir uzam içinde, zamanla hiç ilgisi olmayan cazibesinin özü ortaya çıktı ve benim gözlerimi kamaştırdı. Son derece duygulanmıştım. Ve zihnimde Agnes adı belirdi. Agnes. Hiç bu adlı bir kadın tanımamıştım.“

Image

16 yaşındaki Agnes’in kol hareketi:
“Çocuk onu evine kadar götürdü; Agnes içinden villanın önüne geldiklerinde parmaklıklı küçük bahçe kapısının önünde apansız sarılıp bir öpücük vererek onu şaşkınlıktan dondurmayı geçiriyordu. Ama son anda, oğlanın sadece suratını asmakla kalmayıp, bir de mesafeli ve düşmanca durduğunu görünce hevesi kaçtı. Bunun üzerine el sıkıştılar ve Agnes iki çiçek tarhı arasındaki yoldan evin kapısına doğru ilerledi. Hiç kıpırdamadan kendisini gözleyen arkadaşının bakışını üzerinde hissediyordu. Ona karşı gene merhamet, bir abla merhameti uyandı içinde ve o an, bir saniye önce aklından bile geçirmediği bir şey yaptı. Yürümeyi sürdürerek, başını ona doğru çevirdi, gülümsedi ve sanki gökyüzüne rengarenk bir balon fırlatır gibi hafifçe ve çevikçe kolunu neşeyle havaya kaldırdı.”

Image

Agnes’in babasıyla çalışan 40 yaşındaki kadının kol hareketi:
“Sekreter gitmeye hazırlanırken, Agnes gizlice onu gözetlemek için derhâl pencereye koşuyordu. Bir gün, sekreter bahçenin küçük parmaklığına yönelirken (sonradan Agnes’in bedbaht arkadaşının bakışları altında çıkacağı yoldan inerken) arkasına döndü, gülümsedi ve elini beklenmedik bir şekilde, kıvrak ve hafif bir hareketle havaya kaldırdı. Bu unutulmazdı: Kumlu gidiş yolu güneş ışıklarının altında bir altın seli gibi parlıyordu ve küçük parmaklıklı kapının her iki yanında iki yasemin fidanı çiçekler içindeydi. El, o altın yaldıza bulanmış toprak parçasına ne tarafa havalanacağını gösterircesine dikeylemesine açılmıştı, öyle ki beyaz yaseminler kanatlara dönüşmüştü. Bu hareket o kadar beklenmedik o kadar güzeldi ki, Agnes’in belleğinde bir şimşek gibi iz bıraktı; onu uzak bir yolculuğa davet ediyordu, Agnes’te tarifsiz ve sonsuz bir arzu uyandırıyordu. Ve erkek arkadaşına önemli bir şey ifade etme ihtiyacı hissettiği an geldiğinde, içinde o hareket canlanmış ve kendisinin söyleyemediği şeyi onun yerine söylemişti.”

Image

Agnes’in kendinden sekiz yaş küçük kız kardeşinin 10 yaşındayken yaptığı kol hareketi:
“Agnes bu hareketi, kendinden sekiz yaş küçük kız kardeşinin bir sınıf arkadaşından ayrılırken elini havaya kaldırdığını fark ettiği güne kadar kullandı. Kendi hareketinin, daha küçücük bir çocukken ona hayran olan ve her şeyini taklit eden küçük kız kardeşi tarafından yapıldığını görünce, hafif bir rahatsızlık duydu: Yetişkinlere özgü bu hareket on yaşındaki bir kız çocuğuna hiç yakışmıyordu. Ama daha çok, bu hareketin kullanabileceği bir hareket olup hiç de kendi mülkiyetinde olmaması canını sıkmıştı…”

Image

40 yaşındaki Agnes’in kol hareketi:
“Annesinin ölümünden önce, villaya gelip hasta babasının başında on beş gün kaldığı sırada oldu bu. Son gün onunla vedalaşırken, babasını uzun bir süre göremeyeceğini biliyordu. Annesi evde değildi ve babası onu yoldan arabasına kadar geçirmek istiyordu. Agnes ona villanın kapısından adım atmayı yasakladı ve iki tarh arasındaki altın kumlu yoldan küçük demir parmaklıklara doğru tek başına yürüdü. Boğazı düğümlenmişti ve babasına sözcüklerle ifade edilemeyecek kadar güzel bir şey söylemek için sonsuz bir istek duyuyordu; ve birden, nasıl olduğunu anlamadan başını çevirdi ve gülümseyerek elini, sanki önlerinde daha uzun bir ömür olduğunu, sık sık görüşeceklerini söylercesine çabucak, hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Bir saniye sonra, yirmi beş yıl önce aynı yerde ve aynı şekilde babasına böyle bir el hareketi yapan sekreteri hatırladı. Agnes bu yüzden duygulanmış, allak bullak olmuştu. Sanki birdenbire, tek bir saniyede iki uzak dönem birbirine kavuşmuş, sanki iki farklı kadın tek bir el hareketinde buluşmuşlardı. Zihninden, bu kadınların belki de babasının sevdiği yegâne kadınlar olduğu düşüncesi geçti…” 

ÖNCEKİ Asad Faulwell’in unutulmuşlara adadığı mabetler: “Les Femmes D’Alger” SONRAKİ Türkiye ve en çetin ceviz “izm”: Militarizm
Bu yazıyı paylaş