Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (I)

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (I)

ÖNCEKİ Son 10 yıldan 99 müzik (II) SONRAKİ Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II)

Bant Dergi ve Bant Mag.’ın bugüne kadar yayımlanmış 99 sayısının her birinden birer sinema alıntısıyla 10 senenin filmli bir kolajı…

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Bant No:1

Crossing The Bridge: Sound of Istanbul
Bir gün bana, “Duydun mu Fatih Akın bir film yapacakmış, o filmde de size yer verecekmiş?” dediler, “Roll’da çıktı.” Ben de “Hadi yaa!” dedim, çünkü hiç haberim yoktu. Levent’e söyledim, gittik Roll aldık, okuduk ve hakikaten röportajında öyle diyor. Çok sevindik, çünkü bence çok iyi bir yönetmen.
Bazen yönetmenlere bir yakınlık hissediyoruz. Örneğin Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata’sında, yaptığımız her şeyin yerini bulduğunu hissediyorduk. Burada da öyle olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca bir röportajında Peyote Bar’dan bahsediyordu. Hep oraya gittiğini, herkesle orada tanıştığını söylüyordu. Biz de heyecanlandık. Demek ki çok ortak yönümüz varmış kendisiyle.

Murat Ertel / Röp: Aylin Güngör / Bant No:1, Eylül 2004
Crossing The Bridge: Sound of Istanbul

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:2

Tolgay Ziyal
Türk Sineması’nı Eşkıya’dan önce ve Eşkıya’dan sonra diye tanımlayabilirim. Batı tarzında sesli olarak çekilen ilk film oydu. Batı standartlarında teknik kalite tutturmuştu. Sinemaya bulaşmak isteyenler mutlaka o işe teknik açıdan bakmalılar. Olanaklar yaratmalılar. Yoksa rezil olurlar, sinema çok saygın bir sanattır.

Tolgay Ziyal / Röp: Aylin Güngör / Bant No:2, Ekim 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:3

Uğur Yücel
Dijital kamera kullanmış olmanız maliyet avantajı sağladı mı?
Hiç sağlamadı. Dijital ile çalışınca tabiî ki çok fazla test yapabiliyorsun. Birden fazla kamera kullanabiliyorsun. Ama neticede bunları montaj için aktarıyorsun. Yani o kadar büyük bir malzeme aktarıyorsun ki... Şöyle bir şey var ki, 35 mm çektiğin zaman, film çekimlerden sonra daha çabuk bitiyor; ama dijital kamerada bu iş çok uzun. Türkiye’de dijital kameranın kullanımı hâlâ bir muamma. Bilen çok az. Biz el yordamıyla, kendi gücümüzle bir sürü şeyi kotardık.

Uğur Yücel / Röp: Eyüp Karagüllü / Bant No:3, Kasım 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:4

Ahmet Uğurlu
Yönetmenime çok güvenirim. Doktoruma güvendiğim kadar yönetmenime güvenirim. Güvenmek benim ilkemdir. Önce onu çok dinlerim. Zaman zaman müdahalede bulunurum, ama çoğunlukla dinlerim.
Ahmet Uğurlu / Röp: Murat Turat & Aylin Güngör / Bant No:4, Aralık 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:5

Russ Meyer
Ne yazık ki, her zaman olduğu gibi yine birileri öldüğünde yazıları çıkmaya başladı. Russ Meyer belki bazıları için keyif düşkünü ve edepsiz bir adam olabilir; ama bugün izlediğimiz popüler veya bağımsız sinemaya, cinsellik ve karakterler bakımından ciddi katkısı olduğunu unutmamamız gereken, önemli hem de çok önemli bir insandı.

Russ Meyer / Yazı: Murat Seçkin, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:5, Ocak 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:6

Hayao Miyazaki
Filmlerine bitmemiş bir senaryo ile başlayan yönetmen, hikâyelerini de, yarattığı karakterlerin fantastik seyahatlerine benzer bir şekilde biçimlendiriyor. Herkesin mantık ile film yapabileceğine, asıl önemli ve zor olanın bilinçaltını ortaya çıkaran fikir ve görüntüler yaratabilmek olduğuna değinen Miyazaki için her anime, başladığı ve bitirmek zorunda olduğu bir serüven.

Hayao Miyazaki / Yazı: Ali Ersina / Bant No:6, Şubat 2005
Howl’s Moving Castle

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:7

Neil Jordan
“Tüm hayatım boyunca canavarlara ve korkunç ve mantık dışı olan her şeye karşı inanılmaz bir hayranlığım olmuştur,” diyen Jordan’ın, çocukken çizgi roman okumasına izin vermeyen babasına, filmleri ve kitapları yoluyla nispet yaptığına şüphe yok.

Neil Jordan / Yazı: Ali Ersina / Bant No:7, Mart 2005
Breakfast on Pluto

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:8

Nobody Knows
Filmin etkileyici taraflarından biri, sansasyona ve duygu sömürüsüne açık bir konusu olmasına rağmen yönetmenin kolaya kaçmayışı. En ufak bir kınama yok, suçlu aranmıyor, taraf tutulmuyor: “Japonya günbegün değerlerini yitiriyor!” ya da “Canavar anne!” cinsî yargılar öne sürülmüyor. Tersine yönetmen, çocukların hayatının ızdırap ve yokluktan ibaret olmadığını, mutlu günler geçirdiklerini, evde olduğu zamanlarda annelerinin onlara iyi baktığını anlatmak istemiş. “Annenin insan olduğunu vurgulamak istedim. İzleyiciler sinemadan çıkarken anne hakkında kötü bir izlenim edinmişlerse amacıma ulaşamamışım demektir. İnsanların onu anlamasını istedim ve bu rol için insancıl, hayat dolu bir karakter çizen You’yu seçtim.”

Nobody Knows / Yazı: Melis Alemdar / Bant No:8, Nisan 2005
Nobody Knows

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:9

Sin City
Görsel olarak çok etkileyici bir film Sin City: kareler âdeta çizgi romandan fırlamış gibi; siyah beyaz, yüksek kontrastlı, her filmde rastlamayacağınız açılardan çekilmiş sahnelerle dolu. Pardösüler rüzgârda dalgalı, yüzler keskin açılı geometrik, gölgeler uzun. Bildiğimiz 35 mm filmde bu dışavurumcu görüntüleri veya gri olmaksızın sırf siyah ve beyazı yakalamak zor olacağı için dijital video kullanılmış. Çoğu sahne yeşil bir arka plan ile çekilmiş; olayların geçtiği setler sonradan, post-prodüksiyon sırasında eklenmiş ve bazı karelerdeki objeler renklendirilmiş. Başka hiçbir sebep olmasa bile sırf bu etkileyici görselliği yaşamak için gidilecek bir film.

Sin City / Yazı: Melis Alemdar / Bant No:9, Mayıs 2005
Sin City

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:10

Richard Linklater
Linklater giderek takibi zor bir seyir sergiliyor, bu çok belli. Onun filmlerinin en keyif verici tarafı da bu tekinsiz duruşunu göğüs gere gere ortaya koyması zaten. Linklater zaman zaman, 90’lar bağımsız sinema sahnesinin bir diğer mühim adamı olan, Clerks’i ile ünlü Kevin Smith’le aynı kefeye konuldu. Kevin Smith’e karşı da sevgimiz çok büyük, fakat iki yönetmen yalnızca öykülerini benzer kuşaklar etrafında çeviriyor diye Kevin Smith’in pop kültüründen ilham alan karakterlerinin bir anda felsefeden ya da kuantum fiziğinden bahsetmelerini beklemek çok saçma bir hareket olur. Çünkü Linklater’ın entelektüel kimliğinin ve gömüldüğü araştırmaların altından ne biz ne de Kevin Smith kolay kolay kalkamayız.

Richard Linklater / Yazı: Ekin Sanaç, İllüstrasyon: Bora Akıncıtürk/ Bant No:10, Haziran 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:11

Terry Gilliam
İnsana Gilliam filmi seyrettiğini hissettiren en önemli özelliklerden birisi de kahramanların, daha önce karşılaşmadıkları ama sonra mutlaka bir şekilde rastlayacakları kadınları düşlemeleridir. Neredeyse filmin tamamı bu son sahnedeki düğüme referans vererek ilerleyen Twelve Monkeys, Brazil’den tam on sene sonra yine tipik bir Gilliam distopyası örneğidir.

Terry Gilliam / Yazı: Ali Ersina, İllüstrasyon: Sadi Güran  / Bant No:11, Temmuz 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:12

John Carpenter
John Carpenter, farklı kişiliği ve muhalif duruşu ile Hollywood ile arası pek düzelmeyen yönetmenlerden olmuştur. Aynı Dario Argento gibi o da ara ara piyasaya küserek yok olmuş, özellikle filmlerinin dağıtım aşamasında yaşadığı problemler yüzünden sinemayı bırakmayı bile düşünmüştür. Yaşadığı dünyanın ve hattâ ülkenin yalanlarının bilincinde olan ender yönetmenlerden biri olan Carpenter, her filmine sıkıştırdığı hayata ve siyasete karşı hisleri ile korku piyasasında farklı bir yere sahiptir.

John Carpenter / Yazı: Murat Seçkin / Bant No:12, Ağustos 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:13

Robert Schwentke
Robert Schwentke’nin Tattoo’dan tam bir sene sonra çektiği EierdiebeThe Family Jewels (2003) adlı ikinci filmin belki de en ilginç yanı, ana karakter Martin’in, doktorasını yeni bitirmiş hırslı bir genç olarak gelecek için planlar yaparken testis kanserine yakalanması ile hayatının altüst olmasına benzer bir durumu Schwentke’nin kendisinin de yaşamış olmasıdır. Kendi ruh hâlinden yola çıkarak senaryosunu da yazdığı bu filmin, konu itibariyle karanlık görünse de şaşırtıcı derecede komik olduğu söyleniyor.

Robert Schwentke / Yazı: Ali Ersina / Bant No:13, Eylül 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:14

Vincent Price
Genel olarak filmlerindeki karakterlerin aksine Vincent Price yaşam dolu bir insandı. Tim Burton’a korkunun bile üstesinden gelinebilecek bir eğlence olduğunu söyler Edward Scissorhands’in çekimlerinde. “Tüm derdim bunları beyaz perde aracılığıyla yenmeleri için çabalamaktan başka bir şey değil.” Tim Burton tıpkı birçoğumuz gibi, canlandırdığı karakterlere hayran hayran bakarak kafasında büyüttüğü bu aktörün, aslında göründüğünden daha büyük olduğunu ve tıpkı Boris Karloff ve Bela Lugosi gibi hakkının yenildiğini düşünüyor.

Vincent Price / Yazı: Murat Seçkin, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:14, Ekim 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:15

Broken Flowers
Jarmusch, filminde Hollywood oyuncularını kullanmış olabilir, fakat filmin klasik Hollywood stiliyle uzaktan yakından alakası olmadığını da belirtelim. Broken Flowers hiçbir Hollywood filminde deneyimleyemeyeceğiniz bir şekilde, iyinin ve kötünün ötesinde bir hiçlikte son buluyor.

Broken Flowers / Yazı: İlker Ataç / Bant No:15, Kasım 2005
Broken Flowers

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:16

David Cronenberg
Sosyal ve içsel dünyayı çatışmaya sürükleyen bu ikilemler, insanoğlunun tüm bilimsel ve sosyal gelişmelere rağmen asla değişmeyen o temel içgüdüsünden kaynaklanıyor. Tam bir Darwinist olan Cronenberg bize her filminde, “Daima güçlü olan organizmalar hayatta kalır” mesajını vermeye çalışıyor.

David Cronenberg / Yazı: Alper Bahçekapılı / Bant No:16, Aralık 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:17

Woody Allen
Bugüne kadar çektiği 33 filmin 30’undan (The Purple Rose of Cairo, Hannah and Her Sisters ve Husbands and Wives istisnalar) memnun olmayan Woody Allen, 34. filmi Match Point’ten sonuna kadar memnun. Hatta Annie Hall ve Manhattan gibi filmlerinin eleştirmenlerden çok iyi yorumlar alması hakkında, “O filmlerin neden kötü olduğunu ben biliyorum, çünkü onları ben çektim,” diyen Woody Allen, kendisinden asla beklenmeyen bir şekilde bir filmiyle, Match Point’le gurur duyduğunu ifade ediyor.

Woody Allen / Yazı: Alper Bahçekapılı, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:17, Ocak 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:18

Brokeback Mountain
Konuyu tekrar anlatmaya gerek yok. Film son derece sade, ama bir o kadar da epik, çetrefilli bir aşk hikâyesi. Aşk hikâyesi derken, o bildiğimiz, eski aşk hikâyelerinden – yere bakan yürek yakan, kalp kıran, bile bile lades, sevdiğini yüz sene sonra, dağlar tepeler aşarak bulan cinsten; üç kuruşluk, tek atımlık, ucuz romanlardan değil. Ama nitekim bu bir peri masalı da değil, olsa olsa bir Yunan trajedisi, herkesin bir “ölümcül zaaf”ı var sonucunu getiren bir mit.

Brokeback Mountain / Yazı: Melis Alemdar / Bant No:18, Şubat 2006
Brokeback Mountain

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:19

Michael Haneke
Michael Haneke’yi ve yapmaya çalıştıklarını anlamak hiçbir zaman işimize gelmedi. Yapacak başka işlerimiz vardı. Başka filmler izleyerek, başka dünyalara girmeliydik. Gerçekten olabildiğince uzaklaşmalıydık. Zaten sinema da bu yüzden vardı, bizleri birkaç saatliğine de olsa başka biriymişiz gibi hissettirmek için. Peki bu adam da kim oluyordu? Nasıl oluyor da bizleri böylesine huzursuz etme hakkını kendinde bulabiliyordu?

Michael Haneke / Yazı: Selin Gürel, İllüstrasyon: Cem Dinlenmiş / Bant No:19, Mart 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:20

Oyun
Oyun, belgesel olarak adlandırılsa da aslında kurgu ile belgesel arasında gezinen bir film. Bu anlamda, çekimler sırasında senin ya da onların kurguya yaptığı bir müdahale var mı?

Benim orada varlığım, oraya üç kişilik grupla gitmem zaten büyük bir müdahale diye düşünüyorum. Birbirimize müdahaleden çok, birbirimizle ilişkimiz ve birlikteliğimiz bir müdahale aslında. Şu anlamda bir müdahalem olmadı: “Hah, bu cümleyi çok beğendim, bir daha söyler misin?” ya da “Kameraya bakmadan söyler misin?” gibi bir istekte bulunmadım. Ama benim orada Pelin olarak merak ettiğim, onların da benim hakkımda merak ettiği bir sürü şey vardı ve sürekli sohbet etme, soru sorma hâlindeydik. Ben soruyordum, onlar başlıyordu konuşmaya ve bu tür şeyler doğal olarak üretildi. Zaten benim istediğim, onların kendilerini nasıl ifade ettiklerini görmekti.

Pelin Esmer – Oyun / Röp: Ulus Atayurt / Bant No:20, Nisan 2006
Oyun 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:21

Romance & Cigarettes
Yönetmen, verdiği demeçlerden birinde, “geniş hayal gücü olan sıradan insanlar”ın hikâyesini anlatmak istediğini söylemiş. Elbette bu oldukça alçakgönüllü bir yakıştırma. Romance & Cigarettes’te, karakterlerin her biri bilindik, sıradan dertlerle boğuştukları hâlde, kurdukları hayaller, söyledikleri şarkılar ve verdikleri tepkilerle, dertlerinin öyle büyük olduğunu düşündürtüyorlar ki, ister istemez hem onlardan biri, hem de onlardan çok farklı biri olduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Filmi bu derece ilginç kılan da bu.

Romance & Cigarettes / Yazı: Selin Gürel / Bant No:21, Mayıs 2006
Romance & Cigarettes 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:22

Atıf Yılmaz
Atıf Yılmaz, sorgulamalarını, toplumla ve düzenle olan dertlerini birebir seyirciye aktarma derdi olan bir yönetmen değil. Sinemasal dilini de bu şekilde oluşturmamış. Görünmeyen bir dil sağlayarak eleştirisini hikâyesi üzerinden vermiş, sistemin ayarlarıyla ince bir şekilde oynamış ve bu ayarlarla oluşturduğu diliyle de halktan kopmadı. Yılmaz gerek oyuncularıyla olan iletişimi, gerek köyden kente ve bireyden topluma uzanan kamerası, gerekse de sinemaya kazandırdığı klasik filmleriyle yıllar boyu anılacak.

Atıf Yılmaz / Yazı: Janet Barış / Bant No:22, Haziran 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:23

François Ozon
Ozon sinemasını takip eden tanıdıklarınıza en sevdikleri Ozon filminin hangisi olduğunu sorarsanız, değişik cevaplarla karşılaşırsınız. Bu da yönetmenin, değişik türlerdeki başarısı ve filmlerinin genel seviyesi ile ilgili bir fikir verebilir; herkesi değişik bir konu veya türle tavlamıştır çünkü.

François Ozon / Yazı: Nil Kural, İllüstrasyon: Bora Başkan / Bant No:23, Temmuz 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:24

Guillermo Del Toro
Del Toro öykülerinde tarihler üçüncü kez 1944’ü gösterdiğinde, yönetmen, kolunun altına masal kitaplarını da alıyor ve Pan’s Labyrinth ile bizleri, şiddetli bir faşizm-cumhuriyetçilik çatışmasının ortasına taşıyor. Ama bu kez politik çatışma, alegori veya alt metin değil, ayan beyan filmin konusu.

Guillermo Del Toro / Yazı: Nil Kural / Bant No:24, Eylül 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:25

Pedro Almodóvar
Almodóvar’ın tarzının rahatlığından mıdır, yoksa İspanyolların melodram sevdasından mıdır bilinmez, filmdeki ölümler ne dramatik ne de trajik. Hattâ filmin başından sonuna kadar bin türlü trajik olay meydana geliyor, ama film yine de ağlattığından çok güldürüyor. Volver zaman zaman duygusal, ama çoğunlukla Almodóvar’ın kırmızı kadınları gibi sıcak ve komik bir film.

Pedro Almodóvar / Yazı: Nil Kural, İllüstrasyon: Bora Başkan / Bant No:25, Ekim 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:26

Sofia Coppola
Her yönüyle polemiklere neden olan Sofia Coppola’yı şimdiye dek görebildiğimiz iki uzun metrajı ile değerlendirdiğimizde, babasının ana akım sinemasıyla alâkası olmayan bağımsız bir yönetmenin, kimliğini bulma çabalarını gözlemliyoruz. Marie Antoinette gibi hayli iddialı bir projeden alnının akıyla çıkamamış olsa bile takip edilen ve merak uyandıran bir genç sinemacıyla karşı karşıya olduğumuz bir gerçek...

Sofia Coppola / Yazı: Nil Kural, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:26, Kasım 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:27

Colour Me Kubrick
Colour Me Kubrick’i izledikten sonra kesin olan tek şey varsa o da, şöhret uğruna işlenen her tür suçun sonunda kişiyi şöhrete kavuşturuyor olduğu. Tabiî, ünlü olduğunu söyleyen birine banka hesap numaranızı vermeden önce birkaç dakika düşünmeniz gerektiği de ikinci önemli sonuç.

Colour Me Kubrick / Yazı: Neylan Bağcıoğlu / Bant No:27, Aralık 2006
Colour Me Kubrick 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:28

Perfume
Tykwer’in yabanî lavanta, nergis, yasemin, kasımpatı, mayıs papatyası gibi çiçeklerin cümbüşüyle takdire şayan sahneler yaratarak ve kudretle tasvir ettiği parfüm diyarı Grasse şehri ve orada öldürülen dilberler, filmi oldukça izlenir kılıyor. Hattâ romanın sonunda, bir baküs törenini andıran orji, sinema dünyasında bunca yoğunlukla belki de bir ilk olarak nakşediliyor. Ancak koku dünyasının insandan muaf enginliğini idrak ediyor muyuz, işte o kuşkulu. Yine de Tom Tykwer’in sinematografisinde, kayda değer sahnelerle kendimizi kaybediyoruz. Kokuların sinsi dünyasının görsel âlemdeki silik bir yansımasını temaşa etmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

Perfume / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:28, Ocak 2007
Perfume 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:29

Little Miss Sunshine
Film sabun köpüğünden ibaretmiş gibi görünse de hemen hemen her sahnede Proust ve Nietzsche’ye ince atıflar var. Yabancılaşmaya karşı hafızayı ve ailenin insan gelişimindeki önemini vurgulayan Proust’un eserlerinin nihilizmle ortak noktası, Richard’la Dwayne’in sessiz ittifakında ses buluyor. Görünüşte basit ama yapması zor yapbozlar; çok yakındaymış gibi görünse de giriş kapısının asla bulunamadığı şov dünyası; The Wall’u anımsatan arka planlar; yönetmen ikilinin klip çektiği parçalara ve usta satirist Vonnegut’un roman karakterlerine yapılan göndermeler de epey yerinde olmuş.

Little Miss Sunshine / Yazı: Ayça Topal / Bant No:29, Şubat 2007
Little Miss Sunshine 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:30

Factory Girl
Sienna Miller’ın performansı, vasatlık mertebesine bile ulaşamayan 2004 tarihli Alfie uyarlamasındaki karakterinin birkaç gömlek üzerinde olsa bile; Edie Sedgwick’in, yüzü gülerken gözleri ağlayan Mona Lisa-varî karizmasını hakkını verir bir şekilde yansıtamıyor.

Factory Girl / Yazı: Neylan Bağcıoğlu / Bant No:30, Mart 2007
Factory Girl  

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:31

The US vs. Lennon
Eksiklikler bir yana, politik müziğe bir giriş olması açısından, o dönemi ve John Lennon’ın etkisini bir de Tariq Ali, Bobby Seale, Angela Davis gibi radikallerin ağızlarından duymak, filmin sürprizi Noam Chomsky’yle o dönemki muhalif hareketlerin coşkusunu kısaca da olsa yaşamak güzel. Benzer bir muhalefet, tanınmış isimler tarafından bugün de yapılıyor yapılmasına, ama aradan otuz yıldan fazla geçmesine rağmen "barış" hâlâ tüm dünyada peşinden koşulması şart olan, çok uzaklarda bir şey; ve bu günlerde, o günlerin heyecanının yanından bile geçemiyoruz...

The US vs. Lennon / Yazı: Doruk Yurdesin / Bant No:31, Nisan 2007
The US vs. Lennon 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:32

Ferzan Özpetek
Ferzan Özpetek yaşadıklarından yola çıkan bir yönetmen. Yaşadığımız hayatlar öyle masallara konu olacak kadar pırıltılı ve olaylı değil belki de. Aslında sakince yürüdüğümüz bir yol bu. Bir sürü entrikayla örülmüş aşklarla, çılgınca paralarla kaçımız karşılaşıyoruz?

Ferzan Özpetek / Yazı: Ahmet Sami, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:32, Mayıs 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:33

Danny Boyle
Bundan sonra içinde yer alacağı proje ne olursa olsun, bir Danny Boyle filmi izlerken bizi en azından çok iyi bir müzik kullanımının beklediği gözden kaçırılmayacak bir gerçek. İlk filmi Shallow Grave’in giriş sekansından itibaren, bir Boyle filminde, alttan geçen şarkılarla kafamızı iki yana ya da öne arkaya sallamamak elde değil. Tekno müzikle harmanladığı, temposu yüksek ilk dönem filmlerinden sonra hiçbir zaman tam olarak dinginleşmeyen müzikleri, son filmi Sunshine’da tavan yapıyor. John Murphy’nin orkestrasıyla Underworld’ün müziğinin harmanlandığı final sekansı kolay akıllardan çıkacağa benzemiyor.

Danny Boyle / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Bora Başkan / Bant No:33, Haziran 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:34

David Fincher
Geçtiğimiz aylarda nihayet upuzun bekleyişimiz sona erdi ve Zodiac’ımıza kavuştuk. Amerika’nın hâlâ yakalanmamış olan, en gizemli, en fazla şüpheliye sahip, en çok açılan “cold case”i Zodiac’ın, 60’ların sonundan itibaren izlemeye başladığımız hikâyesi, Fincher’ın kusursuz rejisinden nasibini almış her öykü gibi zihnimize kazındı bile. Feylesofi dehlizlerinde yüzer gibi, bir noktadan sonra cevabı bulmaktan vazgeçip, arama sürecinden haz almaya başlayan seyirci her zamanki gibi memnunken, finalde optimist bir bakışla pekâlâ bir cevap bulabilecekler de vardı.

David Fincher / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Bora Başkan / Bant No:34, Temmuz 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:35

Venus
Venus, anlattığı hikâyenin yanısıra, süslü bohemlerin sığlığından da dem vuruyor. Acayip kostümleri kalplerini gizlemiş, aşırı makyaj ya da abartılı mimikleri suratlarının özgün şeklini silmiş sanatçılardan, onların derinliksiz dostluklarından yakınıyor. Finale doğru iyice ete kemiğe bürünen bu yaklaşım, film boyunca Maurice’in neden, en büyük hüneri ayaklarını suya sokturması olan Jessie kadar saf bir şeyin peşinden koştuğuyla ilgili fikir sahibi ediyor.

Venus / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:35, Ağustos 2007
Venus

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:36

Milos Forman
Forman’ın kariyerini son dönemine bakarak, onu dönem filmleri veya ünlü insanların sıradan biyografilerini çeken bir yönetmen olarak görmek, buzdağının üstündeki kısma odaklanmak anlamına geliyor. Zira birçok ünlü yönetmen gibi aslında tek bir film çektiğine inanabileceğimiz bir temasal bütünlük içinde, bireyi etkileyen her türlü toplumsal baskının veya gücü elinde tutan kurumların etkilerini, değişik yüzyıllarda değişik karakterlerle anlatan Forman, asla partizan bir tavır da takınmıyor.

Milos Forman / Yazı: Nil Kural, İllüstrasyon: Didem Çabukel / Bant No:36, Eylül 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:37

Fatih Akın
Fatih Akın filmleri, diyaloglarıyla her seferinde akılda kalmayı başarıyor. Yaşamın Kıyısında da öyle. Bana göre en iyi filmi olmasa da, Cannes’da en iyi senaryo ödülünü alarak, seyircinin ve özellikle de jürinin beğenisini topladığını kanıtlıyor.

Fatih Akın / Yazı: Neylan Bağcıoğlu, İllüstrasyon: Cem Dinlenmiş / Bant No:37, Ekim 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:38

Eastern Promises
Anlaşılan o ki artık Cronenberg için en büyük korku, insanın en güzel, huzurlu hâliyle biçimlendirmeye çalıştığı hayatına âniden düşen karanlık hâller. İşte Eastern Promises’da da belki bunu daha net bir şekilde anlatmaya çalışıyor.

Eastern Promises / Yazı: Hande Yedidal / Bant No:38, Kasım 2008
Eastern Promises

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:39

Darjeeling Ltd.
Whitman kardeşler dünyevîlikten uzaklaşadururken peki Wes Anderson ne yapmış diye baktığımızda, görüyoruz ki pek bir değişiklik yapmamış. Yine çerçeveli sahneler, yine bol renkli, bol detaylı, pahalı dergi kalitesinde kareler. Haa, kötü mü? Hayır. Ama yenilikçi mi? Ona da hayır. Sevdik mi? Sevdik. Bir kez daha yapsa sever miyiz? Muhtemelen.

Darjeeling Ltd. / Yazı: Neylan Bağcıoğlu / Bant No:39, Aralık 2007
Daarjeing Ltd.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:40

Eastern Promises
Cronenberg’in A History of Violence’ının tadı damağımızdan henüz kaybolmamışken, öyle bir filmle geri döndü ki üstat, ne yapacağımızı şaşırdık. Eastern Promises’a sevinçten gülelim mi, hayranlıktan ağlayalım mı bilemedik. “Hamamda kadınlar nasıl bayılır”ın kanlı alternatifinden mi bahsetsek, Viggo Mortensen’dan akan karizmadan mı... Cronenberg, şiddetin şeceresini döksün, bizi duvardan duvara vursun. Hazırız!

Eastern Promises / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:40, Ocak 2008
Eastern Promises

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:41

Inland Empire
Sevdiğimiz yönetmenlerin bazı şımarıklıklarını kabul etmeyecek kadar gaddar değiliz. Hele ki ortaya çıkan işin, pekâlâ tatmin edici onca keyifli yanı varken… Ama yine de beklentileri yükseltmeden seyretmekte yarar var. Müessesimizin teselli hizmeti yoktur…

Inland Empire / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:41, Şubat 2008
I
nland Empire 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:42

Heath Ledger
Erken gelen ölüme alışmak zor olsa da, efsanelere olan inancımız neyse ki sürmekte. James Dean’e inanıyoruz. River Phoneix’e de. Kurt Cobain’e de inanıyoruz. Ian Curtis’e de. Daha nice genç ölümleri tanıyoruz, ölümlüden fazla yaşar onlar. Efsaneler uzun yaşar. Kulaktan kulağa, nesilden nesile geçerler.

Heath Ledger / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:42, Mart 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:43

Into The Wild
Bir yol filminin olmazsa olmazı, duraklardır. Into The Wild süresince de pek çok durakta dinlenip, yolun diğer kısmı için güç ve umut topluyoruz. Chris, yolculuğu esnasında sırasıyla, hippi bir çiftle deniz kenarında, sonrasında bir çiftlikte, bir panayırda, Salton yakınlarında bir dağda, Meksika’nın sokaklarında ve Alaska’da bir minibüste takılıyor. Birçok kişiyle, birçok kavramla tanışıyor. Bir kafenin önünde, evinde kalsa dönüşeceği kişiyle bile karşılaşıyor.

Into The Wild / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:43, Nisan 2008
Into The Wild

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:44

Be Kind Rewind
Be Kind Rewind film olarak popcorn film olmaktan öteye gitmese bile, yaratıcılığa sevecen bakışıyla dikkat çekiyor. Bu film sizi film olarak çok tatmin etmese bile elinize bir kamera alıp sizi kendi yolunuzu bulmaya teşvik ediyor. Amacı, gençleri önce beğendikleri filmlere gönderme yapan filmler, sonra da kendi ilginç buldukları konuları tanıtan çekimler yapmak için “gaza getirmek” neredeyse. Bu ikinci amacında da kesinlikle başarıya ulaşıyor.

Be Kind Rewind / Yazı: Melis Alemdar / Bant No:44, Mayıs 2008
Be Kind Rewind

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:45

El Orfanato
Evet, yine bir korku filmi! Ama siz yine de mendillerinizi hazırlayın! Çünkü El Orfanato, tüylerinizi diken diken ederken yüreğinizde öyle bir yere dokunuyor ki gözyaşı dökmeniz kaçınılmaz oluyor. Bu İspanyollar işlerini biliyor.

El Orfanato / Yazı: Uğur Bayazıt / Bant No:45, Haziran 2008
El Orfanato 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:46

Batman Begins
Batman’i Schumacher’in bıraktığı hazin yerden çekip çıkaracak ve tüm çürümüş bakışları değiştirecek kişi için Christopher Nolan gibi zeki bir sinemacının seçilmiş olması oldukça doğru bir tercihti. Christian Bale’in bedeninde, Bruce Wayne’in çocukluğundaki acı dolu trajediden başlayarak Batman kimliğine giden yolu ve sonrasını anlatan bu yeni dalga Batman filmi, Burton’ın ironi yüklü karanlığına daha yakın dursa da, daha ciddi bir film.

Batman Begins / Yazı: J. Hakan Dedeoğlu - Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Cem Dinlenmiş / Bant No:46, Temmuz 2008
Batman Begins 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:47

Seyfi Teoman
Müzik, bir filmde çok baskın olabilen ve kimi zaman öne çıkabilen bir şey. Bunu bir yan enstrüman olarak kullanabilmek ve dengede tutabilmek çok zor. Ben de böyle bir riske girmekten ve müzik üzerinden duygu vermektense daha genel bir bakıştan yanayım.

Seyfi Teoman / Röp: Melikşah Altuntaş / Bant No:47, Ağustos 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:48

Son of Rambow
Sokaktaki çocukların ellerindeki PSP’lerle sağa sola çarparak yürüdüğü ya da evlerinde bilgisayar başında gözlerini ve zihinlerini bozduğu günümüzde, hayal gücüne çok şans tanınmıyor, malûmunuz… Artık çocukların fiziksel ve zihinsel katılımını sağlayıp, aynı anda da sosyalleşebildikleri oyunlar bulmak, dahası onların bu oyunlarla eğlenebilmesi imkânsız gibi. Son of Rambow ise hem bu çaresizliğe nostaljik bir alternatif sunup, “çocuklarınızı kapıp koşun küçük kasabalara” diyor; hem de terli terli su içtiğiniz, annenizin sırtınıza havlu koyduğu günlere götürüyor sizi…

Son of Rambow / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:48, Eylül 2008
Son of Rambow

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:49

Reha Erdem
Kariyerinin beşinci uzun metrajı Hayat Var, ismiyle biraz da Reha Erdem’in sinemasındaki gizi ele veriyor aslına bakarsanız. Neresinden bakarsanız bakın, hayat var bu sinemada. Sizinle birlikte nefes alıyor, bazen koşup nefessiz kalıyor; bazen hayal kırıklığına uğrayıp, bazen de hayallere dalıyor yarattığı karakterler. En durgun filminden, en coşkulusuna kadar muazzam bir ışıltı ve tamamen kişisel bir algı sunuyor bu sinema. Sizi de oradan bakmaya zorlamıyor ama. Aksine esas ilgisini çeken şey, sizin nereden baktığınız.

Reha Erdem / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:49, Ekim 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:50

Harmony Korine
Amerikan bağımsız sineması adına Korine’in durumu bir “harika çocuk" vakasından öteye gidemedi hiçbir zaman. Onu sevmeyenler, yaptığı filmleri basit ve önemsiz ergen hikâyeleri olarak adlandırdı ve sahip olduğu tek şeyin de bu konudaki anekdotları olduğunu söylemeye devam etti. Bu bağlamda ya Korine’in yaratıcılığı bu önyargıyı kırabilecek kadar sağlam değildi, ya da aksini kanıtlama ihtiyacı duymuyordu; ama her iki halükârda da yazdığı yeni Larry Clark filmi Ken Park’ın metni, vaktiyle içlerinden biri olduğu arkadaş çevresinden izler taşımakla kalmıyor, benzer sorunlara sahip ebeveynlerin çarpık davranışlarını da teşhir ediyordu.

Harmony Korine / Yazı: Göktan Yılmaz, İllüstrasyon: Mehmet Uluşahin / Bant No:50, Kasım-Aralık 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:51

Shane Meadows
Shane Meadows, hepimizin etrafında en az bir tane olması kuvvetle muhtemel çocuk adamlardan biri aslında. Bu nedenledir ki This is England’daki Shaun karakteriyle ya da A Room For Romeo Brass’taki yeniyetmelerden biriyle çeşitli bağlara sahip olduğunu itiraf etmekte sakınca görmüyor. Hattâ A Room For Romeo Brass’taki çocuklardan birinin kendisi, diğerinin de yakın arkadaşı ve senarist partneri Paul Fraser olduğu gerçeğini gizlemiyor Meadows. Filmlerinde otobiyografik izler bırakmaktan çekinmediği gibi, şiddet ve acıya karşı zaafını da sakınmadan gösteriyor.

Shane Meadows / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Okan Arabacıoğlu / Bant No:51, Ocak-Şubat 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:52

The Curious Case of Benjamin Button
Tersine yaşlanmak hadisesi nedir ne değildir hiç kurcalamadan kabullenen sen ve yakın çevren o kadar meraksız ve rahat insanlarsınız ki, doğrusu dış dünyayı merak etmene şaşırdım Benjamin.

The Curious Case of Benjamin Button / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:52, Mart-Nisan 2009

The Curious Case of Benjamin Button

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:53

Revanche
Revanche, tam dozunda ayarlanmış birbirinden güzel kareleri, iyi kotarılmış oyunculuğu, sanki kurgulanmamış gibi duran ama aslında çok doğru noktalara değinen başarılı senaryosuyla usta işi bir yönetmenlik denemesi. Kimsenin ne tam suçlu ne de tam suçsuz olmadığı bir film. Şarkıdaki gibi, kimse masum değil.

Revanche / Yazı: Ekin Eliş / Bant No:53, Mayıs-Haziran 2009
Revanche

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:54

Downloading Nancy
Bazı insanlar asabı bozuldu mu bir sigara yakıp sakinleşmeye çalışır. Bazıları sağı solu dağıtıp eşyaları parçalar. Bazılarınınsa gücü ancak kendisine yeter. Panik anlarında kendilerine sararlar. Ufak kesiklerin sızıları iyi gelir bazılarına. Kollara, bileklere, bacaklara faça atılır. Bazı kriz anlarında ise bu da çare olmaz. Bileğe dik inen bir jilet darbesi ıstıraptan kavrulan bedenin sonunu getirir…

Downloading Nancy / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:54, Temmuz-Ağustos 2009
Downloading Nancy

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:55

Grey Gardens
Grey Gardens, toplum içinde kendilerini doğayla tanımlayan ve diğer insanlardan soyutlayan Edith Beale’ların Amerikan kültüründeki konumlarını orijinal belgeseldeki gibi mesafeli bir tavırla sorgulamaya girişmiyor. Kaçırılan bu anlatı fırsatına rağmen, öykünün klasik Amerikan sinemasına uygun ve temiz bir şekilde anlatılması filmin kendi içinde tutarlı kalmasını sağlıyor. Özellikle Jessica Lange ve Drew Barrymore’un başarılı performansları filmin başarısına büyük katkı sağlıyor. Grey Gardens, Amerikan sinemasında görmeye alışık olmadığımız bir hikâyeyi kaliteli bir şekilde ekrana taşıyan ve görülmeyi hak eden bir yapım.

Grey Gardens / Yazı: Ali Deniz Şensöz / Bant No:55, Eylül-Ekim 2009
Grey Gardens

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:56

Polytechnique
Konusu gereği, Gus Van Sant’ın Elephant’ı ile karşılaştırılması kaçınılmaz olan film için bu pek de âdil değil aslında. Elephant’ta seyirci, çocukların katliama hazırlanış sürecine de sessizce tanıklık ederken, Polytechnique, güne odaklanıyor ve belki de feminist kesimi de kırmamak adına, katil ile aramızda ne soğuk ne de sıcak bir ilişki kurmamıza izin vermiyor.

Polytechnique / Yazı: Nur Gürbüz / Bant No:56, Kasım-Aralık 2009
Polytechnique

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:57

Hunger
Yönetmen Steve McQueen, Hunger’la izleyicisinin kafasını iki yandan tutup duvara duvara vuruyor. Önce sersemleyip ne olduğunu anlayamıyorsunuz; ama zaman geçtikçe yaşananların bir parçası olmuş, içiniz burkulmuş ve nefesiniz kesilmiş gibi hissetmeye başlıyorsunuz.

Hunger / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:57, Ocak-Şubat 2010
Hunger

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:58

Samson & Delilah
Film, kurmacanın matematik hesaplarıyla ilgilenmiyor; kamerasını bu iki gencin arkasına yerleştiriyor ve sizi görmek istemediğiniz, görmezden geldiğiniz bir dünyayla baş başa bırakıyor.

Samson & Delilah / Yazı: Ali Deniz Şengöz, İllüstrasyon: Berk Öztürk / Bant No:58, Mart-Nisan 2010
Samson & Delilah

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:59

White Material
Isabelle Huppert’in her zamanki gibi zirvede bir performansla göz kamaştırdığı White Material, aynı zamanda bir süredir ortalarda görünmeyen Christophe Lambert’la da hasret giderme fırsatı sunuyor. Kamerayla nasıl şiir yazıldığını görmek ve hırs ile mücadelenin her türlüsüne tanık eden bu vurucu hikâyenin etkisinden nasiplenmek için bu filmi ıskalamamak şart.

Isabelle Huppert – White Material / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç / Bant No:59, Mayıs-Haziran 2010
White Material

ÖNCEKİ Son 10 yıldan 99 müzik (II) SONRAKİ Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II)
Bu yazıyı paylaş