Bant Mag. cevaplıyor

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Bant Mag. cevaplıyor

ÖNCEKİ Merhaba, nasılsın? SONRAKİ Olaylar olaylar...

Bu seferlik soruları müzisyenler, oyuncular, dergiciler, organizatörler, filmciler, yazarlar ve okuyucular Bant Mag.’a sordu. Bant Mag. cevapladı.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Image

Image

Ceylan Ertem soruyor:
“Hadi dergi çıkaralım” sohbetinin o ânını merak ediyorum. Kim attı bu fikri ortaya? Kim kimdiniz, nerede oturuyordunuz? Çay mı içiliyordu o esnada? Şarap mı? Ayrıntıları konuşurken arkada ne çalıyordu? CD'den mi kasetten mi plaktan mı geliyordu müzik?  
Aylin: Aslında her şey eski iş arkadaşımın bana çalıştığı yayınevi için “Bir gençlik dergisi yapar mısın?” teklifiyle başladı. Bütçesi neredeyse olmayan, beni pek korkutan bu projeyi kabul etmem için beni Hakan ikna etti ve ikimiz de arkadaşlarımızı bu işe bulaştırmaya karar verdik. Forward isimli yeni bir dergi yarattık, özellikle Emir Özer ve Sadi Güran’ın büyük katkılarıyla... Zaten Emir Özer’in harika bir web sitesi vardı bir dolu arkadaşını dahil ettiği Pa(o)use isimli ve zamanının çok ötesinde olan. Forward’da Pa(o)use’un etkisi çoktu. Sadece iki sayısı piyasaya çıkan ve üçüncü sayısı elimizde patlayan bu dergiden kaçışımız sonucu bize eski dostumuz Ümit Kurt yol gösterdi. Ümit’in ve Resul Buksur’un müthiş desteği ve de zamanının Mobimedya patronları Selim Varol, Burçin Ergünt ve Alptekin Derinkök’ün ileri görüşleriyle şirket bünyesine kabul edildik ve hemen yeni bir dergi hazırlığına başladık. Forward’ın basılamayan üçüncü sayısı Bant’ın demo sayısı olarak tarihe geçti. Biraz daha iyi koşullar ve bütçeyle başlayan ve daha ismi belli olmayan dergimizin ilk ekip toplantısı, Caddebostan’daki Via Gelatto isimli İtalyan dondurmacısında oldu. Arkada kim bilir televizyondan falan ne çalıyordu ve şarap falan yoktu... Yoldan bisikletle geçen Yener isimli pek sevgili arkadaşımız orada ne yaptığımızı sordu ve de “dergimize isim arıyoruz” cevabımıza karşılık, biraz düşünüp “Neden Bant koymuyorsunuz ki?” dedi.

Image

Image

Bengi Ünsal soruyor:
Dergiyi ilk çıkarttığınız gün hayal ettiğiniz 100. Sayı bugünküne ne kadar benziyor?
Bir türlü tam 100 rakamını orada göremedik tabiî... Biraz Devlet Bahçeli hesabıyla oluyor tam 100. sayı. İlk beş yıl aylık sistem, sonra iki ayda bir, birkaç ay ara ve sonra son üç yıldır da tekrar 1. sayıdan başlayarak ayda bir sistemle ancak 100. sayıya ulaştık. Bant olarak 66, Bant Mag. olarak 34. sayı. Aynı ekiple 100 sayı oldu toplayınca...

Image

Image

Image

Image

Güven Erkin Erkal soruyor:
Bant yayın hayatına başlarken 10'lu yaşlarında olup artık 20'lerinde olan okuyucular var. Sorum dergicilik tarihi adına bellek tazeleme amaçlı; Bant çıktığı günlerde kitapçıların "gençlik ve müzik" dergileri stantlarında ana akım dergilerin yanısıra, alternatif arayan okuyucuya seslenen Basatap, Karakalem ve Roll gibi yayınlar da vardı. Bant'ın çıkmasına neden olan ihtiyaç neydi? Çıkartan ekibi nasıl bir motivasyon bir araya getirmişti? 2010'lu yıllar başladığında söz konusu matbu yayınların neredeyse tümü raflardan çekildi. Biçim değiştirerek de olsa Bant'ın günümüze ulaşması nasıl açıklanır?
Motivasyonumuz hâlihazırda piyasada olan dergilerden –sadece müzik değil– farklı bir şey yapabileceğimize olan inançtı. Bunun en güzel örneği de çıkarttığımız ilk sayıdan itibaren büyük ilgi gören illüstrasyonlarımızdı. İlk defa bir dergi, yerli ve genç illüstratörlere böylesine bir yer veriyordu. Ayrıca aynı şey albümü olmayan daha underground müzik grupları için de geçerliydi. Aslında amacımız çevremizdeki arkadaşlarımızın ve onların arkadaşlarının yeteneklerini herkeslere göstermekti, işe de yaradı. Katılıma açık ve de herkesin bir şey paylaşabileceği bir platform olarak var oldu ve öne çıktı.

10 yıl öncesinde ve şimdi dergilerin şekilleri, içerikleri ve varlık amaçları çok farklı. Biz garip bir şekilde şekil değiştirdik ama içten aynı kaldık, amaçlarımız ve hislerimiz ilk güne oldukça çok benziyor. Sadece kalite kotamız elbette biraz daha arttı. Yetenekli genç isimlerin ekibe katılması da devam etmek için şu an en büyük motivasyonumuz.

E tabiî ana kadronun hayatta yaptığı en iyi iş de bu, çok zorlu zamanlarda birlikte dayandık, kimsenin başka bir iş yapmaya niyeti yok gibi.

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Can Bonomo soruyor:
Bütün ekibin Sadi Güran imzalı en az bir portresi var mı?
Hakan: Benim var... Ben askerdeyken, o sıralarda Sadi Hürriyet için bir köşe yazarının yazılarına çizim yapıyordu. Bana sürpriz yaparak iki, üç yazısına çaktırmadan beni resmetmişti. Bunun dışında daha var tabiî ama onların yeri ayrı...

Aylin: Benim bir dolu ilginç portrem var tabiî. Mesela kraliçe tahtında oturanı var ama mutsuz, çocuk kitaplarında çocuk hâllerim var vb. Ama en özeli, aslında Hakan’la birlik olup yaptığı efsane bir Bant Mag. çizgi hikâye bölümü. Hikâyenin sonunda Hakan bana yüzük uzatıyor. Ben de bu çizimi dergi basıldıktan sonra takside Hakan’la beraber o sayının basılı hâlini kontrol ederken görüyorum. Tam taksiden inmiş eski Şişli ofisimize doğru, Şişli Camii'nin orada karşıdan karşıya geçerken anlıyorum durumu, bu bir evlenme teklifi!

Zar zor ezilmeden evlenme teklifi eşliğinde karşıya geçiyorum. Hain bir oyun...

Ekin: Bende kim ki o portresi var! Dergi işiydi.

Image

Image

Image

Hakan Bıçakcı soruyor:
Sizin derginin listeleri benim için önemli. Hazırladığınız bir listeye tepeden giren filmler arasında görmediğim varsa görmeye, albümler arasında dinlemediğim varsa dinlemeye çalışıyorum. Yine de insan sormadan edemiyor; listeleri ne kadar ciddiye almalıyız?
Derginin ilk yıllarında en büyük meselelerden biriydi yıllık film ve müzik listeleri –gecelerce liste tartıştığımız sevgili Emir Özer’e de buradan selam olsun. Katılımcılar, yazarlar ve çevreden topladığımız listeleri kendi listelerimizle bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan çıplak sonuç her zaman hüsran yaratırdı. Bunun sebeplerinden biri genellikle herkesin listesinde ortalama yerlerde yer alan albümler ya da filmlerin, herkes tarafından puan aldığı için ilk 5’e, 10’a fırlamalarıydı. Sonrasında bakıp içimize sinmeyen bu listeleri gerçeğe yaklaştırmak için birimizin evinde biraraya gelerek saatler süren pazarlıklar ve hararetli tartışmalara başlardık. Herkesin birbirinden antika hareket ettiği bu toplantılarda kendi favorilerimizi yüksek sıralara koymak için direttiğimiz de, favorilerimizden ödün verdiğimiz de oldu. Ama puanlamalara katılan herkesin üst sıralarında yer alan işlerin listedeki yerini koruması gibi kurallar son listenin demokratik olması için esastı. “Benim şu albümü buraya koymama izin ver, ben de sana arka çıkayım” tadında ahlaksızlıklar dergi listelerini son hâle getirmenin vazgeçilmez pazarlıkları arasındadır.

Liste hazırlamak zaten baştan değişik bir kafa. Biz hep bu konuya listelerin ciddi olduğunu düşünerek değil, dergiciliğin zevkli bir formu olduğuna inanarak yaklaştık. O listeler Bant’ın seçkisini ortaya koyuyor, herhangi bir otoriteyi değil elbette. Ve esas mevzu, ekipçe içimize sinen listeler yayımlamak.

Doğu Orcan soruyor:
Basılı dergi, internet içeriği, organizasyon, mekân... Hepsi çocuğunuz gibidir, ayıranın kalbi kurusundur fakat ayırmak zorunda kalsaydınız kimi kayırırdınız?
Basılı dergi tüm bu hikâyenin başlangıcının yanısıra merkezinde de yer alıyor. 10 sene önce bir dergiyi ortaya çıkarmış ve ona şekil vermiş olan ilham verici bulduğumuz şeylerin üzerine gitme motivasyonu baki. Dergi form değiştirebilir ama dergi yoksa bizim hikâye eksik.

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Hazal Yılmaz soruyor:
Bant Mag.’la çok gezmeye gitsek hangi şehirlerde nereleri görmeliyiz? Buna eşlikçi olarak iPod’a ne atmalıyız?
Bant olarak gezmeyi ve gezdirebilmeyi hep çok sevdik. Geçmişte ekipçe Stockholm’de Young İstanbul isimli Fargfabriken’de koca bir sergi ve de Kulturhuset’te konser gecesi yaptık. Boş vakitlerde de Nostalgia Palatset’ten plak aldık, Slussen’de gezdik, Debaser’da Pixies şarkı sözleriyle adlandırılmış kokteyller içtik vs.

Berlin’de de harika galeri ve sanatçı kitapları satan bir yer olan Neurotitan’da Destroy İstanbul isimli büyük bir sergi yaptık. Lido’da Lydia Lunch izledik, C/O Gallery’de Nan Goldin sergisi gördük. Büyük bit pazarında kaybolduk. Do You Read Me’den müthiş dergiler aldık. O.K. isimli her ülkenin garip, ucuz, kendine has ürünlerini satan dükkânda vakit geçirdik. Türkiye’den de plastik musluk ucu vardı! 

Bu tarz topluca gidebileceğimiz ya da etkinlik yapabileceğimiz gezmelere devam etmeyi çok isteriz. Örneğin Londra’da Cafe Oto’da bir konser gecemiz olsa, boş zamanlarımızda Honest Jon’sda plak avına çıksak, Rasa’da güney Hindistan yemekleri yesek, Rio’da bir film izlesek fena mı olurdu... Ya da New York’a gidip ortalığa dağılsak keşke, Toy Tokyo’dan oyuncak alışverişi yapıp, Tomoe Sushi’de kavga dövüş suşi yesek, ya da acaba direkt Tokyo’ya mı gitsek. Austin’deki Fantastic Fest’e topluca gidebilsek şahane olurdu. Hepimiz bu festivalde müthiş filmler izleyip yan etkinliklerde kötü karaoke yapıp fenalık dövmelerle geri dönerdik sanırım.

Ya da İzlanda’ya gitsek keşke hep beraber ve uzanıp kuzey ışıklarını izlesek, Blue Lagoon’da bıcı bıcı yapsak.

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Ahmet Uluğ soruyor:
Bant Dergisi, her zaman, yerli ya da yabancı, üreten insanlara yakın oldu; müzisyen, fotoğrafçı, yazar, çizer, tasarımcı, oyuncu vs... 10 yılda hepimiz beraber büyüdük, çoğu zaman birbirimizden beslendik. İstanbul gibi her şeyin çok hızlı üretildiği ve sorumsuzca tüketildiği bir şehirde neler kazandık, neler yitirdik? Bir durup baktığımızda ne durumdasınız? İyi misiniz?
Bu acımasız ve zor şehir, piyasa ve düzen içerisinde yetişmiş birçok tüketici maalesef çok şuursuzca tüketiyor, sahiplenmiyor, yapıcı olmuyor, taşın üstüne bir taş da ben koyayım demiyor. Hâliyle bu düzen içerisinde 10 yıl, oldukça yorucu olabiliyor.

Ama aslında en belirleyici nokta, bu sorunun cevabına iyimser mi, karamsarı mı yaklaşmamız gerektiği. Karamsarlığı zor da olsa bir kenara bırakalım şimdi... Aslına bakarsanız yorgun da olsak iyiyiz. Her sene bizi heyecanlandıran, işlerine destek olmak isteyeceğimiz, paylaşmak isteyeceğimiz yeni üretimler ve üretenleriyle tanışmak bize her zaman devam etmek için gereken enerji ve heyecanı veriyor. Tam olarak ne kazandığımızı ya da ne kaybettiğimizi bilemiyoruz, zira her zaman ince bir çizgideyiz. 10 yıl önce sadece yakın arkadaşlarla başlayan Bant isimli bu projeye yıllar içerisinde geçici ya da kalıcı ama kalpten birçok isim dâhil oldu. Birlikte yaptığımız üretim ve paylaşımların birçok insana önemli ilham kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Bant için en büyük kazanım bu galiba. Yaptığımız işle rahatça övünmeyi hak ediyoruz zira şu anda en az iki yüz kişinin parmağı vardır. Biz yaptık oldu değil yani.

Bant için belki de en övünülecek şey, bünyesindeki bazı sanatçıların kendilerinin bile çok fark etmedikleri potansiyellerini herkesin görmesini sağlamasıdır. Bunun sosyal medya olmadığı zamanlarda ne kadar önemli olduğunu tahmin edebilirsiniz sanıyorum. Şimdi de ta o zamanlardan gelen şanımızı yepyeni, harika sanatçılarla devam ettiriyoruz. Ayrıca Bant üzerinden yerli ve yabancı sanatçıların birbirleriyle kurduğu, çok güzel şeylere vesile olmuş bağlar da sadece bizim değil hepimizin kazanımı.

Panik ataklar, ruhsal çöküntüler, çeşitli fobiler, geliştirilen sosyal fobiler, sonradan ortaya çıkan garip tiklerden de kayıplarımız olarak bahsedilebilir ama bu sanırım bir yaşam şekli bizim için. Neyse bu konuları çok deşmeyelim.

Image

Image

Image

Hasibe Eren soruyor:
Mizahi üslupta eleştirdiğiniz ya da üzerinden ironik tanımlar yaptığınız sinemacılardan hiç negatif bir tepki aldınız mı? 
Şaşırtıcı bir biçimde herhangi bir negatif tepki gelmediği gibi “Daha da vurun!”a varan tevazular gördük. Sektörün en büyüklerine kadar çıkmış konu ve insanlar kendileriyle dalga geçmek konusunda önceki on yıllara göre çok daha rahatlamış görünüyor. Herkesin aklından aşağı yukarı geçen ancak dillendirilmeyen birtakım aymazlıkları maskeli bir deliden duymak, genel anlamda Türkiyeli sinemacılarımıza fena gelmemiş gibi... Toplu hâlde birbirimizin gazını alıyoruz ve buna hep birlikte gülebiliyoruz.

Image

Image

Image

Can Evrenol soruyor: 
Online veya dergi olarak vârisiniz kim(ler) olur?
Biz kimsenin vârisi olmadığımız gibi kimsenin de bizim vârisimiz olacağını sanmıyoruz. Her derginin farklı bir var oluş şekli ve sebebi var. Bant’ın var oluş şekli öncelikle maneviyata ve arkadaşlığa dayanıyor. Maddiyat ve hiyerarşi gündemde olmuyor pek. İşte bu sanatsal üretim için şahane bir ortam olsa da “business” olarak tam bir felaket. Zaten arada zayiat verdiysek sebebi budur. Bu ortam sağlanırsa belki varis denebilir.

Ama elbette biz de bir çok dergiden oldukça etkilendik, kıskandık hattâ bazen. Sistem ve koşullarına baktığımızda onlar gibi olamayacağımız anlaşılıyordu birçok zaman. Örneğin çok istesek de İtalya’ya gidip Dario Argento ile yüz yüze röportaj yapamayacağımız gibi. Ya da İstanbul’da olsak da Nuri Bilge ile röportaj yapamamış olmamız gibi. Oysa ki Londra’da bir dergi olsaydık sanırım bunları yapabiliyor olurduk.

Image

Image

Image

Müge Turan soruyor:
Bant Mag. 10. yılını, Türk Sineması ise 100. yılını kutluyor. Bant Mag.'ın vazgeçemediği Türk filmleri neler?
Buluşup buluşup birlikte izlediğimiz filmler var... Tüm ekibin biraraya gelip kaynattığı kimi gecelerde Fikret'in çamaşırlarının ipi Vecihi'nin planör kuyruğuna takılabiliyor ya da Yeşil Vadi'de Seferoğulları ile Tellioğulları birbirine girebiliyor... Tamamen naif bir yerden bakınca Türkiye Sineması'ndan vazgeçemediğimiz filmler arasından pek çoğu, tüm ataerkil bakış merakına rağmen Ertem Eğilmez filmleri gibi... Bir de Canan Gerede'nin Robert's Movie'sinin ekibin vazgeçilmez bir örtük zevki olduğunu söyleyebiliriz... Zeki Müren'li filmler ve yakın dönem Türkiye Sinemasına da ekipte ilgi büyük. Onun dışında akla gelenler; Kader, Çoğunluk, Tabutta Rövaşata, Otobüs, Ah Belinda, Gece Melek ve Bizim Çocuklar... En son Kaan Müjdeci’nin Sivas’ını izledik ve çok bayıldık.

Image

Image

Image

Fırat Yücel soruyor:
Bant tarihi boyunca "hayır diyememe"nin başınızı en çok ağrıttığı durum?
Hepimiz birey olarak “hayır” diyemeyen insanlar olduğumuz için böyle bir ekibin sırf bu sebepten başına türlü sorunlar açması doğal. Ama bunların arasında sanırız en acısı 2011 yazında iptal olan festivalimiz olmuştu. Bir marka –adını vermiyoruz– bizden butik bir yaz festivali düzenlememizi istemişti. Daha önce böylesine bir organizasyon yapmamış olsak da, boyumuzu aşan bir iş olsa da, yapmamamız gerektiğini bilsek de “EVET” dedik, yani “HAYIR” diyemedik ve olanlar oldu... Festivale bir ay kala, tüm program ve mekân ayarlanmış, ön duyurular yapılmıştı ki, bir sabah gelen telefonla sponsorun işten çekildiğini öğrendik. Maalesef sözleşmemiz de imzalanmamıştı henüz. Bunun ne anlama geldiğini tahmin edebilirsiniz. Bant’ın eski versiyonunun sonunu getiren olaylardan biridir ayrıca bu. Sponsorun neden çekildiği ve sonrasında yaşananları burada anlatamayız. Ama bizim için çok zor bir dönemdi. Tek söyleyebileceğimiz sponsorun çekilme sebebinin biz olmadığı ve aslında en başından hayır dememiz gerektiğini içten içe bildiğimizdi. Neyse, bir şekilde olduğu kadarıyla, minik bir versiyonunu yaptık festivalin. İyi de oldu, sağlam ders de çıkarttık bu işten, gelen gruplar da tepiş tepiş evlerimizde kaldılar. Neymiş, bazen kendini ve hayır demeyi bileceksinmiş... 

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Emre Akay soruyor:
1. Benim hayatımda Bant'ın çok ayrı bir yeri oldu. Esas sebebi de Bant dergisi sayesinde tanışmış olduğum insanlarla bir sürü iş yapmam. Bant'ın bu özelliği benim için en güzeli belki. Tanıştırdığınız, ürettirmeye ittiğiniz eminim birçok insan, sayenizde var olan bir sürü proje ve üretim var. Bunlardan sizi en çok mutlu eden ya da en beklenmedik sonuçlar yaratan hangileriydi?
Bu sorun bizi pek sevindirdi, zira evet böyle bir özelliğimiz oldu yıllar içerisinde. Bunun tadına, ilk olarak 2006 yılında, daha çok toyken, European Cultural Foundation ile birlikte yaptığımız “Popular Culture Journalism Workshop” etkinliğinde vardık. Tüm Avrupa’dan 50’den fazla ismi, en sevdiğimiz dergilerin yaratıcılarını üç günlük bir konferans için davet ettik. Asıl amaç herkes için bu üç günde yeni bağlar kurmak ve bunu sürdürülebilir kılmaktı. Bunu daha da pekiştirmek için sonraki yıl Kazablanka’da ikincisini gerçekleştirdik. Çok eğlenceli, yaratıcı ve anlamlı bir buluşturmaydı bu. İçinden bir dolu proje çıktı, hâlen de çıkmaya devam ediyor. Bizim neredeyse tüm Avrupa’da aynı işleri yapan değerli arkadaşlarımızın olmasının sebebi de o konferanstır. Büyük boyutlu bir işti ama bunun bir dolu başka örneği de var tabiî. Yerli olarak da yabancı olarak da çok örnek var. İlk akla gelenler şöyle:

- Josephine Foster ve grubunu konsere İstanbul’a çağırmıştık ve aynı anda Shahzad Ismaily ve Gyda Valtýsdóttir de İstanbul’daydı. Birbirlerini biliyorlardı ve tanıştırdığımız anda heyecan yaşandı, proje oluşturuldu ve bir daha hiç ayrılmadılar.

- Olaylı ve zor gerçekleşen To The City festivalimizde Prince Rama ve Julianna Barwick çok farklı dünyaların insanlarıymış gibi dursalar da bizim tarafımızdan tanıştırıldılar ve en iyi arkadaş oldular, bizim tanıştırdığımızı bile hatırlamıyorlar.

- Ayrıca Brazzaville’in buradaki fenomenliği ve David Brown’ın İstanbul projelerinin birçoğundan biz sorumlu olabiliriz.

- Steve Gullick de fena bir örnek değil aslında. İstanbul Calling Festivali zamanında Bant olarak çok sevdiğimiz bu harika fotoğrafçıyı festival dâhilinde İstanbul’a getirebilmiştik. O sırada yine Festivalin bir başka konuğu olarak buraya davet ettiğimiz İngiliz ATP Festivali ile Steve Gullick’i tanıştırdık. Bu yaz birlikte sergi yaptılar ve projeler üretiyorlar.

Image

Image

Image

2. Dijital baskıya geçince geleneksel dergiciliğe göre yitirdiğiniz/özlemini çektiğiniz bir şey var mı?
Bant olarak 66. sayımızı son sayımız olarak hazırladık, tüm katılımcılarımıza teşekkür ettik, veda ettik vs... Moraller bozuktu, herkes tatil yaptı, dinlendik. Sonra da, “Haydaa, neden bitirmek zorundayız ki?” dedik birbirimize ve dijital olarak devam edebileceğimize karar verdik. Sonrasında, “Ama aslında minik de olsa basalım ya”ya dönüştü iş ve bir şekilde bu formatı sürdürmeyi başarabildik. Yeni dergi olduğumuzu sananlar oldu, “çocuklar denemişler” diyen yorumlar geldi, çok eğlendik. Yepyeni tipler geldi bizimle çalışmak için ofisimize, 16-20 yaş arasının tekrar dikkatini çektik sanırım. Bu açıdan yenilenme ve yaratıcılık anlamında da heyecan oldu kesinlikle. Ama şu anki sayımızı hazırlarken tüm arşivden taramalar yaptık ve anladık ki eski Bant’larda çok başka bir his varmış. Sayfalara sığmaya çalışmışız, sadece basılıda uygulanabilir tasarım deneyleri yapmışız ve bütünde çok daha bağlantılı, özel tadı olan bir dergiymiş. Özellikle konu bölümümüzü yaptığımız şekilde devam ettiremedik dijital dünyada. En çok bunu özlüyoruz galiba! Ulus Ulus duy sesimizi...

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Begüm Birgören soruyor:
Maaş günü coşkusuymuşçasına beklediğim yeni sayısında acaba bu ay kapakta nasıl bir sürpriz var diye gençliğimi çürüttüğüm Bant'ın müdavimi olmanın bile beni kendime özel hissettiren "cool”luğu bir yana, bu içeriği hazırlarken aldığınız referansları ya da diğer yayınları hep çok merak etmişimdir. Belki oyunculara sorulan “ya nasıl ezberliyorsunuz” gibi bir klişedir ama sordum ya, hırslı merakım azaldı birazcık, rahatladım ohh... 
Oldukça kalabalık bir ekibiz. Çekirdek ekip, geniş ekip, tüm katılımcılar, fikir verenler, yeni dostlar derken bugüne kadar birçok içeriğin muhabbetle çıktığı oldu. Dergi ve yaptığımız etkinlikler aracılığıyla sanatçılar, müzisyenler, üretim yapan insanlar anlamında oldukça geniş bir çevre edindik. Bu nedenle tüyo, fikir ve öneri kapmak için oldukça heyecanlı bir alan var çevremizde ve bu durumdan fazlasıyla yararlanıyoruz. Seyahate gittiğimizde genelde farklı alanlardaki dergiler, fanzinler, sezonluk yayınlar, kitaplar peşinde koşuyoruz. Bu sayede birçok şey keşfedip radara alıyoruz. Tasarımından içeriğine büyük oynayan bir dergi de, sadece kadın davulcular üzerine hazırlanan bir dergi de ilham verici oluyor.

Yıllar içersinde bize tasarım ve içerikle ilgili ilham olmuş olan dergilerden isim verirsek;

- Plan B Magazine (İçerik olarak tam bizlikti. Müziği ele alış biçimleri ve de yazarların süper yaratıcı, içten ve ironik yazıları. Sonra peşlerine düştük ve hepsiyle arkadaş olduk zaten.)

- Little White Lies (İçerik tasarımı ve derginin grafik tasarımı olarak çok özel bulduğumuz bir yayın hâlen. Ama aslında yazı kalitesi olarak çok da bayılmadık hiçbir zaman.)

- The Believer Magazine (Şu anki Bant Mag.’ın tasarımının sabitliği ve sakinliği sanıyorum bu derginin tasarımına hayranlığımızdan olsa gerek. Ama iş okumaya gelince her sayfasını bir oturuşta okuduğumuz bir yayın değil kendisi.)

- Juxtapoz (Tabiî ki en çok sevdiğimiz dergilerden biri, ilk zamanlarda Juxtapoz’dan sanatçı öğrenmişliğimiz çoktu ama sonra onlardan iki ay önce o sanatçıyı kapak yapar olduk. Süper bir dergi, tasarımının fenalığını bile seviyoruz.)

- Arthur Magazine (Bu dergiyi genelde sevdiğimiz, İstanbul’a davet ettiğimiz gruplar sayesinde tanıdık. Çok özel ve deli bir dergiydi. Artık yok sanırım ama PDF’ini bulabilirsiniz.)

Çok fazla dergi var biriktirip sevdiğimiz, saymakla bitmez.

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Okuyuculadan sorular...

Ayşegül Şen soruyor:
Her ay kapağınıza taşıdığınız sanatçılardan nasıl haberdar oluyorsunuz ? Bir kaynağınız var mı?
Çok çeşitli kaynaklarımız var. “Önümüzdeki sayının kapağı ne olsun” her an aklımızda duran bir soru ve cevabı çok farklı yerlerden çıkabiliyor. Çevrede gezinirken, farklı ülkelere gittiğimizde hep gözümüz başka yayınlar, kitaplar ve sergilerde. Seyahatlerden bu anlamda asla boş dönmüyoruz ve görüp etkilendiğimiz sanatçıları dergiye taşıyoruz. Ayrıca seneler içinde yaptığımız konserler ve düzenlediğimiz etkinlikler aracılığıyla birçok sanatçı dostumuz oldu dünyanın dört bir yanında. Onlarla muhabbet ve fikir paylaşımı sayesinde de birçok şey keşfedebiliyoruz. Dünyanın farklı yerlerinden takip edip kovaladığımız birçok basılı ve dijital yayın da var elbet gözümüzü açan.

Image

Image

Image

Aslı Över soruyor:
Eğer zaman makinesi keşfedilseydi hangi yüzyıla gönderilmek isterdiniz?
Hmmm, dinozorları görmek isteyebilirdik...

Emir Özşahin soruyor:
İlk sayıdan 100. sayıya  kadar Bant Mag.'ı oluşturan çekirdek ekibin değişmediğini görüyoruz. Eğer yakın arkadaşlar olmasaydınız, bu durumda bir değişiklik olur muydu?
Elbette olurdu. Bant'ın kuruluşunda zaten temel olarak yakın bir çevrenin tamamen kendi zevkleri üzerine kurulu bir düzen var. Birbirimizin müzik, sinema ve diğer entelektüel paylaşımlarımıza olan güvenimiz, merakımız ve tüm bunları paylaşma isteğimiz ile oluştu Bant dergisi. Elbette zaman içinde ayrılan, eklenen insanlar oldu ama zevkler ve paylaşımlar azalmadı, aksine arttı.

Image

Image

Image

Oğuzhan Altundaş soruyor:
“Değeri abartılmış” demeye çekindiğiniz film hangisiydi?
2011 yılının en iyi’lerini değerlendirdiğimiz yılbaşı sayısı için sinema editörümüz Melikşah Altuntaş, “Arkadaşlar Somewhere tartışmasız bu yılın en iyi filmi” diyerek hepimizi ikna etmişti. Henüz filmi onun dışında hiçbirimiz izlememişti ve derginin matbaaya gittiği akşam filmin internete düştüğü haberi geldi. Toplanıp heyecanla filmi izlemeye koyulduk. Ekip büyük bir hüsran yaşamaktaydı. Görünen o ki Melikşah dışında kimse filme tutulmamıştı. “Değeri abartılmış” demeye çekindik hâliyle, dergimizde tüm ihtişamıyla bir numarada duruyordu çünkü!

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Cenk Nafiz soruyor: 
1. Bant isminin hikâyesi nedir?
Derginin ilk ekip toplantısı sırasında yoldan bisikletle geçen dostumuz Yener dergimize isim aradığımızı öğrenince çat diye, “Neden ismini Bant koymuyorsunuz ki?” dedi ve bu fikir hemen herkesin hoşuna gitti. Bant kelimesinin hem Türkçe hem de İngilizcede anlamlı bir hissi olması, kayıt ve belgeye dair bir isim olması, dört harfli olması ve aynı zamanda yaraları kapatan bir maddeye gönderme yapması fikri hoşumuza gitmişti. Hâlen de gidiyor.

2. Bant olarak geçirdiğiniz 10 yıllık süre boyunca takipçi kitlenizden ve yaptığınız işlere gelen tepkilerden memnun kaldınız mı? Aldığınız en iyi ve en kötü tepkiler nelerdi?
En kötü olanı rumuzu Julian Casablancas’a benzeyen birinin bize Cat Power konseri yapıyoruz diye savaşçı bir email atıp, “Cat Power’ı sizden mi öğrenecektik Allah'ın dangalakları” demesiydi...

Image

Image

Image

3. Sizce Türkiye bu işi yapmak için doğru yer mi? Bant Mag.'ı Türkiye'de değil de başka bir ülkede çıkaracak olsanız bu ülkenin neresi olmasını isterdiniz?
Türkiye birçok şeyi yapmak için doğru bir yer değil. Türkiye hep yanlışlarla dolu bir yer oldu. Tam da böyle bir yerden, bu işi burada yapmaktan ötürü iyi hissediyoruz kendimizi. Bunu hissetmediğimiz noktada da kaparız dükkânı gideriz sanki. Birçok yerde olduğu gibi burada da emek ve üretim ihtiyacı hep acil. Birçok yerden daha acil. Türkiye’de olmak neticesinde durduğumuz yerde rahat ve konfor içinde motive olmak gibi bir hayalimiz olmadı hiç, burada mücadelelerden motive olmayı öğrendik. Bu yüzden başka herhangi bir yerde olmak da istemedik. 

4. Aylin Güngör'ün Oturduğum Yerden kitabını basarak yayınevi de oldunuz. Başka kitaplar da basacak mısınız?
Evet en büyük hayalimiz bu. Ama bu işler zaman alıyor biraz, birazcık da yolunu yordamını öğrenmek gerekiyor. Dergi yayınlamaktan çok farklı bir şeymiş kitap dünyası.

5. Peki ya bir gün dijital veya fiziksel olarak albüm yayınlayacak bağımsız bir plak şirketi de olur musunuz?
Neden olmasın, bir dergi olmakla birlikte diğer her şeyi de denedik, ilgilendik, çok sevdik ama özünde dergi kaldık. Bizce kesin bunu da deneriz, yani ortamı boş bulursak.

Image

Image

Image

Furkan Bülbül soruyor:
Arcade Fire'ı gelecekte nasıl bir konumda görebiliriz/dinleyebiliriz? Yani LCD Soundsystem ve Sprawl 2 kafasında takılmaya devam mı edecekler? Yoksa Suburbs'deki gençlik heyecanını, Reflektor'daki "Kolej Partileri"ni anlattıkları gibi yine bir konsept albümle mi yola devam edecekler?
Arcade Fire ile tam olarak aynı yaştayız. Funeral ve Bant’ın ilk sayısı aynı ay çıkmıştı. Aramızdaki tek fark onların dünyaca meşhur olmuş olmaları, bizim de 10 yılı devirdiğimize inanamıyor olmamız. Bir sonraki Arcade Fire albümü nasıl olur bilmeyiz ama röportaj yapmak için çok uğraşırız kesin.

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

Image

ÖNCEKİ Merhaba, nasılsın? SONRAKİ Olaylar olaylar...
Bu yazıyı paylaş