Son 10 yıldan 99 farklı konu (I)

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Son 10 yıldan 99 farklı konu (I)

ÖNCEKİ Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II) SONRAKİ Son 10 yıldan 99 farklı konu (II)

Bant Dergi ve Bant Mag.’ın bugüne kadar yayımlanmış 99 sayısının herbirinden değinmiş olduğumuz farklı konulara dair seçmece alıntılar…

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Bant No:1

İnsan kontrolden çıkmış gibi gözüküyor. “Yıkım” artık yaratıcılığın bir parçası hâline geldi kaçınılmaz bir şekilde. Her keşif, yıkma potansiyeliyle beraber geliyor, toplumdaki parçalanmalar uç noktalara çekiliyor. Ortak hedefler yok artık, kimse kendi hayatını bile kontrol edemiyor. İlk insan gibiyiz, kendi yarattığımız vahşi doğada hayatta kalmaya çalışıyoruz. Doğaya meydan okuyan insan gitti, kendine meydan okuyan insan geldi.

Kişilerin hayatını almak problem değil artık, kişilerin ruhları koparılıp alınıyor içlerinden. Yalnızlık, maddesel bir durum olmaktan çıktı uzun zaman önce. Herkes paranoyak, herkes tedirgin 20. yüzyılda. Televizyonda yıkım izliyoruz, gazetelerde yıkım okuyoruz, uçuruma doğru sürükleniyoruz.

Konu: Yıkım ve Doğum / Yazı: J. Hakan Dedeoğlu / Bant No:1, Eylül 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:2

İnsan vücudu hem bir “zombi”, hem de bir “cyborg”dur. Hareketlerimizi beyni- mizin yönlendirdiğini zannederiz, ancak davranışlarımız dışarıdan aldığımız uyarılara karşı istemdışı olarak gösterdiğimiz tepkilerden ibarettir. İstemdışı gelişen şeylerden korkuyor, bir yandan da gün geçtikçe otomatlaşıyor ve yayılıyoruz. Aslında korktuğumuz şeyler, bugüne kadar hep olduğumuz ve çoktan dönüştüğümüz şeyler: “Zombi” ve “cyborglar”!

Konu: Robot / “Tetsuo” Gerçekmiş Meğer! / Yazı: Ekin Sanaç / Alıntı: Stelarc / Bant No:2, Ekim 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:3

Bazen bir dürtüdür yola çıkmak, bir şeyler keşfetmek için yol almak... Ya da yeni yollar çizmek için yola çıkmak. Kaşifler sonu olmayan yolların yolcularıdır bu anlamda.

Konu: Yol / Tarih Yazan Yolcular / Yazı: Murat Turat / Bant No:3, Kasım 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:4

Nietzsche’ye göre yalan, hayatlarımızın önemli bir parçası. Bir gün bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Şimdi söylüyorum: Sayın Nietzsche, ne kadar da saf bir insanmışsınız! Cümlenizi ödünç alıyorum, küçük birkaç değişiklik, kelime dizilişinizde belli belirsiz bir oynama yapıyorum ve sizi utandırıyorum: Hayatlarımız, bu büyük yalanın önemsiz birer parçası...

Konu: Yalan / Yazı: Çağrı Küçükay, İllüstrasyon: Okan Arabacıoğlu & Berat Pekmezci / Bant No:4, Aralık 2004

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:5

2. Dünya Savaşı’ndaki İtalyan faşistleri ve Nazi idealistleri gibi sıralara dizilip, çocuk olmamıza rağmen bize bağıra çağıra ve belki o zamanlar anlayamadığımız daha bir sürü aşağılık lafa maruz bırakarak jimnastik, pardon cimnastik hareketleri yaptırdıkları sabahları hatırlıyorum. “Merak”ı sanki bir yaratık gibi göstererek yaratıcı yanımızı kilitledikleri bu hayatta, silgi yiyen çocuk, tanıdığım ilk ve tek gerçek anarşistmiş. Aslında onun rutin ve sıkıcı olarak gördüğümüz hayatı bizlerin o zamanlar yaşadığı tutku yoksunu ve oyuncu hayatın yanında ne kadar farklı ve rengârenkmiş. Bugün Tim Burton’ın filmlerinde veya bir sürü animasyonda bayılarak izlediğim o karakterlerden biri ile yıllarımı geçirmişim meğer... Ne acı ki daha yeni farkına varıyorum bunun.

Konu: İlkokul / Beslenme Çantasındaki Anarşist / Yazı: Murat Seçkin, İllüstrasyon: Seçil Çoktan / Bant No:5, Ocak 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:6

Vampirler esasında korku dolu yaratıklar değildir. Düşününce herhangi bir hayvan gibi, ya da koyun, inek, tavuk kesip yiyen bizler gibi sadece besine ihtiyacı olan, yalnızlığını paylaşacak ama açgözlülüğüne katlanacak bir dost ya da sevgili arayan bir varlık. Her nedense son yirmi, otuz yıldır popüler kültür ile beslenen insanların vampirlere olan tutkusu gittikçe artıyor. Sonsuz hayat ve ondan daha fazlasıyla bize sunulan ulaşılamaz vampir karizması. Kim Gary Oldman gibi bir Dracula veya Tom Cruise gibi Lestat olmak istemez ki?

Konu: Vampir / Yazı: Murat Seçkin, İllüstrasyon: Cem Dinlenmiş / Bant No:6, Şubat 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:7

Hiçbir zaman nerede bitip nerede başladığını tam olarak hatırlayamadığımız bir son ve bir başlangıç. Oysa saatler sonra gözlerinizi yeniden açtığınızda, dünyanın nimetleriyle gözlerinizi doldurduğunuzda, uyku artık unutulmuş, belki de bir utanç kaynağı hâline gelmiştir artık... Çünkü modern insan için uyku, uyanıklığın işgali altında çatırdıyor. Olabildiğince uyanık kalma ve yarının “yapılacaklar listesi”yle, gündüzün işi-gücü arasında uyku, karbon esaslı bir organizma olan insan için doğal hayatın son kalesiydi... Uyku denilen ülkede, rüya denilen varlıklar yaşardı ve insanlar için rüyalar değerli deneyimlerdi. Bu kale de düştü düşüyor. Öyle ki teknik dediğimiz tek dişi kalmış canavar, dış etkileri olabildiğince kapattığımız uykuyu bile programlanabilir bir faaliyet alanı olarak görmeye başlıyor.

Konu: Uyku / Yazı: Resul Balay, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:7, Mart 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:8

Bilincimiz açıldığından beri maç izliyoruz. Sevsek de sevmesek de zaten daha ufakken, yani henüz cevap hakkımız yokken izletildi bize futbol. Virüsü kapanlar izlemeye devam etti, sevmeyenler de çevrelerindeki “kolik”ler yüzünden canlı maç görüntülerine maruz kalmaya devam ettiler. Ama her zaman akıllarda yer eden –seveni ve sevmeyeni için– büyük bir muamma vardır. Her zaman dillendirilmeyen, ama futbol üzerine yapılan diyaloglarda aralara sızan, maç izlerken zihnimizin kendi kendine çektiği “halla halla, nasıl acaba”ların sebebi bir muamma. Gerçekten saha içinde futbolun nasıl olduğunu, saha çevresinde binbir işle uğraşan, üniformalı ya da üniformasız bir sürü insanın ne yaptığını, onların gözünden maçın nasıl olduğunu merak ederiz. Çünkü izleyicisi futbolu ne kadar sevse de adım atamayacağı tek bir yer vardır; orası da futbolun oynandığı, tel örgülerin ardıdır.

Konu: Futbol / Yazı: J. Hakan Dedeoğlu, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:8, Nisan 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:9

Otostopçu’nun Galaksi Rehberi, bir Garfield masalında yemek, tembellik ve uyku üzerine ne varsa, size tüm bu dünyasal varlıkları evrendeki kaosa dair gerçeklerle açıklayabilen serseri bir bilince sahiptir. Gezegenin karşılaşabileceği büyük tehlikeyi bilen adamın, dünyayı kontrol kulesinden yöneten ve elinin altındaki bir düğmeyle insanlığın sonunu getirebilecek potansiyele sahip olması gerekmez. Üçlemenin kahramanlarından biri olan Zaphod; Arthur Dent ve diğerleri üzerinde, dünyanın yıkımıyla ilgili soruların anahtarı olduğu şüphesini uyandırırken, soruların cevabı küçük kulübede yaşayan bir yaşlı adam ve kedisinin anlattıklarında saklı olabilir.

Otostopçunun Galaksi Rehberi / Yazı: Zeynep Berik /Bant No:9, Mayıs 2005



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:10



Türkiye’de Fikret Mualla’yı gören 4-5 kişiden biriyim. Ötekiler de nasıl olsa ölmüştür. Yani benden başka Fikret Mualla’nın suratını gören adam yoktur. Fikret Mualla aslında düşündüğünüz gibi bir kişi değildir. Doğan Hızlan mesela benim en iyi arkadaşlarımdan biridir. Dün yazı yazmış Fikret Mualla’nın cenazesini Fahri Korutürk getirdi diye. Fahri Korutürk getirdi ama Fahri Korutürk’e, “Bunun cenazesi orada kaldı. Alıp getirelim buraya,” diyen de benim.

Ara Güler Röportajı / Röp: Orhan Omay / Bant No:10, Haziran 2005 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:11

Bağdat’ta çok enteresan bir sanatçıyla tanışmıştık. En yakın arkadaşı kız arkadaşıyla kaçmıştı ve başka hiçbir şey düşünmüyordu. Bu konudan esinlenerek bir seri yapmış, serinin ismi de “Brutus Serisi”ydi. Maskat’ta tanıştığımız bir sanatçı ise cinler ve görülemeyeni hissetmekle ilgili şeyler yapıyordu. Ayrıca gökyüzünün kafasının üzerine düşmek üzere olduğunu söylüyordu. İstanbul’da karşılaştığımız sanatçıların kafalarında cinsiyet ve transeksüelliğe dair soru işaretleri vardı. İran’da çocukken ödev yapmaya dair çalışmalarla karşılaştık. Her şey o kadar birbiriyle alakasız ki, Ortadoğu’yu dünyanın diğer coğrafyalarından ayırabilecek birleştirici unsurlar yok. Tabiî ki sanata politik yaklaşanlar da var ama bu yaklaşım her zaman yaşadıkları ülkeye has olarak kalacak. Dürüst olmak gerekirse bu açık şekilde ortada olan polemik işler çok da ilgimizi çekmiyor.

Bant'ın Keşfi: Off Screen Röportajı / Röp: Ekin Sanaç / Bant No:11, Temmuz 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:12

Kapak tasarımcısı Stanley Donwood, Radiohead ile nasıl çalışmaya başladığını anlatıyor:
Şimdi sana gerçekten yaşanmış bir olayı birebir anlatıyorum... Bir sabah uyandım ve günlerdir temizlemediğim mutfağımda iki dilim ekmek kızarttım. Kabul edilmediğim bir işin daha haberini aldıktan sonra fark etmem çok zaman almadı ki ekmeklerimin üzerine sürebileceğim tek bir çöp yoktu evde, margarin bile! Sonra telefon çaldı. Ağzımda gevelediğim kuru ekmeklerle cevap verdim telefona. Arayan Thom isimli bir arkadaşımdı ve bana birlikte çaldığı grubun albümünün kapak tasarımını yapmak isteyip istemeyeceğimi sordu. Sanırım 1994 senesiydi.

Stanley Donwood Röportajı / Röp: Ekin Sanaç / Bant No:12, Ağustos 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:13

Dokuz senelik tarihimizde, aylık satış rakamı olarak 5500’ü aşamadık. Roll gibi dergilerin umudu en fazla şu olabilir: Yayın anlayışımızla belki daha büyük gazetelerde çalışan insanların kanına girebiliriz. Ya da bugün Roll’u heyecanla takip eden insanların yarın öbür gün toplumu etkileyecek kilit noktalara geleceğini hayal edebiliriz. Satışımız elbette artmaz, ama etki gücümüz yükselebilir.

Konu: Bağımsız Dergicilik / Roll - Derya Bengi Röportajı / Röp: J. Hakan Dedeoğlu / Bant No:13, Eylül 2005 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:14

Steve Gullick çektiği efsanevi Jeff Buckley karesini anlatıyor:
Jeff çok kötü bir günündeydi. New York’ta Sony’nin ofisinde, gri ve yağmurlu bir gündü. Ben de onu espri bombardımanına tuttum ve “güzel çocuk” olarak çekilmektense çirkin görüneceği bir çekim önerdim. Keyfi yerine geldi ve önerime balıklama atladı…

Konu: Müziğin Fotoğrafçıları / Steve Gullick Röportajı / Röp: Aylin Güngör, J. Hakan Dedeoğlu & Ekin Sanaç / Bant No:14, Ekim 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:15

Kahvenin midenize inmesiyle birlikte bir kargaşa başlar. Fikirler, Büyük Ordu taburlarının savaş alanındaki manevraları gibi hareket eder ve savaş kopar. Hatırlanan şeyler dört nala gelir, beraberinde rüzgârla. İlişki süvarileri muazzam bir saldırıya geçer, mantığın topçu birlikleri aceleyle gelirler cephaneleriyle. Benzetmeler coşar ve kâğıt, mürekkep içinde kalır. Çünkü çatışma başlamış ve kara bir selle son bulmuştur, aynı barutla yapılan bir savaş gibi.

Konu: Kahve / Honore de Balzac, “The Pleasures and Pains of Coffee” / İllüstrasyonlar: Bora Başkan / Bant No:15, Kasım 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:16

Kendinizden ibaret bir dünyanız var ve o dünya yeterince güçlü ve yerleşikse, dışarıdan bakıldığında “kaybeden” derler, ama siz o tek kişilik dünyanızda tanrı gibi yaşarsınız. Karakterlere ancak uzaktan baktığımızda onların kaybettiğini görürüz. Üç adım yaklaşınca ne kadar farklı olduklarını anlarız. Onlar kaybettiklerini değil yarattıklarını düşünürler.

Hakan Günday Röportajı / Röp: Ferhat Uludere / Bant No:16, Aralık 2005

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:17

AB'ye inanıyor musun? Ülkenin geleceğinin AB'ye bağlı olduğunu düşünüyor musun?
Ben AB'ye falan inanmıyorum. Demokrasi ve özgürlüğün savunucusu olacağını ilan eden AB'nin benim ülkemde herhangi bir değişiklik yaptığını görmedim. Polis hâlen yasal olmadan sokakta düşüncelerini savunan bireyleri tutuklayabiliyor. AB'ye üye bir devlet olduğumuzda hükümetimiz bağımsız televizyon kanallarını devlet kanallarına dönüştürdü, iltica edenlerin haklarını ellerinden alacak kararlar almaya başladı, vs… Tabiî ki eğer ülkeniz AB'ye girer ve onun yönetimine geçerse, AB'nin bağlı olduğu küresel neoliberalist kapitalist sisteme de doğrudan bağlanmış oluyor. Yani benim ülkem de artık bu lanet olası sistemin bir parçası.

Konu: Avrupa / Sinica Gagic Röportajı / Röp: Aylin Güngör, Ekin Sanaç & Alper Bahçekapılı / Bant No:17, Ocak 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:18

Bir Koca Nasıl Pişirilir?
Pek çok koca, pişirilme esnasında yanlış muamele gördükleri için bozulur, yumuşaklıklarını kaybederler... Koca seçerken ne lüfer alır gibi gümüş parıltılarına, ne de barbunya balıklar gibi altın rengine kendinizi kaptırmayınız. Hattâ bu iş için çarşıya çıkmaya da lüzum yoktur, çünki en iyileri daima kapıya getirilir… (Aile Sofrası, Redhouse Yayınevi, 1970)

Konu: Aile / Ailede Görgü / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:18, Şubat 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:19

Hiç kendini hayal kırıklığına uğrattığın oldu mu?
Banksy: Kendi kendime duvarın önünde, “Bir dahaki sefere kadar bekle,” dediğim her sefer benim için hayal kırıklığıydı. Çünkü neredeyse hiçbir zaman “bir dahaki sefer” diye bir şey olmadı. Sağduyumun önüme geçtiği her an için pişmanım. Aynı zamanda saçma sapan yaptığım şeyler yüzünden hapse girmiş olduğum zamanlar için de pişmanım. Özellikle de New York’ta. Orada çok uzun süre yatmıştım. Ve bir de el çizmek... El çizmek konusunda gerçekten berbatım."

Konu: Graffitti / Tek Soruluk Banksy Röportajı / Yazı: Ekin Sanaç / Bant No:19, Mart 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:20
Belki de [insan klonlama ile] yapılmak istenen, tek tip ve iktidar odaklarının diledikleri gibi yönlendirebilecekleri bir insan modeli yaratmak. Bu bağlamda insan klonlamayı da depresyon ya da hiperaktiviteden “mustarip” bireyleri “normalleştirmek” için kullanılan psikiyatrik ilaçların biraz daha gelişmiş formu olarak görmek mümkün.

Konu: İkizler / İnsan Klonlama: Belirsiz Bir Geleceğin Arifesinde / Yazı: Mehmet Atılgan / Bant No:20, Nisan 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:21

Yunus Peygamber zamanından önce hicret ettiği için Tanrı tarafından cezalandırılır, bindiği gemi batar ve bilindiği üzere Yunus peygamber bir balina tarafından yutulur. Böylece tarihin ilk denizaltı kaydı da düşülmüş olur. Ne zamanki Yunus’a inananlar Tanrı’ya yakarırlar, işte o zaman peygamber, balina tarafından bir sahile tükürülür ve böylece kurtulur. Sanırım peygamberler çağı geride kaldı. Öyle olmasaydı, o 118 insanın ailelerinin talepleri Tanrı’ya olamasa bile politikacılara ulaşırdı.


Konu: Denizaltı / Krusk: Casusluk Oyununa Feda Edilenler / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:21, Mayıs 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:22

İnsanlar, kurumlar, ülkeler bir şeyler tartışıyor; birbirlerini duyarsızlıkla, yalancılıkla, açgözlülükle, felaket tellallığı yapmakla suçluyorlar. Kamplara ayrılıyorlar. Birileri “dünyayı çok kirlettiniz hepimizi yakacaksınız” diyor, başkaları “o kadar da kirlenmedi, paramızda gözünüz var” diyor. Bilim insanları daha başka konuşuyorlar. Bir şeyler oluyor işte." 


Konu: Küresel Isınma / Haydi Yüzmeye / Yazı: Doruk Yurdesin / Bant  No:22, Haziran 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:23

Hırsızlık ve onun en yetkin uygulama alanı olan soygun, tıpkı delilik veya para karşılığında yapılan seks gibi sosyolojik bir olgu. Sevin ya da sevmeyin insan organizması, dünya nimetlerini paylaşırken ortaya çıkardığı garip denge(sizlik) sonucu soyguncuları her zaman bağrında barındırıyor.


Konu: Soygun / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:23, Temmuz-Ağustos 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:24

Savaşın kendisi bizatihi en büyük sansürdür. Toprağınız varsa işleyemezsiniz, okulunuz varsa gidemezsiniz, elektriğiniz varsa aydınlanamazsınız, yeri gelir evinizden dışarıya adım atamazsınız. Bir de tabiî müzik dinleyemezsiniz. İsrail devleti, toprakları giderek işgal ve tarumar edilen Filistin halkını her ne kadar göbeklerine bağladıkları patlayıcılarla oraya buraya saldıran bir avuç yerli çapulcu olarak lanse etmek istese de, biliyoruz ki her topluluk gibi onların da kendine has bir kültürü, ona eklemlenmiş ve zengin bir çeşitlilik ihtiva eden müzikleri var.

Konu: Müzikte Sansür / Filistinlilerin Kulakları Yok mu? Topyekün Sansür / Yazı: Ulus Atayurt, İllüstrasyon: Emre Özbay / Bant No:24, Eylül 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:25

İnternet dergicilik için harika bir vasıta mı yoksa yeni bir boyut mu? Yoksa bildiğimiz, basılı dergiciliğin sonunu haber eden bir araç mı? Bunun üzerine hararetli tartışmalar geçti. İtalya’nın Pig dergisinden Daniel, bir anlamda ağaçları yok ettiği için dergiciliğin tamamen internete taşınmasını savunuyordu örneğin. Haklı da olabilirdi belki, ancak derginin, diğer medyalardan farklı olarak sunduğu özelleşmiş içeriği, elle tutulabilir güzelliği kapak olgusunu başka hangi medyada bulabiliyoruz? Dergicilik gerçekten de günümüz dünyasında bir dönemeçte duruyor. Kaderi ne olacak? Başka biçime mi dönüşecek yoksa yok mu olacak?

Konu: Dergi Ofisleri / Konferans Gözlemleri / Bant No:25, Ekim 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:26

Howard Devoto ve Pete Shelley’nin Manchester punk’ının en özgün isimlerinden biri olan Buzzcocks’ı kurmalarına uzanan yoldaki öyküleri punk tarihinin belki de en hoş hikâyesi. Sex Pistols’ı NME’de okuyarak haberdar olan ikili (ki o yazıda John Lydon’un, "Biz müzikle değil, kaosla ilgileniyoruz" sözü pek çok kişiyi harekete geçiren bir devinim sağlamıştır), Sex Pistols’ı bulmaya bir haftasonu Londra’ya gider. Sex Pistols’u nerede bulabilecekleri hakkında en ufak bir fikirleri bile yokken, konserleri olup olmadığını öğrenmek için bir Time Out almaya karar verirler. Hatta "buzz" ve "cock" kelimelerini aldıkları Time Out’ta görmeleri üzerine gruplarına isim koyar ve yola koyulurlar ve sora sora Malcolm McLaren’ı bulmak üzere "Sex" dükkânında kendilerini bulurlar. Buzzcocks, bu ziyaret vesilesiyle resmen kurulmuş olur.

Konu: Punk / O Sırada Manchester’da / Yazı: Ekin Sanaç, İllüstrasyon: Cem Dinlenmiş / Bant No 26, Kasım 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:27

Damga uygulaması sırasında “Z” harfiyle, ya da “asosyal” olduklarını anlatan üçgenle damgalanan Romanlar, kendilerini modern çalışma dünyasının dışında tutmanın bedelini her daim pahalıya ödemiş. Bürokrasi diye bir şeye yabancılıkları yüzünden başka kurbanlar gibi haklarını arayamamışlar, çünkü modern dünya denen yerde kuralıyla ağlamayana meme verilmiyormuş. Ve onlar da zaten bir varmış, bir yokmuş.

Konu: Çingeneler / Kapkara Bir Aydınlanma Masalı: Porajmos / Yazı: Doruk Yurdesin / Bant No:27, Aralık 2006

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:28

Belki zebanilerin fışkırdığı karanlık diyarlar, gökyüzünden sarkan devasa üzüm salkmları, ejderhalar, gulyabaniler, periler olmadığınndan ve hayal gücümüzün hafriyatlarıyla başa çıkamadığı için hor görüyoruz yeryüzünü. İnsanoğlu sanal mahsüllere saplandukça dünyanın korkutucu garipliği ve güzelliği inandırıcılığını yitiriyor. Ama bu dünya garip yerlerle dolu... Masallarda anlatılan diyarlara takla attırabilecek yerlerle hem de.

Konu: Buzlu Adanın Atlası: İzlanda / Yazı: Aylin Güngör-J. Hakan Dedeoğlu, Foto:Aylin Güngör / Bant No:28, Ocak 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:29

Benim için kaset doldurmak mektup yazmak gibidir; habire silinir, üstünde düşünülür, baştan başlanır. (...) iyi bir toplama kaset, ayrılık gibidir, zordur. Fırtına gibi girmelisiniz ki dinleyenin dikkati dağılmasın... Sonrasında biraz hareketlendirmeli ya da sakinleştirmelisiniz; siyahî müzikle beyaz müziği arka arkaya koyamazsınız, ya da beyaz müzik siyahî müzik sedasında olmalı; ve aynı müzisyenden iki şarkıyı da arka arkaya koyamazsınız, ya da diğerleri ikişerli konulmalı... Of, bir sürü kuralı vardır.

Konu: Kasetleri Unuturken / Nick Hornby’den aktaran: Doruk Yurdesin /  Bant No:29, Şubat 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:30

Araba sahibi olmak kadar, o arabayı çalmak ya da imha etmek de özgürlük ve devrimle bağdaştırılabiliyor. Karşı-özgürlük, ya da karşı-devrim de diyebiliriz, ama üreten ya da satın alan kadar, bir zamanlar Fransa’da âdet olduğu üzere, zengin mahallelerden çaldığı arabayla mahallesinde fiyakalı birkaç tur atıp sonra onu bir güzel yakan işsiz gencin de kendini özgür ve devrimci hissetmediğini söyleyemeyiz.

Konu: Trafik / Trafik Psikolojisi: Trafiği Yaratanlar Değil, Onu Bozanlar Sorunlu / Yazı: Doruk Yurdesin, İllüstrasyon: Ümit Kurt / Bant No:30, Mart 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:31

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bira karşıtı bir kampanya başlar. Bomonti birasının imzasız hazırlattığı ve birayı “içilen ekmek” olarak tanımlayan ilanlarda, biranın gıda gücünden söz edilmekteydi. Bu ilanlara kızan, başta Peyami Safa olmak üzere bir grup yazar ve gazeteci Hafta dergisi sütunlarında bir kavga başlatırlar. Bomonti’nin “ecnebi olduğu ve Türk ırkının kanını kurutmaya çalıştığı”nı söyleyen bu ırkçı söylem, Cumhuriyet hükümetinin bizzat bira fabrikası kurması üzerine mecburen sona erer. O dönemki resimlere bakarsak, Ankara Orman Çiftliği’nde kurulan ve özel olarak “Bira Parkı” adını taşıyan yerde keyife oturan ve birasını yurumlayan mümtaz Türkiye vatandaşlarını görürüz. Hoparlörlerden sesi yükselen plakta, Yesari Asım Arsoy’un sofyân makamındaki şarkısının çalmakta olduğunu da duyarız: “Bir buzlu bira iç güzelim gönlün açılsın."

Konu: Bira / Resimli Bira Tarihi / Yazı ve Görsel: Gökhan Akçura / Bant No:31, Nisan 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:32

İnsanların et yememeyi tercih etmesi dinsel, ahlakî ve sağlığa ilişkin nedenlere dayanıyor. Hinduların İÖ 2. yüzyıldan itibaren, ruhsal gelişim için ideal diyet olarak vejetaryenliği tercih ettiği biliniyor. Yine Budizm, Hinduizm, Caynacılık ve Hıristiyanlığın bazı mezheplerine bağlı olanlar, canlılara zarar vererek elde edilen besinin yenmemesi gerektiğine inanırlar. Daha da eskiye gittiğimizde, İÖ 6. yüzyılda, “İnsanoğlu, kendinden zayıf canlıları kaba bir biçimde yok etmeye devam ettiği sürece huzur ve sağlığın ne olduğunu bilemeyecektir,” diyen, sayıların babası Pisagor’la karşılaşırız. İyonlu filozof ve takipçileri, etik ve sağlık nedenlerle et yememişler.

Konu: Et / Et Yemezlerin Dünyasında Bir Cevelan / Yazı: Yasin Sancak / Bant No:32, Mayıs 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:33

Beatniklerin İstanbul ziyaretlerinin ilk yankılarından birine, İstanbul Belediyesi’nin yayın organı olan İstanbul dergisinin Aralık 1962 tarihli sayısında rastlıyoruz. İşbu yankı "Tıbbi Konular" sayfasında karşımıza çıkıyor ve Dr. Cavit Göncer imzası taşıyor. Başlık çarpıcı: "Şehirleri kaplayan sapık kıyafetliler". Konuya üniversal bir giriş yapmış: "İkinci cihan savaşından sonra dünya şehirlerinin sokaklarında sakallı, garip ve pis kıyafetli birtakım sapıklar türedi. Böyleleri tarihte çok geçmiş ve devletleri ciddi mücadele zorunda bırakmıştır. Bu tıbbi konuyla çetin uğraşma zamanı gelmiştir." Yazı, Roma İmparatorluğu’ndan girip 20. yüzyıl Alman ve Fransız kentlerinden çıkarak sapık kıyafetlilerin sokaklardan nasıl temizlendiğine dair örnekler vererek ilerliyor ve nihayet İstanbul'a geliyor: "Leş gibi kokan vücutları Süleymaniye'nin, Sultanahmet'in, Ayasofya'nın mis kokulu atmosferini kirletiyor." Bunlar da kim diye düşünürken doktorumuzun rahatsız olduğu kişilerin sadece beatnikler olmadığı birden ortaya çıkıyor: "Taşralı amele adında akın akın yola çıkan bu insanlar bizim kanımızı taşıyor. Bizim yurdun çocukları, kızları…"

Konu: Aşk Yazı / Anti Beatnik Ulusal Düşünce Tarihi / Yazı: Gökhan Akçura / Bant No:33, Haziran 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:34

Şehir merkezleri ve rant değeri yüksek alanlarda yaşayan nüfusun yoksul olanları kentsel dönüşüm adına şehrin çeperlerine postalanırken, su ve elektrik şebekelerinin, toplu taşıma sistemlerinin hattâ sokak lambalarının özelleştirilmesi, kırsal kesimden göçüp şehirlere sığınanların yok pahasına çalıştırılması, kenti, ekonomik açıdan yoksunlar için hayat mücadelesinin beton ve çelikten örülmüş vahşi ormanlarına dönüştürüyor. Tüm bunların içinde hükümran kesim ya kendini korumak ya da potansiyel tehlike addettiği yoksulları dışlamak için şehrin içine yeni tür kale alanları inşa ediyor. Çoğu zaman da terörizmi bahane ederek ahir zaman kralları için yeni müstahkem alanlar, şehir kaleleri ve mahalle hapishaneleri yaratıyor.

Konu: Duvar / Bir Şehir Morfolojisi Olarak Duvar / Yazı: Doruk Yurdesin & Ulus Atayurt / Bant No:34, Temmuz 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:35

Meşe ağaçları, güç ve dayanıklılığı temsil ettiklerinden, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD gibilerinin de aralarında bulunduğu pek çok ülkece millî ağaç; birçok eyalet, bölge ve şehirce de sembol olarak kabul edilmişlerdir. Belki de meşhur mitolojik büyücü Merlin'in, Carmarthen kentindeki meşe yıkıldığında kentin de yıkılacağı kehanetinde bulunan dizeleri bu güce atfen yazdığı hayal edilmiştir. Ne var ki birkaç yüzyıl kenti yeşillendiren ağaç, gölgesi altında insanların buluşmasından rahatsız olan ruh hastası bir kasabalı tarafından zehirlenmiş, birkaç yıl sonra Hakk'ın rahmetine kavuşmuş ama kasaba yıkılmamıştır.

Konu: Ağaç Hikâyeleri / Meşe / Yazı: Ulus Atayurt & Doruk Yurdesin, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:35,  Ağustos 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:36

Elinizde tuttuğunuz iPod mesela, Çin’in en yoksul bölgelerinden Guiyang’da üretiliyor. Ya da dünya oyuncaklarının yüzde 70’i yine Hong Kong etrafındaki yoksul eyalet Guangdong’da yapılıyor. Bazı sanayi bölgelerinde iki yanınınız fabrika, saatlerce yol alabiliyorsunuz. Bir yandan kamu fabrikaları ulusal ve uluslararası özel şirketlere devredilirken, öte yandan Hong Kong, Tayvan, Japonya, ABD ve Avrupa merkezli şirketler üretim merkezlerini Çin’e taşıyor. Devlet kontrolünden çıkan işletmelerde maaşlar kimi zaman yüzde 70 azalırken, işçiler kırsal kesimden göç etmek zorunda kalmış daha aç işçilerle değiştirilerek üretim daha ucuzlatılıyor. Bu göçmenler bir “göçmenbaşı” nezaretinde her aileye 8-10 metrekare düşen toplu konutlara yerleştiriliyor ve fabrika-iş arasında ömür tüketiyor. Tek parti yönetiminin en büyük korkusu, pazar ekonomisinin zorlaması ile çocuklarının eğitimi, sağlık ve emeklilik giderleri için de fazladan para vermeye zorlanan işçi sınıfının “siyasî istikrarsızlığa” neden olması, yani başkaldırması.

Konu: Çin Güncel Sanatı / Dünyanın Atölyesinde Çalışanlar / Yazı: Ayşe N. Erek / Bant No:36, Eylül 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:37

Abdülhamid zamanında İstanbul’da Çıplak Mustafa ve Madam Opala isminde iki meşhur deli vardı. Mustafa, Fatih tarafında, Madam Opala da Beyoğlu’nda otururdu. Erkek, lakabı üstünde, yaz kış ana doğması çırılçıplak dolaşırdı. Madam Opala’ya gelince sandığı sepeti üstündeydi: kat kat fistanlar giyer, başına üst üste çar koyardı. Ve iki deli ne zaman karşılaşsalar saç saça baş başa kavga ederler ve bu kavgadan pek tabiî Madam Opala zararlı çıkardı. Abdülhamid her iki delinin köprülerden geçmesini yasak etmiş, ayrıca evde hapsetmesi şartıyla Çıplak Mustafa’nın ablasına maaş bağlamıştı.

Konu: İkili Takılmak / Çıplak Mustafa ve Madam Opala / Yazı: Reşat Ekrem Koçu / Bant No:37, Ekim 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:38

Ay, aslında insanların güneş sistemini kurcalamaları için kullanacakları bir sıçrama tahtası. Kimisi, "Boşu boşuna masraf, orada yapacak bir şey yok," diyor, kimisi de, "Her şeyi Ay'da deneriz sonra da Mars'ta uygularız şıkır şıkır," diye yırtınıyor. Yani kısa vadede (fezai meselelerde 40-50 yıl anlamına geliyor bu laf) nihai hedef Mars. Şu anda yüzeyinde sadece iki adet robotun gezinip taşları kıtırdattığı kızıl gezegene yerleşmek istiyor arsız insanoğlu. Önce oraya gidilecek, sonra bir istasyon kurulacak, sonra sırasıyla hava, su ve toprak adam edilecek, sonra da her şeyi kolilere doldurup yola çıkacağız. Koliler dünyada yükselen sular yüzünden ıslanıp ufalanmamışsa tabiî!

Konu: Fezada İnsan Eli / Fezada Oynaşanlar / Yazı & İllüstrasyon: Kürşad Özdemir / Bant No:38, Kasım 2007 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:39

İnsanların sosyal yaşantısının ve genel olarak vatandaş tanımının kurucu ya da yönetici bir kesim tarafından belirlendiği her yönetim şekli şu ya da bu şekilde propagandaya ihtiyaç duyar.

Konu: Propaganda Posterleri  / Tek Parti Rejimlerinde Rıza Kültürü ve Poster / Yazı: Doruk Yurdesin & Ulus Atayurt / Bant No:39, Aralık 2007

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:40

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Zamanı biriktirdikçe, zaman azalıyor, çünkü anları ıskalıyoruz.

MOMO: Ya Da Olmak Ya Da Olmamak / Yazı: Oya Kasap / Bant No:40, Ocak 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:41

Kısacası her şeyden bağımsız olduğunu kurguladığımız zihnimizin silikon çipleri, hard diski, ekran kartı; gördükleri ve alıştırıldıkları karşısında çökme alâmetleri gösteriyor. Psikiyatristler ilaçlardan medet umup hayal kırıklığına uğrarken, belki de sorunun kökü için örneğin ülkemizde çocukların niye günde beş saat televizyon seyrettiğini, bu süre zarfında kendilerine ne salık verildiğini sorgulayabiliriz. Belki de hepsinin üzerinde barındığı küçük bir buz adası vardır.  Belki de bu buz adası giderek küçülmektedir. Kainat psiko-sistem mücadelesine hoş geldiniz.

Konu: Şifa Endüstrisi / Belki De Sen Burada Değilsin / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:41, Şubat 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:42

Giderek yoğunlaşan bir kütle mimarisinin etki alanında yaşıyoruz. 20. yüzyılın kapital merkezleri New York, Chicago gibi ABD şehirlerinin kentsel yükselme modelleri globalleşmenin ivmesiyle dünya şehirlerini yekneksak bir benzerlikle değiştiriyor, aynılaştırıyor. Bundan yirmi sene öncesine kadar İstanbullu ailelerin, orta üst sınıfların, Maslak'ta ivediye yükselmekte olan kübik dairelerde, yerden onlarca kat yukarıda yaşayacağını sıradan beşer nasıl öngörebilirdi?

Konu: Binayı Sorgulamak / Yazı: Doruk Yurdesin & Ulus Atayurt  / Bant No:42, Mart 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:43

Yakın tanıdıklarımızdan, hattâ kendimizden başka her insanın içinde potansiyel bir kötülük taşıdığı korkusu, “öteki”nin maraz taşıdığı paranoyası yabancı olmadığımız bir duygu olsa gerek. Yoksa Alevi'yi, Ermeni'yi, Kürt'ü ve daha nice etnisiteyi bu kadar kolayından öteki sayamazdık. Korku dışlayıcıdır, meraksa anlamayı ve tanımayı kolaylaştırır.

Konu: Bilimkurgu Karakterleri / Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Vakası / Yazı: Rauf Kösemen, İllüstrasyon : Sadi Güran / Bant No:43, Nisan 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:44

"Bisiklete binmek direnmektir," diyelim. Gerçekten de, herhangi bir aktivist gruba üye olmadan, pedallara, gidona ve seleye dokunarak geçireceğiniz her dakika kendinden menkul bir aktivizm içerir."

Konu: Bisiklet / Gidon, Pedal, Sele ve Eylem / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:44, Mayıs 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:45

 “Futbolun Türkçesi ‘ayaktopu’nun 1 Mayıs'la ne ilişkisi var?" demeyin. Çok var. Sadece Başbakan, “Ayaklar baş olamaz,” dediği için değil bu ilişki... Kendilerinin işaret ettiği gibi 1 Mayıs gerçekten ayakların bayramı, futbol da ayaktakımının sporu, eğlencesi. Başbakan da “ayak”ken tenis, eskrim, dağcılık falan yapmamış, futbol oynamış.

Konu: Başka Futbol / Taksim'in Tozunu Almak  / Yazı: İbrahim Altınsay / Bant No:45, Haziran 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:46

[Batman] 1930'larda yaratılmış olsa da kişiliği, geçmişi ve duruşuyla 21. yüzyıla gerçek anlamda adapte olmayı başarmış ender kahramanlardan biri.  Yine bir macerasında şöyle diyor kendisi: “Bazen bizi biz yapan yegâne şey deliliğimizdir.” Batman tüm karizmasının, tüm gotik yapısının altında yatan deliliğiyle de gerçek dünyaya ve bizlere yakın duruyor.

Konu: Batman / Tuhaf Bir Kahraman: Batman / Yazı: J. Hakan Dedeoğlu & Melikşah Altuntaş / Bant No:46, Temmuz 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:47

Tuhaf zamanlardan geçiyoruz vesselam. Yakın zamanda Taksim Hilton Oteli'ni alan Aydın Doğan belediye ile türlü çeşit pazarlıklara girip binayı yıkarak kat be kat uzun başka bir otel ve kongre merkezi yapma konusunda inatçı gözüküyor. Böylece ödediği bedelden kat be kat fazla kazanarak şehir merkezini biraz daha boğmaya niyetli gözüküyor. Oysa zaten varolan Hilton vakti zamanındaki park alanına el konarak hayata geçirilmiş, akla zara bir proje; ama şimdi bize düşen eski Hilton'u yeni Hilton'a karşı korumak oluyor.

Konu: Oteller  / Bir Otelden Fazlası: Hilton / Yazı: Doruk Yurdesin / Bant No:47, Ağustos 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:48

Öğleden sonra dalgalanmaya başlayan kalabalığa dört renk maske dağıtıldı. Polis bu durumdan habersizdi. Dört renk maskenin arka yüzünde her renk için ayrı bir rota çizen dört harita bulunmaktaydı. Böylece Londra istasyonunu terk eden kalabalık merkeze dört ayrı güzergâhtan ulaşmaya çalışarak polis kuvvetlerinin bölünmesine neden olacaktı. Maskelerin sağladığı gizem sayesinde gerçek bir karnaval havası estirilirken, çeşitli örgütlerin sabıkalı elemanları da polis kameraları tarafından tespit edilmekten yırtıyordu.

Konu: Küresel Eylem Günlüğü / Carnival Against Capitalism / Yazı: Ulus Atayurt & Fırat Genç, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:48, Eylül 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:49

Vasil, kimilerine göre bir aşk acısından dolayı, 1870'li yıllarda Heybeli'den Yassıada'ya yerleşmiş ve takriben 34 sene boyunca tek başına orada yaşamış İstanbullu bir Rum’dur. Vasil'in adada geçirdiği en zor dönem II. Meşrutiyet zamanlarına denk düşer. Dönemin eli maşalı şehremini (belediye başkanı) Cemil Topuzlu İstanbul'u köpeklerden temizlemek için Çingenelerin eline maşa tutuşturmuş ve onların yakaladığı binlerce köpeği Yassıada'ya salmıştı. O sırada adada yaşayan Vasil ise açlıktan birbirlerini yemeye başlayan köpeklerden kurtulmak için adada bulunan iki şatodan Britanya tarzında inşa edilmiş olanına sığınmıştı. Evet, yanlış duymadınız: Yassıada'da bir İngiliz şatosu hâlen mevcuttur.

Konu: Ada / Yassı ve Tekinsiz bir İstanbul Adası / Yazı: Ulus Atayurt / Bant No:49, Ekim 2008  

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:50

Bir gün makinenin işleyişi çok tiksindirici olur. Tiksintiyi yüreğinizin derinliğinde duyarsınız. O andan sonra artık tahammül edemezsiniz. Bedeninizi manivelaya, bütün aygıtın üzerine koymanız, makinenin işleyişini durdurmanız ve o makineyi çalıştıran insanlara, özgür olmadığınız sürece işleyişine izin vermeyeceğinizi duyurmanız gerekir.

Çiftçiler De Ayaklanırsa! Kısaca La Via Campesine Yort Savul! / Yazı: Sidar Bayram / Bant No:50,  Kasım-Aralık 2008

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:51

Aslında insanoğlu olarak, özellikle de son iki yüz yılda uzlaşmayı ve profesyonelliği yaratarak, oyunun kendiliğindenliğinin, keyfekeder tasasızlığının çoktan canına okumuş, oyunu bozmuşuz.

Konu: Oyun / Oynaya Oynaya, Kaçın Çocuklar: Homo Ludens / Yazı: Doruk Yurdesin, İllüstrasyon: Bora Başkan / Bant No:51, Ocak-Şubat 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:52                  

Ve bunu her ay yapıyoruz. Toplumsal reglimizi hiç ses seda çıkarmadan, bizcileyin yaşıyoruz. Ne bu kesinti cümbüşünün hesabını sorabiliyor, ne hakkını verebiliyor, ne denetleyebiliyor, ne de bağırıp çağırabiliyoruz. Sadece ödüyor, strese giriyor, mideyi, aklı, sinir sisteminin tahrip ediyor, kıç üstü oturup kalkıyoruz. Neden! “Yaşamsal ihtiyaçlarımız”ın bedeli “kamusal bir mantıkla” yapılandırılıp ücretlendirilmediği, tamamen “piyasanın insafı”na bırakıldığı için.

Konu: Fatura / Fatura İmdat: Zaruri İhtiyaçlarımıza Binaen Ücretsiz Kıllandırma Hattı / Yazı: Tan Morgül, İllüstrasyon: Baysan Yüksel / Bant No:52,  Mart-Nisan 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:53               

Erkekleri taklit ederek kendimizi kanıtlamaya muhtaç olduğumuzu düşünmüyorum artık. Bir kadının bir savaşçı, bir özgürlük savaşçısı, bir siyasî eylemci olabileceğini ve aynı zamanda âşık olabileceğini, ona aşık olunabileceğini, evlenebileceğini ve anne olabileceğini öğrendim. Başlangıçta yalnızca devrimden söz ediyorduk, çünkü o zamanlar henüz siyasal olarak yeterince olgunlaşmamıştık. (Şimdi biliyorum ki) devrim aslında hayat demektir…

Konu: Korsan / Yoldaş Leyla / Yazı: Ayşe Çavdar, İllüstrasyon: Özgür Erman / Alıntı: Leila Khaled  / Bant No:53, Mayıs-Haziran 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:54

Unutmamak, direnç için haklı sebepleri bulmak ve direnişe geçmek demek değilse, başka nedir ki?

Konu: Shock Doctrine / Her Kötü Hikâyenin Bir Sonu Var – Kuyruğu Dik Tutmak İçin Mücadele / Yazı: Doruk Yurdesin & Ulus Atayurt / Bant No:54, Temmuz-Ağustos 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:55

Evet, Süleymaniye, evet Ayasofya, evet şan şöhret ve ihtişam. Ancak İstanbul’u onlar kadar İstanbul kılan ve kent kültürünü şekillendirenler, Üsküdar’ın yoksul fahişeleri, Bostancı’daki bostancı ocağının sınırını çizdiği şehre girerken kalacakları bekâr odaları ve çalışacakları işleri önceden belirlenen baldırı çıplak gençler, dilenciler kethüdasının yönetimindeki bütün ayak takımı ve daha nice İstanbullu… Kenti vahşi olduğu kadar antropomorfik yapan şey işte bu insanla yoğrulmuş hâli…

Konu: New York / Howard Zinn’in İzinde: New York Halkları Tarihinden Notlar / Yazı: Doruk Yurdesin & Ulus Atayurt / Bant No:55,  Eylül-Ekim 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:56

Yapılan muhabbetten anlıyoruz ki, bu toplum sevişme izlemeyecek, beden talimi yapmayacak ancak askerî talime şuurlu bir şekilde devam edecek. Şimdi biz çıkıp, en büyük müstehcenlik “militarizm”, “şiddet”, “ırkçılık”, “ayrımcılık” desek, bir de bu iddiamızı evrensel kaidelere bağlasak, bu konuda yayın yapan siteleri şikâyet etsek, bunlar dikkate alınacak mı?

Konu: İnternette Sansür / Güve(n)li Web, Naftalinli Millet / Yazı: Tan Morgül, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:56, Kasım-Aralık 2009

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:57

2000’in ilk on yılının fotoğrafını çekmek, pus yavaş yavaş dağıldıktan sonra mümkün olacak. Örgütlenmenin zorlaştığı, bilgi uçurmanın her şeyden kolay olduğu bu dönemde hareketlerin yeni şekiller alacağı aşikâr. Henüz hareketlerle teknolojinin ilişkisi emekleme döneminde olsa da önümüzdeki on yılda yeni yeni çocukları olacağı, bugün akla gelmeyecek hareketlerin oluşacağı kesin.

Konu: 2000’ler / Halk Kalkışması Berdevam: Toplumsal Hareketler 2000-2009 / Yazı: Fevzican Abacıoğlu / Bant No:57, Ocak- Şubat 2010

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:58

Topraktan çıkartıldığında hakikaten kollu bacaklı bir insana benzeyen adamotu, cadılık geleneğinde kadınları doğurgan kılmak için kullanılıyordu. Ayrıca uyku verici etkisinden de söz edilmekteydi. Banotu tıpkı tütün gibi insanı uçarı ve avare kılıyordu. Üzümotunun (o zaman halk arasındaki ismiyle “belladona” ) zehirli oluşu genel kabul görmüştü. Üstelik o dönem soğan ve sarımsak da dâhil olmak üzere tüm yenilebilir köklerin şehvet uyandırdığına kanaat getirilmişti. Patates, işte böyle kötücül bir sülalenin parçasıydı.

Konu: Patates / Yamru Yumru Bir Mahlukat / Yazı: Ulus Atayurt, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:58, Mart-Nisan 2010

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:59

Abdülcanbaz’ın maceralarının zaman ve mekân kavramlarının sınır tanımadığı düzlemini, daha siz portakalda vitaminken çizilmiş maceralarından rastgele bir tanesini açtığınızda bile görebilirsiniz.

Bir İstanbul Beyefendisi: “Abdülcanbaz” / Yazı: Ekin Sanaç / Bant No:59, Mayıs-Haziran 2010

ÖNCEKİ Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II) SONRAKİ Son 10 yıldan 99 farklı konu (II)
Bu yazıyı paylaş