Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II)

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (II)

ÖNCEKİ Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (I) SONRAKİ Son 10 yıldan 99 farklı konu (I)

Bant No:60

Merve Kayan & Zeynep Dadak
İnsanların çalışmalarınızı izleyince ne düşünüp, hissetmelerini umuyorsunuz?
Hemen sonrasında çok düşündürtmesek de, rüyalarına girsek güzel olabilir aslında. Bu Sahilde’den sonra böyle yorumlar aldık mesela. Birisi filmi önce sevmediğini, ama sonra kendini sürekli filmi düşünürken bulduğunu söyledi. His meselesi önemli. Zaten yapmaya çalıştığımız şey, belirgin bir hissi aktarmaya çalışmak. Bu, yaz sıkıntısı olur, öfke olur, melankoli olur. Dolayısıyla filmi seyrettikten sonra, adını koyamasa da izleyenin o hisle biraz zaman geçirmesi iyi bir şey.

Merve Kayan & Zeynep Dadak / Röp: Melikşah Altuntaş / Bant No:60, Temmuz-Ağustos 2010
Bu Sahilde

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:61

Biutiful
Film yaklaşık iki saat boyunca biz seyircilerini Uxbal’le özdeşim kurmaya zorluyor. Onun acısını -hem fiziksel hem manevî- yaşamamıza, onun seçimlerini yapmamıza ve sonuçlarına katlanmamıza sebep oluyor. Tabiî söz konusu karakter Javier Bardem tarafından canlandırıldığı ve Alejandro Gonzales Inarritu’nun merceğinden anlatıldığı için kat kat daha gerçekçi oluyor ve daha önce de bahsettiğim tarzda bir düğüm boğazınızı terk etmek bilmiyor.

Biutiful / Yazı: Neylan Bağcıoğlu / Bant No:61, Eylül-Ekim 2010
Biutiful

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:62

Çoğunluk
Çoğunluk’ta kadının rolleri de belli. Genç yaşta evlenip, kendini kocasına ve ailesine adamak. Çoğunluk kadınının rolü bundan fazlası değil. Söylenir, şikayet eder, hayatından memnun değildir, pişmanlıkları vardır, yine de haline şükreder, evlatlarını düşünür, kocasını düşünür, ailesini düşünür. Mutfakta bir sigara yakıp, hayatını kimler için, nasıl ve neden zayi ettiğini düşünür çoğunluğun kadını. Hemen sonra da akşama ne yemek pişireceğini…

Çoğunluk / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:62, Kasım-Aralık 2010
Çoğunluk

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:63

Şener Şen
Türkiye’de doğup büyümüş her sinema izleyicisinin kalbinde Şener Şen’e ait bir yer olduğunu düşünüyorum. Ne de olsa oynamadığı rol kalmadı. Ezen, ezilen, saf aşık, çapkın, dolandırıcı, faşo ağa, züğürt ağa, palavracı, öğretmen, bekçi, aşçı, çakma pilot, memur, taksi şoförü, yönetmen, kabadayı, cinayet büro amiri… Ve aklıma gelmeyen niceleri…

Şener Şen / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant No:63, Ocak-Şubat 2011

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:64

The Big Lebowski
Bridges’ı artık yalnızca bir Hollywood yıldızı değil, bir grup utanmaz arlanmazın da vazgeçilmez "dude"u kılan The Big Lebowski, 90’lı yılların olanca sıkıcılığını bir bıçak gibi kesti ve Bridges’ı pek çok sinemaseverin gönlünde apayrı bir yere taşıdı. Birçok hayranın Coen’lerin en iyi filmi diye nitelediği The Big Lebowski’nin, kendi mitini oluşturmuş Jeffrey Lebowski karakterinde, benzerine az rastlanır bir performansla ve büyük bir dağınıklıkla ışıldayan Bridges, bir anlamda dönüşü olmayan bir yola girmişti. Bundan böyle ne yaparsa yapsın, modern zamanların en büyük kaybedeni, tutunamayanların en sağlam dayanağı, aylak adamların bir numaralı rol modeli Lebowski’ydi o, ve hayranlarının onu görmeyi en son istediği yer yeni bir Barbra Streisand filmiydi…

The Big Lebowski / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:64, Mart-Nisan 2011
The Big Lebowski

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant No:65

Attenberg
Dogtooth’un yönetmeni Yorgos Lanthimos’un, oyuncu kadrosunda yerini her türlü uzvuyla birlikte alarak destek verdiği Attenberg, giriş sahnesinden finaline dek, izleyicisini yarı düşsel bir dünyanın içine hapsedip, kafasını buzlu sulara batırıp çıkartıyor. Üstelik bu kez elimize hazmı çok daha kolay, nispeten daha neşeli ve aydınlık bir hikâye duruyor. Bir yapımcı filminin de o kadar farkı olsun tabiî…

Attenberg / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant No:65, Mayıs-Haziran 2011
Attenberg

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant No:66

Joe Wright
Dönem filmi çekmek her baba yiğidin harcı değil. Kariyerine bir dönem filmiyle başlamaksa resmen delilik… En büyük delilikse herkesin beklediğinin tam tersini yine kusursuza yakın bir işçilikle mümkün kılmak. Bu bağlamda Joe Wright’ın gerçek bir akıl hastası olduğunu söylemek güç değil.
Wright’ın gerçek bir ruh hastası olduğunu düşündüren kamera hareketleri, akıl almaz çerçeveleri ve yer yer neredeyse örtük bir müzikali andıran, ritmik sahneleriyle, Hanna’nın herhangi bir aksiyon filminden oldukça farklı bir üslubu olduğunu söylemek zor değil.

Joe Wright / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Aksel Ceylan / Bant No:66, Temmuz 2011
Hanna

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:1

David MacKenzie
Perfect Sense, yoksunluk hissini olabilecek en uç noktada yaşayan iki kişinin, tüm dünya ile aynı anda duyularını tek tek kaybeden Michael (Ewan McGregor) ve Susan'ın (Eva Green) özelinde, bizleri her şeye rağmen ayakta tutabilecek tek şeyin sevdiğine dokunmak olduğuna ikna ediyordu. Sevdiğini bul ve ona tutun... Titanic, Deep Impact, Armegeddon gibi 90'lı yıllar felaketlerinin söylediği şeyle aynı şeyi söylüyor gibi görünen Perfect Sense'in lafları, kulağa geldiği kadar ciklet mânisi değildi elbette. Mackenzie, insanoğlunun yeme içme âdeti üzerinden gerçekleştirdiği, keskin bir “yerine koyma” numarasıyla meselenin özüne daha hızlı vâkıf olmamızı sağlıyordu aslında bir şekilde: herhangi bir şeyi, algılamaya alıştığınız duyularınızın alternatifleriyle de algılamanız mümkün, yeter ki yoksun kalışınızın bir anlamı olsun.

David MacKenzie / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant Mag. No:1, Kasım 2011

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:2

Steve McQueen
Hunger'ın yalnızca 2008'in değil, son on yılın en iyi filmleri arasında yerini alması uzun sürmedi. McQueen'in bir ilk filmden beklenmeyecek kadar olgun ve etkili bir işe imza atması bir yana, bu zamana dek yapılmış IRA filmleri arasında da meseleye bu kadar sert ve dolaysız yaklaşan nadir örneklerden biriydi Hunger. Bobby Sands ile direnişi durdurmak adına kendisiyle görüştürülen bir rahip arasındaki diyaloğa dayanan 17 dakikalık antolojik plan sekansıyla bile ne kadar marifetli bir yönetmen olduğunu kanıtlayıp, sonraki işlerine dair merak uyandıran McQueen; BAFTA, Independent Spirit derken dünyanın pek çok ülkesinde dolaşmaya ve ödüller toplamaya başladı. Hunger yalnızca McQueen'i dünyaya tanıtmakla kalmadı, o zamana dek bir şekilde görmezden gelinen Michael Fassbender'ı da parlatıp görünür kıldı. Sands'i canlandıran Fassbender'ın yeteneği, kendisiyle bu filmde tanışanları oldukça etkiledi ve oyuncunun kariyeri bu filmden sonra durmak bilmedi.

Steve McQueen / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Özgür Erman / Bant Mag. No:2, Aralık 2011

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:3

A Separation
2011 boyunca hazırlanan hemen her “en iyiler” listesinin gedikli filmi hâline gelen A Separation, iyi bulmanın kaçınılmaz olduğu ve bunun da seve isteye dillendirildiği, hemen her türden izleyiciyi buluşturup, neredeyse hiçbirini sıkkın ya da pişman uğurlamayan bu tertemiz ve sımsıkı İran filmi; adalet anlayışını ve vicdanları sorgulayan, bugünlerde kulağımızı en çok tıkadığımız birkaç cümleyi art arda ve yüksek sesle kuran, tüm bu nedenler ve çok daha fazlasıyla bizden “Yılın filmi!” damgasını yiyen, katıksız bir başyapıt.

A Separation (2011) / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant Mag. No:3, Ocak 2012
A Separation

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:4

Hugh Dancy
Bazı oyuncular, çoğunlukla vasat performanslar vermelerine rağmen garip bir saygınlık kazanırlar. Dünyanın en iyi oyuncusu olmadıkları çok açıktır. Ancak ya şans, ya zaman ya da üzerinde çok uğraşılmış bir kariyer planı onlara bu saygınlığı kazandırır.

Hugh Dancy / Yazı: Zeynep Özdoğu, İllüstrasyon: Aslı Saktanber / Bant Mag. No:4, Şubat 2012

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:5

Jeff Nichols
Arkansas doğumlu Nichols, memleketinden insan manzaraları sunduğu filminin orta yerine bir üvey kardeş hesaplaşması koyup, Güney Amerika kırsalındaki ölüm sessizliğini, beklenmeyen bir ölüm haberiyle delmişti. Farklı anneler tarafından birbirlerine kin ve nefretle büyütülmüş, iki farklı kuşaktan üvey kardeşler, babalarının ölümünün ardından cenazede bir araya geliyor ve büyük ağbi tarafından yapılan cenaze konuşması, iki tarafın düşmanlığını alevlendiriyordu Shotgun Stories'de. Bu noktadan sonra, Nichols'ın filmin başından beri neredeyse karakterlerden birine dönüştürdüğü sessiz çalılar, yaklaşan felakete haber etmek istercesine hışırdamaya, güneş her zamankinden daha yakıcı parlamaya başlıyordu.

Jeff Nichols / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Ece Kalabak / Bant Mag. No:5, Mart 2012

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:6

Tepenin Ardı
Tepenin Ardı, kendileriyle yüzleşmektense tüm hınçlarını görünmeyen bir düşmana yüklemeyi seçen bir grup insanın alegorik ve evrensel hikâyesini anlatırken, her ânıyla günümüz Türkiye’si ile ilgili olduğunu da hatırlatıyor. Film boyunca duyulan her tüfek sesi, sürükleyici hikâyenin ritmini belirliyor ve âdeta erkek karakterlerin paranoyalarının birbiri ardına patlayan sesi oluyor. Tepenin Ardı her ne kadar ciddi bir erkeklik eleştirisi de olsa, zaman zaman bu “erkek olma” hâline gülmeyi de mümkün kılıyor. Emeklilik yıllarını geçirdiği yayla topraklarının keyfini çıkardığı ima edildiğinde, “Ben buralara keyif sürmeye gelmedim. Baba yadigârı bu topraklar!” diyerek karşı çıkan Faik, düşmana karşı kendini ve etrafındakileri dolduruşa getirirken, bıyıkları yeni terlemiş torunu Caner’e benzer bir “ergen erkek” tablosu çiziyor. Askerliği süresince Güneydoğu’da savaştıktan sonra akıl sağlığını yitiren Zafer’in trajik hikâyesiyse özellikle gerçekle sanrı arasında gidip gelen görselleriyle filmin en ilginç parçalarından biri.

Tepenin Ardı / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant Mag. No:6, Nisan 2012
Tepenin Ardı 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:7

Barbara
Berlin Film Festivali’nden Gümüş Ayı (en iyi yönetmen) ödülü ile dönen Barbara, yaşamsal olan noktaların öncelikleri üzerinden Almanya tarihine daha önce dokunulmayan şekilde dokunan çok özenli bir sinema şöleni.

Barbara / Yazı: Mustafa Doğulu / Bant Mag. No:7, Mayıs 2012
Barbara

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:8

Faust
Edebî unsur olarak Faust ve onun sinemadaki yansımaları göstermektedir ki, insanoğlu her daim bir arayış içerisinde olagelmiştir ve bireyin özünün iyi ya da kötü olması konusunun irdelenişi de hep bu arayış üzerinden şekillenmiştir. Bu arayış, ister bilgi ister deneyim ister şehvet odağında olsun, kişinin istek ve arzularının dış dünya ile olan çatışmasına odaklanır niteliktedir. İnsanoğlu mutluluğa, sonu gelmeyecek bu çatışmalar sonucunda ulaşacağına inanır.
Ne kadar ileri gidilebileceği sorusunun cevabı da burada gizlidir.

Faust / Yazı: Kutay Ucun & Simon Sağlamoğlu, İllüstrasyon: Furkan Birgün / Bant Mag. No:8, Haziran 2012
Faust

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:9

Dark Shadows
Bir Tim Burton filmi değil de, Acun Ilıcalı'nın sevdiği ünlüleri toplayıp yarıştırdığı bir televizyon şovundayız âdeta. En ölçüsüz performansı sunan, birinci olacak ve ne yazık ki seyirci olarak tek isteğimiz herkesin aynı anda elenmesi... Ayarı kaçmış aşırılıklar ve rasgele serpiştirilmiş kafa kıran klişeleriyle, düşük IQ'lu bir seyirlik Dark Shadows. Canını seven Ed Wood'u bir daha izlesin.

Dark Shadows / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant Mag. No:9, Temmuz 2012
Dark Shadows

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:10

Indie Game The Movie
Yönetmenlerin ilk filmi olmasına rağmen Indie Game: The Movie sadece oyunlarla ilgilenenlerin değil, aynı zamanda bağımsız kültürle veya alt kültürlerle de uğraşanların zevk alacakları 94 dakikalık bir belgesel olarak tarihin henüz çok da tozlanmamış sayfalarındaki yerini alıyor. Devam filmi “Hipster Games” olabilir.

Indie Game: The Movie / Yazı: Deniz Cuylan / Bant Mag. No: 10, Ağustos 2012
Indie Game: The Movie

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:11

Abraham Lincoln Vampire Hunter
Yaratıcı olabilecek bir fikirden yola çıkan film, aynı yaratıcılığı ne senaryoya (özellikle diyaloglar) ne de rejiye yansıtabilmiş durumda. Öyle bir hikâyeden, kendini bu kadar ciddiye alan bir film çıkarabilmek ayrı, Kuzeyliler ve Güneyliler arasındaki savaş üzerinden yapılan tersinlemede aynı ciddiyeti bir an bile göstermemek ayrı bir başarı aslında. Hallmark Channel'dan çıkma görüntü yönetimi ve makyajla, ucuz bir televizyon filmini andırması da cabası. Eksisi artısından çok bu vampir avı hikayesinin, yer yer televizyon kalitesini bile tutturamadığı, hatta The Vampire Diaries ya da True Blood gibi dizilerin kötü bir bölümü gibi seyrettiğini de söylemek güç değil.

Abraham Lincoln Vampire Hunter / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant Mag. No:11, Eylül 2012
Abraham Lincoln Vampire Hunter

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:12

Melancholia
Neredeyse tüm katılımcılarının ve Kirsten Dunst’ın canlandırdığı gelinin ağzına bir tane çakma isteği uyandıran, gerçek bir rezil düğünle karşı karşıya olduğumuz bu Lars von Trier kâbusu, düğünlerdeki her şeyin yolunda görünme hâlinin ve sahte mutluluk tebessümlerinin altında nasıl derinlikli bir isyan ve öfke yattığına dair bizi sessizce uyarıyor. Anlayana elbet...

Melancholia / Yazı: Caner Özyurtlu-Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç / Bant Mag. No:12, Ekim 2012
Melancholia

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:13

Coraline
Mutsuz ailesiyle yaşadığı evinde bulduğu bir delikten paralel bir evrene geçen küçük kız Coraline’in hikâyesinin anlatıldığı bu filmin yönetmeni, daha önce Tim Burton’la birlikte Nightmare Before Christmas’ı yöneten Henry Selick. Coraline’in herkesin çok mutlu olduğu bu rüyalar âleminde kalmasının tek koşulu gözlerinin yerine iki siyah düğme dikilmesini kabul etmesidir. Çocuğunuzun “anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?” sorusundan daha zor ikilimler arasında gidip gelmesini seyretmek isterseniz bu filmi kaçırmayın.

Coraline / Yazı: Caner Özyurtlu / Bant Mag. No:13, Kasım 2012
Coraline

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:14

Holy Motors
Dünyanın dört bir yanında binlerce sinemacı, yüzlerce nedenden dolayı, bambaşka motivasyonlarla film yapıyor. Herkesin sinemadan anladığı, sinemaya yüklediği şey, sinemaya baktığı yer birbirinden farklı. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca izleyici için de durum farksız. Onlar da kendi kanallarından, kendi pencerelerinden bakıyor ve çoğunlukla beklentileriyle biçimlendirdikleri bir seyir tecrübesi yaşayarak perde ya da ekran karşısından ayrılıyor. Bu kalabalığın içinde bir de Leos Carax gibi çatlak sesler var. Herkes farklıysa, onun gibiler 10 kat daha farklı. Kafaları kırık, yapacak bir şey yok... Bir şey gibi olmaya çalışıp çalışmadıkları, filmlerini izlerken üzerimizde yarattıkları hâlet-i ruhiyede gizli biraz. Samimiyet kontrolü için kâğıdı kalemi eline alanlar, seyir tecrübesi boyunca edindikleri deneyimi gözden geçirmek ve onunla bir sonuca varmak durumunda… Şu an karşımızda duran malzeme ise Holy Motors.

Holy Motors / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant Mag. No:14, Aralık 2012
Holy Motors

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:15
Beasts of The Southern Wild
İzleyen hemen herkesi tatmin etmek konusunda bir sıkıntı çekmeyecek gibi görünen ve Bant Mag. ekibini son derece heyecanlandıran bu “ilk film”, kocaman duygu dünyası içine bizi hapsetmeyi başardı ve yönetmen Benh Zeitlin’in bundan sonraki işleriyle ilgili bizleri meraka gark etti. En önemlisi de şu kısır yılda göğsümüzü gere gere bu cümleyi kurabilmemizi sağladı: “İşte yılın filmi”!

Beasts of the Southern Wild / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant Mag. No:15, Ocak 2013
Beasts of the Southern Wild

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:16

Seven Psychopats
Her ne kadar görsel üslup ve estetik açısından tamamen 2000’li yılların (biraz da Guy Ritchie’nin yön verdiği) anlatım yöntemlerini benimsemiş gibi görünse de, hikâye kurgusu ve olay örgüsüyle Tarantino’nun başyapıtlarını ve The Usual Suspects ve hattâ L.A. Confidential gibi neo-noir’ları akla getiren bir film Seven Psychopaths. Bu benzerlik, filmin sunduğu birtakım referansların yanısıra, özellikle diyalogların yön verdiği bazı sahnelerde de kendini gösteriyor. Belli bir derinliğine sahip olmayan, karikatürize edilmiş yan karakterlerin, renkli birer tipleme olmaktan öteye götürülmemiş olması ve neredeyse skeç mantığında yazılmış bazı sahneleri nedeniyle, ana akım izleyiciden, McDonagh’ın esas çıkışını sağladığı ilk filmi In Bruges kadar rağbet görmesi bir hayli zor olan Seven Psychopaths, özellikle nasıl bir kafayla yazıldığı kolay anlaşılmaz senaryosuyla dikkat çekiyor.

Seven Psychopats / Yazı: Zeynep Özdoğu, İllüstrasyon: Selçuk Ören / Bant Mag. No:16, Şubat 2013
Seven Psychopats

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:17

Frances Ha
İyi bir üniversitede istediği bölümü okumuş, geleceğine nasıl yön vereceğini tam olarak bilemeyen, belki de tüm hayatını bunu düşünerek geçirecek olan, “genç ama artık çok da genç olmayan” Frances, orta-sınıf liberal bir aileden gelip, sevdiği şeyi yapmaya çalışırken kazandığı kısıtlı parayla şehirde kıt kanaat geçinirken, hemen akla Lena Dunham’ın ilk filmi Tiny Furniture ve artık dünya çapında üne kavuşan dizisi Girls geliyor.

Frances Ha / Yazı: Merve Kayan / Bant Mag. No:17, Mart 2013
Frances Ha

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:18

A Late Quartet
Derinliklerinize doğru titreyen bir keman yayı düşünün. Bir ucu bu filme, diğer ucu size bağlı. Korkmayın, fazla gürültü çıkarmaz. Yirmilerinin başlarından kırklarının sonlarına kadar aynı grup içerisinde hayatta kalmış dört müzisyen. Kendi son dörtlüklerinde bir garip son dörtlü. Aklınıza gelen ilk kelimeyi sesli söyleyin: ego.

A Late Quartet / Yazı: Hande Öçalan / Bant Mag. No: 18, Nisan 2013
A Late Quartet

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:19

Mike Figgis
Peki fotoğrafçılık, müzik, vs. gibi çalıştığınız diğer sanat alanları film yapımınızı ve yazmanızı nasıl etkiliyor?
Bence hepsi aynı şeyin bir parçası ve bunun filme daha eğilimli olmakla bir alâkası da yok. Hattâ bu aralar bana, “Film yapmayı mı yoksa fotoğraf çekmeyi mi tercih edersin?” diye sorulsa, dürüst cevap “Fotoğraf çekmeyi tercih ederim,” olur. Çünkü fotoğrafla çok kişisel bir şekilde ilgilenebiliyorum; kendim basabiliyorum, ortalıkta bir sürü insanın olmasına ihtiyacım yok. Sonra filmle uğraşma arzusu geri geliyor ve beraberinde de enerji seviyemin yükselmesi gerekiyor. Çünkü sadece etrafta başkalarının olması bile enerjini zorlar. Bir yerde de işe yarıyor; yaptığın her şey, fotoğrafçılık, müzik veya yazı olsun, belki hepsi birden bir film fikrine doğru gidebilir.

Mike Figgis / Röp: Leyla Aksu, İllüstrasyon: Gökhan Akbaba / Bant Mag. No:19, Mayıs 2013

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:20

Before Midnight
Linklater’ın Ethan Hawke ve Julie Delpy ile birlikte kaleme aldığı senaryo, o kadar organik ve hayat kadar gerçek diyaloglarla güçlendirilmiş ki, film için, seyircinin kendini gördüğü ya da kendinden bir şeyler bulduğu anlar bütünü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Filmi izlediğim salondaki istisnasız herkese en az bir kocaman kahkaha attıran ve en az bir yeriyle kalp burkan bu eşsiz romantik komedi, Linklater’ın şimdiye dek çıkarmış olduğu en incelikli ve en olgun film olması bir yana, belki de senenin en iyi filmi. 

Before Midnight / Yazı: Zeynep Özdoğu / Bant Mag. No:20, Haziran 2013
Before Midnight

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:21

Emek Sineması
Gezi Parkı direnişinin işaret ettiği birliktelik ve dayanışma ihtimalleri, bize söz hakkı tanınmadan dönüştürülen şehirlerimizde, birbirimizden kopuk yaşamaya ne kadar alıştırıldığımızı görmemizi sağladı. Bence bu her şeyden değerli. Emek Sineması’nın da, böylesi bir sivil katılım, ortaklık ve dayanışma ile bulunduğu yerde hayatını sürdürmesini hayal etmiştik. Emek yıkılmış olabilir, ama bu hayal, aslında tam da bugün “sadece bir hayal” olmaktan çıktı. Gerçekliğin, havada soluyabileceğimiz, etrafımızda ve insanların gözlerinde görebileceğimiz bir parçası oldu. Emek Sineması’nın ruhunu, nostaljisini satarak değil, sermayenin süs niyetine diktiği replikalarda anıları yâd ederek değil, sivil iradeyle hayata geçireceğimiz bağımsız sinemalarda canlı tutabiliriz. Direniş burada başlıyor. 

Emek Sineması / Yazı: Fırat Yücel / Bant Mag. No:21, Temmuz 2013

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:22

The Conjuring
Son dönem korku sinemasına yepyeni bir soluk getiren ve feci hâlde stil sahibi olması nedeniyle, taşı çekse gergin bir hâl yaratabilecek olan yönetmen James Wan, Saw serisinin ilk filminin fikrini bulup yönetmenliğini üstlenerek bu belayı başımıza salan kişi aynı zamanda.

The Conjuring  / Yazı: Melikşah Altuntaş / Bant Mag. No:22,  Eylül 2013
The Conjuring

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:23

James Franco
Bir an gözlerinizi kapatıp James Franco’nun, aynı surata sahip ama James Franco değil de Ceyhun Falanca isimli olduğunu düşünün. Ceyhun Falanca genç yaşta bakkallık yapmaya başlasa, kısa süre sonra oto tamirciliğine olan eğilimine gem vuramayarak hem oto tamiri yapıp, hem de bakkallığı sürdürse, aynı zamanda da çok başarılı bir terzi olsa ve eğitimine de devam etmek istediğinden bir özel üniversitede burslu ziraat mühendisliği okusa ve tüm bunlara rağmen hobisi olan kâğıt katlama sanatında da tüm mahalleyi şaşırtan başarılara imza atsa… Şimdi kim kalkıp Ceyhun Falanca’nın bu azmine, bu yaşama coşkusuna gem vurabilir. Kim kırabilir şu kendi hâlindeki Ceyhun’u, kim! Herkesler demez mi ki “Görüyor musun, ne azimli çocuk. Afferim valla çocuğa, ekmeğini taştan çıkarıyor,” diye. Yaa gördünüz mü…

James Franco / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç / Bant Mag. No:23, Ekim 2013

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:24

Run Lola Run
Film boyunca üç farklı kader çizgisinden hareket eden, üçünde de neredeyse tamamen farklı insanlara dönüşen Lola, en az saçları kadar renkli ve ayrıksı bir tip. Onu film boyunca, zor durumdaki sevgilisine yetişme çabası içinde izlerken, kıpkırmızı kısa saçlarının rüzgârdaki dalgalanışını da hafızamıza kaydediyoruz ister istemez. Karşımızdaki karakter, aksiyon sinemasının en ikonik saçlarından birine sahip zira.

Run, Lola, Run / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant Mag. No:24, Ekim 2013
Run, Lola, Run

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:25

Keanu Reeves
Resmen pazarda satılan renkli civcivlerin kutularındaki deliklerden dışarı bakması gibi, The Matrix sonrası Hollywood’dan dışarı kafasını uzatmaya, birkaç projeyle daha dikiş tutturmaya çalışan bir oyuncunun bu sahipsiz çırpınışına tanık olmak yalnızca beni yaralıyor olamaz. Çektiği son filmin (Henry’s Crime) DVD sepetlerinde 2,99 TL’ye dahi alıcı bulamamış olduğunu gördükçe kahrolan sadece ben olamam.

Keanu Reeves / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç / Bant Mag. No:25,  Aralık 2013

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image



Bant Mag. No:26

The Act Of Killing
Sadece bu yılın değil, belki de tüm bir sinema tarihinin en şok edici filmlerinden birine dönüşen ve belgesel sinemanın kodlarıyla, sınırlarıyla oynayan bu akıl almaz filmde, 60’lı yılların sonunda Endonezya’da ayaklanma başlatan onbinlerce kişiyi canice öldüren ve kendilerini ülke sevdalısı gangsterler olarak tanımlayan bir grup lider ve asker, yaptıkları katliamı rengârenk düşlerle harmanlayarak yeniden canlandırıyor ve geriye, sinir sistemi çökertilen ve gördükleri karşısında kanı donan bir grup şoklanmış seyirci kalıyor... The Act of Killing kuşkusuz yılın filmi ve 2013’ün en acayip sinema olayı!

The Act of Killing / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Saydan Akşit / Bant Mag. No:26, Ocak 2013

The Act of Killing 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:27

Kevork Malikyan
Bugüne kadar çalıştığınız onca insan arasında en unutamadığınız kişi hangisi?
Dustin Hoffman’ın bir olayını unutmuyorum. Ishtar filminde tanıştıktan sonraki gün Marakeş’teki büyük bir çarşıda çekilecek bir sahnemiz vardı. Otele dönerken, yanıma geldi ve “Kevork, sabahları erken kalkar mısın?” dedi. “Evet,” dedim. “Tamam, yarın sabah erkenden kapını çalacağım,” dedi. Ertesi sabah beş buçuk gibi kapımı çaldı. Çıktık, birlikte o dev çarşıya gittik. Şirinlik yapıp kapalı olan koca marketi açtırdı ve orada saatlerce sahnemizi prova ettik. Çok disiplinli ve tatlı bir adamdı.

Kevork Malikyan / Röp: Melikşah Altuntaş, Foto: Aylin Güngör / Bant Mag. No:27, Şubat 2014

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:28

Richard Ayoade
Daha önce tanışmadığımız kadar orijinal dünyalar yaratabilen bir akla, birinci sınıf bir mizah anlayışına ve edebî değeri yüksek bir kaleme sahip olduğunu daha ilk filmi Submarine’le gözler önüne serdi. Birbirinden ilham verici karelerin Instagram filtresinden geçiyormuşçasına aktığı, harika bir kitabın cümleleri gibi repliklerin alttan alta içimize işlediği filmi Submarine’le, ziyaret ettiği hemen her festivalden ödül ve övgülerle ayrıldı Ayoade.

Richard Ayoade / Yazı: Tuba Altuntaş, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç / Bant Mag. No:28, Mart 2014

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:29

John Turturro
Bir anlık ya da sonsuz, hayatımızda iz bırakan insanların sayısı ne kadar artarsa, dünyanın yaşanabilirlik seviyesi de o oranla yükselir. Bu yüzden daha çok farklılıklara, renklere, bakış açılarına, daha çok karakter tanımaya ihtiyacımız var. Neyse ki âniden gelebilecek böyle bir isteği bastırmanın pratik de bir yolu var: Kriz ânında, bir doz bizim yerimize bir şeyler görmüş insanların hikâyelerini izlemek... Her ne kadar kalbi bağımsızlardan yana atsa da büyük prodüksiyonlu Hollywood filmlerinde de karşımıza çıkan İtalyan asıllı Amerikalı oyuncu John Turturro, Coen Kardeşler’in Barton Fink’ine, adını veren karakteri, The Big Lebowski’ye ise unutulmaz Jesus’u armağan ederek, hafızamızda hem ciddi, hem komik, hem de acayip garip bir adam olarak yer ediyor.

John Turturro / Yazı: Tuba Altuntaş , İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç/ Bant Mag. No:29, Nisan 2014

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:30

Jake Gyllenhaal
Onu ilk kez bir balonun içinde yaşamaya mahkûm olduğu Bubble Boy filmiyle keşfettik, ama esas patlamasını, aynı yıl canlandırdığı ama kült olma süreci sonraki yıla yayılan Donnie Darko ile gerçekleştirdi. Gyllenhaal'un bir oyuncu olarak ciddiye alınır olması ise Ang Lee'nin bol ödüllü kovboy dramı Brokeback Mountain ile gerçekleşti. Bu filmle bir Oscar adaylığı ve BAFTA dâhil pek çok ödül ve kimi adaylık kazanan Gyllenhaal, bir bilgisayar oyunu uyarlaması olan Prince of Persia'da aksiyon yıldızlığına da soyundu. Sam Mendes imzalı Irak draması Jarhead'de sıradışı bir asker görüntüsüyle karşımıza çıkan Gyllenhaal'u End of Watch'ta bir kez daha saçları kazınmış şekilde ve bu kez bir polis kılığında gördük. Kendisini bu ay beyaz perdede, hem bir tarih profesörünü hem de bir oyuncuyu canlandırdığı Enemy'de izleyeceğiz.

Jake Gyllenhaal / Yazı: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Sadi Güran / Bant Mag. No:30, Mayıs 2014

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Bant Mag. No:31

Teenager
Her zaman ergenlerin “teenager” olmadan önceki tarihlerini anlatmak istediğimi biliyordum. Hep duyduğumuz rocker, punk, skater hâlleri yerine gizli hikâyelere yoğunlaşmak; insanların duymadıkları “bright young people”ı, “boxcar children”ı, “wandervogel”ı, “jitterbug”ları anlatmak istiyordum. Amacım, bir rüya gibi ilerleyen, ilgi çekici ve hızlı tempolu bir film yapmaktı. İzleyici sonunda yeni bir tür insanın, Teenager’ın doğumuna şahit olmalı.

Teenager – Matt Wolf / Röp: Seçil Kalenderoğlu & Yetkin Nural / Bant Mag. No:31, Haziran 2014
Teenager

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:32

Jesse Eisenberg
David Fincher, The Social Network’ün girişinde yer alan ve Zuckerberg’in, Rooney Mara tarafından canlandırılan kız arkadaşından ayrıldığı sahneye 99 tekrar almış. Yani Eisenberg, Rooney Mara’dan 99 kez üst üste ayrılmak zorunda kalmış ve bu konuda sesini çıkarmamış.

Jesse Eisenberg / Yazı: Tuba Altuntaş, İllüstrasyon: İsmail Berkel / Bant Mag. No:32, Temmuz-Ağustos 2014

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Image

Bant Mag. No:33

Eskil Vogt
Gerek Reprise’da, gerekse de Oslo, August 31st’te şu an yaşadığından farklı bir hayatın neye benzeyeceğini merak eden, bir alternatif hayatın düşünü kuran karakterler yarattın. Bu durum farklı bir kurgu üzerinden de işlese, Blind’da da böyle. Sence insanların hayat içerisinde ikinci bir şansı olmalı mı?
Bence güzel olan şey şu ki hayal gücümüz, yaşadığımız yaşamlardan -yaşamlarımız mutlu olsun olmasın- kaçma ve başka ihtimalleri tatma, diğer gerçeklikleri, yeni perspektifleri deneme imkânını sağlıyor bize. Eğer zengin bir iç dünyanız varsa, her şey mümkündür.

Eskil Vogt / Röp: Melikşah Altuntaş, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç / Bant Mag. No:33, Eylül 2014
Blind

ÖNCEKİ Son 10 yıldan sinemaya dair 99 alıntı (I) SONRAKİ Son 10 yıldan 99 farklı konu (I)
Bu yazıyı paylaş