Olaylar olaylar...

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Olaylar olaylar...

ÖNCEKİ Bant Mag. cevaplıyor SONRAKİ Farklı enerjilerin kesişim noktası: TUNDE ADEBIMPE

Bant Dergi ve Bant Mag. günlerinin unutulmazları, daha önce kimseye anlatmadığımız skandalları ve utanç verici anları...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Image

Sonic Youth ve Star Wars bir arada...
Bant’ın 2005 tarihli dokuzunca sayısının kapağı bizce dergicilik ve hattâ pop kültürü tarihine geçecek bir kapaktır. Star Wars’ın yeni serisinin ve Sonic Youth’un İstanbul’a konsere gelecek olmasının şerefine kapakta Efendi Yoda ve Sonic Youth üyelerini bir arada kullanmaya karar vermiştik. Derginin tasarımcısı Ümit Kurt da nefis bir çalışmayla grup üyelerini Yoda’nın etrafına, sis içerisindeki mistik ormanın önüne yerleştirmişti. Sonra grubun İstanbul konserinden bir gün önce bir “meet and greet” yapacağını duyduğumuzda kolumuzun altına dergimizi alıp mekânın yolunu tuttuk. fotoğraf çektiren, imza isteyen hayranların arasından sıyrılıp Thurston Moore’a kapağı gösterdiğimizde ise adamın ağzı açık kalmıştı; meğer tüm grup Star Wars hayranıymış ve turne boyunca konuştukları tek şey de buymuş! Thurston diğer grup elemanlarını aceleyle etrafına toplayıp büyük şaşkınlık ve eğlenceyle kapağı göstermişti. Bizim elimizdeki birkaç kopyayı kaptılar elbette ama bir kopyasını onlara imzalatıp kendimiz için saklamayı başardık. Muhtemelen grup üyelerinin evlerinde, bir yerlerde bu sayımız duruyor.

Image

Azim ve bir kapağın hikâyesi
Eternal Sunshine of the Spotless Mind'ı Türkiye'de henüz yayınlanmamışken malûm yollardan izleyip vurulmuştuk. Tabiî ki hemen üstüne yazılar yazıp kapak yapmak istedik. Uzun uzun içerikler yaptık ancak Google’daki minik boy görsel seçenekleri dışında filme dair hiçbir fotoğraf, vs. bulunmuyordu. Amerika’da yaşayan yazar arkadaşımız Melis Alemdar oralardaki basın neler yazmış çizmiş, ne kullanmış araştırdı, hattâ bir noktada New Yorker gibi bir derginin o sayfasını taratmış ve göndermiş de olabilir. Ama başaramadık. Filmin uluslararası dağıtım şirketine ulaştık, filmi Türkiye’de bir şirketin satın aldığını, ne zaman gösterime gireceğini bilmediklerini ama bu imajlar ve PR materyali için yüklü miktarda para ödemeleri gerektiğini, başka şekilde de bizimle paylaşamayacaklarını söylediler... Sonra garip bir şekilde bizi delicesine heyecanlandıran Resfest Dijital Film Festivali'ni Türkiye’ye getiren Gökçe Su Yoğurtçu sayesinde filmin set fotoğrafçısına ulaştık. Fotoğrafları tam olarak kaynağından, birinci elden alıp kapağımıza koyduk. Süper bir histi, gece yarısıydı ve matbaaya göndermemize dakikalar kala mucize email gelmişti. Mükemmeldi. Film iki yıl sonra Türkiye’de gösterime gireceği sırada yanlış hatırlamıyorsam hâlen görselleri gelmemişti. Bizdeki görselleri Altyazı dergisine gönderişimizi hatırlıyoruz.

Somewhere nasıl bir numara oldu
Hâliyle ekip içinde birçok konuda tartıştığımız olur... Bunların bazıları email üzerinden günlere hattâ haftalara yayılır. Kimisi saçma sapan, kimisi de bir hayli ciddi olur... Ama ekip içerisinde tartışmaları en uzun süreye yayılan ve günümüzde bile hâlâ mutabık olunamayan konu şüphesiz, 2011 Ocak sayısında yayınladığımız Yılın En’leri listelerinin, sinema bölümünde Somewhere’in 1 numara olmasıdır. Her sene olduğu gibi büyük bir heyecan ile kişisel listelerimizi bir araya getirmiş, kafa göz yara yara Yılın En’leri listesini oluşturuyorduk. Sinema editörümüz Melikşah Altuntaş, sıra yılın en iyi 50 filmi listesine geldiğinde “arkadaşlar tartışmasız bu yılın en iyi filmi Somewhere” diye yumruğunu masaya indirip, bizi kolaylıkla ikna etmişti. Hem onun dışında kimse filmi izlememişti hem de sinema zevkine pek bir güveniyorduk editörümüzün. Derginin matbaaya gittiği akşam filmin internete düştüğü haberi yayıldı ve büyük bir heyecan ile hepimiz evlerimizde filmi izlemeye koyulduk. Ve ardından gelen büyük hüsran... Anlaşılan filmi sinema editörü Melikşah Altuntaş dışında kimse sevmemişti. Gece vakti dönen telefon trafiği sonucunda derginin çoktan baskıya girdiğini öğrendik... Sonra bir sabah da güne Doruk Yurdesin'in "Arkadaşlar bu Drive'ı kim dört numaraya koydu?" emailiyle başladık. O email altında dönen tartışma hâlâ ara ara alevlenir, devam eder... Okuyucularımızdan da Somewhere’in 1 numara oluşuyla ilgili soru işaretli yorumlar aldık. Gerçi bu yazıyı Melikşah yazıyor olsaydı filmin yılın ve dönemin en iyi filmi olduğuna sizi rahatlıkla inandırabilirdi. Ama bu yazıyı ben yazıyorum Melikşahcım, Hakan ben, ve Somewhere gerçekten bir numara olacak film değildi yahu, rezil olduk.

Image

Damon & Naomi ile "clubbin’"
Konser düzenlemek bizim için derginin kendisi kadar önemli oldu her zaman. Bu tutkumuz da 2005’te Babylon’da gerçekleşen Damon & Naomi konseriyle başladı. Yeni albümlerini yayınlamış ikiliyle röportaj yapan Ekin Sanaç, cevapları okurken heyecanla “Hayatta en çok istedikleri şey İstanbul’a gelip rakı içmekmiş” diye parladı. Bizim de o sırada hayatta en çok istediğimiz şey onlarla İstanbul’da rakı içmek olabilirdi. “Neden olmasın” dedik... Sonra bir grup İstanbul’a nasıl getirilir, bir konser nasıl düzenlenir diye kafa yormaya başladık. Sponsorsuz olamayacağını idrak ettikten sonra, bir dizi talihli hadise ile birlikte gecenin sponsorunu bulduk: Millering The Night... Sevenleri bilir, Damon & Naomi’nin müziği pek “kulüp” müziği değildir. Ama bir şekilde oradan girdik, buradan çıktık, bu sessiz mi sessiz, hüzünlü mü hüzünlü ikiliyi bir cuma akşamı Babylon’da, bir kulüp müziği serisi kapsamında sahneye çıkarmayı başardık. Gecenin başına, o sırada henüz yayınlanmış olan Netame’nin projeksiyon gösterimini, sonuna da 180 derece farkla Portecho’yu ekleyerek. İtiraf etmek gerekirse kimyası biraz bozuk bir geceydi. Arka saflarda kop kop kopma niyetiyle gelen ve hevesi kursağına tıkılmış, söylenen bir kitle ve ön saflarda Damon & Naomi’yi dünya gözüyle izlemenin büyüsüne kapılmış, sessiz ve mutlu bir grup insan... Bu iki grup arasındaki tuhaf gerilimle geçen “unutulmaz” bir geceydi bizim için. Bir doğum günü partisi vesilesiyle Millering The Night ekibinden hiç kimsenin mekânda olmaması bizi ipten almış, minik oyunumuzun farkına varmamışlardı. Her şeye rağmen, o gece Damon & Naomi’yi izlemenin, onlarla tanışıp sohbet etmenin mutluluğunu yüzünde taşıyan insanları görünce bu işe devam etmemiz gerektiğini, artık dönüş olmadığını anladık. O günden bugüne 100’den fazla konser düzenledik. Ve aranızdan bazılarınızı düzenlediğimiz konserlerle mutlu edebildiysek, davet ettiğimiz bir grup veya müzisyen size ilham verdiyse ne mutlu bize.

Image

Cat Power dangalakları
Düzenlediğimiz ilk konserlerden biri 8 Kasım 2005’te Babylon’daki solo Cat Power konseriydi. Konserin duyurusu üzerine çalışırken basın, eş-dostu bir araya getirdiğimiz listeye, Rock’n Coke’ta açtığımız stantta topladığımız email’ları da ekleyerek toplu bir gönderi yaptık. Cat Power’a ve konsere dair bilgilendirici metinlerin olduğu bir emaildi bu. Bastık “gönder”e. Birkaç dakika sonra, “Cat Power’ı sizden mi öğrenecektik allahın dangalakları” diye beklenmedik bir yanıt belirdi kutuda. Email üzerinden başka da yanıt almamışızdır sanıyorum. Herkes bir parça şaşırmıştı hâliyle ama üzerinde durmadık.

Image

"Müzisyen Ünlü" ne demektir?
Müzisyen Ünlüler başlığı sizce ne anlama gelebilir? Asıl işi müzisyenlik olmayan, başka bir dünyada meşhur olan ünlülerin müzisyenliklerine dair hazırlamak istediğimiz dosyanın kendi aramızdaki kısaltmış kod ismiydi. Ama o kadar uzun süre aramızda bu isimle dolaştı ki dosya, sonunda dergiye koyarken, elbette, hiç düşünmeden, başlığını da bu şekilde attık yazının. Hem de iki sayıda birden! Hem demo sayımızda, hem de ilk sayımızda, aynı başlıkla yer alan bir dosyaydı bu. Aradan iki yıl geçtikten sonra bir gün ofiste dank etti... Müzisyen Ünlüler tam olarak ne demekti ki? Nasıl bir ipucu veriyordu ki yazıya dair? Müzisyen Ünlü’nün mânâsı nedir ki? Akıl tutulması işte böyle bir şey olsa gerek...

Image

Ayder yaylasında “Mogvai” konseri
Haziran 2005’te yayımladığımız Bant dergisinin 10. sayısının teması “festival”di. Konuya dair yaptığımız sayfaların sonunda dergide hayalî bir “Bant Fest” afişine yer vermeye karar verdik. Herkes konserine gitmeyi hayal ettiği grupları sıraladı, afişi hazırladık. Radiohead, The Cure, Rammstein, Prefuse 73, Mogwai, White Stripes, Yeah Yeah Yeahs, Scissor Sisters, Arcade Fire, Dirty Three, Roots Manuva, CocoRosie, Damien Rice, Yo La Tengo, Jurassic 5, DJ Shadow feat. Zack de la Rocha, ve dahası... Sene 2005. Organizasyon: Bant Dergi. Mekân: Ayder Yaylası. Dergi matbaadan geldiğinde Mogwai’yi dev puntolarla “Mogvai” olarak yazdığımızı fark etmesek iyiydi... 10 yılın en utanç verici yazım hataları sıralamasında en üstlerdedir hâlâ. Buradan şimdiye kadar yaptığımız tüm yazım hataları için özür dilemiş olalım bu vesileyle. Bir de festivali gerçek sananlar olmuştu, katılım için ofise bir iki telefon gelmişti.

Ian MacKaye’in İstanbul macerası
Derginin ilk sayılarında röportaj yapmak için ölüp bittiğimiz müzisyenleri kovalıyorduk. Fugazi’nin Ian MacKaye’i de onlardan biriydi. Röportajı yaptıktan sonra o zamanlar yeni başlattığı The Evens grubuyla birlikte İstanbul’da olası bir konser için konuşmaya başladık. Ian Mackaye’in elbette herhangi bir yerde konser vermesi için çok net birtakım koşulları var. Yaş sınırı ve sponsor olmaması gibi. Hele ki alkol, sigara gibi sponsorlar büyük sıkıntı. Bir konser mekânı yerine Mimar Sinan Bahar Şenlikleri’ne getirmenin çok iyi bir fikir olacağını düşündük ve terler dökmek suretiyle iki tarafla da okeyleştik. Ancak bu rüya çok uzun sürmedi elbet, şenlik tarafından organizasyonun sekteye uğramasıyla konseri son anda iptal etmek durumunda kaldık. O dönem Ian MacKaye’in uyandıktan sonra bizim ofisi arıyor olması Bant tarihine geçmiş oldu. Gerçek skandal ise, şenlik tarafından konser afişlerinin hazırlanıp basılmış olmasıydı. Afişlerde adamın adı yanlış yazıyordu: “Ian MC Kaye” yazılı posterler Mimar Sinan duvarlarını kaplamıştı, aşırı tuhaftı...

Bant televizyon stüdyoları
2006’nın ilk yarısı, Hakan’ın Yozgat’a askere gittiği dönem Şişli’deki ofiste acayip şeyler olmaya başladı... Üst katımıza, o dönem bağlı olduğumuz şirkete ait olan ve uydu yayını yapan bir televizyon kanalının taşınmasıyla kendimizi televizyon dünyasının ortasında, S’nek TV’ye haftalık müzik ve kültür sanat içerikli programlar hazırlarken bulduk... Ara ara tartışıp ara ara sarılıp ağlaştığımız o günlerden birinde ofise geldiğimizde binanın girişindeki alanın bir sabah programı stüdyosuna dönüştürülmüş olduğunu gördük. Ofiste sazlı sözlü, kenarda gözleme açan teyzeli bir sabah programı çekilmekteydi. Asansöre bindik ve odamıza gidip dergi yapmaya devam ettik.

Kaplanımsın…
Ekin ile birlikte havaalanına, şu anda kim olduğunu hatırlayamadığımız bir grubu almaya gidiyorduk. Havaalanı yolu, E5, sıkıcı ve suskun olduğumuz anlar. Sonra bir anda şoför bize dönüp, cep telefonunu uzattı. “Ya siz rehbersiniz, İngilizceniz vardır, ne diyor şu mesajda, bi’ çevirir misiniz” dedi. “Lafı mı olur kaptan” diyerek telefonu elinden alıp gelen mesaja baktık: “YOU ARE MY TIGER” yazıyordu… “Sana kaplanım diyor…” dediğimde bıyığının altından ince ince nasıl da gülmüştü şoför abi.

Image

Health’in uçağının İstanbul’a inmeyişi!
5 Kasım 2010 tarihinde gerçekleşen Health konserinin öncesi epey “maceralı” geçti. O dönem çıktıkları turnenin son konserini İstanbul’da verecek olan Californialı grubun turne menajeri, birçok grupta olduğu gibi, yıllar içinde Bant’ın bir ferdi hâline gelen Fitz’ti. Fitz’in konserden birkaç gün sonra Arkaoda’da gerçekleşecek doğumgünü partisi sebebiyle de aynı haftasonu birçok turne menajeri rotasını İstanbul’a çevirmişti. İstanbul’a konserden bir gün önce gelecek grubu karşılamak üzere Atatürk Havaalanı’na, yolun neredeyse tamamını sislerin arasından geçerek gitmeme rağmen olacakları kesinlikle tahmin edebilmiş değildim. Öncelikle uçağın havaalanına bir saat rötarlı ineceği duyuruldu, arkasından da havaalanının değiştiği! Akşam akşam Atatürk Havaalanı’ndan Sabiha Gökçen’e (bilmeyenler için: İstanbul’un bir ucundan diğerine) gitmek gerekecekti! Grubu kalacağı otele götürecek olan minibüs şoförüne bunu izah etmeye çalışmadan önce danışmaya sorup durumla ilgili bilgi almayı akıl etmem sayesinde uçağın İstanbul’a iniş yapamayacağını ve Ankara’ya inmek üzere olduğunu öğrendim. Bunun üzerine eve dönüp ertesi gün grubu İstanbul’a nasıl ulaştıracağımızı düşünürken sürpriz bir telefon geldi. Grubun eski turne menajeri Paul Carlin de Fitz’in doğumgünü partisi için İstanbul’a gelmeye çalışırken uçağı Ankara’ya inen talihsiz kişilerden biriydi ve havaalanında Health üyeleriyle karşılaşmıştı. Havaalanından kiralamayı akıl ettikleri bir minibüsle İstanbul’a doğru yola çıkan Paul ve Health üyeleri, sabahın erken saatlerinde, önceki gün buluşmayı beklediğimiz Atatürk Havaalanı’na gelebildi.

Image

Kazablanka gümrük faciası
2006 yılında İstanbul’da European Cultural Foundation ile birlikte European Popular Culture Journalism Workshop isimli bir konferans düzenlemiştik. 50’den fazla derginin yaratıcısı, yazarı, tasarımcısını davet ettiğimiz konferansta Everett True, John Robb, Martin Aagart, Frances May Morgan gibi usta kalemler, Khan, Alex Hacke gibi önemli konuklarımız da vardı. Etkinliğin İstanbul ayağında bir gece, Beyoğlu’ndaki bir barda, tüm konuklarla, nereden geldiğini anlayamadığımız biber gazına maruz kaldığımızı araya not düşelim. Polis müdahaleleriyle geçen bir hayatın ürünü olan 50’lik punk John Robb’un, daha kimse ne olduğunu anlamadan, kokuyu fark edip, mekânı serinkanlı bir şekilde tahliye edişi de kayıtlara geçsin lütfen.

Neyse, gelelim konumuza. Tadı damağımızda kalan ve henüz tamamlayacağı bir misyonu olduğuna inanılan bu etkinliği ertesi sene Kazablanka’da düzenleme kararı alındı. Bizden de geçen seneki etkinliğin bir özeti ve dergicilik üzerine bir bakış niteliği taşıyan özel bir dergi hazırlamamız istenmişti Kazablanka için. Biz de, hazırlayıp bastırdığımız bu dergileri, kendi dergilerimizin özenle seçilmiş kopyaları ve sınırlı sayıdaki Bant tişörtünü önden kargo ile gönderip, bizim için son derece önemli olan konferansın yolunu tuttuk. Hesaba katmadığımız şey Fas gümrüğünün Türkiye’den gelen dergi kolilerine olan zaafıydı... Biz Fas hudutlarından içeri rahatça girsek de kolimiz, bazı gümrük memurlarıyla zor anlar yaşıyordu. Kolimizle birbirimize kavuşabilmek için ödememiz gereken bedel ise dudaklarımızı uçuklatan cinstendi. Konferansta herkesin beraberinde getirdiği kendi dergileri elden ele dolaşırken, biz yaşlı gözlerle seyrettik onları. Little White Lies, Lodown, Colors, Dazed And Confused gibi dergiler ortalıkta havalarını atarken biz yine eli boş kalmış Türkler olarak fena eziklenmiştik gümrük memurları yüzünden. İşin kötüsü her geçen saat ve gün ödememiz gereken tutar canımızı acıta acıta artıyordu. İnanın Fas gümrüğünün saate ve ruh hâline endeksli faiz sistemiyle sınanmak istemezsiniz. Biz de “madem öyle bari geri gönderin” dedik, bugüne kadarki tüm tutar + geri gönderim ücreti olduğunu öğrenince pes ettik, “ne hâliniz varsa görün” dedik. Bizim pes etmemiz tüm Bant sayılarının ve tişörtlerinin ve hazırladığımız özel derginin kimseye yar olmaması anlamına geliyordu. Muhtemelen o koli acımasız Fas gümrük memurları tarafından imha edildi. Ama biz ara ara o koliyi hatırlar ve Kazablanka’nın ara sokaklarında bazı çocukların Bant tişörtleriyle top koşturduğunu ve dergilerden kesilmiş illüstrasyonların bir gencin odasının duvarlarını süslediğini hayal ederiz. Ha, kolinin içinde bir de taze çıkmış olan Portecho’nun ilk albümü vardı... Belki de Fas’ta meşhur olmuşlardır.   

Galeri’den Web Galeri’ye geçiş
Bant Mag.’in web sitesinin haberler kısmında her gün güncellenen bölümlerden biri Galeri isimli, internette karşımıza çıkan ya da önceden işlerini bilip sevdiğimiz çeşitli görsel sanatlarla uğraşan sanatçıların eserlerini paylaştığımız bir bölümdü. Fakat Moda’daki Bant Mag. Mekân’da da sergiler yapmaya başlamamızın ardından, paylaştığımız bu günlük galeriler, Bant Mag. Mekân’da yapılan sergiler olarak algılanmaya başladı. Birçok takipçimizden “Bu galeriler tek günlük mü oluyor? Bir daha gelsek mekâna göremiyor muyuz?” şeklinde sorular gelmesinin üstüne biz de çözümü bölümün ismini Web Galeri olarak değiştirmekte bulduk!

Image

Yeni metal dergisi: Bant
Bant dergisinin 35. sayısında Norveç black metal sahnesi üzerine çalışan fotoğraf sanatçısı Peter Beste’yle röportaj yapmıştık. Norveçli müzisyen King ov Hell’in süslediği kapağımız hâlâ ekipçe favorilerimiz arasındadır. Bu kapakla birlikte camiada yeni bir metal dergisi sanıldığımız, buna yönelik emaillar aldığımız birkaç hafta geçirdiydik.

Çinli Bant üreticileri
Ara ara mail kutularımıza “Have a nice day! We are adhesive tape supplier.” cümlesi ile başlayan emailler düşer Uzakdoğu’dan… Çinli bant üreticileri… Türkiye piyasasına giriş yapmaya çalışan, google’a “Bant”, “Türkiye”, “İstanbul” anahtar kelimelerini yazıp kendine bu ülkede müşteri arayan, bir fabrikada bilgisayar başında oturmuş Çinli bir girişimcinin, yanlış adrese düşen tatlı çabaları bunlar. 

ÖNCEKİ Vans ilan SONRAKİ Farklı enerjilerin kesişim noktası: TUNDE ADEBIMPE
Bu yazıyı paylaş