Düşlemeye davet: Aron Wiesenfeld

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Düşlemeye davet: Aron Wiesenfeld

Röp: Leyla Aksu
ÖNCEKİ Bant Mag. SONRAKİ “Zorunlu askerliğe hayır”: Türkiye’de vicdanî ret

Wiesenfeld’in puslu dünyasından, sanatçının çalışma sürecine, resimlerinde hikâyenin önemine ve son kitabına dair yanıtlar aldık.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Sanatçı Aron Wiesenfeld'in çizimleri bize başka bir dünyadan geliyor; puslu olsa da yine de unutulmayan bir hayal gibi. Wiesenfeld, gizemli figürlerinin dünyasına dalmadan önce kariyerine çizgi romanlarla başlamış. Bugünlerde resmettiği narin görünümlü karakterleriyse akıllara kazınan bir kararlılıkla bakıyor izleyene. Sanatçının her şeyi içine doğru çeken yalın çevrelere odaklandığı son serisi Solstice, bizimki kadar büyük ve tekinsiz olan bu uzak hayal dünyasını betimliyor. Wiesenfeld’den çalışma süreci, resimlerinde hikâyenin önemi ve son kitabına dair yanıtlar aldık.

Image

Sanatçı olacağını ne zaman anladın? Seni ressam olmaya teşvik eden neydi?
Sürekli bir şeyler inşa ediyordum. Hatırlayabildiğim kadarıyla çekiç kullanmayı hep bilmişimdir. Hep azimli projelerim vardı. Mesela üç katlı ve teraslı bir hisar veya şömineli bir köpek kulübesi. Bence bu sanatımın başlangıcıydı. Aşağı yukarı 11 yaşındayken de çizgi romanlardan esinlendiğim için çizime başladım.

Kariyerine çizgi romanlarla çalışarak başladın. Bir okuyucu ve yaratıcı olarak çizgi romanlarla olan ilişkin zamanla nasıl değişti ve bize bu kariyeri geride bırakma kararından biraz bahsedebilir misin?
Şu anda yaptıklarımın çizgi romanlardan çok da farklı olduğunu düşünmüyorum. Bir bakıma ikisi de hikâyelerle ilgili. Sadece artık anlatmak istediğim farklı hikâyeler var. Tabii ki başka belirli bir farklılık da bir resmin, yüzlerce değil de tek bir görselden oluşması. Amerika'daki çizgi roman endüstrisi genellikle kitaplarını aylık olarak ve olabilecek en ucuz şekilde basıyor. Bir çeşit fabrika seri üretim hattı gibi. Artık Joe Sacco veya R. Crumb gibi sevdiğim belirli grafik romancıların dışında nadiren çizgi roman okuyorum.

Image

Image

Bu alanda çalışmak görseller kapsamında hikâye anlayışını nasıl etkiledi? Hikâyelerin çalışmalarındaki yerini biraz anlatabilir misin?
Hikâye anlatmak benim için önemli. Tek bir görsel olunca da hikâye daha çok bir öneri gibi. Haiku şiirlerindeki olduğu gibi, olabilecek en az sayıda öğeye indirgemeye çalışıyorum.

Resimlerindeki ve çizimlerindeki figürlerin çoğu dahil olamadığımız, fakat bakarken bir parçası olduğumuz bir hareketin veya düşüncenin ortasında gibi. Figürlerinin ikamet ettiği bu “ulaşılmaz” yer neresi?
Bunu anlatmanın bana düştüğünü sanmıyorum. Ben onları resmettim, bana düşen iş bu. Eğer görsel, resme bakan için ilginç bir şeyler uyandırıyorsa, bir hatıra veya bir çağrışım, onunla ilerlesin. Benim sözlerim yalnızca araya girecek. Benim için her şey başka bir insanı gelip düşlemeye davet eden bir görsel yaratmakla ilgili.

Image

İşlerinin boyutunda veya detaylarında şekil bulan kocaman, heybetli, sanki başka bir dünyadan gelme bir hava var. Çalışmalarında boyut ve mesafenin rolü ve etkisi nedir?
İlgilendiğim şeyler daha çok biçimsel sorular, soyut bir ressamın düşüneceği şeylerle aynı. Genellikle bir problemin hikâye olarak çözümlemesi teknik bir sorundan kaynaklanıyor. Boyut örneğinde mesela, belki belirli bir şeklin oldukça iri ve görkemli olarak algılanmasını istiyorum, o zaman tezat olarak yanına çok küçük şekiller koyarım. Peki ya o şekiller insan olursa? Acaba ne giyerler ve yaparlar? İşte burada bir hikâye var. Ama o zaman kıyafetlerin renkleri genel olarak kompozisyonun renklerini nasıl etkileyecek? Hikâye tarafıyla biçimsel parçalar bu şekilde ileri geri gidip duruyor.

Image

Tabloların hem doğrudan, hem de aynı zamanda mesafeli bir his taşıyor ve Solstice serisinde çevreye verdiğin vurguyla figürler önemsiz, fakat varlıklarıyla yine de büyük duruyorlar. Onlara nereden bakıyoruz ve sen de onları bu şekilde görüyor musun?
Evet. Bu daha uzaktan ve mesafeli bir bakış. Daha önceki çalışmalarımın çoğunda karakterler merkezî önem taşıyordu, fakat bu seride karakterin bulunduğu yerle olan ilişkisi merkezde. Verdiğim ödün, bu durumda karakterlerin psikolojik açıdan daha tek boyutlu hâle gelmeleri. Bunun üzerine bir de karakterlerin çoğunlukla arkadan görünmeleri ekleniyor. Figürler, bakan için bu yere bir giriş kapısı olma görevini üstleniyor, bir nevi seyirci adına önlerindeki sahneye doğru bakan bir vekil gibi.

Şimdiye kadar Solstice serisine gelen tepkiler nasıldı?
Çok iyi.

Image

Çoğunlukla eskizlerden yola çıkarak, sınırlı renk kullanımıyla çalıştığını söyledin. Çalışma sürecinin ve tekniğinin gelişiminden bahsedebilir misin?
Resim yapmaya ilk başladığım zaman hep model ve natürmort düzenlemeler kullanıyordum. Fakat ilginç veya özgün işler yaptığımı hissetmiyordum. Yanda tükenmez kalem ve mürekkepten yaptığım ufak eskizler çok daha eğlenceliydi. Bende o zaman modelleri kullanmayı bıraktım ve bu eskizleri resimlerimin temeli olarak kullanmaya başladım. Sanırım sorun modeli aynen göründüğü gibi resmetmemdi; kişisel bir hissi yoktu, görseli özümsemiyordum. Figürlerimin bana ait olmasını istedim. O yüzden artık görseli olabileceği kadar hayalimden almaya çalışıyorum ve sonunda yalnızca bazı belirli detaylar için fotoğraflar kullanıyorum.

Sınırlı renk kullanımını da kitaplarda okuduğum bazı eski ustaların teknikleriyle deney yaparken buldum. Sevdiğim ressamların çoğu, mesela Velasquez, Goya ve Titian, yalnızca sarı, kırmızı, siyah ve beyaz kullanıyordu (çoğunlukla). Bu pigmentleri kalın veya ince şekilde kullanarak ve altında hangi rengin yattığına bağlı olarak şaşırtıcı çeşitlilikte renkler elde edilebiliyor. Daha açık bir rengin üstünde koyu bir renk daha sıcak ve koyu bir rengin üstünde açık bir renk daha serin görünüyor. Sınırlı renk kullanımının avantajı, renk uyumu ve atmosferinin çok daha kolay elde edilebilmesi.

Image

Kazaların ve spontane olmanın üretim sürecindeki rolü sıklıkla değindiğin bir şey. Bunun üzerinde biraz daha durabilir misin?
Bir kaza veya planlanmamış bir iz, resmi başka herhangi bir şekilde aklıma gelmeyecek bir yöne taşımak için bir fırsat. Çizimlerime ve resimlerime çabucak yapılmış büyük şekillerle başlıyorum. Bu spontanlıktan yola çıkınca, tebeşirle veya fırçayla planlanmamış fakat belirli bir detayı veya başka olasılıkları ima eden izler bırakılıyor.

Image

Image

Geçtiğimiz yıl, işlerin bir kitapta derlendi. Kitabı hazırlama süreci nasıldı ve sonuç hakkında nasıl hissediyorsun?
Kitaptan çok memnunum. Yayınevinin tek koşulu 77,5 santimetrekare olmasıydı; onun dışında ne istersem yapabilirdim. Benim hazırladığım kabataslak düzeni doğru düzgün bir kitap tasarımıma dönüştüren harika bir tasarımcıları vardı.

Image

Image

Bruce Bond'la olan işbirliğini ve The Other Sky adlı şiir kitabını bir araya getirme aşamasını biraz anlatabilir misin?
Bruce ile tanışmamız, onun benim birkaç tablomu satın almasıyla gerçekleşti. Ondan sonra şiirlerini okudum ve onları çok sevdim. Kendisiyle belli ki ortak bir anlayışımız var; ben de bunun üzerine bir çeşit işbirliği yapmamızı önerdim. Bunun tam olarak ne olacağını bilmiyordum, fakat bir iki hafta sonra bana “The Crown” adlı resmimden yola çıkarak yazdığı bir şiiri gönderdi. Şiir resmi kelimelere indirgemiyordu, aksine onu genişletiyordu. Ortaya çıkan sonuç, parçalarının toplamından çok daha fazlasıydı. Ondan sonra da gelen şiirlerin arkası kesilmedi ve kitap bu şekilde bir araya gelmeye başladı.

Image

Image

ÖNCEKİ Bant Mag. SONRAKİ “Zorunlu askerliğe hayır”: Türkiye’de vicdanî ret
Bu yazıyı paylaş