Barbaros Kayan: İnsanlar, Hayvanlar, Hayaletler

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Barbaros Kayan: İnsanlar, Hayvanlar, Hayaletler

Röp: J. Hakan Dedeoğlu
ÖNCEKİ Binalar da Konuşur: Mimarlar Mezarlığı SONRAKİ Big Shoot

30 Ocak’ta 311Artworks’te açılan Barbaros Kayan’ın İnsanlar, Hayvanlar, Hayaletler sergisi şu sıralar gündemimizde... Önce ezberin dışına çıkan Gezi fotoğraflarıyla bizi yakalayan, Karalar Bağlar sergisindeki işiyle etkileyen, muhabbetiyle sevdiren Kayan’ın kişisel sergisi ağırlıklı olarak seyahatlerinde çektiği, yoğun bir yalnızlık hissinin kol gezdiği fotoğraflardan oluşuyor. 29 Şubat’a kadar gezilebilen sergiden önce sanatçının dediklerine bir göz atın.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

İnsanlar, hayvanlar, hayaletler… Bu üçünü bir araya getiren şey ne oldu senin için? Neden bu üçlü? Bu üçü arasında nasıl bir bağ kuruyorsun? 
Seçkiyi oluşturmadan önce  son dönemde çektiğim tekil ve seri fotoğraflarımın odak noktasındaki çağrışımları belirlemeye başladık. Birçok fotoğrafçı gibi benim fotoğraflarımda da insan ve hayvan suretleri belirgin bir yerdeydi. Gizlenmiş yüzler, rahatsız eden silûetler, fotoğraflandığı mekândan ayrık duran bedenler  bize “hayaletler”i verdi. Bu üçlü benim fotoğraflarımdaki arayışı mükemmel bir şekilde tanımlıyor. Suret, genel tanımından uzaklaşıp iki boyutlu düzlemde bizimle farklı bir şekilde iletişim kuruyor.

Image


Image


Bu sergideki fotoğraflar farklı dönemlerdeki seyahatlerinden oluşuyor anladığım kadarıyla… Seyahat ederken, yeni bir yere vardığında gözlerin ve güdülerin neye yönelir? İlk nasıl detaylar dikkatini çeker?
“Hareket hâli” serginin devinimini veren şey ama bu sergideki fotoğraflar tamamıyla bir “seyahat fotoğrafları seçkisi” değil. Sergide birbirine yakın çözümlemeleri kullanan farklı serilere de yer verdim. Ağırlıklı olarak Türkiye’de olmak üzere, Kazakistan, Amerika Birleşik Devletleri, Abu Dabi ve Malezya gibi birbirlerinden farklı coğrafya ve kültüre sahip ülkelerde çektiğim fotoğraflarda tipolojik bağlantılar kurmaya çalıştım.

Son yıllarda yurt dışı ağırlıklı editöryel fotoğraf çekimlerine gitme şansım oldu. Editörün benden istediği fotoğrafları çektikten hemen sonra ilk işim biletimin dönüş tarihini uzatmak oluyor, mecburi kalınan otelden bir pansiyona geçiyorum ve hem bedenen hem de zihin olarak asıl yolculuğuma çıkıyorum. Bulunduğum yerde insanlar nereye doğru akıyorsa ben de oraya doğru ilerliyorum. Herhangi bir belediye otobüsüyle herhangi bir durağa gidebilirim, bir basketbol sahasında saatlerimi geçirebilirim kesinlikle net bir hedef yok, her cisim, her canlı birer işaret. Bu ruh hâline giremezsem zaten fotoğraf çekmiyorum/çekemiyorum. Her bölgenin kendine has bir enerjisi var, büyük beklentilerle gittiğiniz yerlerde büyük hayal kırıklıkları da yaşanabiliyor. Tek bir bölgeye yoğunlaşmak böyle zamanlarda anlamını yitiriyor. Günlerce süren tren yolculuklarında fotoğraf çekmeyi sevdiğimi bu şekilde keşfettim.

Fotoğraflarının sergiye gelenler üzerinde nasıl bir his bırakmasını isterdin? Senin için bu fotoğrafların taşıdığı hisler neler?
Benim için oldukça özel fotoğraflar ve sergideki her duvarın kendine özgü  bir hikâyesi var. Farklı dalga boyundan frekanslara hazır olmalarını isterdim.

Bu serginin bir soundtrack’i olsa, hangi üç parça olurdu?
Oldukça zor bir soru. Sadece tek bir parça söyleyebilirim. Aksak ritimleri, agresif ve melankolik yapısıyla Marsen Jules - Swans Reflecting Elephants.

Sırada ne gibi projelerin var, biraz da onlardan bahseder misin?
Bu sergiden hemen sonra Helsinki Fotoğraf Bienali’ndeki hazırlıklarıma yoğunlaşacağım. Orada Gezi Parkı direnişinden çektiğim bazı fotoğrafları sokaklarda yani ait oldukları yerde sergileyeceğiz. Bununla beraber bu seneki ‘’ODTÜ Sanat’’ sergisinin katılımcıları arasındayım. Oldukça yoğun iki ay beni bekliyor.

Image
Image

ÖNCEKİ Binalar da Konuşur: Mimarlar Mezarlığı SONRAKİ Big Shoot
Bu yazıyı paylaş