Beş soruyla The Wrong “Yeni Dijital Sanat Biennali”

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Beş soruyla The Wrong “Yeni Dijital Sanat Biennali”

Röp: Ekin Sanaç
ÖNCEKİ Künye SONRAKİ Her albümde değişmek: Jaga Jazzist röportajı

İnternet üzerinde üretilen yeni ve genç dijital sanat “The Wrong” bienaliyle izleyiciyle buluştu. Elbette internet üzerinden...   

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Genç dijital sanat konusuna bu sayı Alex Peverett'in işiyle kapaktan girdik. Buna vesile olan etkinlik ise, 2001 yılından beri organize yeni sanat üzerine türlü eylemlerde bulunan ROJO’nun kurucusu David Quiles Guillo’nun öncülüğünde kasım başından ocak sonuna kadar online ve offline olarak izleyiciyle buluşan dünyanın en kapsamlı yeni dijital sanat etkinliği The Wrong bienali. Alanında ileri gelen isimlerden oluşan küratörlerin seçkisiyle şekillenen pavyonları internet sitelerinin oluşturduğu bu yeni stil bienalin şu an ve gelecek için ne anlama geldiğini serginin küratörleri ve sanatçılarına yönelttiğimiz beş soruyla biraz düşünmek istedik.
 

İnternet, hem sanatçılar hem de izleyiciler üzerinde aynı anda çok fazla şeyin olduğuna dair bir his yaratıyor. Ekranın başında ne kadar oturursanız oturun dışarıda neler olduğunu tam olarak kavrayıp takip edemeyeceksiniz gibi bir his. The Wrong bienalinin yaratıcısı olarak, insanların buradaki işleri görerek dünya çapında dijital sanat adına neler olduğunu kavrayacağını iddia ediyor musun? The Wrong’u bir araya getirirkenki temel meselenizin bu olduğunu varsayarsak, bunu mümkün kılabilmek için ne gibi adımlar izlendi? 

The Wrong’un yaratıcısı, ROJO’nun kurucusu David Quiles Guilló cevaplıyor:
Bence şu anki genç dijital sanat sahnesini The Wrong ile keşfedebilirsiniz, evet. İzleyici tarafında hedeflediğimiz temel şey buydu zaten; uluslararası dijital sanat sahnesini “birleştirmek” ve onun için resmi bir platform üretmek.

Bunu yapabilmek adına öncelikle önümüzdeki sahneye ait 30 ana aktör tanımladım… Ve onlara kendi yaratacakları pavyonlarında gösterebilecekleri sanatçıları seçmede özgürlük tanıdım. Bunu piramit bir yapı olarak düşünebilirsiniz. Buradan yola çıkarak da küratörler tarafından seçilmemiş, kendilerini sahnenin, sanatın ve fikirlerin içinde hisseden sanatçıların yer aldığı bir pavyon açtık.

Tüm pavyonlar planlandıktan sonra temel hedef bunu dünyaya açmaktı. Hem online hem de offline olarak. Bu biraz zorlayıcıydı çünkü o kadar çok iyi iş var ki, bir yerden sonra bunaltıcı olabiliyor. Bunun üzerine, daha çok insanın görebilmesi ve daha çok şeyi organize edebilmek adına daha çok alan açmak için bienali bir ay daha uzattık. Etkinliği kapamaya iki gün kala, eleştirmenler ve izleyicilerden edindiğim izlenime göre, tüm süreci çok başarılı geçirmiş olmamızın tatminini yaşıyorum. Bu harika sanatçıların her biri bu kadar büyük bir şeyi organize ederken bana güvendiği için çok mutluyum. Umuyorum ki birkaç ay sonra The Wrong’a dönüp baktığımızda bu etkinliğin sanat sahnesi için ne ifade ettiğini ve gelecekte düzenlenecek etkinlikler için nasıl standartlar yarattığını daha iyi anlayacağız.
 

Image


Image

Image

Image

Image

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Dashboard sergisi, the Wrong’un “klavyeden uzak” etkinliklerinden biri. Dijital sanatı geleneksel mekânda, yani galeride sunmak neden mühim?

The Wrong’un Milano’da gerçekleşen fiziksel grup sergilerinden biri Dahsboard’un küratörü, Macar sanatçı Kamilia Kard cevaplıyor:
Dashboard dünyanın dört bir yanından sanatçıların çok farklı alanlarda ürettiği işlerle bir araya gelen bir sergi. Bu sergide 15 tane video, altı tane internet sitesi, bir tane yazılım, sekiz tane hareketli gif, iki yerleştirme ve çeşitli dijital imajların baskıları yer alıyor. Bu işlerin çoğu hem online hem de offline olarak gösteriliyor. Bence bir sanatçının işinin çağdaş fenomenolojisinin online ve offline ortam arasında yer değiştirmesi normal olmalı. Dijital altyapıya sahip ve online bir işi geleneksel bir mekânda göstermeyi ya da tam tersini yapmayı sevmemin sebebi bu zaten. The Wrong Yeni Dijital Sanat Biennale’de yer alan bu offline sergiyle, pavyonlar ve mimarî öğelerden meydana gelen diğer Biennale’lere paralel olarak bir geçit yaratılmasını deneyimliyoruz. Serginin online yapılanmasında pavyonlar, sanatçıların işlerini sanal olarak sunduğu internet sitelerine dönüşüyor. Sergi, dünya çapında görünürlüğünü arttırmak adına tanımlı bir mekânda sınırlı olan fiziksel yapılanmasından kurtulmuş durumda. Ardından geleneksel bir sergi içinde geleneksel bir alanda yer alan pavyon geri geliyor. Duvarları olan bir yere taşınıyor.  Yerleştirme, organizasyon, lojistik ve iletişim anlamındaki bütün zorluklarıyla birlikte geliyor… Sanatçılarının 10 saatlik zaman farkı uzaklıkta olduğu bir yere geliyor. Ayrıca, sanat işlerinin gösterildiği herhangi bir mekânın geleneksel olmadığını ileri sürebilirim. Aynı zamanda her şeyin ötesinde, dijital sanat hakkında konuşuyorsak şu an her şeyin geleneksel olduğunu da… İşte bu dijitalden fiziksele doğru ve tam tersi olan bu daimî giriş çıkış, sanatın güncel algısında büyük farklılıklar yaratıyor ve bu önemli bir durum.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Undervolt & Co’da gösterdiğiniz sanatçı videoları “size özel” (exclusive) videolar. Erişilebilirlik ve elverişliliğin en büyük kazanımlardan biri olduğu internet ortamında sizin gibi yapılanmalar için “özel” (exclusive) olma durumunun siz ve sanatçılar için ne ifade ettiğini ve neden önemli olduğunu açıklayabilir misiniz?

The Wrong’da yer alan deneysel video şirketi Undervolt & Co cevaplıyor:
Bizim yalnızca “özel” videoları yayınlıyor olmamızın arkasında yatan temel motivasyon aslında kullanışlılıkla ilgili. “İndirme” üzerinden satış yaptığımız için bu işlerin başka bir yerde ücretsiz erişilebilir olmasını istemiyoruz. Bu bize özel olma durumunu yaptığımız işin önemli bir boyutu olarak görmüyoruz ama bizim amacımıza gitmemiz için kullandığımız araçlardan biri. İnternet bugünlerde sürekli büyüyen dev bir video içeriği gibi ve bu içeriğin neredeyse tamamına ücretsiz erişebiliyorsunuz. Bizim sanatçılarımız için tanınmışlık ve izlenme miktarı kesinlikle iyi şeyler, ama biz aynı zamanda onların izleyicilerine işlerini doğrudan satabilmeleri için bir dağıtım ağı kurmaya çalışıyoruz.

Aslında erişilebilirlik ve elverişlilik internetin en temel kazanımları değil. Biz daha ziyade, kültürün geleneksel tüketimi ve dağıtımına yönelik potansiyel çözümler üretmek adına kurulan, kişiden kişiye ve farklı topluluklar arasındaki ağlar ve çapraz iletişimlerle ilgileniyoruz. Bunu yaparak ağın kendisinin gücünü geliştirebiliyoruz. Bu her şeyin birdenbire erişilebilir olacağının bir sözü değil. Eğer işler öyle olsaydı sanat dünyası bundan 20 yıl önce kökten bir değişim yaşardı.

Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Sanatçılar ve alıcılar için dijital baskıların değeri ve edisyon sayısı kafa karıştırıcı bir mevzu olabiliyor. Bu konularda senin kafana yatanları ve dijital baskı işlerle olan çalışma şekillerini biraz anlatabilir misin?

Avustralyalı sanatçı Kate Geck cevaplıyor:
Dijital baskıları edisyonlamak genellikle keyfi bir iş. Baskılara değer biçmek de öyle. Sanatın ticarî değer sistemi anlaşılmaz bir şey bence. Açıkçası benim pek kavrayamadığım bir pazar. Benim için işlerin dijital olması da yalnızca farklı bir alana işaret ediyor ve bu alan bence biz kendi aramızdaki ağları güçlendirip dijital baskının nüanslarını daha iyi anlamaya başladığımızda daha anlamlı olacak.

Çoklu kaynak, talep hakkında bilgi sahibi olmak ve çevrenin çöküşüne dair korkularımız göz önünde bulundurulduğunda basılı işleri dağıtmak ve onlara ulaşmak adına dijital baskı en kullanışlı yöntem hâline gelebilir. Bugüne kadar ipek baskı yöntemiyle çok çalıştım ve bu yöntemdeki hata payı çok büyük olabiliyor; edisyonları basarken çok fazla kaynağı ziyan edebiliyorsunuz. Ancak dijital dosyaları talebe göre basmak sanatçı için çok daha uygun maliyetli bir yöntem. Bu nedenle alıcı için de böyle olmak durumunda.

Bana göre, her koşulda, geleneksel işlerin baskıları üzerine konan uçuk fiyatlar çok saçma. Ben arşivsel bir baskıyı 50 dolar ya da 100 dolara satmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bence çoğu insan için bir sanat işiyle ilişki kurabilmek ve ona sahip olarak yakınlık kurabilmek, fahiş bir fiyatla ona ulaşmayı sınırlandırmaktan daha önemli. Dijital sanat da diğer tüm alanlar gibi başka bir alan. Dijital işler bilgisayar ve yazılımlarla yapılıyor. Dünyanın bunu algılayabilmesi daha ne kadar sürecek bilemiyorum. Daha değişken ve anlaşılmaz gözüktüğü için neden tuval üzeri yağlı boyadan daha değersiz oluyor bilmiyorum. Ama nasıl bilgisayarınızda bir dosyayı değiştirebiliyorsanız, aslında her şeyin üzeri boyanıp yok edilebilir. Sanırım herkes bilgisayarı ya da e-mailindeki önemli bir belgeyi kaybetmekle empati kurabilir. Dijital kaybın acısını hepimiz tatmışızdır. Bu nedenle de onun değerini takdir etmemiz gerekir öyle değil mi? Öte yandan, çoğaltılabiliyor ve sonsuz kere, farklı makinelerde arşivlenebiliyor olması bence harika. Belki de yeni medya işlerinin kaybolma acısını asla yaşamayacağız! Her türlü şunu söyleyebilirim ki, gerçek hayatın tek seferlik erişimi bence sıkıcı. Güzellik ve fikirlere ânında ve dağınık erişim çok daha güzel bir şey. Hangimiz para için sanat yapıyor ki zaten!

Image


Image

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Hem Homeostasis Lab, hem de The Wrong bienalinin genelini göz önünde bulundurarak, dijital alanın geleneksel sanat alanlarına oranla neden daha demokratik ve kültürel ve estetik anlamda daha hibrit olduğunu biraz açıklayabilir misin?

The Wrong kapsamında dünyanın her yerinden her an kabul ettiği başvurularla sonsuz bir sergi vaat eden Homeostasis Lab’in arkasındaki isimlerden biri olan Guilherme Brandão cevaplıyor:
Dijital alan doğası gereği bir boşluğa işaret ediyor. İnsanoğlu, elektrik sinyallerin ikili veri olarak açıklanabildiği yolları kendi tasarlıyor. Ben nasıl bir şehirde, kamusal bir alanda, cennete de cehenneme de erişim seçeneğim olduğu devasa Babil Kulesi’nde yürüyorsam, birbirine bağlı insanların olduğu bu devasa labirentte de öyle yaşıyorum. Arzunun doğası ister istemez demokratik oluyor. İnsanların yaşadıkları çevre üzerinde bir kontrolü olamaz, ama dijital ortamda kendinizi ya da dünyanızı teorik olarak herhangi bir müdahale olmadan tasarlayabilirsiniz. Boşluktaki ikili kodlar üzerine yaratıcılıklarını serbest bırakan sanatçılar birçok olasılığı keşfedebilir. Her seferinde daha çok insan birbiriyle bağlantı kurar ve paylaşılan bir dolu bilgiye ulaşma ayrıcalığı yaşar. Bu kaotik ortam da kullanıcının her an ve doğrudan arzularına dokunabilmesine olanak sağlar. Bu bağlanabilirlik, sergiler, konserler gibi fiziksel pratiklerle sonuçlanabilecek çok taraflı bağlantılar kurmak için daha da çok incelenir.

Canlı algılamanın dijital imgelere kıyasla daha ileri olduğu zaten kanıtlanmış bir şey. Öte yandan biz de bilgiyi ânında yayarak sanatçılara kendi işlerini doğrulatma gücünü veriyoruz. Warhol’un dediğine karşın, şöhret zamanla değil tık sayısıyla ölçülüyor. Tarih boyunca sanatçılar teknik sınırlarla boğuşur dururdu, dijital devrimle ise, şimdiye kadar, bağlantısallık sanatçılara farklı olasılıklardan istifade edebilmelerini sağlayan bir ortak bilgi sundu. David beni herkese açık bir pavyon konsepti oluşturmam için The Wrong’a çağırdı. Hemen aklıma matematikçi ve 20. yüzyılın en önemli sibernetiklerinden olan Norbert Weiner tarafından genişçe incelenmiş Homeostasis kavramı geldi.

Homeostasis Lab dijital bir ortam ve dijital sanat için demokratik bir bilgi haznesi ortaya koyuyor. Projenin başlangıç noktası djital sanat çevresini ilgilendiren farklı yapıların birbiriyle bağlantısını sağlayacak hızlandırıcı bir ortam yaratmak, güncel sanatsal süreçlerdeki kültür ve dillerin hibritliğini tartışmaktı. Laboratuvar, devamlı ve zamanın ötesinde işleyen bir sistem ve dünyanın her yerinden sanatçılar, sanat düşünürleri, müzeler ve kurumları kapsıyor. Bilgi yığılması hususunu araştırarak sadece dijital ortamda mümkün olabilecek bir çok-kültürlü estetik deneyim yaratmayı amaçlıyoruz. Dünyanın her yerinden her gün gelen katılım mesajları bizi çok mutlu etti. Umuyorum ki bunu hep sürdürmeyi başarabilirim. São Paulo’dan sevgiler…

Image

ÖNCEKİ Künye SONRAKİ Her albümde değişmek: Jaga Jazzist röportajı
Bu yazıyı paylaş