Kaşlar Fatima Al Qadiri için kalkıyor

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Kaşlar Fatima Al Qadiri için kalkıyor

Yazı: Leyla Aksu, İllüstrasyon: Saydan Akşit
ÖNCEKİ Müzikte sokak hafızası SONRAKİ #C2CISTONIGHT 18-19 Nisan’da İstanbul’da!

Kıtaları aşan bir hayat hikâyesi ve beklentileri bozan bir bakış...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Prodüktör, müzisyen ve sanatçı Fatima Al Qadiri son birkaç yıldır yayınladığı işler ve hazırladığı projelerle yavaş fakat istikrarlı bir şekilde hem sanat, hem de müzik dünyasının kaşlarını kaldırıyor. Kendi adı altında yayınladığı ilk iki EP'sinin yanısıra bir avuç dolusu yan projesi olan, müziğin dışında fotoğrafçılık ve görsel sanatlarla ilgilenen, bir de DIS Magazine için Global.WAV adlı blogun yazarlığını üstlenmiş olan bir isim. Senegal'de başlayıp Brooklyn'de durulan hikâyesi ve dünyanın her köşesinden ilham toplayan müzikal eğilimleri şarkılarında organlarda yankılanan ritimler ve beklentilerin tersine giden tavırlarla birleşiyor. Ortaya çıkan detay odaklı, hafif ve kasvetli sonuçlar da günümüz elektronik müziğinin yüzünü az da olsa geleceğe çeviriyor. Fatima Al Qadiri, Hyperdub etiketiyle çıkacak ilk uzunçaları Asiatisch'i mayısta yayınlamaya hazırlanıyor.

Bu gelecek albümünde hayalî bir Çin'i konsepten ayıklayıp kulaklarımıza sunarken dikkatimizi müzikal ve kültürel gösterimle ilgili sorulara yöneltmeden önce Fatima Al Qadiri'nin bol değişkenli öyküsüne, müziğine ve sağlam duruşuna bir göz atalım.

Ufak coğrafyalar ve “Sci-Fi Çocukluğu”
Kısaca özetlemek gerekirse, Fatima Al Qadiri 1980'lerin başında Senegal'de doğmuş, Rus eğitimli ebeveynler tarafından Kuveyt'te büyütülmüş, yazlarını İngiltere'de geçirmiş ve sonunda kendini Brooklyn'de bulmuş. Fakat çocukluk yılları müziğini ve kişiliğini şekillendiren deneyimler ve ilginçliklerle dolu.

Kuveyt işgal edildiğinde henüz 9 yaşında olan Fatima’nın annesiyle babası da direnişin bir parçasıymış. Hattâ anlattığına göre, bir keresinde babası Irak ordusu tarafından kaçırılırken kendisi komşusunun evinde, birkaç kapı ötede Castlevania'yı dinliyormuş! Fatima Al Qadiri savaş yıllarının garipliğini şöyle anlatıyor: “Korku dolu olmasının yanısıra aynı zamanda da gerçek üstü... Zaman durmuştu. Toplumun hiçbir tarafı çalışmıyordu. Sadece normalliğin görüntüsü vardı...” Zaman geçirmek için küçük kardeşiyle beraber Çin ve Japon çizgi filmleri izleyip, manga okur, video oyunları oynarlarmış. Bu savaş oyunları, bir parçası olamadıkları, sadece uzaktan izleyebildikleri gerçeklere daha yakın hissetmelerini sağlarken, aynı zamanda yaratıcı bir ilham kaynağına dönüşmüş ve Kuveyt özgürlüğüne kavuştuktan sonra Fatima Al Qadiri ilk şarkısını yazmış. Daha sonra Kuveyt'in eğitim bakanlığından burs kazanarak Amerika'da okullara gidip kendini New York Üniversitesi'nde bulan sanatçının bildiğimiz hikâyesi de işte tam burada başlıyor.

Elektronik ve melodik detaylar
Günümüzde patlak vermiş olan minimal elektronik müziğin hem geçmişe hem geleceğe bakan, detay odaklı, boğuk fakat parıldayan şarkılarından oluşuyor yazdıkları. Bir yandan politik, bir yandan kavramsal, bir yandan da inanılmaz kişisel. “Önce müziği yapıyorum, sonra bir konsept geliştiriyorum. Şarkıların arasındaki noktaları birleştiriyorum...” Şimdilik yayınladığı her EP'nin kendine has bir stili ve kuralları var, ama bunlar genellikle alıştığımız kuralların tersine işliyor.

Grime'ın müziğine çok büyük bir ilham kaynağı olduğunu söylerken, duyduklarını da böyle anlatıyor: “Grime'ın bir masumiyeti var. Çocuksu bir sesi var, ama aynı zamanda inanılmaz karanlık. Çizgi filmlerdeki veya video oyunlarındaki kötü adamların sahneleri gibi. Aynı zamanda da acı verici bir dijitallikte. O kadar büyük bir değişiklik ki; çocukken sonik olarak bana hitap eden her şeyin bir özeti gibi.”

Fakat her şeyin ötesinde sırf kendisi için müzik yaptığını ve herkesin denediğini, sorduğunu, ancak bir kariyerle ilgilenmediğini söylüyor. Yaptığı müzik yüzünden de sıkça beyaz bir erkek sanıldığı için ismini aynen pasaportunda olduğu gibi kullanmaya karar vermiş: “Ben bu müziği yapan bir Arap kadınıyım. Beni Amerikalı bir adamla karıştırmayın,” diyor.

Saymakla bitmeyen projeler
İlk olarak Ayshay adı altında yayınladığı Warn-U adlı bir EP çıkarmış. İslamî müzikten ilham alan bu şarkılar sırf kendi vokallerinin manipüle etmek üzerine kurulu. Daha yakın zamanlarda da Asma Maroof, Nguzunguzu'dan Daniel Pineda ve Lit City’den J-Cush'la beraber Future Brown grubunu başlatmış. İlk albümlerinin üzerinde çalışan grubun şarkılarında yer alan bazı isimler ise Tink, Shawnna, 3D Na’tee, Maluca, Riko Dan, Ian Isiah ve Kelela'dan oluşuyor.

Yazar olarak DIS'in dışında Bidoun, SPIN, New York Times, Guardian, FACT, Pitchfork, Electronic Beats ve Kuwait Times dâhil olmak üzere bir sürü yayında katılımcı olarak yer almış. Sanat işleriyse Tate Modern'den MoMa ve Art Basel Miami'ye kadar bir sürü yerde sergilenmiş. Kendisi şu an GCC adlı bir sanat kolektifinin üyesi olarak MoMA için bir sergi üzerine çalışmakta.

Tür deneyleri ve hayat deneyimleri
Müziğine odaklanacak olursak 2011'de kendi adı altında yayınlanan ilk EP'si Genre-Specific Xperience, her şarkısında dans müziğinin farklı alt-türlerine odaklanıyor. Burada Juke, hip hop, dubstep, elektro-tropicalia ve 90'ların Gregoryan trans'ı baştan yorumlayıp yeniden işleniyor.

2012'de yayınlanan Desert Strike EP'si ise kendisini çok etkileyen ve işgalin yalnızca bir yıl ardından çıkan Desert Strike: Return to the Gulf oyununu konu ediniyor ve gerçekleri bir oyunda oynayabilmenin yarattığı karmaşayı hafifletmek adına yazılmış bu şarkılar insanın aklına kazınıyor. “Çocuklar yetişkinlerin korkunç gerçeklerini bloke edip kendi dünyalarını yaratabiliyorlar; bu kayıt bununla ilgili, benim ve kardeşimin yarattığı gerçeklikle ilgili.”

Mayısta yayınlanacak ilk uzunçalarına gelecek olursak, yine yeni bir konseptle karşı karşıyayız. Hayalî Çin'in içinden geçen bir yol haritası olan Asiatisch, Batı'yla Çin'in arasındaki kültürel kavram karışıklığına el atıyor. Fatima albümü şöyle anlatıyor: “Uzun zamandır Batı müziğindeki Asya motiflerini dinliyorum, bu yüzden bu albüm ‘hayalî Çin’e bir yol gezisi tadında. Bu gerçek Çin değil. Ben Çin'e hiç gitmedim. Yalnızca Batı'nın bana Çin'le ilgili söylediklerini biliyorum.” Albümden yayınlanan ilk şarkı “Szechuan” da bu çarpık yolculuğun başlangıcı olarak bizlere sesleniyor.

ÖNCEKİ Müzikte sokak hafızası SONRAKİ #C2CISTONIGHT 18-19 Nisan’da İstanbul’da!
Bu yazıyı paylaş