Daha bilinçli ama hâlâ keyifli: Chet Faker

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Daha bilinçli ama hâlâ keyifli: Chet Faker

Röp: Cem Kayıran, İllüstrasyon: Jenny Zhao
ÖNCEKİ #C2CISTONIGHT 18-19 Nisan’da İstanbul’da! SONRAKİ Yeniden yaratılan elementler: Pregnant Head

Albümün çıkışının ardından Avrupa’da turne yapacak olan Chet Faker’a, New York’ta bir taksideyken yeni albümü, konserleri ve esprili ismiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

2012’de yayınladığı Thinking In Textures isimli uzun soluklu EP’siyle kariyerine epey etkileyici bir başlangıç yapan Chet Faker, ya da gerçek adıyla Nick Murphy, bu ay ilk uzunçaları olan Built On Glass’ı Future Classic etiketiyle yayınlamaya hazırlanıyor. Soulvarî vokal melodilerini grup formunda altyapılarla dinlediğimiz ilk EP’ye nazaran elektroniklerin daha baskın olduğu bir albüm olacak gibi görünüyor Built On Glass. En azından albümün ilk single’ı ‘’Talk Is Cheap’’ ve Chet Faker’ın geride kalan iki yılda yaptığı düetler bu yönde işaretler veriyor.

Thinking In Textures isimli ilk EP’ni yayınlayalı iki yıl oldu. Şimdi de ilk albümün Built On Glass yayınlanmak üzere. Bu iki albümün hazırlık süreçlerini karşılaştırdığında ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Thinking In Textures’tan önce herhangi bir hazırlık sürecim olmadı sanırım. O zamanlar pek bir şeyin farkında değildim. Müzik eskiden yapıyor olduğum bir şeydi şimdiyse mesleğim hâline geldi.

Yani şimdi daha ciddî bir şey mi senin için?
Bu sefer albüm için çalışırken daha bilinçliydim. Thinking In Textures’ın prodüksiyonunu yapmış olduğumu fark ettiğimde albüm zaten yayınlanmıştı. Bu albüm içinse iki yılımı tamamen adanmış bir şekilde geçirdim. Bu yüzden evet, şimdi daha ciddî olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda bu şeyin benim için bir ‘’mesleğe’’ dönüşmemesi için de uğraşıyorum. Hâlâ süreçten keyif alıyorum.

Image

Built On Glass’ın albüm kapağı çok basit görünüyor ama aynı şekilde çok da etkileyici. Kapağın hikâyesinden biraz bahseder misin?
Teşekkür ederim! Melbourne’lü bir tasarımcı tarafından hazırlandı. Aslında çok uzun bir hikâye. Ama kısaca, kapaktaki el albümdeki insan katılımını temsil ediyor. Bu benim solo projem. Her şeyi stüdyomda kendi başıma kaydettim. Bu yüzden el çok insanî ve kişisel olmayı yansıtıyor, sadece bir el. Beton olmasının sebebi de ticarî bir ürün olması. Tüketilen bir şey yani. Aslında bu albümün ta kendisi aslında. Bu benim hayatımın bir ürün hâline gelmiş olması. Amaç o ikisi arasında bir denge kurabilmek.

Peki bu kişisel şarkıları dört kişilik grup formuyla mı çalacaksınız?
Henüz emin değilim açıkçası. Son zamanlarda elektronik ağırlıklı bir ekipmanla tek başıma turne yapıyorum. Araç gereci değiştirmeyi seviyorum. Şimdilerde formülle oynuyorum diyebilirim.

İlk Avrupa turneni geçtiğimiz yıl yaptın ve şimdi de albümün yayınlanmasının ardından yeni bir Avrupa turnesine başlıyorsun. Seni en çok heyecanlandıran şehirler hangileri bu turnede?
Daha önce hiç gitmediğim yerlerde çalacağım için heyecanlıyım. Aslında genel olarak çalacağım her yerde heyecanlanıyorum. Tabiî ki Londra ve Paris gibi yerlerde yeniden çalacak olmak çok güzel. Ama 25 yaşındayım ve ilk albümümü yayınladım. Şu an dünyayı ve farklı kültürleri keşfediyorum. Bu yeteri kadar heyecan verici!

Müziğinin her zaman farklı atmosferlerde farklı şekilde genişleyebileceğini düşünüyorum. Senin çalmayı sevdiğin mekânlar hangileri?
Bunu duyduğuma sevindim. Çünkü müziğimi mekâna göre uyarlamak, yapmayı sevdiğim bir şey. Tabiî ki nasıl bir modda olduğumla çok alâkalı. Ama sanırım kapalı kulüpler gibi sıcak ve sıkış tıkış mekânlarda çalmayı seviyorum. Terletecek kadar sıcak olmasını seviyorum. Devasa festivallerde de çaldım ve o başlı başına büyük bir macera. Tamamen farklı bir deneyim.

Peki yaşadığın yerle müziğin arasında nasıl bir ilişki görüyorsun? Melbourne sana nasıl ilhamlar sunuyor?
İlham aldığım şeyleri tanımlayabilmek benim için çok zor. Çünkü onların çok fazla farkında değilim. Melbourne’ü seviyorum. Orada büyüdüm, ilk albümümü orada kaydettim. Beni etkilediğini biliyorum ama bu soruya verebilecek iyi bir cevabım yok sanırım. Tabiî insanlar dışında sanırım. Genel olarak etrafımdaki yerlerden ziyade insanlardan etkileniyorum. En azından ben öyle hissediyorum. Melbourne’de çok fazla sanatçı var. Moda, müzik, tasarım, görsel sanatlar… Hepsi iç içe geçmiş durumda.

Son bir sorum daha var ve eminim ki bu soruyu bundan önce defalarca duydun. Ama bunu sormak zorundayım. Lakabın Chet Faker, müziğindeki soul ve caz etkileşimlerine bir saygı duruşu anlamına mı geliyor? İsmin hikâyesi nedir?
Tabiî ki Chet Baker bu ismin çıkış noktası. Onun kariyerine veya isminin taşıdığı tarihsel herhangi bir şeye saygı duruşu değil bu. Sanırım müziğiyle tanıştığımda 21 yaşındaydım. O zamana kadar müziğin garip bir tasarımı olması gerektiğini düşünüyordum. Mesela gösteriş yapmak gerektiğini zannederdim. Ama o hiçbir zaman müzikal olarak bir gösteriş yapmıyordu. Her zaman kontrollüydü. Bu beni ona bu tür bir saygı duruşu yapmamı sağlayacak kadar çok etkiledi. Bilmiyor olabilirsin, yaşadığım yerde müzisyen olan başka bir Nick Murphy daha var. Ben müzik yapmaya başladığımda o zaten iki albüm yayınlamıştı. O yüzden kendi ismimi kullanmak hiçbir zaman bir seçenek olmadı.

ÖNCEKİ vans ilan SONRAKİ Yeniden yaratılan elementler: Pregnant Head
Bu yazıyı paylaş